XVI. Yüzyılda Bir Güney-Doğu Anadolu Kasabası Olan Rumkale’de Eğitim
 
 

Dr. Ali YILMAZ (*)

1. YERİ VE TARİHİ GELİŞİMİ

Rumkale, Osmanlı Anadolusu’nda bir taşra kasabasıdır. Rumkale adı, eski sahipleri tarafından "Rumeyta", "Urima" ve "Hromklay" gibi çeşitli telafuz şekilleriyle kullanılmıştır (1). 1100'lü yıllarda "Rumkal‘a" adıyla kaynaklarda zikredilen şehir, Memlûklerce "Kal‘at'ül-Müslimîn"(2) ve "Kal‘a-i Rûmiye"(3) adıyla anılmıştır. Osmanlılar ele geçirdikten sonra şehrin eski adını muhafaza ederek "Rumkal‘a" adıyla kurdukları sancağa merkez yapmışlardır. Ank, Araban ve Merzuman nahiyelerini içine alan bu sancak daha sonraları kaza olarak Birecik sancağına ilhâk edilmiştir (4). Geçen asırlarda Rumkale'nin antik Zeugma şehri olduğu kanaati yaygınlaşmışsa da, bugün antik şehrin Birecik'in karşısında olduğu daha çok kabul görmektedir.

Rumkale şehrinin kuruluşu İlk çağlara ulaşmaktadır. Ancak adı, Haçlı kontu Baudoin'in 1116 yılında Ermeni Goğ-Vasil'den şehri teslim almasıyla duyulmuştur (9). Haçlılar tarafından 1148 yılında Ermeni katolikosu Grigor III’e satılmış (10) ve kale bu tarihten itibaren 1293 tarihinde Melik Eşref tarafından fetholuncaya kadar Ermeni katolikosluğu nun merkezi olmuştur (11). Çevresi bütün Müslümanların denetimine geçmesine rağmen, yıllarca Ermenilere merkez olma özelliğini muhafaza etmiştir (12).

Rumkale'de yaşayan Ermeni ve diğer Hıristiyan unsurlar, Moğolların yanında yer aldılar(1260). Rumkaleli Rabban Simeon gibi tabipler, Hülagu'nun hizmetine girerek sağladıkları nüfuslarını kendi şehir ve kiliselerinin menfaatlerine kullandılar (13).

Memluk sultanı Kalavun zamanında Baysarî kumandasındaki Mısır ordusu, Rumkale'yı kuşatarak şehirde kıymete değer eşyayı Birecik'e götürdüyse de iç kaleyi alamadı (14). Rumkale, İlhanlıların müstahkem bir mevkii ve onlarla işbirliği yapan Ermenilerin katolikosluk merkezi olarak kaldı (15). Memluklar, 1293 yılında Sultan el-Eşref Halil zamanında, ikinci defa Rumkale'yı kuşatıp şehri ve kaleyi ele geçirerek buradaki Ermeni katolikosluğu na da son verdiler (16). El-Eşref, Rumkale'yı tamir ettirerek Kal‘atü'l-Müslimîn adıyla hudut kalesi olarak teşkilâtlandırdı (17). Bölgeyi savaşlarda Memlûklara yardımcı olan Türkmen beylerinin idâresine verdi. Rumkale civarı yarım asır kadar Halep valisine bağlı olarak Türkmen beyleri tarafından idâre edildi. Daha sonra da Dulkadıroğulları nın eline geçti (18). Melik Eşref, zafer mektuplarında ve Halep kalesi kitabesinde, "Rumkale'nin fethiyle, bütün Doğu Anadolu ve Irak'ın kapılarının kendisine açıldığını" yazmış (19), "Allah'ın izniyle doğudan batıya kadar bütün ülkelerin sahibi olacağız" ifadesine yer vermiştir.

Timur Han, Rumkale'yı zorlu bir muhasaradan sonra Memlûklardan aldı(1400) (20). Berkûk'un vefâtı (1399) ve Timur Han'ın geri çekilmesi üzerine bölge, Türkmen beylerinin hakimiyet kavgalarına sahne oldu (21). 1404 yılında Rumkale'de bir Memluk nâibi oturuyor, Bölgede yaşayan Köpekoğullarının idâresindeki Avşar boyuna mensup Türkmenler de zaman zaman onlara yardımcı oluyor, bazan da Memluklarla savaşıyorlardı (22). Yerleştirilen güvercinlerle Doğu hudutlarından ta Mısır'a ulaşan Memluklu haberleşme ağında önemli bir nokta ve hudut kalesi olarak tahkim edilen Rumkale kalesi, zaman zaman iktidârı kaybeden Halep nâiblerinin sığınak yeri olmuştur (23). Bütün bu kargaşa ortamına rağmen Rumkale, şehri ziyaret eden İbni Arabşah (24) ve Halil Zahirî (25) gibi seyyah-yazarların övgülerine mazhar olmaktan da geri kalmamıştır.

Selim I., 24 Ağustos 1516 günü Mercidabık'da Memlûk ordusunu yenerek Rumkale de dahil olmak üzere Haleb'e tabi bütün kale ve şehirleri Osmanlı ülkesine kattı. Her birine hakimler ve kadılar tayin edilip Osmanlı nizamının uygulanması sağlandı (26).

XVI. yüzyılda dört mahalleden meydana gelen şehir, bir yanı Fırat, iki tarafı Merzuman deresinin derin vadisiyle çevrili, yarımada gibi ileri çıkmış bir dağ parçası üzerinde yer alan kalenin batısında yer almaktadır. XVI. yüzyıl vakıf kayıtlarına göre, şehrin merkezinde Ulu Cami (Cami-i Kebir) yer almaktadır. XIV. yüzyıldan beri hizmet veren bir medrese bulunmaktadır. Medreseye vakfedilen dükkanların varlığından bir de çarşının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. XVII. yüzyılda burayı ziyaret eden Evliya Çelebi, cami, han, hamam ve muhtasar bir çarşının varlığına şahit olmuştur (27). Kaleye doğru giderken kayalara oyulmuş evler, şehirde yerleşmenin çok eski olduğunu göstermektedir. Çok yumuşak olan kayalar, havayla temas edince sertleşmektedir. İnsanların bu kaya evlerle, her yıl yaşanan depremlere karşı tedbir aldıkları manzarasını vermektedir. Dik kayalar üzerinde beyazımtrak taşlardan yapılmış mazgallar ve burçlarla donatılmış surlarla çevrili bir kalesi vardır. Arka tarafındaki tepe ile olan bağlantısı derin hendeklerle kesilmiştir. Kale içinde yer alan evlere giden biricik yol birbiri ardı sıra altı kale kapısı ile kesilmektedir. XIX. yüzyıl başlarında kale içinde 40 ev sağlam kalmış, geri kalanlar ise moloz yığını haline gelmiştir. Bu evlerin tamamı bir tebeşiri oyarcasına işlenmiş kayalardan oluşmaktadır (28). XIX. yüzyılda kaza merkezinin Halfeti'ye taşınması üzerine şehir nüfusu dağılmış, yerinde Kasaba adıyla anılan bir köy kalmıştır. Eski haritalarda "Eski Rumkale" adıyla anılan Kasaba köyü, yukarısında yer alan kayaların düşerek zarar vermesi üzerine iki kilometre kuzeyine taşınmıştır. Tamamen terkedilmiş olan Rumkale şehri, yeni haritalarda "Kasaba (Eski)" ibâresi ile gösterilmektedir. Bugün Gaziantep iline bağlı Yavuzeli ilçesinin sınırları dahilinde yer almaktadır.

Bir taşra kasabası olan Rumkale şehrinde, fetih sonrasında eğitim etkinliklerinin ivme kazandığı gözlenmektedir. Klasik Osmanlı eğitim kurumları olarak kabul edilen, küçükler için sıbyan mektepleri, gençler için medreseler ve yetişkinler için zaviyelerin Rumkale’de de işlerlik kazandığı anlaşılmaktadır. Rumkale’de bu kurumların kökü Memluklar’a kadar dayanmaktadır.

Şehir, Memluklar tarafından fethedildikten sonra, cami ve mescitlerle donatılmıştır. Nitekim XIV. asrın sonlarında Timur'un bölgeye gelişi ile ilgili bilgi veren İbni Arabşâh, şehrin hayrat ve hasenâtının bolluğundan bahsetmektedir (29). Bugün harap bir vaziyette bulunan Rumkale'de, XVI. yüzyılda kale içinde bir ve şehir içinde üç cami, dört mescit ve bir medrese mevcuttur. Ayrıca bir han, bir hamam ve iki buka’ ve bir zaviye bulunmaktadır.

2. SIBYAN MEKTEPLERİ

Sıbyan mektepleri 5-6 yaşlarındaki çocukların eğitildikleri yerlerdi. Bunlar genellikle mahalle halkının kendi aralarında birleşerek tuttukları bir muallim görevlendirdikleri veya varlık sahibi kişilerin masraflarını üstlenerek mahallenin çocuklarına elif-ba ve aritmetik yanında temel dini bilgilerin öğretilmesini sağladıkları yerlerdi (30).

Bilindiği gibi Osmanlı eğitim kurumlarının kuruluş ve işleyişi için gerekli olan finansman vakıf kaynaklarından karşılanmaktaydı. İnsanlara yararlı olmak ve Allah’ın rızasını kazanmak isteyen varlıklı kimseler, güçlerine göre yaptırdıkları binaları eğitim ve öğretime tahsis ederler, bunun yanında binanın bakım ve onarım masrafları, öğrenci ve muallimin ihtiyaç ve maaşlarını karşılayacak bir akarı da buraya vakfederlerdi. Bu sayede ortaya çıkan eserin kıyamete kadar ayakta kalması hedeflenirdi. Böyle bir eser, eğer tek kişi tarafından yaptırılarak mahkemeye tescil ettirilmişse vakıf kayıtlarında geçmekte ve günümüz araştırmacıları tarafından detayı ile ortaya çıkarma imkanı bulunmaktadır. Halkın aralarında topladıkları paralarla yaptıkları eserler için böyle bir şans bulunmamakta ve varlıkları karanlıkta kalmaktadır (31). Eğer daha sonra buralara da vakıflar yapılmışsa kayıtlar bulunabilmektedir. Bunun örneği Rumkale Ulu Camii’nde görülmektedir (32).

Bir vakfın bulunmadığı durumlarda sıbyan mektepleri, ya mahalle mescidinin bir bölümünde veya muallimin evinde veyahut da uygun olan bir mekanda faaliyet gösterirdi. Buradaki muallimler, medreselerde okumuş, çoğu zaman bir cami veya mescidde imamlık veya müezzinlik yapan kimseler olurdu. Kız öğrencilerin ise, Kuran ve temel bilgileri bilen yaşlı kadınlar tarafından okutulduğu görülmektedir (33).

Vakıf yapıldığı takdirde ise, başta bina olmak üzere öğrenci ve öğretmenin her türlü ihtiyacı vakıf sahibi tarafından karşılanırdı. İstanbul sıbyan mekteplerinden El-Hac İbrahim Ağa’ya ait 29 Nisan 1706 tarihli vakfiyede yer alan; ".... Yapımına başlamak istediğim mektepte, çocuklara şefkatli, öğretime muktedir ve kötülüklerden uzak iyi bir kimse halife olup, hizmeti karşılığı günde on beş akçe ala. Doğruluğuyla seçkin bir kimse, kalfa olup günde yedi akçe ala. Mektep hocası olan şahıs, sözü geçen mektebin kapıcısı olup günde iki akçe verile. Aynı mektebin suculuğu, günde iki akçe ücretle muallim olanlara şart oluna. Kalfa olan kişi, süpürgeci olup hizmetini yerine getirerek günde iki akçe ala. Bu mektebimde öğrenim gören otuz kadar çocuğa, halife olana ve kalfasına günlük kırk akçe olmak üzere senede büyük bayramda yüz yirmi kuruşluk birer kapama, mest, pabuç, kavuk ve kuşak mütevelli eli ile satın alınıp, mutat olduğu üzere kendilerine verile ve hayır dua ile andırıla. Bu mektepte olan otuz öğrencinin her birine ayda on beş akçe verile. Yine büyük bayramda, sözü geçen hoca ile kalfasına onar kuruş, kurban bayramında ise beşer kuruş verile. Her yıl hoca için on ölçek pirinç, on beş okka sade yağ ve on çeki odun, kalfa için de yine yılda on ölçek pirinç, on beş okka yağ ve on çeki odun alına. Kış günlerinde mektep için günlük iki akçe olmak üzere senede yedi yüz yirmi akçelik kömür alına. Çöp dökümü için ayda on beş akçe verile. Mektebin hasırı için günlük bir akçe ayrıla" ifadeleri bu durumu ifade etmektedir (34).

Bu kadar geniş imkânlarla eğitimle vazifelendirilen sıbyan mekteplerinin muallimlerinin nasıl yetiştirilmesi gerektiğini Fatih Sultan Mehmet vakfiyesinde izah etmektedir. Buna göre; muallim olacak kişilerin Arapça gramer bilgileri, edebiyat, mantık, eğitim ve öğretim teknikleri, kelam, matematik, geometri, astronomi, coğrafya ve tarih derslerini almış olması gerekmektedir. Çok iyi bir mizaç ve karaktere sahip olan sıbyan mektebi muallimi, öğrencilerini eğitirken herhangi bir menfaat edinmek için değil yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için çalışacak, çocukları eğitmek için gayret gösterecek, yardımcısı da onun verdiği dersleri öğrencilere tekrar ettirecek, çocuklara bilmedikleri konuları güzellikle ve yumuşaklıkla anlatacaktır (35).

Rumkale kasabasında kayıtlarda Zemahiye Medresesi bünyesinde bir sıbyan mektebinin bulunduğu ve muallimin vakıf gelirinden günde bir akçe yevmiye aldığı görülmektedir (36).

3. BUK’ALAR

Memluk kültürünün etkisi olarak bölgede buk’a adıyla medreseye hazırlık niteliğinde eğitim yapan kurumlar bulunmaktadır. Araştırmacılara göre aşağı dereceli, muhtemelen 10 akçenin altındaki medreselere buk‘a denilmektedir. Buralara mahalli kadının arzıyla müderris tayini yapılmaktadır. Büyük ihtimalle medrese ile sıbyan mektebi arasında eğitim yapan bir kuruluştur (37). Bu kurumların müderrisleri on akçenin altında günlük ücret almaktadır. Rumkale şehrinde iki tane buk’a bulunmaktadır. Her ikisi de Memluklu döneminden kalmadır.

MEDRESE BUK‘AI

Rumkale'de bulunan iki buk’adan biridir. Medrese Buk‘aı'nın Memluklar zamanında XIV. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Bânisi bilinmemektedir. Zemahiye medresesi ile birlikte olan vakıflarının daha sonra ayrıldığı anlaşılmaktadır. 2880 akçe vakıf gelirine sahiptir (38). Bir görevlisi, günlük sekiz akçe tasarruf etmektedir.

ZEMAHİYE BUK‘AI

Bunun da aynı şekilde, Memluklar zamanında XIV. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Bânisi bilinmemektedir. Zemahiye medresesi ile birlikte olan vakıflarının daha sonra ayrıldığı anlaşılmaktadır. 2880 akçe vakıf gelirine sahiptir (39). İki görevlisi, günlük sekiz akçe tasarruf etmektedir.

4. MEDRESE

Medreselere sıbyan mektebini bitirenler veya en az o kadar eğitim görmüş olan erkek öğrenciler alınmaktaydı. Öğrenci sayısı, vakıf şartlarına, binanın büyüklüğüne ve dönemlerine göre değişirdi. Ortalama 20-30’u geçmezdi. Öğrencilere vakıf gelirinden karşılıksız para ve imaretten parasız yemek verilirdi (40). Rumkale’de bulunan ve Memluklar döneminden kalma olan Zemahiye Medresesinde de altı öğrenci bulunduğu ve bunların her birine günlük bir akçe yevmiye verildiği görülmektedir.

Derecesine göre değişik dersler verilen medreselerde yardımcı ilimler ve yüksek ilimler adıyla iki ayrı ders sınıflandırması yapıldığı görülmektedir. Yardımcı ilimler veya alet ilimleri olarak adlandırılan mantık, belâgat, lügat, nahiv, hendese, hesap, heyet, felsefe, tarih ve coğrafya dersleri, yüksek ilimler olarak telakki edilen Kuran, hadis, kelam ve Fıkıh derslerinin öğrenilmesine yardımcı olmaktadır. Bu sebeple medreselerin derecelerine göre bu ilimlerde yazılmış kitaplar okutulmaktadır. Osmanlı medreselerinde okutulan dersler, konusu ile değil okutulan kitaplarla anılmaktadır (41).

Müderrislerin medreseden kitapları bitirip mezun olduktan sonra, en aşağı dereceden bir medresede müderrislikle başlayarak zamanla yüksek dereceli müderrislere kadar çıkarlardı. Ayrıca derecelerine uygun kadılıklarda da görevlendirildikleri olurdu (42).

ZEMAHİYE MEDRESESİ

Rumkale’de şehir merkezinde bulunan medresenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Vakıf kayıtlarından 1364-1365 yıllarında faaliyete geçtiği anlaşılmaktadır. Tahrir defterindeki bir kayıtta, Sultan Kayıtbay tarafından Merzuman nahiyesine bağlı Hassaru köyü hasılının vakfedildiği ve o zamandan beri müderrisleri tarafından tasarruf edildiği bildirilmektedir (43).

Medresenin onaltıncı yüzyılda, 12458 akçe vakıf geliri bulunmaktadır. Bunlardan 6428 akçesi Anık köyündeki vakıf hissesinden sağlanmaktadır. 800 akçesi Tatayın ve Tellak köylerindeki değirmen hisselerinden, 80 akçesi Rumkale şehrindeki bir dükkan ve iki dükkan zeminin kira gelirlerinden sağlanmaktadır. 4300 akçesi Hassaru ve Bozağıl köyleri hasıllarından ve 860 akçesi de Keferkap ve Tellak köylerindeki bostanlardan temin edilmektedir (44).

Medresenin müderrisi günlük 16 akçe almaktadır. 6 nefer talebesinin her biri günlük 1 akçe, imamı 1, müezzini yarım, muallim-i sıbyan 1, medrese ve mescidin ferraşı 1, mütevelli ve nâzırı 3, câbi ve mimârı 1 akçe yevmiye almaktadır. Vakıf gelirinden ayrıca 3 nefer yetim için yıllık 180, Anık köyü mescidinin cüz hânlarına 180, haram aylarda hadîs-i Nebevî okunması için 100, yetimlerin giydirilmesine 180, medresenin yağ ve hasırına 200, (okunamadı) için 50 akçe ayrılmıştır. Artan 868 akçenin fazlalık olarak kimseye verilmemesi kadı eli ile muhafaza edilerek medresenin tamir ve bakımına sarf olunması (45) kayıt altına alınmıştır.

Daha sonra yapılan vakıf kayıtlarında medresenin vakıfları bölünmüş, hizmet birimleri de ayrılmıştır. Toplam 12240 akçe tutan gelirlerden 720 akçesi iki görevliye günlük iki akçe olarak verilmiştir. 5760 akçesi 6 nefere günlük 16 akçe olarak taksim edilmiştir. Buk‘a-i Medrese ve Buk‘a-i Zemâhiye adıyla teşekkül ettirilen iki vakfın her birine 2880 akçe yıllık gelir bağlanmıştır (46). Her iki buk‘anın ikişer görevlisi günlük 8 akçe tasarruf etmektedir.

5. ZAVİYE

Bilindiği gibi zaviyeler, genellikle şehir ve kasabalarda kurulmakla birlikte bazen de sosyal hizmetler için büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık alanlarda, bazen de düşmanı gözetlemek maksadıyla sınır boylarında kurulurdu. Bunların arazileri genellikle hükümdar tarafından güzel ahlâk sahibi, fakih, şeyh, derviş gibi unvanlar taşıyan kişilere bağışlanır, onlar da dervişlerinin ve halkın desteği ile buralara binalar inşa ederek hizmet verirlerdi. Genellikle ıssız yerlerde olan bu binaların yanına gelip yerleşenlerin, vergiden muaf olduklarına dair bir belge verilirdi (47). Buralar, kadı tarafından denetlenirdi. Zaviyelerde insanlara hizmet etmek, çeşitli güçlüklere katlanmak ön planda olduğu için nefis terbiyesinden geçmiş disiplinli kişilerin görev alması esastı. Tarikat adıyla anılan çeşitli ekollerin her birine ait böyle zaviyelerin bulunduğu görülmektedir (48). Ayrıca Özbekler tekkesi, Güreşçiler Tekkesi gibi çeşitli meslek ve meşreplere ait tekke ve zaviyelerin varlığı da dikkat çekmektedir.

Her hangi bir tarikat ekolüne mensup bir rehber tarafından idare edilen zaviyelerdeki dervişler, burada nefislerini terbiye eder, ahlâken yükselmeye, zihinlerinin dolmasının yanında kalplerinin de olgunlaşmasını sağlamaya çalışırlardı (49). Bunların bazıları gerçek bir beden eğitimi ocağı olarak düşünülmüş, insanların fikren ve bedenen yükselerek ahlâkî olgunluğa erişmesi hedeflenmişti. Bunlardan biri de I. Murat’ın Edirne’de yaptırdığı Güreşçiler Tekkesidir. Evliya Çelebi’nin ifadesiyle burada 80 çift pehlivan derviş yaz kış her Cuma günü yağlı güreş tutardı. Dervişlerin yay ve gürz gibi spor ve savaş aletlerinin de bulundurdukları görülmektedir (50). Bilindiği gibi tekke ve zaviyeler, Osmanlı Devleti’nin sonlarına doğru aslî özelliklerini kaybederek tembeller yuvasına dönüşüp kendi kendilerini lağvetmiş konuma gelmişler, Tekke ve Zaviyeler kanunu ile de resmen kaldırılmışlardır.

HADİM HATUN ZAVİYESİ

Rumkale şehir merkezinde Hadim Hatun tarafından yaptırılmıştır. İnşâ tarihi bilinmemektedir. 1620 akçe vakıf geliri vardır (82). İki görevlisi, günlük dört buçuk akçe tasarruf etmektedir. Gelip geçenlere ve zaviyeye gelenlere hizmet vermektedir.

6. SONUÇ

Güney-Doğu Anadolu Bölgesinin batı ucunda eski bir yerleşim yeri olan Rumkale Şehri, Memluklu döneminde Türkler tarafından alınarak çeşitli eğitim kurumları oluşturulmuştur. Yapılan vakıflarla uzun müddet yaşamaları sağlanan bu kurumlar, bölgenin Osmanlı denetimine geçmesinden sonra da devam etmiştir.

Yaklaşık 1860 kişilik bir nüfusun yaşadığı Rumkale’deki eğitim kurumları, klasik Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi, 5-6 yaşındaki çocuklar için sıbyan mektepleri, orta ve yüksek öğretim için medrese ve yaygın eğitim için de zaviye şeklinde düzenlenmiştir. Burada farklı olarak medreseye öğrenci hazırlar nitelikte buk’a adıyla orta öğretim seviyesinde eğitim yapan bir kurumun varlığı görülmektedir. Bu durumun kasabanın eski bir Memluklu şehri olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.



(*) M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Öğretim Görevlisi

(1) E. Honigmann-B. Darkot, "Rum-Kale", İslâm Ansiklopedisi (İA), IX, s. 777.

(2) Halil Zahiri, Kitâbü Zübdetü Keşfü'l-Memâlik, neşr. Fuad Sezgin, Frankfurt 1993, s. 51.

(3) İbni Arabşâh, Acâibü'l-Makdûr, terc. Nazmîzâde, İstanbul 1277, s. 94.

(4) Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu-Tahrir Defteri (TD) 998, s. 299.

(9) Rumkal‘a haçlılar tarafında 1150 yılında Ermeni katolikosu Grigor III.'e satılmış ve kale bu tarihten itibarren 1293 tarihinde Melik Eşref tarafından feth oluncaya kadar ermeni katolikosluğunun merkezi olmuştur (Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162), çevr. H. D. Andreasyan, Ankara 1987, s. 294, dipnot 7).

(10) ?ehrin Ermeni hâkimi Michail'in ricası üzerine Urfa kontu Joscelin II'nin dul karısı ve oğlu tarafından Ermeni katolikosu Gregorius Rumkale'ye davet edilmiştir. Ancak katolikos, Michail'e ihanet ederek bütün malını aldıktan sonra Rumkale'den kovmuştur (Gregory Abu'l-Faraç, Abû'l-Farac Tarihi, çevr. Ö. Rıza Doğrul, Ankara 1987, II, s. 388).

(11) E. Honigmann-B. Darkot, "Rum-Kale" , İA, IX, s. 778.

(12) Yakut Hamevî, Mu‘cemü'l-Büldân, Mısır 1906, VII, s. 150.

(13) Abu'l-Farac Tarihi, II, s. 576.

(14) Abu'l-Farac Tarihi, II, s. 604.

(15) M. Sobernheim, "Halîl" , İA, V/1, s.159; Bertold Spuler, İran Moğolları Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri, 1220-1350, çevr. Cemal Köprülü, Ankara 1987, s. 100.

(16) Urfalı Mateos, s. 253, dipnot 89.

(17) E. Honigmann-B. Darkot, "Rum-kale" , İA, IX, s.779-780; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 606.

(18) Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s.5.

(19) E. Honigmann-B. Darkot, "Rum-Kale", İA, IX, s. 779

(20) İbn Arabşah, s. 94-95, 100-101.

(21) M. C. Şehabeddin Tekindağ,; Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı (XIV. Yüzyıl Mısır Tarihine Dair Araştırmalar), İstanbul 1961, s. 91-92.

(22) Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, Ankara 1980, s. 249, 266-269; Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, s. 7, 156.

(23) Halil Zahirî, Kitâbü Zübdetü Keşfü'l-Memâlik, neşr. Fuad Sezgin, Frankfurt 1993, s.51, 117, 120; Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 118.

(24) İbni Arabşah, Acâibü'l-Makdûr, s. 93.

(25) Halil Zahiri, s. 51.

(26) Ebu'l-Fazl Mehmed Efendi, Zeyl-i Heşt-Bihişt, Süleymaniye Kütübhanesi, Esat Efendi, nr. 2447, vr. 97b; Hoca Saadeddin Efendi, Tacü't-Tevârih, İstanbul 1279, II, s. 339; Abdurrahman Sağırlı, Keşfî Mehmed Çelebi Selimnâme veya Bag-ı Firdevs-i Guzât ve Ravzâ-i Ehl-i Cihâd, basılmamış Yüksek Lisans tezi, İstanbul 1993, s. 91; Alî Efendi, Künhü'l-Ahbâr, Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih nr. 4225, vr. 218b; Hadîdî, Tevârih-i Al-i Osman (1299-1523), neşr. Necdet Öztürk, istanbul 1991, s. 418.

(27) Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Ahmed Cevdet neşri, İstanbul 1314, III, s. 148.

(28) Helmuth Von Moltke, Moltke'nin Türkiye Mektupları, Çevr. Hayrullah Örs, İstanbul 1969.s. 159-160.

(29) Acâibü'l-Makdûr, s. 93.

(30) İbrahim Ateş, "Vakıflarda eğitim hizmetleri ve Vakıf öğrenci yurtları", Vakıflar Dergisi, XIV, s. 50.

(31) Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 4.

(32) BOA, ;Maliyeden Müdevver Defterler (MAD) 15776, s. 8; TD 276, s. 263-265; TD 496, s. 338, 348. Sekteriç köyünün hasılı, ilk tahrirde Kara Kadı tarafından camiin hâtibine, yağ ve hasırına vakıf olarak kaydedilmiş, Ali Bey tarafından yapılan tahrirde ise hassa-i hümayuna kaydedilmiştir. İki yıl bu minvâl üzere devam ettikten sonra merkezden gelen emirle yine camiye vakıf kaydedilmiştir. Vakfiyesi bulunmamakla birlikte padişahın mescid ve medreselere olan merhameti sebebiyle camiin vakıflarının ancak imamına ve ferraşına yetecek kadar olduğu görülerek, köyün mahsulünün hatibine, yağ ve hasırına ve iki nefer müezzinine sarf olunması uygun bulunmuştur ( BOA, TD, 276, s. 265).

(33) Vedat Günyol, "Mektep", İA VII, s. 657.

(34) Ateş, a.g.m, s. 50.

(35) Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e kadar), İstanbul 1994, s. 76-77.

(36) Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-i Kadime Arşivi (TKGMKKA) TD 564, vr. 249b; BOA, MAD 15776, s. 9.

(37) Mehmet İpşirli, "Buk‘a" , Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (TDVİA), VI, s. 386.

(38) BOA, MAD 4700, s. 35.

(39) BOA, MAD 4700, s. 35.

(40) Akyüz, a.g.e., s.60.

(41) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1988, s.20 vd.

(42) a.g.e, s.55.

(43) BOA, TD 184, s. 183.

(44) BOA, TD 139, 183; TD, 276, s. 189, 244, 255; TD 496, s. 257, 307, 308.

(45) TKGMKKA TD 564, vr. 249b; BOA, MAD 15776, s. 9.

(46) BOA, MAD 4700, s. 35.

(47) Ö. L. Barkan, "Osmanlı İmparatorluğunda bir iskân ve kolonizasyon metodu olarak vakıflar ve temlikler, I: İstila devrinin kolonizatör Türk dervişleri ve zaviyeler", Vakıflar Dergisi, II, s.279-304.

(48) Louis Massignon-Tahsin Yazıcı, "Tarikat", İA XII\1, s. 1-17.

(49) İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, İstanbul 1984, s.74 vd.

(50) Akyüz, a.g.e., s. 92.

(82) BOA, MAD 4700, s. 35.