“600. Kuruluş Yıl Dönümüne
Ait Bir Belge”
Dr. Bekir Turgut
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 600. Yılı münasebetiyle “Mecmua-ı Ebuzziya”da yayınlanan bu yazı, Ebuzziya Tevfik tarafından 1317(M.1900) yılında kaleme alınmıştır. Osmanlıca orijinal metninden bugünkü yazıya aynen, herkesin daha kolay anlayabilmesini sağlamak amacıyla da bu orijinal metinden günümüz Türkçesine çevirerek ve dipnotlarla yayınladığımız belge niteliğindeki bu yazının bilhassa bu alanda araştırma yapan uzmanlar ve eğitimciler için faydalı olacağını umarım.
100 yıl önce yayımlanan yazının tamamı incelendiğinde; Osmanlı devletinde bu tür önemli günlere ilişkin olarak mutad kutlama törenleri yapılmamakla birlikte, Sultan Abdülaziz’in Osmanlı Nişanı Madalyasına 699 yılının nakşını ferman buyurmuş olması dikkate alındığında bu tür kutlamalara ilişkin olarak bir bilincin var olduğunu görmek ve yorumlamak mümkündür. Belki eksik olan şey bu tür olayların çağın gereklerine uygun maksatlarda yönlendirilmemesiydi.
Ayrıca yazıda yer alan ve uzun uzun anlatılan takvim ve yıllara ait bilgiler Ebuzziya’nın takvimle ilgili çalışmalarından ve bu konudaki hassasiyetinden de kaynaklanmaktadır. Zira Ebuzziya Tevfik; 1880 yılından itibaren her yıl Mart ayının 1. günü bir takvim çıkararak bu takvimde milâdî 22 Eylül tarihini yılbaşı olarak kabul etmiştir.Yine yazıda sözünü ettiği Gazi Muhtar paşa ise; askerî kişiliği ve başarılarının yanısıra, matematik ve astronomi ile de uğraşarak bir çok bilimsel eserin yazarı olan Gazi Ahmet Muhtar Paşa (1839-1919) dır ki; “Takvîmü’s Sinîn” adlı, rumî, hicrî ve milâdî yılların çevirimine ilişkin eserin de yazarıdır. Bu eser ilk defa 1915 yılında basılmış, GenelKurmay Başkanlığı tarafından da 1993 yılında günümüz Türkçesine çevrilerek yeniden yayımlanmıştır. Bugün kullandığımız milletlerarası saat sistemi ile milâdî yıl sistemini ilk ileri süren de O’dur.
Yine bu yazının daha sonraki yıllarda, ülkemizde bu ve benzer amaçlarla etkinliklerin düzenlenmesine, yaygınlaşmasına öncülük ettiği de söylenebilir. Nihayet 30 Aralık 1916 (Rebiyülevvel 1335) tarihinde Bursa Türk Ocağı şubesi tarafından Osman Gazi’yi anma törenleri düzenlenerek, Bursalı Tarihçi Mehmet Şemsettin ULUSOY burada söylediği nutukta,“... bundan altıyüzotuzaltı sene mukaddem(evvel) işte böyle bir yevm-i cemilde (güzel bir günde)nâm-ı pâkine hutbe okutturarak ‹stiklâl-ı Osmânî (Osmanlı Devletini kurma) şerefine nâiliyetle kâmrân buyurdu.” sözleriyle Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan da sözetmektedir.(Buradaki törenlerde söylenen nutkun tamamının yer aldığı eser, Dr.Mustafa TATCI tarafındanTürkçeye çevrilmiştir.)
Osmanlı Devletinin kuruluş günü hatta tarihi ve yılı hakkında araştırmacılar tarafından değişik fikirler öne sürülmekle beraber Ebuzziya Tevfik’e göre, Osmanlı Devleti 22 Eylül 1300 tarihinde kurulmuştur ki, bu tarih Hz.Peygamber’in doğumu, hicreti, Padişahın doğumu, tahta çıkışı gibi bir çok önemli olayla da rastlaşmaktadır.
Dergimizde yayınladığımız bu yazının, tarihimizin
önemli bir kesitini teşkil eden Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile ilgili
en doğru bilginin ortaya çıkmasına ve genç kuşaklara ulaşmasına vesile
olmasını dileriz.
OSMANLI SALTANATININ BAĞIMSIZLIĞININ
600. SENESİ, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ MİLÂDÎ 1900 SENESİNE TESADÜF EDİYOR
22 Septembre 1300-22 Septembre 1900
Hicret-i Seniye-i Hazret-i Peygamberi esah-ı akvâle göre ittifakât-ı haseneden olarak şemsin mizan burcuna intikal ettiği, yani tesavi-i leyl ve nehâr harifî olduğu günde şeref vakî olmuştur. O gün ise Milâd-ı Mesih’in 622. (September) ayının (yani eylül-ü efrenci’nin) yirminci pazartesi idi ki, şuhûr-u Arabiyeden de rebiulevvelin sekizi idi. Binaenaleyh sene-i şemsiye-i hicriyeyi takvim edenlerin(yani bu abd-ü aciz ile Gazi Muhtar Paşa hazretlerinin) mebdei tarih-i hicret olmak üzere kabul ettikleri gün, bu yevm-i mukaddesdir.
Müessis-i bünyan-ı saltanat, Gazi Sultan Osman Han hazretlerine Sultan Alâaddin Selçukî tarafından tabl ve alem irsaliyle beraber,İstiklâl-ı Saltanat-ı Osmaniye’nin tasdiki hicret-i kameriye’nin 699’uncu sâline tesadüf etti ki erbâb-ı tarih indinde müttefikun aleyhtir. Hatta SultanAbdülazizHan Hazretleri Nişan-ı Celil-i Unvan-ı Osmanî ihdas buyurdukları zaman zuhur-u nişana, işaret olmak üzere 699 rakamının nakşını dahi ferman buyurmuşlardır ki, elyevm bu nişan-ı âlî bu tarihi havî olarak imâl olunmaktadır.
İşte bu 699 sene-i kameriyesi, sene-i sahihiye-i hicriye’nin 679’uncu senesine tesadüf eder ki; mukabili olan sene-i efrenciye dahi 1300 senesidir.
Bu halde İstiklâl-ı Osmaniyan, içinde bulunduğumuz 1278 sene-i şemsîyesinde 600’üncü sâle bâliğ olmuştur ki; 1900 sene-i efrenciyesi eylülünün 22 nci günü 601 nci sâli istiklâlimize duhûl edilecektir.
Şimdi bu hesaba göre tesadüfât-ı haseneden iki vak’a-yı celile daha tecelli etmektedir:Anın birincisi, Zat-ı Hazret-i Padişahî’nin yevm-i veladet-i humayûnlarıdır ki, 1258 sene-i kameriyesi şabanının 12. günü şeref vâki olmaklığı hasebiyle milâdın 1842 nci sâli eylülünün 22 sine, yani Müşrikiyn-i Kureyşten siyanet-i Müslimin için ihtiyar buyrulan Hicret-i Peygamberî’nin şeref vâki olduğu yevm-i mukaddese tesadüf etmiştir.
İkincisi ise,Cülûs-u hümayûnlarının 1900 ncü sene-i milâdiye’de, yani bilâ kesr 19. asra bâliğ olan tarih-i milâdide hesab-ı şemsi ile 25’inci sâlini teminen idrak edişimizdir.
Burada tavzih-i meram için hesabımızı bir daha tekrar edelim:
1. Sene-i hicriye-i şemsiyenin mukabili
622’nci sene-i milâdiyedir.
Kameriye 699 | uncu sene-i hicriyelerinin mukabili ise 1300 sene-i milâdiyedir. |
Şemsî 679 |
Bize lâzım olan sene, sene-i kameriye olmayıp, sene-i şemsiye olduğundan 679’uncu sene-i hicriyede vaki olan mebde-i saltanatımız bu 1900 senesinde 600. senesine baliğ olmuştur.
Cülûs-u Hümayûn-u Hazret-i Padişahî’ye gelince:Malûmdur ki, 1293 sene-i hicriyesiyle mukabil-i şemsîysi olan 1255 sene-i hicriyesinde vâki 1876 sâl-i milâdisindedir. Bu hesabca Cenab-ı ?evketmeâb-ı Padişahî’nin yirmi beşinci devre-i cülûsiyeleri dahi 1279 ncu sâli şemsîyeye ve bu itibar ile on dokuzuncu asr-ı milâdı ile yirminci asr-ı milâdiye müsâdif olunuyor.Binaenaleyh gerek hicri-i kameri itibariyle 13’üncü ve on dördüncü asr-ı İslâmiyeyi ve gerek takvim-i milâdı hesabiyle 19’uncu ve yirminci asırları eyyam-ı saltanat-ı hümayûnlarında cem ve idrâk buyurmuş oldukları hissiyetle, Hazret-i Abdülhamit Han-ı Sâniye bihakkın padişah-ı sahibkarân itlâk-ı şâyandır.
Akvâm-ı garbiye’de bu misillü, vakâi-yi millîye ve tarihîye ve bâhusus devre-i culûsiye gibi tesadüfât-ı hasenede sûret-ı mahsûsada şenlikler tertibi ile şehr-i âyin icrası ve medar-ı tezkâr olacak mebani ve sâire-î asâr ve alâmat ittihazı adât-ı mer’iyedendir.
Akvâm-ı sâlifede dahî bu kaide cari idi. Hatta kadimİranlıların (Çeşn) namı verdikleri eyyâm-ı mahsûsaya, bu gibi tesadüfat-ı haseneden dolayı meraat olunurdu.
Elyevm Avrupalılar, hükümdarlarının 25’inci 50’inci devre-i kuûdiyelerinde, devre-i izdivaçlarında böyle şenlikler tertip ederler.Ve fetih ve zafer veya def-i hatar gibi tarihe ait vak’a-yi meşhûrelerinin her yüzüncü senesinde vesile-i tezkâr olmak üzere şehr-i âyinler icra eylerler.
Hatta şu yakın zamanlarda bu misillü vakâyi-i meşhûreden bir kaçına tesadüf olunmuş idi:Geçen 1883 senesi Viyana muhasara-yı sâniyesinin -ki Kara Mustafa Paşa tarafından icra edilmişti.-İki yüzüncü senesine müsadif olmasından dolayı Avusturya-Macaristan’da o gün fevkalgaye şenlikler icra edilmiş ve 1888 ve 1898 seneleri Avusturya İmparatoru’nun kırkıncı ve ellinci ve 1887 ve 1897 seneleri İngiltere Kraliçesi’nin ellinci ve altmışıncı devre-i kuûdiyelerine tesadüf ettiğinden, müsadif olduğu günlerde (jübileleri yapıldığı gibi o gün için suret-i mahsûsada sikkeler darbı, posta pulu ihdası ve hatta bazı emâkin-i hayriye tesisi gibi alâmât-ı tezkâriye ittihaz edilmişti.
Bu gibi ahvâl-ı kavmiye ve milliyemize ait husûsat-ı tarihiye ve vesâil-i tezrâriyede milletimizin gösterdiği müsamaha hakikaten tâ’bib olunmağa sezâverdir.Akvamın mahafaza-ı şeref ve şanı vekayi-i tarihiyesini nazar-ı itibara almakla hasıl olur.(Prut) vak’ası bize göre en şanlı zaferlerden ve Rusyalılara göre en ziyade şeyn âver hatıralardan ma’dûd iken biz o vak’anın tarih ve vukûundan bile bîhaberiz. Ruslar ise zekevât-ı zafer kabilinden olmak üzere serdar-ı muzafferiizden tahlis-i giribaneden imparatorları büyükPetro namına o gün için şenlikler icra ederler.
1709 sene-i milâdiyesinde vâki olan (Poltova) muharebesi İsveçliler için bir yevm-i mağlubiyet ve Ruslar için bir rûz-ı meserret iken her sene temmuz-u efrenci’nin sekizinde İsveç pay-ı tahtı olan Stokholm’de mutantan surette şehr-i âyinler yaparlar.
Mâhusûl bâlâda tadât ettiğimiz eyyâm-ı
tarihiyye hakikaten tesadüfât-ı haseneden addolunacak vekâyi-i fevkalâdedendir.
Binaenaleyh önümüzdeki eylül-ü efrenciyenin yirmi ikisine müsadif olan
(burc-u mizan) yani mebde-i hicret-i İslâmiyan ile beraber 600. Devre-i
İstiklâl-i Osmiyan ve yevm-i veladeti ile yirmi beşinci devre-i cülüsiye-i
Hazret-i Gazi Abdülhamit Han namına olarak bu dört vak’a-yı hariküladeyi
câmi bir posta pulu ihdasiyle hükmü
bir hafta cari olmak üzere o gün Memalik-i Osmaniye’nin her tarafında mevk-i
tedavüle konulsa ve hasıl olan meblağ; ya sadaka-i fer-u şevka saltanat
olarak bir emr’i hayra veyahut vesile-i tezkâr olacak bir tesis-i nafî
ittihazına sarf olunsa, hem bu asrın
temayülât-ı medeniyesine iktifa ve hem de üç dört vak’ayı tarihiyemizin
şanı bu süretle ibka edilmiş olur.
Hz. Peygamberin hicreti; en doğru söze göre güzel bir rastlantı olarak, güneşin terazi burcuna intikal ettiği, yani güz mevsiminde gece ile gündüzün eşitlendiği günde meydana gelmiştir. O gün ise Milâd-ı Mesih’in (Hz. İsa’nın doğumundan itibaren başlayan ve Avrupa’da kullanılan milâdi takvimin) 622. September, yani Eylül ayının yirminci Pazartesi olup, Arap aylarından da Rebiü’l-evvel’in sekizi idi (1). Dolayısıyla şemsî hicrî seneyi takvim olarak kullananların (Yani bu aciz kul ile Gazi Muhtar Paşa Hz.’lerinin) (2) başlangıç tarihi hicret olmak üzere kabul ettiği gün bu kutsal gündür.
Osmanlı saltanatının kurucusu Gazi Sultan Osman Han Hazretlerine Selçuklu Sultanı Alâeddin tarafından “tabl” ve “alem”(3) gönderilmesiyle beraber, Osmanlı saltanatının bağımsızlığının kabulü Hicret-i Kameriye’nin 699. yılına tesadüf eder ki, bu hususta bütün tarihçiler aynı görüştedirler.
Hatta Sultan Abdülaziz Han Hazretleri, Nişân-ı Celîl-i Unvân-ı Asmâni’ye(4) buna işaret olmak üzere 699 rakamının nakşını emir buyurmuşlardır ki, bu nişan hâlen bu tarih nakşedilmiş olarak imal edilmektedir.
İşte bu 699 kamerî yılı, gerçek hicrî senesinin 679. senesine denk gelir ki, bunun milâdî karşılığı da, 1300 senesidir.
Öyleyse, Osmanlıların bağımsızlığı, içinde bulunduğumuz 1278 şemsî yılında 600. yıl dönümüne ulaşmaktadır ki, milâdî 1900 yılının Eylül ayının 22’sinde de bağımsızlığımızın kabul edildiği 601. yılına girilecektir.
Bu hesaba göre, güzel rastlaşmalardan kabul edilen iki büyük olay daha meydana gelmektedir. Bunun birincisi, padişah hazretlerinin doğum günleridir. Kendileri 1258 kamerî senesi Şaban’ın 16. günü doğmuşlardır ki, bu da 1842 (milâdî) yılının Eylül ayının 22’sine, yani, Müslümanları Mekkeli müşriklerden korumak maksadıyla karar verilen ve Hazreti peygamberin hicretlerinin gerçekleştiği mukaddes güne rastlar.
İkincisi ise, tahta çıkışlarının; milâdî 1900 yılında, günü gününe 19. asra girdiği milâdî tarihte, şemsî hesaba göre 25. yılını hoş bir şekilde idrak edişimizdir.
Burada düşüncelerimizi daha iyi açıklamak için hesabımızı bir daha tekrarlayalım.
Birinci sene-i hicriye-i şemsiye’nin(5) karşılığı 622 senesidir. Kamerî 699, şemsî 679. hicrî yıllarının karşılığı 1300 senesidir. Bize gerekli olan sene kamerî sene olmayıp, şemsî yıl olduğundan 679. hicrî senede gerçekleşen saltanatımızın başlangıcı milâdî 1900 senesinde 600. yıl dönümüne erişmektedir.
Padişah hazretlerinin tahta çıkışlarına gelince, bilindiği gibi kendilerinin tahta çıkışları hicrî 1293 senesi ile bunun karşılığı olan şemsî 1255 senesidir. Bunun milâdî olarak karşılığı ise, 1876 senesidir.
Bu hesaba göre, azametli padişah hazretlerinin tahta çıkışlarının 25. yıl dönümü de, 1279 şemsî yılına ve bu itibarla, 19. asır ile 20. asra rastlamış oluyor. Dolayısıyla, gerek kamerî hicrî itibariyle 13. ve 14. İslâmî asırları ve gerek milâdî takvime göre 19. ve 20. asırları yüce saltanat günlerinde birlikte toplamış olduklarından II: Abdülhamid Han Hazretleri hakkıyla her zaman başarılı olmuş bir hükümdardır.
Batı toplumunlarında buna benzer millî ve tarihî olaylar ve özellikle tahta oturuş yıl dönümü gibi güzel tesadüflerde özel olarak şenlikler düzenlenmesi ile, anma vesilesi olacak binalar ve diğer eserlerin, vesair gösterilerin yapılması âdettendi. Eski kavimlerde de bu kural geçerli idi. Hatta eski İranlıların (Çeşn) adını verdikleri özel günlerde bu gibi güzel rastlantılardan dolayı kutlamalar yapılırdı.
Bu gün Avrupalılar, hükümdarlarının tahta geçiş zamanlarının 25 ve 50. senelerinde ve evlilik yıl dönümlerinde böyle şenlikler düzenlerlerdi. Ayrıca, fetih, zafer veya tehliklerin uzaklaştırılması gibi tarihe ait meşhur olayların her yüzüncü yılında anma vesilesi olmak üzere şenlikler yaparlardı.
Hatta şu yakın zamanlarda bu tür meşhur olaylardan birkaçına rastlanmış idi. Bunlardan biri, geçen 1883 senesi II. Viyana kuşatmasının (ki, Kara Mustafa Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir.) iki yüzüncü senesine tesadüf etmesinden dolayı o gün Avusturya-Macaristan’da olağanüstü şenlikler yapılmış, 1888 ve 1898 seneleri Avusturya İmparatorluğu’nun 40. ve 50., 1887 ve 1897. seneleri İngiltere Kraliçesi’nin tahta çıkışlarının 50. ve 60. yıl dönümüne rastladığından, bu günlerde jübileler yapıldığı gibi, o gün için özel sikkeler, posta pulları basılmış, hatta bazı hayır yerleri ve (anıtlar) yapılmıştır.
Bu gibi toplumsal ve millî durumlarımıza ait, tarihî konularda ve anma vesilesi olan günlerde milletimizin gösterdiği ilgisizlik, gerçekten ayıplanacak bir durumdur. Ulusların şan ve şerefinin korunması, tarihî olayların şanını dikkate almakla mümkündür.
Prut olayı bize göre en şanlı zaferlerden biri ve Rusyalılara göre ise fevkalâde kötü olan hatıralardan sayılırken biz o olayın oluş tarihinden bile habersiziz. Ruslar ise, zekâlarının zaferi kabilinden olmak üzere, muzaffer komutanımızdan yakasını kurtaran imparatorları Büyük Petro adına o gün için şenlikler düzenlerler. Milâdî 1709 yılında gerçekleşen Poltava muharebesi İsveçliler için bir yenilgi ve Ruslar için bir sevinç günü iken her sene milâdî Temmuz ayının sekizinde İsveç’in başkenti Stokholm’de gösterişli ayin ve şenlikler yaparlar.
Sonuç olarak yukarıda saydığımız tarihî günler gerçekten özel rastlantılardan sayılabilecek fevkalâde olaylardandır. Binaenaleyh, önümüzdeki milâdî 22 Eylül’e rastlayan (Avrupalılara ait Eylül ayının) burc-u mizan (Terazi Burcu) yani Müslümanların hicretlerinin başlangıcı ile beraber; Osmanlıların bağımsızlıklarının 600. Hz. Gazi Abdülhamid Han’ın doğum günü ile tahta çıkaşlarının 25. yıl dönümleri münasebetiyle kendilerinin adına bu dört olağanüstü olayı içeren bir posta pulu çıkarılsa, bir hafta boyunca Osmanlı Ülkesi’nin her tarafında yürürlükte kalsa ve elde edilen para; saltanatın ululuğu gereği sadaka olarak bir hayır işine, veyahut bir anma vesilesi olacak faydalı bir tesis yapımına sarf edilse, hem bu yüzyılın medenî yönelimlerine katkıda bulunur, hem de üç dört tarihî olayımızın şanının devamlılığı sağlanmış olur.
Ebuzziya Tevfik
(1) Hicretin gerçek tarihi hakkında değişik görüşler vardır. En yaygın olan fikre göre, Hicret 8 Rebiü’l-evvel’de (20 Eylül 622) gerçekleşmiştir. Bu tarih başka bir görüşe göre, Mekke’den çıkış tarihi değil, Medine’ye varış tarihi imiş. Ayın 8. gününe seçilmesine sebep, bu günün bir pazartesi gününe tesadüf etmesidir. Bir rivayete göre Peygambere niçin pazartesi gününü mübarek saydıkları sorulduğu zaman şu cevabı vermiştir. “O gün doğdum, o gün risalete eriştim ve yine o gün hicret ettim” buyurmuştur. B. Carra De Vaux, İslâm Ansiklopedisi, Hicret Mad., C.5., s.477
(2) Yazarın kendi açıklamasıdır.
(3) Davul ve sancak anlamında olup, Türk devletlerinde her ikisi birlikte bağımsızlık simgesi olarak kullanılmıştır.
(4) Nişan : Devlet tarafından hizmet mükafatı olarak muhtelif derecelerde verilen ve göğse takılan alâmetin adıdır. Nişan ilk defa II. Mahmud döneminde M. 1812 senesinde çıkarılmıştır. Burada sözü edilen “Osmanî” nişanı ise 1862’de Sultan Abdülaziz tarafından ihdas olunmuştur. En çok nişan ise II. Abdülhamid döneminde yapılmış olup, Hânedân-ı Âl-i Osman Ertuğrul, imtiyaz, şefkat nişanları bu dönemde çıkarılmıştır.
(5) Hz.Peygamber’in hicretinin başlangıcı, güneş yılının esas kabul edildiği ve Müslümanların kullandığı takvimdir.Şemseddin Sami’ye göre, Şemsiyye, güneşe bağlı olan gezegen ve uydularının merkezleri olan güneş küresi ile beraber oluşturdukları daire teşkil eder. Sene-i Şemsiyye, güneşin 12 burcu dolaşarak yine başladığı yere dönmesiyle hesap olunan sene burçların sayısı kadar 12 aya bölünmüştür. Sene-i kameriye, ay ile hesaplanır.