TARİH GÜVENLİ BİR

GELECEK İÇİNDİR

(ÖNSÖZ)

Dr. Bekir TURGUT

Yayımlar Diresi Başkanı

Dünyada var olan her toplum ve devlet sonsuzluk bilinciyle yaşar ve büyür. Dünyaya gelen her birey de gelecek bilinciyle doğar ve gelişir. Dolayısıyla bugünü yaşayan gerek bireyler ve gerekse toplumlar için "gelecek günler" geçmiş günlerden daha önemlidir. Ancak bugünü yaşayan her toplum ve birey için ise "geçmiş" içinde yaşanmayan günler olmakla birlikte, inkârı da mümkün olmayan bir gerçektir. Zira güvenli bir gelecek, ancak geçmişin deneyimlerinden yararlanmakla mümkündür.

Bunun içindir ki, yüzyıllar boyu insan topluluklarında meydana gelen olayların kronolojik tutarlılık içinde araştırılması ve yorumlanması ve günümüze yansıyan etkilerinin değerlendirilmesi tarih biliminin görev alanı içinde yer almıştır.

Ancak, tarihî araştırmalarda ve genç kuşakların yararlanması için yapılan yorum ve değerlendirmelerde en önemli nokta ise; geçmişte meydana gelen olayların, bugünün değer yargıları ile değil, kendi çağının ve koşullarının değer yargıları ile değerlendirilmesidir.Onun için tarihle ilgilenen herkes bilhassa öğretmenler, tarihî olayları ve kurumları o devrin şartları ve fikir akımları açısından ele almalı, günümüze olan yansımalarını bu bilinçle değerlendirmelidir. Tarihî olaylar ancak böyle bir yöntemle değer kazanır, günümüze ve geleceğe ışık tutar. Böylece günümüzün gerçekleri berraklaşır, geçmişe dayanarak, bugün izlenecek "akılcı yol" ortaya çıkar. Bilhassa millî nitelikli tarihî olayların bu yöntemle irdelenmesi ve anlatılması sonucunda, millî ruh ve toplumsal dayanışma artar.

Aksi bir tutum, geçmişi yanlış anlamak ve değerlendirmek olur ki bu durum hem günümüzü hem de geleceğimizi içinden çıkılmaz bir karışıklığa sürükler. Hatta uluslar arası ilişkilerin zorunlu kıldığı barış ortamını yok ederek millî barışın da zedelenmesine yol açar. Ne yazık ki, tarihî olayların araştırılmasında ve yorumlanmasında yerli ve yabancı çok ciddi araştırmacıların bile metod ve yorum hataları yaptıkları görülmekte; bu tür yanlışlıkları düzeltmek, bilhassa genç kuşakları doğru bilgilerle donatmak için ayrı bir çalışma gereği ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durum ise, eğitim açısından zaman ve emek kaybına neden olmakta; çocukların ve gençlerin bilime olan güvenlerini sarsmakta, millî birlik ve beraberlik duygularını zayıflatarak tarihten gelen millî bütünlüğümüzü belleklerde tartışılır bir konuma getirmektedir.

Onun içindir ki, değerli eğitim tarihçimiz Prof.Dr.Yahya AKYÜZ, "Türk Eğitim Tarihi" adlı eserinde; "Tarih bize, siyasî bağımsızlık yitirildiği zaman eğitim ve bilimde de bir çözülme, gerileme içine düşüldüğünü gösteriyor. Bir çok Türk toplumu bunun acı örneklerini yaşamıştır. Bugün, bağımsızlıklarına kavuşan Türk toplumları, bağımsızlığın değerini iyi bilmelidir. Eğitimin temel amaçlarından biri bu bilinci kazandırmak olmalıdır." diyerek bağımsızlık açısından eğitimin ve tarihin önemini çok açık bir dille ifade ederken, Adnan BİNYAZAR’da, “Kültür ve eğitim, ülkelerin çağdaş dünyada bir yer tutmalarının önemli bir etkenidir. Bir ülke kültür ve eğitimce gelişmedi mi, başka ülkelerin uyduluğuna giriveriyor. Kültür emperyalizminin aslı da budur.” der.

Yine bir başka değerli bilim adamımız Prof.Dr.Osman TURAN da Türklerin Anadolu’ya gelişlerinin 900. yılı münasebetiyle yazdığı bir eserinin önsözünde; "Bu inkılâp Türk, İslâm ve dünya tarihleri bakımından ne kadar büyük bir önem arzederse, modern ilmin ihmaline uğraması ve karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşturulmamış bulunması da aynı derecede hazindir." diyerek bir başka önemli hususa dikkat çekmekle birlikte, Osmanlı devletinin 700. Kuruluş yıldönümünün bu gerçeklerden hareketle elbirliği ile kutlanması bize büyük bir kıvanç vermektedir.

Bilmeliyiz ki, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılı tarihten gelen birikimlerimizle birlikte yeni bir yüzyıla girişimizin de buluşma anıdır. Böylesine önemli bir buluşma noktasında; çocuklarımızı ve gençlerimizi; millî birlik ve beraberliğimizin her türlü değer ölçülerine bağlı, çağdaş ve ileri olmanın gerekli kıldığı bilgi ve teknoloji ile donanımlı, demokratik şartların öngördüğü uzlaşma ortamına uyumlu, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bağlı kişiler olarak yetiştirmek görev ve sorumluluğu Türk millî eğitimcilerinin omuzlarındadır.

Biz inanıyoruz ki, milletimizi bugünlere Türk eğitimcileri taşımış, geleceğe de yine onlar taşıyacaktır. Herkese düşen görev ise, onlara yürüdükleri yolda destek olmaktır. "Millî Eğitim" bu sayısı ile böyle bir hizmeti yapmanın gururunu sizlerle paylaşmaktadır.

Saygılarımla.