Türk Eğitim Sisteminin Kırsal Bölgedeki Sorunları ve Çözüm Önerileri

Cihangir ŞEKERCİ (*)
 
 

Toplumun ihtiyacı olan nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi, sağlıklı işleyen bir eğitim sistemi ile mümkündür.

Eğitimin ön koşulu olan açık sistem olma özelliği, eğitimi toplumsal gerçeklerden yani ekonomik, toplumsal, jeopolitik yapı ve kendi örgütsel yapısından hareket etmesini ve bu belirleyicilerden yola çıkarak, bireyin yetenek ve gereksinmelerine cevap verecek hedeflerin işe koşulmasını zorunlu kılar.

Eğitimin niteliği büyük ölçüde uygulanan programa bağlıdır. Uygulanan programın aksaklık ve eksiklikleri giderildikçe, toplumdaki ve bilim alanındaki gelişmelere göre yeniden düzenlendikçe, diğer bir ifadeyle programlar geliştirildikçe eğitimin niteliğinin de artması beklenir (1).

Ülkemizde bugüne kadar eğitim bilimciler tarafından yapılan araştırmalar, ortaya konan kuramlar ve yazılanlardan büyük çoğunluğunun, görüş sahiplerinin isimleri başına birer akademik unvan kazandırmaktan öte, sisteme uygulama bazında pek de bir şey kazandırmadığı görülmektedir. Oysa bu çalışmaların temel amacı, yukarıda bahsi geçen eğitim niteliğinin gelişmesine yardımcı olmaktır. Araştırma bulguları, varılan sentezlerle yapılan analizler sonucunda yapılması gerekenler, parti programları ya da şûra kararları arasına sıkışmış kısır birer hedef olmaktan çok, düzenli ve ürün verebilir bir sistem oluşturmak için kullanıldığında, eğitimin amacına ulaşması ve akademisyene unvandan da öte gerçek değerinin verilmesi mümkün olabilecektir.

Günümüzde sekiz yıllık temel eğitime geçişle birlikte yapılan çalışmaların iyimserliği hakkında şüphemiz yoktur. Ancak, bu çalışmaların nicelik yönünden ağırlık kazanması, nitelikli eğitim hedefine sekte vurmaktadır. Eğitime hizmet etmek, fizikî durumu ne olursa olsun her okulu açık tutmak, niteliği ne olursa olsun her üniversite mezununu öğretmen yaparak açık kapatmak değildir.

Eğitimin pahalı bir yatırım ve vazgeçme maliyetinin(**) özellikle kırsal bölgelerde ne kadar yüksek olduğu, eğitim bilimciler tarafından sürekli vurgulana gelmiştir. Sistemdeki yatırım girdisi, bireyin yeteneklerine göre eğitilerek, sisteme ve topluma yararlı hale getirilmesi yolunda sarfedildiğinde, istenen verim sağlanabilecektir. Oysa yıllardır izlenen yanlış politikalar sistemin işleyişini aksatmış, bireyi eğitmekten çok gereksiz bilgi hamalı haline getirmiştir. Dahası sistem içindeki diğer ögeler de -öğretmen, araç-gereç, öğretme ortamı vs.-nitelik bakımından sürekli düşüş eğilimi göstermiştir.

Eğitim-kalkınma ilişkisi içinde, sistem kalkınmayı destekleyecek ve gerçekleştirecek insan gücünü yetiştirmekten yoksun ise bahsi geçen vazgeçme maliyetinin yükselmesi ve yatırımın boşa gitmesi kaçınılmaz olur. Kalite yerine sayı çokluğunu tercih etmek, üreten birey yerine bir sonraki eğitim dönemine geçme gibi kısır bir hedefe yönelmiş-sonuçta tüketen birey yetiştirmeye çalışmak, sistemi bozuk ürünler çıkaran bir makineye çevirir.

Eğitimde verimlilik esastır. Verimlilik; öğretmenin, yöneticinin eğitim programlarının sonuçları üzerinde hesap verebilmesi ve sonuçlardan sorumlu tutulması anlamına gelmektedir(2). Ancak bu hesap sorulmadan önce sistemin işleyişi için, programı uygulayacaklara gerekli ön şartların sağlanıp sağlanmadığı dikkate alınmalıdır. Buradan yola çıkarak, günümüz eğitim sistemi içinde istenen verimin alınamamasına sebep olan etkenler, konumuz olan “Birleştirilmiş Sınıflı Köy Okulları” sınırlılığı içinde iki açıdan incelenebilir:
 
 

I.ÖĞRETMEN AÇISINDAN

a)Öğretmenin Niteliği: Öğretmenlik mesleği, öğretmenlerde derin bir konu alanı uzmanlığı, yeterli bir genel kültür ve üst düzeyde bir öğretmenlik formasyonu gerektirmektedir (3).

Meslek eğitimi almamış kimselerin dorudan ilkokul öğretmenliğine atanmaları olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Yeterli alan bilgisi olmayan bu öğretmenlerin özellikle köy okullarında başarısız oldukları gözlenmektedir. Yapılan araştırmalarda, eğitim fakültesi mezunu öğretmenlerde dahi gerekli niteliklerin eksik olduğu, özellikle birleştirilmiş sınıflı köy okullarında etkili bir öğretime rehberlik etme yeterliğinin istenen düzeyde kazanılmadığı görülmüştür(4). Alanında yetişmiş öğretmenin durumu böyle iken herhangi bir fakülte mezunu öğretmenden nasıl verim beklenebilir?

Süreli yayınları takip edemeyen, kendi alanındaki gelişmeleri izleyemeyen, hizmet içinde eğitim etkinliklerine katılamayan-kimi zaman bu etkinliklerden haberi bile olmuyor- köy öğretmeni nasıl geliştirecek ve yetiştirecektir? Mesleği olmadığı halde bu ise soyunduysa, yetiştiği okulda öğretmenlik için gerekli yeterlikleri kazanamadıysa, yanında danışacağı veya fikir alışverişinde bulunacağı bir meslektaşını bile bulamıyorsa, köy öğretmeninin verimli olması nasıl beklenebilir?

b)Ekonomik Etkenler: Birleştirilmiş sınıflı köy okulunda görev yapan bir öğretmenle merkezî bir okulda müstakil sınıf okutan öğretmenin ücretleri arasındaki eşitlik aslında eşitsizliktir.

Özellikle köy öğretmeninin hemen hemen tüm sosyal hayatı eğitim-öğretim çalışmalarıyla geçer. Plânlama, sınav sorusu hazırlama, ölçme-değerlendirme, okulun bakım ve onarımı gibi uğraşılar göz önüne alındığında köydeki öğretmenin mesaisinin sınırlı olmadığı görülür. Buna rağmen onun diğer memurlarla aynı -hatta bazılarından daha düşük- ücret alması adalet ilkesiyle bağdaşır mı?

Merkezî bir okuldaki birimlerin araç-gereç donanımının asgari düzeyde sağlanmış olduğu düşünülürse, bu okulda görev yapan öğretmenlerin çok da fazla bir harcama yapma ihtiyacının olmadığı görülür. Oysa, köy okullarının gerek fizikî durumlarının kötü oluşu, gerekse araç-gereç eksiklikleri göz önüne alındığında, buradaki öğretmenin maddî özveride bulunmasının bir zorunluluk halini aldığı gözlenir. Bütçeden öğretmenlere her öğretim yılı başında bu tür harcamalar için eğitim ödeneği adı altında bir ücret ödenmektedir. Farklı harcama durumları ile karşı karşıya olmalarına rağmen, şehirdeki öğretmenle köydeki öğretmene ödenen bu ücret arasında yine bir eşitlik söz konusu. Ancak gözlenen odur ki köy öğretmeni bu özveriden yana şikayetçi olmak şöyle dursun, tüm imkânlarını zorlamaktadır. Buradaki sıkıntı ve öğretmeni olumsuz etkileyen durum denetim elemanlarının tutumudur. Köy öğretmenine okulun bir eksiğini gördüğünde bu paranın hesabını sorarken-yüzüne vurur gibi- şehirdeki öğretmene böyle bir hesap sorma ihtiyacını -tabii olarak- hissetmiyorlar. Kaldı ki köy öğretmeninin temin etme ve ulaşım gibi problemleri de gözden ırak tutulmamalıdır.

Şehirdeki öğretmenin yatırım yapma, ucuz, bol ve kaliteli ürün bulabilme ve benzeri avantajları varken köy öğretmenlerinin bunlardan yoksun olduğu da akla getirilmelidir. Kısacası kırsal bölgenin şartları göz önüne alındığında, köy öğretmeninin bugün aldığı ücretin yetersiz olduğu ve daha fazla ücret almayı hakettiği söylenebilir.

c)Teknik Yetersizlik: Öğretimde tek ve sihirli bir yöntem yoktur. Öğrencinin gelişim özelliklerine ve var olan koşullara göre çeşitli yöntemler kullanılmalıdır(5).

Hiçbir öğretme yöntemi tek başına bütün eğitim durumlarına uygun değildir. Yani bir öğrenme ve öğretme yöntemiyle, öğrencilerin tüm öğrenim gereksinimlerini karşılamak olası değildir(6).

Öğretme-öğrenme etkinlikleri içinde sadece öğrenme ilkeleri ile amaca ulaşılamayacağına göre, etkin öğretimde yer alması gereken ve beş duyuya hitabeden genel öğretim stratejilerinin de uygulanması verimin artması açısından şart görülmektedir. Bu stratejilerin -yöntem, teknik, gereç vs.-sınırlı olması ise özellikle köy öğretmeninin verimliliğini de sınırlamaktadır.

Görsel-işitsel materyaller kullanamayan, sergi ve müze gibi mekânlarda inceleme-gözlem yapamayan, araç-gereç sınırlılığı veya yokluğu sebebiyle gösterip yaptırma yöntemini çoğu zaman kullanamayan, öğrencilerin sosyo-kültürel kısırlığı nedeniyle grup tartışması ve benzeri yöntemleri işe koşamayan öğretmenden ne kadar verim bekleyeceksiniz?Trafik lâmbası ile görmemiş çocuğa trafik kurallarını sadece anlatmak, kütüphaneyi yerinde inceleyemeyen öğrenciye kütüphaneden ödünç kitabın nasıl alınacağını kuru kuruya bilgi olarak vermek, psikomotor davranışlara dönüşmedikten sonra öğretmene de öğrenciye de yük olmaktan öte gidemez. Köydeki öğretmen müzik dersinde yaylı sazları nasıl tanıtacaktır?Resim-iş dersinde soyut çalışmaların ne olduğunu örnek göstermeden anlatabilmesi mümkün müdür? Bazı müfettişlerin ifadesiyle “işliyormuş gibi” gösterilecekse programda bu konuların ne işi var?Başka bir ifadeyle madem bu konular var, işlensin diye mi, göstermelik mi?Şehirdeki öğretmen, müze, sergi, kütüphane vb. yerlerden yararlanma şansına sahiptir. Ya köydeki öğretmen?

Ülkemizdeki köy okullarının % 25’i tek sınıfta birleştirilmiş sınıf sistemi ile öğretim çalışmalarını sürdürmektedirler. Ne kadar öğretim metodu uygulanırsa uygulansın, araç-gereç kullanılırsa kullanılsın, öğrenci bu sistemde istenilen davranış değişikliklerini gösteremeyecek, dolayısıyla öğrenme gerçekleşmeyecektir.

d)Psikolojik Etkenler: Bir köy öğretmeni sadece okulun öğretmeni değildir. Dar bir çevre olan köy ile de iç içedir. Yıllardır köy kalkınmasındaki öğretmenin yer ve öneminden bahsedilir, bu konuda öğretmene büyük görevler düştüğü söylenir. Ancak, öğretmenin sosyal statüsünün gün geçtikçe negatif bir ivme kazanması köydeki öğretmeni de etkilemekte, gereken değerlerin verilmemesiyle öğretmenin söz sahibi olma, topluma yön verme gibi özellikleri de körleştirmektedir. Sosyal statüsü yerlerde sürünen öğretmenden, köylünün kültürel yapısına olumlu bir katkıda bulunmasını düşünmek ve istemek haksızlık olur.

Çeşitli nedenlerle yeterince denetlenmediği düşünülen köy öğretmeni akıl almaz yöntemlerle kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Yönetici veya amir sıfatındaki kimselerin, köy muhtarı ya da köy halkını öğretmenin teftiş memuru gibi görevlendirdikleri, onların öğretmeni kontrol eden bir mekanizma olarak kullandıkları müşahade edilmektedir.“Müfettişim vicdanımdır” sözünden hareketle, öğretmenin verimini ve toplumla olan ilişkilerini olumsuz etkileyen bu tür uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Köy öğretmeni canlı bir sosyal ortamdan yoksun, çoğu zaman kendi mesleği ile ilgili gelişmelerden dahi habersiz, dışlanmış ve içe kapanık bir görüntü çizmektedir. Maalesef öğretmenin bu derdine dermak olacak, onu meslektaşları ile kaynaştıracak ve gelişmelere ayak uymasını sağlayacak önlemlerin alınmadığı görülmektedir.

Köy öğretmeninin herhangi bir mesai günü okulunu kapatıp ilçeye veya ile gelmesi art niyetli bir davranış olarak değerlendirilmeden önce, bir probleminin olup olmadığının sorgulanması sanırım daha çağdaş bir tutum olur. Aksine çoğu zaman gözlenen, köy öğretmeninin görev yerini hiç terketmemesi gerektiği hususunda sürekli baskı altında çalışmaya zorlandığıdır. Köy öğretmeninin de sağlık problemlerinin olabileceği ve acil ihtiyaçlarının bulunabileceği, kısıtlı imkânlarla görev yaptığı unutulmamalıdır.

Öte yandan merkezî okullarda kadro fazlası olarak çalışan öğretmenlerin varlığını üzüntüyle müşahade etmekteyiz. Kendisi kırsal bölgede binbir güçlükle görev yapmaya çalışan köy öğretmeni bu tür meslektaşlarını göre göre hangi iştiyak, şevk ve özveriyle çalışacaktır?

Yine öğretmeni psikolojik yönden olumsuz olarak etkileyen bir başka durum, kırsal bölgelerin sürgün yerleri haline gelmesi ve öğretmenlerin politik kaygılar içinde görev yapmalarıdır.

2.ÖĞRENCİ AÇISINDAN

a)Sosyo-Kültürel Etkenler:“Öğrencinin sosyo-kültürel birikimi öğrenmede etkili midir?” sorusuna hiç bir eğitimcinin hayır diyeceğini sanmıyorum. Elbette okul öğrenciye toplumsal ve kültürel birikim kazandırmada önemli bir basamaktır. Ancak unutulmamalıdır ki etkin bir öğrenme için, önkoşul öğrenmelerin ve hazır bulunuşluk düzeyinin belli bir olgunluğa erişmiş olması gerekir. Bu tespitler ışığında, köydeki öğrencinin okula gelmeden önceki birikiminin çoğu zaman hazır bulunuşluk için yeterli olmadığı görülmektedir. Şehirdeki çocuğun görsel-işitsel zenginlikle dolu bir çevrede yaşama, okul öncesi eğitim alma ve benzeri imkânları varken, hayatında trafik lâmbası bile görmeyen köydeki çocuk okulda trafik kuralları öğrenmeye çalışmaktadır. Okul öncesi eğitim imkânı olmayan, aralarında sadece zekâ düzeyi yüksek olanlara olanak sağlayan bir sistem içinde bulunan, eğitim yatırımlarından en son yararlanan-hatta çoğu zaman yararlanamayan- köhne ve bakımsız binalarda, araç-gereç yokluğu ile okumaya çalışan köy çocukları ile merkezî okullarda eğitim ve öğretim gören çocuklar arasında, sosyo-kültürel anlamda bir fırsat eşitliğinden söz edemeyeceğimiz açıktır.

Okul faaliyetlerinin anlamlı olmasında okul idaresi ve öğretmenin velilerle iş birliği yapmasının önemi büyüktür. Ancak bu halkaya öğrenciyi de katmak gerekmektedir(7).

Köydeki öğrenci, ilgisiz bir veli ile kendisiyle ilgilenilmesi gerektiğini söyleyen öğretmeni arasında ikilem yaşamaktadır. Okul-veli-öğrenci bütünlüğü içinde okumaya önem vermeyen bir kültür yapısı içinde olması, öğrenciyi okuldan soğutmaktadır. Bu durumda köydeki eğitim sistemi de çoğu zaman koltuk değnekleri ile yürümek zorunda kalmaktadır. Kurulan okul-aile birliklerinin gereken işlevlerini yerine getiremediği, köy çevresinin okul kavramına bakışının öğrenci-öğretmen ilişkisiyle sınırlı olduğu gözlenmektedir.

b)Psikolojik Etkenler: Eğitim programlarının içeriği öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyine uygun olmadığı gözlenmiştir. Okumayı ikinci sınıfta, problem çözmeyi dördüncü, beşinci sınıfta öğrenebilen köydeki öğrencinin bu durumu, her ne kadar öğretmenin niteliği, öğretme ortamı vs. nedenlerle ilintili ise de uygulamaya konan programla da yakından alakalıdır. Kapsamlı bir birleştirilmiş sınıflarda öğretim programının olmayışı, hem öğretmeni hem de öğrenciyi zor durumda bırakmaktadır. Kalabalık sınıflar, beş sınıfın bir çatı altında öğretim yapması, aynı sınıftaki öğrencilerin farklı seviyeler göstermesi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Öğrencinin biri A konusunu öğrenmiş B konusuna geçmeye hazır iken aynı sınıftaki bir başka öğrenci henüz A konusunu anlamakta dahi güçlük çekmektedir.

Köydeki öğrenciyi psikolojik yönden olumsuz etkileyen başka bir etken sık sık öğretmen değişmesi, dolayısıyla değişik yöntem, davranış ve anlatımlarla karşılaşmasıdır.

Uzak hedefleri olmayan insan yaptığı işin gerekliliğini kavrayamaz. Okulda öğretmeni tarafından yeteneğine göre bir mesleğe, evinde ise ailesi tarafından ırgatlığa veya çobanlığa yönlendirilen çocuk çelişkili bir öğretim hayatı içindedir. Çevresi tarafından sadece okuma-yazma öğrenmek için okula gittiğine ve ilkokul diploması almasının yeterli olacağına şartlandırılmaktadır.

c)Teknik Yetersizlik: Bir tanımın veya soyutlamanın sadece ezberlenmesi onu kullanma gücü yönünden hiçbir anlam ifade etmez. Öğrencilere genel kuralları ve kavramları anlayacak yaşantılara sahip olmadan sadece ezberletmek, eğitimin en zayıf yönüdür. Oysa bireylerin gelişimi, sadece daha fazla yaşantı kazanmayla değil, fakat kazanmış oldukları yaşantıları daha iyi kullanmalarıyla mümkün olmaktadır(8).

Öğrencilerden beklenen davranışları yavan öğretim metotları ve eğitim teknolojisi ögelerinden yoksun bir sistemde gerçekleştirmelerini beklemek anlamsızdır. Araç-gereç yetersizliği, görsel materyallerin yokluğu vs. etkenler köydeki öğrencinin istenen davranışları gösterememesine neden olmaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Gelişmiş, kalkınmış ve çağdaş bir toplum olabilmenin ilk ve temel şartı eğitime gereken değeri vermektir. Günümüz Türk eğitim sistemindeki aksaklıklar, toplumun değer yargılarıyla cumhuriyetin temel ilkeleri ve bilimsel veriler ışığında, sistemin yeni baştan ele alınması gerektiğini işaret etmektedir.

Toplumun ve bireyin ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve uygulanabilir eğitim programlarının“genellik ve eşitlik” ilkelerine uygun olarak düzenlenmesi ile yeni bir yapılanmaya acil ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Tüm bu tespitler ışığında köy okullarının sorunları için şu öneriler değerlendirilmelidir:

1-Birleştirilmiş sınıf uygulamasına son verilmelidir.

2-Taşımalı ve yatılı ilköğretim sistemi için alt yapı hazırlanmalı ve ivedilikle yaygınlaştırılmalıdır.

3-Kırsal bölgelerde okul öncesi eğitim yaygın hale getirilmelidir.

4-Kırsal bölgelerde görev yapan öğretmenlerin dolgun ücret almaları sağlanmalıdır.

5-Kırsal bölgelerdeki okullara daha geniş imkân ve kaynak sağlanmalıdır.

6-Görev zorlukları dikkate alınarak, denetimlerde köy öğretmenlerine daha ılımlı ve esnek davranılmalıdır.

7-Zaman zaman köy öğretmenleri ile merkezî okullarda görev yapan öğretmenleri kaynaştırıcı etkinlikler düzenlenmelidir.

8-Okul-aile birliklerinin ve üyelerinin sorumlulukları genişletilmelidir.

9-Kırsal bölgelerdeki okullara formasyonu yüksek ve deneyimli öğretmenlerin gitmesini özendirici tedbirler alınmalıdır.

10-Alanında yetişmemiş öğretmenlerin doğrudan ilkokul öğretmenliğine -özellikle köy okullarına- atanmaları yasal düzenlemelerle engellenmelidir.

11-Öğretmenin hizmet içinde eğitilmesi özellikle kırsal bölgelerde daha yaygın hale getirilmelidir.

12-Kırsal bölgelerde görev yapan öğretmenlerin, öğretmenevleri ve dinlenme tesislerinden öncelikli olarak yararlanmaları sağlanmalıdır.

13-Kırsal bölgedeki okulların gezi-gözlem-inceleme yapma imkânları geliştirilmelidir.

14-Eğitim programları her bölgenin kendi şartlarına uygun olarak, ayrı ayrı düzenlenip uygulanması sağlanmalıdır.

15-Eğitim fakültelerinin sınıf öretmenliği bölümlerinde özellikle -uygulama ısrarla devam ettirilecekse- birleştirilmiş sınıflı okullarda staj çalışmaları yapılmalıdır.
 



 

(*) Çankırı Şabanözü Gündomuş Köyü İlköğretim Okulu Öğretmeni.

(1)Münire Erden,Eğitimde Program Değerlendirme,Personel Eğitim Merkezi Yayınları,Ankara, 1993, s. 1.

(**) Vazgeçme Maliyeti:Öğrencinin okulda harcayacağı zamanı, bir işte çalışarak geçirmesi sonucu elde edeceği kazanç.

(2)Fatma Varış, Eğitimde Program Geliştirme “Teori ve Teknikler”, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, Ankara, 1988, s. 223.

(3)Mehmet Taşdemir, “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Formasyon Yeterlikleri”, Millî Eğitim Dergisi, Sayı: 132(Ekim-Kasım-Aralık)1996, s. 56.

(4)a.g.m. s. 58.

(5)Fatma Varış, Eğitim Bilimine Giriş, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları,Ankara, 1981, s. 27.

(6)Veysel Sönmez, Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı, Adım Yayınları,Genişletilmiş 4. baskı, Ankara, 1994, s. 288.

(7)Varış, a.g.e., s. 134.

(8)Cevat Alkan, Eğitim Ortamların Düzenlenmesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları,Ankara, 1992, s. 3.