MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ

Sayı 161

Kış 2004


DİSİPLİNLER ARASI BİR ÇALIŞMA: "ŞAİR VE PATRON"
-Divan Edebiyatının Sosyolojik Yorumu"

Mustafa GÜNDÜZ*

 

GİRİŞ

Bu çalısmada Cumhuriyet dönemi tarihçi bilim adamları arasında üç isimden biri ve Osmanlı tarihinde otorite kabul edilen dünyaca meshur Prof. Dr. Halil inalcık Hocanın kendi alanının sınırlarını asan, disiplinler arası çalısmalara örnek olabilecek küçük ama son derece özgün ve etkili bir eseri olan sair ve Patron-Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir inceleme- baslıklı kitapçıgı ve onun üzerine yapılan elestiriler degerlendirilmektedir.

sair ve Patron Nisan 2003’te Dogu Batı yayınları arasından çıktı. 90 sayfa, küçük boy bir risale görünümünde. içinde konuyla ilgili üç tablo bulunuyor. Dıs kapak ve iç sayfada Halil inalcık’ın kısa biyografisi yer almaktadır. Kitap divan edebiyatında siir yazımını sosyolojik olarak inceleyen altı konu baslıgından olusmaktadır. Bu konu baslıkları sunlardır: Patrimonyal Devlet ve Sanat, Osmanlı Saray Kültürünün Gelismesi ve Osmanlı Divan su’râsı, Patron ve Klasik siirde Sanat Anlayısı, suâra Tezkirelerinde sair ve Patron, Fuzûli ve Patronaj, in’âm Defterlerinde H. 909-917 Yıllarında Bagıs Alan sairlerin Mensei ve Meslegi. Bu konular içerisinden “Fuzûli ve Patronaj” isimli yazı bundan iki yıl önce Yapı Kredi Yayınlarından ‘Talat Sait Halman’a Armagan’ kitabında yayınlanmıstır. Kitabın sonunda bir de kaynakça verilmistir. Bu kısımda tarih ve edebiyat arastırmalarında birinci el orijinal kaynaklardan olusan 94 eser yer almaktadır. Büyük ihtimalle bu kaynaklar sadece kitapta atıf yapılanlardan olusmaktadır. Eserin olusmasında çok daha genis bir literatürün kullanıldıgı kuskusuzdur.

ilk bölümde yazar, konuya genel bir giris yapmaktadır. Özellikle Dogu toplumlarında sanat ve patronaj iliskilerini degerlendirmektedir. Sanatkarların devlet tarafından korunmasının ve kollanmasının sadece dogu toplumlarına ait bir durum olmadıgını Batı toplumlarında da benzer uygulamaların oldugunu belirtmektedir: “Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Medici’ler olmasa  idi Floransa’nın büyük sanatkârları elbette yetismezdi.”(1)

Sanatkârların saraya çekilmek istenmesinin hem sanatçı hem de patron lehine gelismeler doguracagı belirtilmektedir. Bu bölümde yazarın özellikle üzerinde durdugu konulardan biri Osmanlı toplumsal yapısıyla ilgilidir. Toplumsal yapının en üst kademeden en alta kadar iliskileri nasıl etkiledigini yazar söyle açıklar: “Osmanlı Patrimonyal toplumunda terbiyet, kulluk, intisâb sosyal iliskilerin temeli olmus, hem patron hem kul için bir sosyal bag olusturmustur. Patron için söhretini ve mevkiini yüceltmek, kul için hayatta kalmak, ilerlemek için bu baglılık esastı. Bu patrimonyal prensip, patron kul iliskisi, Osmanlı devletinin temel yapı ve menseinde görülür.”(2) Buradan anlasılan dogu toplumlarının “hâmi-mahmî” türü bir örgütlenme yapısına sahip olmalarıdır. Dolayısıyla bu toplumsal yapıda meydana gelen her türlü iliskide bu düzenin etkisi görülecektir.

ikinci bölümde yazar Osmanlı saray kültürünün gelismesi ve Osmanlı Divan su’arâsını incelemektedir. sairlerin siir yazmaları ve bunu bir anlamda kamuoyuna sunma yeri olarak  gördükleri sarayın konumu hakkında örneklerle açıklamalarda bulunulmaktadır. Burada deginilen konulardan bir digeri “kaside sunma” ve  “isret meclisleri”dir. Kaside birileri için –daha çok övmek kastıyla- yazılan siirlerdir.  inalcık’ın en çok elestirilen görüslerinden biri bu konu üzerinde yogunlasmaktadır. inalcık’ın kasideler “güç sahiplerinin  himâye ve inâyetlerini kazanmak için yazılırdı”(3) seklindeki görüsü edebiyatçılar tarafından siddetle elestirilmistir. inalcık, edebiyatçılar tarafından “öyleyse ölen kimselerin ardından kaside yazanlar kimlerden himâye ve inâyet beklerlerdi?”(4) sorusuna hedef olmustur. Konuya iliskin elestirilerde kaside ve gazel ile ilgili edebî ve teknik bilgiler verildigi görülmektedir.

inalcık, Divan sairlerinin hep bir patron arayısı içinde olduklarını, patron bulamayanların sanata sırt çevirdiklerini, ya da kendi köselerine çekildiklerini(5) örnekler vererek açıklamaktadır. Bu görüse Pala’nın tepkisi divan sairlerinin sosyo-kültürel temellerine iliskin istatistiki bilgiler vermek seklinde olmustur. Pala, Divan sairlerinin meslekî dagılımlarını verdikten sonra söyle bir yorum yapar: “Saraya veya bir devletluya hiç ugramayacak, hayatı boyunca kendisine bir hâmi edinemeyecek durumda olanların da varlıgını inkar etmemek gerekir.”(6) Bu görüse yönelik diger bir çok elestirmenin üzerinde durdugu bir nokta, hayatı boyunca bir “hâmi” arayan Fuzûli’nin içinde bulundugu ruh hali üzerinde odaklasmaktadır. Konuyla ilgili inalcık’ın degerlendirmesi söyledir: ”26 yıl Safevi’lerin hizmetinde si’a-i imâmiyye mezhebine baglı olduktan sonra, 1534’te birden Sünnî Osmanlı Sultanının tebaası durumuna gelen Fuzûli, (...) Osmanlı ricali arasında bir patron bulamazdı. O Kerbela’ya, “Peygamber soyundan gelen mazlûm sehitlerin kanıyla yogrulmus bir beyâbâna” bu “mihnet besiginde mesakkat sütüyle beslenmis” oldugu topraga çekilmis, hemsehrisi Ruhi gibi felege, padisahlara isyan ve la’net yagdırmıstır.”(7)

Üçüncü bölümde patron ve klasik siirde sanat anlayısını isleyen yazar, “divan siirinde dogal cosku, lirizm degil, tasannu’ esastır”(8) der.

           Dördüncü bölümde 16. ve 17. yüzyıllarda yazılmıs önemli su’ara tezkirelerinde sair ve patronaj iliskileri incelenmektedir. Yazar, Sehi, Latifi, Âsık Çelebi, Kınalı Zâde Hasan Çelebi tezkirelerinden bol örneklerle tezini ortaya koymaktadır.

Besinci bölüm “Fuzûli ve Patronaj” konusunu islemektedir. Burada bir sair portresi verilerek kitabın tamamında anlatılmak istenen fikir temellendirilmektedir. Aslında bir kisiden hareketle bütün bir edebiyat dünyası hakkında genellemelerde bulunulmaktadır. Fuzûli yasadıgı dönemde yetistigi cografyanın bir talihsizligi olarak kendisine bir patron bulamamıstır. Ama bütün ömrü bir arayısın içinde geçmistir. sairin önemli eseri “sikâyetnâme Patronajın gerçek yüzünü, o dönemde yasayan sair psikolojisini, en gerçekçi biçimde yansıtan bir belgedir”.(9) inalcık Fuzûli’nin siirlerinden uzun örnekler vererek onun içinde bulundugu halet-i ruhiyesi hakkında genis bilgiler vermektedir.

Son bölümde yazar in’am defterlerinde Hicri 909-917 yılları arasında bagıs alan sairlerin mensei ve meslegi hakkında tablolastırılmıs bilgiler vermektedir. sairlerin yazdıkları siirlere karsılık verilen paralara in’am, buların kaydoldugu defterlere de in’am defterleri denilmektedir. Buradaki bilgilerden sairlere verilen bu paraların padisahların sahsi gelirlerinden degil, hazineden verildigi ögrenilmektedir. Burada verilen bir diger tablo da bayramlarda sanatkarlara verilen bayramlık=idâne ile ilgili bilgilerdir.

Genel hatlarıyla özetlemeye çalısılan kitapçık son derece özgün cümlelerden ve bilgi birikiminden olusmaktadır. Hemen her satırında önemli bir ayrıntı yakalamak mümkündür. Kısa olmasına ragmen degindigi konu önemlidir. Getirdigi yaklasım ve metot ile simdiye kadar benzerlerine nadir rastlanan disiplinler arası bir ilk denemesidir. Genel olarak yazar, Divan sairlerinin içinde bulundukları toplumsal yapının bir geregi olarak yükselmek, var olmak, üst tabakaya ulasmak için bir “hâmi” arayısı içinde olduklarını vurgulamaktadır. inalcık bu belirlemeyi yaparken bütün Divan sairlerinin bu tarzı uyguladıkları, tamamının bu anlayıs içinde hareket ettigi konusunda bir genellemede bulunmamaktadır. Konu üzerine yapılan elestirilerde bu noktaya sıklıkla deginildigi görülmektedir.

Sair ve Patron”’a Elestirel Yaklasımlar: Olumlu ve Olumsuz Degerlendirmeler

“sair ve Patron” Nisan 2003’te yayınlandı. Kısa bir süre içinde bir çok süreli yayında tanıtma ve elestiri yazıları çıktı. internet sitelerindeki kitap satıs ve tanıtım sayfalarında reklamı yapıldı. internet sayfalarında ve kitap tanıtım reklamlarındaki yazılar bir iki paragrafı geçmeyen haber niteligindeki yazılardır.

Kitaba yönelik ilk ciddî yazıyı kendisi de bir Osmanlı tarihçisi ve inalcık’ın ögrencisi olan ilber Ortaylı’nın kaleme aldıgını görüyoruz.(10) Ortaylı esere olumlu bir yaklasım sergilemekte ve ondan övgüyle bahsetmektedir: “sair ve Patron edebiyat tarihinde pek göremedigimiz bir yöntem. Bu yöntemi ünlü tarihçimiz getiriyor ve uyguluyor. Örnek alınması dilegimiz. sair ve Patron zevkle okunan her satırında yeni bir sey ögrenebilecegimiz akıcı bir kitap. Muhtevası özgünlük ve yenilik dolu.”(11)

Ortaylı’nın diger elestirmenlerden farklı olarak üzerinde durdugu noktalardan biri, kitabın benzerlerinden ayrılan yönü olan yöntemi üzerine dikkat çekmesidir. Üzerinde durdugu bir diger nokta, çok yönlü arastırmacıların gerekliligi ve farklı disiplinlerde çalısma zaruretidir. “Bu eser tarihçinin edebiyat alanında yetkin ve bilgili olmasının geregini ortaya koyuyor. Maalesef yeni kusak tarihçiler edebiyat; edebiyat tarihçileri de tarih alanında genellikle bilgisiz oluyorlar (....). inceledigimiz toplumun diline ve edebiyatına nüfuz edememek maalesef Türk tarihçileri arasında yaygın bir zafiyettir ve bu nedenle de dedelerimizin serencamı karsısında oryantalistlerden daha farklı durumda degiliz (...). Tarihte uzmanlık kuru teknik ve yöntem degildir. Geçmisle aynı dili konusamayan nesillerin tarihçilik eserleri kuru bir rapor önermeden ibarettir. (12)

sair ve Patron’un yayınlanmasından iki ay sonra aylık kültür ve edebiyat dergisi E’de “Ask Olsun” kösesinde divan edebiyatı Profesörü  iskender Pala “sair ve Patron” baslıklı yazısını yayınlamıstır.(13) Bilim dünyasında konuyla ilgili olumlu ve olumsuz tartısmalar bu yazıdan sonra baslamıstır. Pala yazısında özetle sunlara vurgu yapmaktadır: “inalcık’ın eseri siir tarihi açısından son derece önemlidir. Ancak bu çok önemli eserde bilfiil söylenmemis olsa da, anlatılanların mefhum-ı muhalifinden ortaya çıkan iki genellemenin hatalı olabilecegini, kitabın ilerleyen sayfalarında da okuyucuyu yanlıs anlamalara yönlendirecek bir teze dönüstügünü ve bunun da kendiliginden –kasti olmayarak- ortaya çıktıgını düsünüyoruz;

1) Bütün Divan sairlerinin mutlaka bir devletluya kapılandıgı sanılabilir,

2) sairlerin, neredeyse bütün siirlerini mutlaka bir caize almak için yazmıs oldugu fikrine kapılabilir”.(14)

Pala bu yazısında iddialarını uzun uzun açıklar. Divan sairlerinin meslekleri hakkında istatistiki bilgiler verir. sairlerin toplum içinde her kesimden ve her meslekten oldugunu ileri sürmektedir.  Buradan hareketle bütün sairlerin bir “hâmi” arayısı içinde olmadıgını belirtmektedir. Ayrıca saltanat ailesinden de sairlerin oldugunu ve onların siiri bir iletisim ve entelektüel kültür olarak kullandıklarını ileri sürer. Buna örnek olarak da II. Bayezid ile Cem ve Kânûni ile sehzade Mustafa arasındaki manzum mektuplasmaları örnek gösterir. Burada  Pala her siirin kesinlikle caize almak için yazılmadıgını ısrarla vurgular. Pala diger bir eserinde konuya söyle deginir: “Derler ki, ‘klasik sairler, yazdıkları kasideler karsılıgında caize almıslar ve dolayısıyla sanatlarını paraya degismisler.’ Evet, bazı sairlerin bazı kasidelerini büyüklere takdim ettikleri zaman ödüllendirildikleri dogrudur. Ama hiçbir paraya degisilmeyen ve caize konusu olmayan onca gazeller, musammatlar, sarkılar vs. manzumeleri nereye koyalım? Kaldı ki sair de olsa, emeginin karsılıgında alicenap bir sanat koruyucusundan bir te’lif ücreti almasın mı? Baska türlü soralım: devletin ileri gelenleri yahut zenginler sanatı koruyup kolluyorlarsa bunda ne kötülük vardır?!...”(15)

Kasidelerin gazeller karsısındaki konumlarına da yer veren Pala, “bir sairin sanat hayatında gazelleri daha önemlidir, kasideler son derece azdır” belirlemesini yapar. Yazılan siire karsılık para alınmasını bir anlamda günümüz “sponsorluk” islerine benzeten Pala sonuç olarak “evet, divan sairleri caize alıyorlardı. Sistem böyle kurulmustu ve sanatlarının karsılıgını onlara caize diye ödeyen krallar ve sultanların çagında yasamanın geregi bu idi. Onları devlet himaye ediyordu ve bunun adı iltifat olmustu.”(16) yorumunu yapmaktadır.

   Pala’nın bu yazısına müteakip Zaman’da Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu? Baslıklı haber yayınlanmıstır. Haberde  iskender Pala, M. Nur Dogan ve Atilla sentürk, inalcık’ın bazı fikirlerine katılmadıklarını belirtmektedirler. iskender Pala yukarda sözü geçen dergideki görüslerini burada da tekrarlamaktadır.(17) Aynı haber içinde M. Nur Dogan iddialar için; “ancak hayal olabilecegi, bunun söz konusu bile edilemeyecegi” degerlendirmesini yaparken “ancak bir genelleme yaparak bütün siirler yada kasideler para karsılıgında yazılıyordu demek son derece yanlıstır”(18) demektedir. Aynı haberde Atilla sentürk’ün de “inalcık’ın yaptıgı genellemeyi yanlıs buldugu” görülmektedir. Oysa inalcık kitapçıgında bir genelleme yapmamaktadır. “inalcık bir tarihçi olması hasebiyle edebiyat konularına biraz uzak kalmaktadır. Hoca olaylara bir iktisatçı gözüyle baktıgı için yanlıs genellemelerde bulunuyor. siiri bir geçim kaynagı olarak görüyor. Divan edebiyatının genelinde böyle bir sey söz konusu degil; ancak kasideler için para alındıgını biliyoruz.”(19) sentürk’ün bu yorumu bir çok yeni yorumların yapılabilmesine meydan vermektedir. Öncelikle inalcık’ın tarihçi olması edebiyat konularına nüfuz edememesi ve bu konularda yorum yapamaması gibi bir sonucu çıkarmaz. ikinci olarak inalcık’ın eseri, bir tarihçinin edebi metinleri sosyolojik bir tarzda inceleme denemesidir. Kitap ciddi olarak okundugunda konuya iktisatçı gözüyle bakılmadıgı açık olarak anlasılacaktır. Zaten kitabın baslıgında bu konu vurgulanmaktadır. Kitapçık divan edebiyatına sosyolojik bir yaklasımdır.(*)

Aynı haberin son satırında Orhan Bilgin’in de tartısamaya katıldıgı görülmektedir. Bilgin: “divan edebiyatı sairleri, siirlerini para karsılıgı yazmıyorlardı, ancak karsılıgını bekliyorlardı, hangi  sanatçı, iltifattan hoslanmaz ki...”(20) yorumunu yapmaktadır.

Inalcık Elestirilere Cevap Veriyor

Bu haberlerin ve elestirilerin yayınlanmasının ardından kitabın yazarı aynı gazetede yaklasık bir hafta sonra kitabı ve sahsı hakkında yapılan elestirilere cevap vermistir.(21) “Kitapçıgım ‘sair ve Patron’, Osmanlı  patrimanyal toplumunda, divan sairlerinin sanatlarını degerlendirmek ve bir mâiset saglamak için daima bir “hâmi”(patron) aramak zorunda kaldıklarını belirtmeye çalısıyor, kendi dillerinden kanıtlar veriyor(....). Sanatkarlarımız tabii önce sanatlarının taktir edilmesine önem verirlerdi; ama bir yandan da rahat bir yasam saglamak bir zaruretti, baska imkan yoktu(...). Sanatta patronaj belli toplum kosulları altında kaçınılmaz bir  zaruretti.”(22)

inalcık edebiyata bu gözle ve yöntemle bakılması gerektigini de söyle açıklamaktadır: “Bugün Batıda sanat tarihi arastırmalarında,  patronaj incelemeleri, açıklamanın en önemli yönü olarak ele alınır. Genç edebiyat tarihçilerimiz bunu elbette “iktisat tarihçisi”nden ögrenmezler.”(23)

Yazar kendisini elestirenlerin “geçmisi temize çıkarma, büyük tanıdıgımız tarihi kisilere toz kondurmama duyarlılıgı” içinde olduklarını belirtmektedir. Son olarak da yazdıklarının anlasılmadıgını, söylediklerinin farklı yöne çekildigini ifade etmektedir: “Bizi elestirenler, patronaj hakkında söylediklerimizi “siirden para kazanmak” seklinde yorumlamıslar. Söyledigimi baska sekle sokup sonra onu elestirmek talihsizligi daha önce de basıma gelmistir; yeni degil.

Biz bekler iken bir nice takrîz übedâdan

Gelmis bize bir darbe-i ta’riz palalardan(**).”24.

“Sair ve Patron” Üzerine Diger Elestiriler

inalcık ve edebiyat tarihçileri arasında çıkan bu tartısmaların ardından,söz konusu kitabı ve bu tartısmaları degerlendiren bir çok yazı yayınlanmıstır. Bunlardan ilki Kahramanoglu’nun Türk Edebiyatı’nın Eylül 2003 sayısındaki yazısıdır.(25) Kahramanoglu yazısında öncelikle sair ve Patron’u kısaca degerlendirmekte, ardından ilber Ortaylı’nın degerlendirmesine atıflar yapmakta, inalcık, Pala ve diger bilim adamları arasındaki tartısmaya da büyük yer ayırmaktadır. Ayrıca siir, saray ve hükümdar konusunda Tanpınar ve Andrews’ten alıntılar yaparak konuya açıklık getirmeye çalısmaktadır. 

Yazarın burada konuyla ilgili olarak Sabri F. Ülgener’e ve önemli eseri “Zihniyet, Aydınlar ve izmler”e, Ziya Pasa’nın Terkib-i Bend’lerinin zihniyet dünyamız için yeri ve önemine, ayrıca Ülgener’in diger bazı eserlerine dikkatleri çekmesi oldukça manidar bulunmaktadır. “Sabri F. Ülgener, Divan siirindeki beyitlerden hareketle, özellikle 17. yüzyıl Osmanlı dönemi iktisat ve ahlak dünyamızın bir tahlilini sunmustur.”(26) Yazar burada Ülgener’in eserlerine ulasamayıp A.Güner Sayar tarafından hazırlanan monografiyi kullanmıstır. Kahramanoglu’nun Ülgener’e  ve eserlerine dikkat çekmesinin “sair ve Patron” degerlendirmesi içinde yer alması önemlidir. Zira yasadıgı dönemde pür bir iktisatçı olarak algılanan Ülgener tıpkı inalcık gibi alanı dısındaki malzemeleri iktisat biliminin yöntemleriyle inceleyerek Türkiye’de aydın zihniyeti ve iktisat tarihi konusunda son derece özgün eserler ortaya koymustur.*

Saray ve Hükümdar konusunda Tanpınar’dan uzun alıntılar yapan Kahramanoglu, iki yazar arasında bir iliski kurar: “Tanpınar ile inalcık görüldügü gibi, Divan siirini saray ve hükümdar merkezli bir yapı olarak degerlendirmektedirler. Hatta, Divan siirinin bütün büyüklügüne karsılık esas olarak patrimonyal yapıdan kaynaklanan ve Tanzimat sonrası elestirileri bir açıdan haklı çıkarabilecek zayıflıklarına inalcık’tan önce temas eden de Tanpınar olmustur.”(27) Bu konuya Tekin de deginmektedir. O da saray ve hükümdar konusuna edebiyatta simdiye kadar fazla deginilmedigini, ilk deginenin Tanpınar oldugunu belirtmektedir.(28)

Kahramanoglu “divan siirinin, kendisine her dönüldügünde hiç kesfedilmemis ve sasırtıcı taraflarını gösterebilecek  ve önceki yaklasımları tersine çevirebilecek bir zenginlige sahip oldugunu” belirttikten sonra, disiplinler arası çalısmanın önemi ve elzemligi konusuna deginerek yazısını bitirmektedir.”Osmanlı patrimonyal yapısının Divan siiri üzerindeki tesirleri, farklı disiplinlerin de yardımıyla, üzerinde çok degisik tespitler yapılabilecek genis, zengin ve yepyeni bir alan olusturmaktadır”(29).

Sosyal bilimlerde disiplinler arası çalısmanın artık kaçınılmaz bir hale geldigini ileri süren bir diger “sair ve Patron” elestiricisi yazısına söyle giris yapar: “Türk Edebiyat arastırmacılıgı, geldigi nokta itibariyle, bir tıkanılmıslık hali yasamaktadır(30)(...). Dünya entelektüel hayatında meydana gelen gelismeler, edebiyata daha farklı açılardan bakmayı zorunlu hale getirdi. Bu noktada disiplinler arası iliski ihtiyacı, bir mecburiyet olarak belirmektedir. Edebiyat dünyasının karmasık ve çok gerçekli yapısının ve mahiyetinin ancak disiplinler arası iliskiler neticesinde kavranabilecek olusu, bu konunun önemini artırmaktadır. Ne var ki Türk edebiyat arastırmacısının aldıgı egitim, onun, edebiyatı besleyen ve onlar olmaksızın edebiyat vak’asının anlasılmayacagı, felsefe, tarih, sosyoloji, psikoloji gibi yan disiplinlere yabancı kalmasına sebep olmaktadır. Netice olarak yetisen arastırmacı, analitik düsünme vasıflarından ve yan disiplinlerin birikiminden mahrum kalmaktadır.” (31) Edebiyat özelinde ele alınan bu konu diger bütün alanlar içinde geçerliligini korumaktadır. Bir sosyologun ait oldugu toplum sorunları ile ilgili olarak saglıklı tahliller yapabilmesi için asgari ölçüde felsefe, tarih, psikoloji, din, folklor, edebiyat vb. disiplinler ile ilgili olması gerekmektedir. (*)

inalçık’ın eserindeki bu farklılık, “sair ve Patron”un birinci derecede önemini ortaya koymaktadır. sair ve Patron üzerine yazılan yazılar içerisinde hemen hemen en kısa olmasına ragmen Coskun’un degerlendirmesi, kitabın içeriginden ziyade yöntem olarak getirdigi yenilige dikkat çekmesi  bakımından oldukça önemlidir. Bu haliyle digerlerinden ayrılmaktadır.

Kitap üzerine Dergah’ın Agustos sayısında iki yazı birden yayınlanmıstır. ilk yazıda daha çok eserin içerigine ve teknik yönlerine vurgu yapılmaktadır. Özellikle patronaj, saray, hükümdar kavramları üzerinde durulmaktadır. Kitap içerisindeki bölümlerin, deginilen konuların edebi yönden genis bir degerlendirmesi yapılırken, yöntem konusuna deginilmemektedir.(32)

ikinci yazı ise “sair ve Patron”un en önemli özelligi olan disiplinler arası bir çalısma olması üzerine yogunlasmaktadır. Ayrıca bu yazıda kitap üzerine yapılan olumsuz degerlendirmelerin yanlıs anlamadan kaynaklandıgı da öne sürülmektedir: “Burada belirtilmelidir ki inalcık, genel kasıt olarak, “sairler sadece para için siir yazıyordu” demiyor, “sairler para için de siir yazardı” diyor. Bu tezini de tarihi sartların gerçeklikleri dogrultusunda temellendirmeye çalısıyor”(33). Yazarın burada “tarihi sartlar”dan kastettigi anlam, dönemin sosyal sartları ve toplumsal yapısıdır. Demek ki edebiyat arastırmalarında da dönemin sosyolojisini bilmeden degerlendirmeler yapmanın sakıncası bulunmaktadır. “sair ve Patron” böylesi bir boslugu dolduracak nitelikte bir çalısmadır.

Kitabın yayınlanmasından sonra, sanki inalcık”sairler sadece para için siir yazar” demis gibi bir tartısma olustu. Buraya kadar degindigimiz hususların edebiyat arastırmalarındaki yeri ve mahiyeti  göz önüne alındıgında, bu tartısmanın, kitabın amacından uzak durdugu, dolayısıyla yersiz oldugu anlasılmaktadır. Nitekim, inalcık kendisine yöneltilen elestirilere verdigi cevapta, kendisinin sairleri para ekseninde tahlil etme gayretinin olmadıgını, sadece Osmanlı toplum yapısında sair ve devlet münasebetini edebî ve tarihî belgeler ısıgında sosyolojik bir gözle tahlil etme gayreti güttügünü belirtmistir. Hakkında elestiride bulunanlara da kitabı bir kez daha ve dikkatlice okumalarını tavsiye etmistir”.(34)

Kitap üzerine yapılan degerlendirmelerin yanlıs anlamadan kaynaklandıgını öne süren bir  diger  yazı ise Virgül’ün 66. sayısında yayınlanmıstır. Diger yazılarda oldugu gibi bu yazıda da kitabın içerigine yönelik uzun degerlendirmeler bulunmaktadır. Bazı konuların anlasılması için izahlar yapılmaktadır. Saray ve hükümdar, Fuzûli ve patronaj, sanatkârların saraya getirilmesi ve sebepleri, Baki, kaside ve gazel açıklık getirilmeye çalısılan kavram ve konulardan bazılarıdır. Tekin, edebiyat ve sosyoloji arastırmalarında “sair ve Patron”un önemine deginmektedir. “inalcık’ın kitabı önemlidir, yazar elinden geldigince yansız kalmak istiyor, alıntılara dayalı tespitler elestirel bir portreden geçiriliyor. Meraklılara anlamlı mesajlar gönderiyor(....). isin içinde iktidar sorunu var, itibar sorunu var, genel anlamda toplumu ilgilendiren bir kültür ve psikoloji sorunu var, kitap buna yönelik ipuçları vermektedir.”(35)

Tekin, yazısında bu eserin toplumsal bir yönünün de oldugunu vurgulamaktadır. Bununla beraber eserin çalısma disiplini ve yöntemi açısından düstügü yer hakkında degerlendirmede bulunmamaktadır. Konuya katkı saglayacak açıklamaları bulunmaktadır.”Son tahlilde, patronlugun, hem saraya hem de sanatkara itibar kazandırmanın ‘tek yolu’ oldugu (36)” gerçegi ortaçag baglamında dogru olabilir. Ama unutulmasın ki asıl patron zamandır. Onun filtresinden geçen eserler asıl ve güzel eserlerdir(....). Unutmayalım ki sanatta hele siirde aslolan ‘ma’rifet’tir, iltifat degildir. Zaman denen yargıç bunun en büyük tanıgıdır.”(37)

Sonuç ve Degerlendirme

Degerli bilim adamı ve Osmanlı tarihçisi Prof. Dr. Halil inalcık’ın son eseri “sair ve Patron” gerek degindigi özgün konularıyla gerekse disiplinler arası bir yöntem denemesi özelligiyle bilim dünyasına kazandırılan önemli bir çalısmadır. Bu eser tarihçi bir arastırmacının birinci el edebiyat metinlerini kullanarak bir dönemin toplumsal olgusuna sosyolojik bir bakıs denemesidir. Bu haliyle “sair ve Patron” disiplinler arası formasyon ve performansın  basarıyla bir araya getirildigi ender çalısmalardan biri olarak görülebilir. Basta tarih, edebiyat ve sosyoloji bilimleri olmak üzere diger bilim dallarında çalısan bilim adamlarına da örnek olabilecek niteliktedir.

Arastırma, küçük bir kitapçık, manuel bir malzeme olmasına ragmen bilim dünyasında önemli bir tartısma ortamı yaratmıstır. Tarih ve edebiyat alanlarından daha fazla degerlendirmeler gelmistir. Ancak kitabın bundan sonraki zamanlarda sosyoloji, psikoloji ve diger bilim dalı çalısanlarınca da degerlendirilmesi muhtemeldir.

Kitap üzerine bizim tespit edebildigimiz kadarıyla bugüne kadar dokuz tane degerlendirme yapılmıstır. Bunlar içerisine internet sayfalarındaki reklamlar, kısa yorumlar ve dergilerdeki kitap tanıtım ve ilânları dahil degildir. Bu çalısmada kitap üzerine yapılan degerlendirmelerin hepsine ulasılmaya çalısılmıstır. Bu yazılardan bazıları eserin içerigine yönelik olumsuz elestiriler, bir kısmı da olumlu degerlendirmelerdir. Bütün elestirmenlerin birlestikleri ortak nokta ise eserin yöntem açısından arastırmacılara örnek olabilecek nitelikte olması ve bilim dünyasına önemli bir yenilik getirmis olmasıdır.

KAYNAKÇA

BiLGiN, Orhan. “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003.

ÇOsKUN, Sezai. Edebiyat Arastırmacılıgında Bir Örnek Kitap: sair ve Patron, Dergâh, Agustos 2003, S.162.

DO⁄AN, M .Nur “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003.

iNALCIK,Halil. sair ve Patron, Ankara, Dogu Batı Yayınları, Nisan 2003a.

——————, sair ve Patron Hakkında, Zaman, 12.06.2003b.

KAHRAMANO⁄LU, Kemal. Divan siirinde sair Hükümdar ve Yabancılasmıs Ben. Türk Edebiyatı, Eylül 2003.

KAYALI, Kurtulus. Siyaset Kıskacından Biçimcilik Kıskacına Tarihsel ve Sosyolojik Damarını Kaybetme Tehlikesi Sınırlarında Gezinen Türk Edebiyatı. Dogu Batı., S.22. 2003.

ORTAYLI, ilber, Özgün Bir Yapıt: “sair ve Patron”, Milliyet Pazar Eki, 1.06.2003.

ÖZKAN, Ömer. “sair ve Patron”, Divan siirinde Patronaj, Dergâh, S.66, Agustos 2003.

PALA, “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003a.

————-, sair ve Patron, E Dergisi,  S.151, Haziran 2003b.

————-, Âh Mine’l Ask, Ötüken Yayınları. istanbul 1999.

 

SENTÜRK ,Atilla. “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003.

TEKiN, Mehmet. siirin Gizli Dünyası Yahut sair ve Patron, Virgül, Ekim 2003, S.66.

 

 


 

*     Ankara Üniversitesi EgitimBilimleri Fakültesi.

1    Halil inalcık, sair ve Patron, Ankara 2003a, s.10.

2    inalcık, a.g.e., 2003a, s.16.

3    inalcık, a.g.e., 2003a ,s.23.

4    iskender Pala, sair ve Patron, E Dergisi, S.151, s.45.

5    inalcık, a.g.e., 2003a, s.32.

6 iskender Pala, a.g.e., 2003b, S.151, s.45.

7 inalcık, a.g.e., 2003a ,s.33.

8 inalcık, a.g.e., 2003a, s.36.

9 inalcık, a.g.e., 2003a, s.59.

10 Ortaylı, Özgün BirYapıt:“sair ve Patron”, Milliyet Pazar. 01.06.2003.

11 Ortaylı, a.g.e.

12 Ortaylı, a.g.e.

13 iskender Pala, sair ve Patron, E Dergisi, S.151. 2003b, s.43-47.

14 Pala, a.g.e., 2003b, s.45.

15 Pala, Âh Mine’l Ask, Ötüken Yay. istanbul, 1999. s.326,27.

16 Pala, a.g.e., 2003b, s.46.

17  Pala, “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003a.

18 M. Nur Dogan, “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003

19 Atilla sentürk, “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003.

* Burada gazete habercisinin bazı bilgileri hocalara yanlıs aktardıgı ihtimali vardır. inalcık’ın kitabının ilk bölümüne epigraf olarak aldıgı  “Ma’rifet iltifâta tâbi’dir, Müsterisiz metâ’ zâyi’dir” darb-ı meselini haberci, iskender Pala’nın yazısında göstermistir. Bknz: Abdullah Kılıç, Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu? Zaman 04.06.2003

20 Orhan Bilgin, “Divan sairleri siirlerini Para için mi Yazıyordu?” Zaman 04.06.2003.

21 Halil inalcık, sair ve Patron Hakkında, Zaman, 12.06.2003b.

22 inalcık, 2003b, Aynı.

23 inalcık, 2003b , Aynı.

**inalcık’ın bu kelimeyi tevriyeli kullandıgı kanaatindeyiz.

24 inalcık, a.g.e., 2003b.

25 Kemal Kahramanoglu, Divan siirinde sair Hükümdar ve Yabancılasmıs Ben. Türk Edebiyatı, Eylül 2003, s.18-23.

26 Kahramanoglu, a.g.e., s.18,23.

27 Kahramanoglu, a.g.e., s.20.

*     Son zamanlarda Sabri F. Ülgener üzerine yapılmıs bir monografi çalısması için bakınız: Orhan Çakmak, Sabri Ülgener, Alternatif Yayınları, Ankara 2003.

28 Kahramanoglu, a.g.e. s.21.

29 Mehmet Tekin, siirin Gizli Dünyası Yahut sair ve Patron, Virgül, Ekim 2003, S.66, s.58.

30  Kahramanoglu, a.g.e. s.23

31 Edebiyatın ve edebiyat arastırmacılıgının tıkanmıslıgı konusunda ayrıca bakınız: Kurtulus Kayalı. Siyaset Kıskacından Biçimcilik Kıskacına Tarihsel ve Sosyolojik Damarını Kaybetme Tehlikesi Sınırlarında Gezinen Türk Edebiyatı. Dogu Batı. 2003, S.22, s. 78-81.

32 Sezai Çoskun, Edebiyat Arastırmacılıgında Bir Örnek Kitap: sair ve Patron, Dergâh, Agustos 2003, S.162, s.21.

*     Dogu Batı dergisinin “Geç Aydınlanmanın Erken Aydınları” sayısında üzerinde degerlendirme yapılan aydınların hemen hemen tek ortak noktaları farklı disiplinleri kendi çalısmalarında kullanabilmeleridir. Zaten onları benzerlerinden farklı kılan da budur. Konuyla ilgili olarak derginin bu sayısındaki özellikle serif Mardin, ilber Ortaylı, Ahmet Yasar Ocak, Baykan Sezer ve Aydın Sayılı üzerine yazılanlara bakılabilir. S.16, 2002.

33 Ömer Özkan, “sair ve Patron”, Divan siirinde Patronaj, Dergâh, S.66, Agustos 2003 s.19-20.

34 Coskun, a.g.e., s.21.

35 Coskun, a.g.e., s.22.

36 Tekin, a.g.e., s.58, 62.

37 inalcık, ag.e., Nisan 2003a, s.13.

 

 

 

İçindekiler...

 

© T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Teknikokullar, ANKARA
Tel. (312) 2128145
Fax (312) 2124668
med@meb.gov.tr

 

[ yukarı ]

Arşiv