MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ

Sayı 163

Yaz  2004


EĞİTİMİN FİNANSMAN GEREKLERİ VE BOYUTLARI

Gökhan TUZCU*

 

Özet

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de insan kaynakları, bir ülkenin sahip olduğu en değerli kaynaktır. Ancak, insan kaynaklarının toplumsal ve ekonomik hedeflere uygun geliştirilmesi, geçmişe oranla günümüzde daha çok önem taşımakta ve gelecekte daha da önem taşıması beklenmektedir. Dolayısıyla, günümüzde olduğu gibi gelecekte de bilinçli bir eğitim süreci ile güçlendirilebilecek, bilimsel ve teknolojik yeniliklerin yaratılmasında ve bu yeniliklerin yaşam standartlarının yükseltilmesi için kullanılmasında, en temel kaynak insan kaynakları olacaktır.

Ülkeler, kaynaklarının bir bölümünü eğitim harcamaları için ayırmaktadırlar. Bir ülkenin eğitime ayırdığı kaynak miktarı, o ülkenin genel ekonomisi içinde eğitimin yeri ve önemini gösterir. Kaynakların verimli ve etkili kullanımının yanı sıra, miktarı da önem taşımaktadır. Çünkü kaynaklar tarım-sanayi-hizmet sektörleri arasında paylaştırılırken, her sektör diğeri ile yarış içindedir. Bir sektöre fazla kaynak ayrılması, diğerlerinden o oranda vazgeçilmesi anlamına gelmektedir.

Bu çalışmada; yaklaşık 60.000 okul, 18.000.000 öğrenci ve 700.000 öğretmeniyle Türkiye’de en büyük kamu girişimi olan eğitim sisteminin finansal boyutları incelenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin eğitimsel hedefleri, eğitimin sayısal boyutları ve bu boyutlar için ayrılan kaynağın yeterli olup olmadığı tartışılırken Türkiye ile AB ve OECD ülkeleri arasında bu boyutlara ilişkin karşılaştırma yapılmıştır. Çünkü 21.yüzyılda ve AB’ye giriş sürecinde Türkiye’nin eğitimden beklediği toplumsal, siyasal ve ekonomik işlevler, geçen dönemlere oranla çok daha farklılaşmıştır.

Anahtar Sözcükler: Eğitim, eğitim bilimleri, eğitim finansmanı, eğitim planlaması.

Giriş

Eğitim, ilgi ve yetenekleri esas alarak bilimsel düşünme gücüne ve meslekî niteliğe sahip insangücü yetiştiren sistemdir. Toplumun gereksinimi olan, nitelikli ve özellikle yüksek nitelikli insangücü, ancak nitelikli eğitimle sağlanabilir. Eğitim; pozitif düşünen, algılama ve sorun çözme yeteneği gelişmiş, öğrenmeyi öğrenebilen yüksek nitelikli, bilgi çağı insanını yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu sorumluluk ancak, çağın getirdiği değişimi doğru yorumlayan bilimsel bir planlama süreciyle gerçekleştirilebilir.

Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 5 kat artarken; okul sayısı 11, öğrenci sayısı 48, öğretmen sayısı 52 kat artmıştır (DİE, MEB). Bu artış, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın nitelikli insangücüyle sağlanabileceği, nitelikli insangücünün de ancak eğitimle yetiştirilebileceği anlayışının Cumhuriyet dönemine hakim olmasından kaynaklanmaktadır.

Türkiye’nin 2003-2023 döneminde uygulayacağı bilim ve teknoloji politikalarını belirlemek amacıyla “Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri” projesi başlamış bulunmaktadır. Vizyon 2023’ün ana teması, Cumhuriyetin 100. yılında Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefi yönünde;

- bilim ve teknolojiye hakim,

- teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen,

- teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik yarara dönüştürme yeteneği kazanmış

bir gönenç toplumu yaratmaktır (www.tubitak.gov.tr/vizyon2023).

Nüfus Hareketliliği ve Eğitim

Dengeli ve sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu nüfus yapısına ulaşmak ancak, nüfusun eğitim niteliklerinin iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesiyle sağlanabilir (DPT 2000, 79). 2000 yılı itibariyle nüfusun % 50,3’ünü oluşturan 34,1 milyon kişi 0-24 yaş arasında bulunmaktadır (DİE). Çocuk ve genç nüfusun toplam nüfus içerisinde önemli bir paya sahip olması, bu kesime götürülen hizmetlerin ve olanakların artırılmasını ve zamanında sağlanmasını gerektirmektedir.

Nüfus Artışı ve Coğrafî Dağılımı

1990 yılında 56,5 milyon olan Türkiye nüfusu 2000 yılında 67,8 milyona ulaşmıştır. Nüfusun yıllık artış hızı %o 18, şehirlerde %o 27 ve köylerde %o 4 olarak gerçekleşmiştir. Anılan dönemde şehir nüfusu hem oran hem de miktar olarak artmış ve artış hızı köy nüfusundan 6 kat yüksek gerçekleşmiştir. 1990 yılında nüfusun % 40’ını oluşturan köy nüfusu, 2000 yılında % 35’ini oluşturmuş, oransal olarak azalırken miktar olarak durağanlaşmıştır. 2000 yılı itibariyle köylerin nüfusu ortalama 640 kişidir. Karakütük’e (1994, 190-192) göre, nüfusun bu kadar dağınık ve yoğunluğu az bir yerleşim düzeni içinde bulunması, büyük eğitimsel çabaları gerektirmektedir. Diğer bir deyişle, nüfusu çok az ya da çok fazla olsun, tüm yerleşim birimlerindeki yurttaşlara eğitim olanağı sunulmak zorundadır. Ancak, nüfusun ülke düzeyine dağılımı, hizmetin daha kolay ya da daha zor sunulmasına yol açmaktadır. Bu durum şehirlerde giderek artan eğitim isteminin karşılanması için gerekli çözüm önerilerinin oluşturulmasını, öte yandan köylerdeki nüfusun da ihmal edilmemesi gerektiğini göstermektedir.

Çizelge 1.  Nüfus, Artış Hızı ve Şehir-Köy Dağılımı

                                     1990                       2000            Yıllık Artış Hızı (%o)    

Toplam           56.473.035            67.803.927                                        18,3    

Şehir                33.656.275            44.006.274                                        26,8    

Köy                  22.816.760            23.797.653                                          4,2    

Şehir (%)                     59,6                         64,9                                            —    

Köy (%)                       40,4                         35,1                                            —    

Kaynak: DİE - 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımları (www.die.gov.tr).

Nüfusun, artış hızının yüksekliği ve coğrafî dağınıklığının yanı sıra bölgelerarası ve aynı bölgede kırsal yörelerden şehirlere doğru da bir göç yaşanmaktadır. 1990-2000 dönemi incelendiğinde, 81 ilden 66’sında nüfus artarken, 15’inde azaldığı görülmektedir. Örneğin nüfus, her yıl Antalya’da %o 42 artarken Tunceli’de %o 36 azalmakta, Kocaeli’de %o 27 artarken Karabük’te %o 8 azalmaktadır. Benzer durum diğer illerde de gözlenmektedir (Çizelge 2).

Çizelge 2. En Yüksek ve En Düşük Nüfus Artış Hızına Sahip 10 İl (1990-2000)

En Yüksek İller    Yıllık Artış Hızı (%o)            En Düşük İller  Yıllık Artış Hızı (%o)               

Antalya                                       41,8                    Tunceli                              - 35,6                                                    

Şanlıurfa                                     36,6                    Ardahan                            - 20,2                                                    

İstanbul                                      33,1                    Sinop                                 - 16,2                                                    

Van                                             32,0                    Kilis                                   - 12,6                                                    

Hakkari                                      31,6                    Kastamonu                      - 12,0                                                    

Şırnak                                         29,9                    Bartın                                 - 11,1                                                    

Bursa                                         28,6                    Artvin                                  - 10,3                                                    

Tekirdağ                                    28,5                    Bayburt                                - 9,8                                                    

Batman                                      28,3                    Kars                                     - 9,1                                                    

Kocaeli                                       27,0                    Karabük                              - 8,1                                                    

Kaynak: DİE – 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımları (www.die.gov.tr).

Yüksek düzeydeki göç nedeniyle, bazı illerde eğitim istemi karşılanamamakta, bazı illerde ise eğitim kaynakları atıl kalmaktadır. Bunun sonucunda kaynak gereksinimi ve kaynakların kullanım oranı farklı boyutlara ulaşmakta, zaman zaman da eğitimin niteliği düşmektedir. Örneğin 2001-2002 öğretim yılında, ilk ve orta öğretimde derslik başına öğrenci sayısı şehirlerde 43 iken, köylerde 25’tir. Aynı öğretim yılında şehirlerdeki okulların % 34’ünde ikili öğretim (sabahçı-öğleci) yapılmaktadır. Göç olgusu yalnızca eğitim sisteminin sorunu olarak görülemez, çünkü göç esas olarak, ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Nüfusun Eğitim Durumu

Sürdürülebilir insanî gelişme ile uyumlu olarak, ekonomik büyüme hedeflerine ulaşılabilmesi, nüfusun eğitim düzeyinin yükseltilmesi ile olanaklıdır. 1990’da nüfusun % 20’si okuma-yazma bilmezken 2000’de % 13’ü bilmemektedir. Diğer bir deyişle, 1990-2000 döneminde okuma-yazma bilmeyen nüfus % 7 azalmıştır. Okumaz-yazmaz oranı erkeklerde % 11’den % 6’ya, kadınlarda ise % 28’den % 19’a düşmüştür (Çizelge 3). Eğitim, kalkınma için gerekli nitelikte ve sayıda işgücünün yetiştirilmesi ve toplumun yaratıcı gücünü ve verimini artıran en etkili araç olmasına karşın, 2000 yılında nüfusun % 13’ünün okuma-yazma bilmemesi, gerçekleştirilmesi gereken çabaların düzeyini göstermektedir. 

   Okumaz-yazmazlık her geçen gün azalırken, eğitim düzeyi yükselmektedir. 1990’da 56 milyon olan nüfusun 2000’de 68 milyona ulaşmasına karşın, eğitim düzeyinde gözlenen bu artış (özellikle kadın nüfusta), gösterilen çaba ve kararlılığın en güzel kanıtı olarak değerlendirilmelidir. Örneğin; tüm nüfus içinde orta öğretim mezunlarının oranı % 8’den % 14’e, yükseköğretim mezunlarının oranı ise % 3’ten % 5’e yükselmiştir (Çizelge 3).

Çizelge 3.  Nüfusun Eğitim Düzeyindeki Gelişimi ( 6 yaş +,  % )

                                                                         1990                                       2000         

Eğitim Düzeyi                               Toplam   Erkek     Kadın     Toplam   Erkek    Kadın             

Okuma-Yazma Bilmeyen              19,5       11,2       28,0          12,7        6,1        19,4              

İlköğretim Mezunu                          53,7       58,7       48,6          47,1       49,6       44,6              

Orta Öğretim Mezunu                      7,8         9,5          6,0           13,4       16,1       10,6              

Yüksek Öğretim Mezunu                3,0         4,2          1,8            5,3         6,6         3,9               

Kaynak: DİE - 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımları.

Nüfusun eğitim düzeyi yükselirken aynı zamanda eğitim süresi de yükselmektedir. Ortalama eğitim süresi 1990’da 4,4 yıl iken 2000’de 5,1 yıla yükselmiştir. Görüldüğü gibi kadınların eğitim süresindeki yükseliş, erkeklerden daha hızlıdır. Bu sürenin önümüzdeki dönemlerde hem erkekler, hem de kadınlar için en az zorunlu eğitim süresi kadar olması öngörülmektedir (Çizelge 4).

Çizelge 4. Nüfusun Ortalama Eğitim Süresi ( 6 yaş + , Yıl )

                           1990                                                            2000             

      Toplam       Erkek        Kadın                   Toplam       Erkek        Kadın     

          4,4             5,1             3,7                          5,1             5,8             4,4        

   Kaynak: DİE - 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımları.

Nüfusun İstihdam Durumu

Artan rekabet ortamında, mal ve hizmet üretiminin iyileştirilmesi ve sonuçta başarı kazanmanın yolu, öncelikle, verimlilik ve kalite düzeyindeki artışa bağlı olmaktadır. İstihdamın artırılmasında, istihdama yönelik üretken yatırımların yanında işgücünün genel eğitim ve beceri düzeyinin yükseltilmesi önem taşımaktadır. Ekonomik değişimler, yeni sektörler ve meslek alanları yaratmakta; dolayısıyla nüfusun, yeni sektörlerin ve meslek alanlarının gerektirdiği, bilgi ve becerilerle donatılması gerekmektedir. Bu amaçla eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yaygınlaştırılması, yeni sektör ve mesleklerin istihdam ve eğitim boyutunu dikkate alan ulusal ve yerel ölçekteki çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir.

   2000 yılı itibariyle toplam istihdam içinde; tarım sektörü % 38, sanayi sektörü % 24 ve  hizmetler sektörü % 38 paya sahip bulunmaktadır (DİE 2001/a, 5). Gelişmiş ülkelerde % 5 dolayında olan tarımsal istihdamın, ülkemizde yüksek, buna karşın verimliliğin düşük olması, iş gücü piyasası üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. İstihdam yapısının tarım dışı sektörler lehine değiştirilmesi yönünde, yüksek katma değerli sanayi ve hizmet sektörlerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Eğitim sisteminde sağlanan gelişmelere karşın, çalışan nüfusun eğitim düzeyi, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça yetersiz kalmaktadır. Nitekim, istihdamın % 75’i ilköğretim ve daha az eğitimli olanlardan oluşmaktadır. İnsangücünün eğitim düzeyindeki artışların hızlandırılarak devamı zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim, nüfusun eğitim düzeyi yükselirken aynı zamanda eğitimli nüfusun istihdam düzeyi de yükselmektedir. Diğer bir deyişle, eğitimsiz nüfusun iş bulabilme olasılığı her geçen gün azalmaktadır (Çizelge 5).

Çizelge 5.  Eğitim Durumuna Göre İstihdam Edilenler (000) 

Yıl                   Okur-Yazar            İlkokul           Ortaokul              Lise           Üniversite

                        Olmayanlar                                                                    

1990                    2.889                 10.878              1.387               1.732               987  

1995                    2.347                 12.008              1.782               2.487              1.270

2000                    1.748                 10.941              2.020               3.392              1.790

Kaynak: DİE - İstatistik Göstergeler (1923-1998), s.164 ve Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları (2000), s.62. 

Son yıllarda küreselleşme ve hızlanan teknolojik gelişmeye bağlı olarak rekabet kavramı yeni bir boyut kazanmış, ucuz iş gücü ve doğal kaynaklara dayalı rekabet anlayışının yerine, uzmanlaşma çerçevesinde dünya piyasalarına açılma ve üretim teknolojisini geliştirme önem kazanmıştır. Türkiye’nin, küreselleşme süreci olanaklarından en yüksek düzeyde yararlanabilmesi ve olumsuzlukları en düşük düzeyde tutabilmesi için, bilgi toplumunun gerektirdiği temel dönüşümleri gerçekleştirmesi gerekmektedir (DPT 2000, 120 ve 216).

Eğitimde Sayısal Gelişmeler

Türkiye’de eğitim yaklaşık; 60 bin okul, 18 milyon öğrenci ve 700 bin öğretmen/öğretim elemanıyla en büyük kamu hizmeti olup 70 milyon insanı doğrudan ilgilendirmektedir. Bu, aynı zamanda kaynak gereksiniminin de büyüklüğü anlamına gelmektedir. Bu kadar yüksek bir sorumluluğu üstlenmiş olan eğitimin, görev alanına giren çalışmaları gerçekleştirebilmesi, her şeyden önce kaynak sorunu ve bu kaynakların verimli ve etkili kullanımı demektir.

Son 5 yılda öğrenci sayısı; okul öncesi eğitimde 60 bin, ilköğretimde 1 milyon 330 bin, orta öğretimde 220 bin, yaygın eğitimde 460 bin ve yüksek öğretimde 290 bin olmak üzere toplam 2 milyon 360 bin artmıştır, diğer bir deyişle % 18’lik artış olmuştur. Bu artış erkek öğrencilerde % 15 iken kız öğrencilerde % 21’dir. Özellikle, kırsal kesimde ve kız öğrenci sayısında sağlanan gelişmeler, eğitimde fırsat ve olanak eşitliğinin sağlanması ve sürekli hale getirilmesinde önemli aşamalar katedildiğinin göstergesidir (Çizelge 6).

Çizelge 6.  Öğrenci Sayısındaki Artış ve Oranı (1996-1997 Öğr.Yılından 2001-2002 Öğr.Yılına)

Eğitim Tür                Öğrenci Sayısındaki Artış                          Artış Oranı (%)           

ve Düzeyi                        Toplam            Erkek                 Kız    Toplam     Erkek        Kız            

Okul Öncesi                    60.220          28.432          31.788          26,3       23,1      30,0            

İlköğretim1                 1.331.076        565.813        765.263          14,8       11,4      18,9            

Orta Öğretim1               221.739          68.695        153.044          10,4          5,4      17,8            

  - Genel                         331.770        151.112        180.658          28,6       22,9      36,3            

  - Mes.Tek.                  -110.031         -82.417         -27.614        -11,2      -13,3       -7,7            

Yaygın Eğitim2             456.828        256.096        200.732          38,5       61,4      26,0            

Yüksek Öğretim1- 3    286.967        146.308        140.659          37,8       31,4      47,9            

Toplam                       2.356.830    1.065.344    1.291.486          17,7       14,7      21,2            

1) Açık öğretim öğrencileri dahil değildir.  2) Özel kurs ve dershane öğrencileri dahil değildir.  3) Lisansüstü öğrencileri dahil değildir.  Kaynak: MEB, DİE, ÖSYM.

Öğrenci sayısında gerçekleşen 2,4 milyon artışla birlikte, okullaşma oranlarında da dikkate değer artışlar gerçekleşmiştir. Nitekim okullaşma oranı okul öncesi eğitimde % 6’dan % 7’ye, ilköğretimde % 85’ten % 98’e, orta öğretimde % 53’ten % 57’ye, yüksek öğretimde % 15’ten % 19’a yükselmiştir. Eğitimin tüm tür ve düzeylerinde kız öğrencilerin okullaşmasında gerçekleşen artış, erkek öğrencilerden daha yüksek olmuştur (Çizelge 7).

Çizelge 7.  Okullaşma Oranları (Brüt)

Eğitim Tür             1996-1997 Öğretim Yılı      2001-2002 Öğretim Yılı    

ve Düzeyi                   Toplam       Erkek            Kız         Toplam         Erkek            Kız             

OkulÖncesi                       5,8            6,2            5,5                  6,9              7,1            6,7             

İlköğretim1                      84,5          90,7          77,9               97,9         100,0         93,1             

Orta Öğretim1                 52,6          61,7          43,1               57,3            64,6         49,7             

  - Genel                           28,5          31,8          25,0               36,9            39,3         34,3             

  - Mes.Tek.                      24,1          29,9          18,1               20,5            25,3         15,4             

Yüksek Öğretim1- 2      14,5          17,5          11,5               18,7            21,4         15,8             

1) Açık öğretim öğrencileri dahil değildir.  2) Lisansüstü öğrencileri dahil değildir.   Kaynak: MEB, DİE, ÖSYM.

Ancak okul öncesi eğitimde % 7 düzeyinde olan okullaşma oranı, bu alana hızlı bir biçimde yatırım yapılması gerektiğini göstermektedir. Nitekim 7.Beş Yıllık Kalkınma Planında okul öncesi eğitimde % 16 okullaşma oranına 2000-2001 öğretim yılında ulaşılması öngörülmüştü. Benzer şekilde 8.Beş Yıllık Kalkınma Planında da % 25 okullaşma oranına 2005-2006 öğretim yılında ulaşılması öngörülmektedir. Bu bağlamda kalkınma planlarında öngörülen hedeflere ulaşılabilmesi için okul öncesi eğitim kurumları, yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde yaygınlaştırılarak geliştirilmelidir. Çocuğun kişilik yapısının biçimlendiği dönem olan okul öncesi eğitim, toplumun tüm kesimlerine yönelik olmalı, diğer bir deyişle yalnızca çalışan annelerin yoğun olduğu yörelerde olmamalı ve bunun gerçekleşmesi için bağımsız anaokulu modeli yerine, ilköğretim bünyesinde ana sınıfı modeli yaygınlaştırılmalıdır.

Diğer yandan anılan dönemde (1996-2001), meslekî-teknik orta öğretim öğrenci sayısı ve okullaşma oranlarında düşüş gerçekleşmiştir. Meslekî-teknik eğitimin, diğer eğitim türlerine göre daha pahalı olması nedeniyle, bu alana yeterli yatırımın yapılmadığı söylenebilir. Diğer bir deyişle, kaynak yetersizliği ve aynı zamanda kaynakların eğitim tür ve düzeyleri arasında, ülkenin toplumsal ve ekonomik kalkınma hedefleri yönünde dağıtımı en uygun düzeyde gerçekleştirilemediği için, meslekî-teknik eğitim istenilen düzeye ulaştırılamamaktadır. Bu bağlamda, maliyeti ucuz olan genel eğitim türlerine yatırım yapılarak, toplumsal eğitim isteminin karşılanmaya çalışıldığı söylenebilir. Nitekim, 7.Beş Yıllık Kalkınma Planında meslekî-teknik orta öğretimde % 35 okullaşma oranına ulaşılması öngörülmüşken % 20’ler düzeyinde kalınmıştır. Dahası, bu % 20’lik oranın büyük çoğunluğunu da imam-hatip okulları oluşturmaktadır.

Ancak son zamanlardaki gelişmeler umut vericidir. Orta öğretim sisteminin, meslekî-teknik eğitim ağırlıklı olarak yapılandırılmasına olanak sağlayan çerçeve niteliğindeki 4702 sayılı Yasa Haziran 2001’de kabul edilmiştir. Yasa ile, meslekî-teknik orta öğretimi bitiren öğrencilere, programın devamı niteliğinde olan meslek yüksek okullarına sınavsız geçiş olanağı sağlandığından, önümüzdeki dönemde meslekî-teknik orta öğretim öğrenci sayısında yüksek artış olması beklenmektedir. Nitekim, 2001-2002 öğretim yılında yeni kayıt öğrenci sayısı, geçen yıla oranla % 17 artış göstererek 300 bine ulaşmıştır (MEB APK). Öğrenci sayısında gözlenen bu artışın gerektirdiği eğitim kaynaklarını sağlayabilmek için, bir yandan var olan kaynakların daha verimli kullanımı, diğer yandan da yeni kaynaklar yaratılması gerekecektir.

Geçen dönemdeki öğrenci sayısı ve okullaşma oranlarındaki gelişimi incelemenin yanı sıra gelecek dönemde öngörülen gelişimi de incelemek yararlı olacaktır. Gelişmiş ülkelerde eğitim çabaları, esas olarak öğrenci sayısındaki azalışları içerirken, gelişmekte olan ülkelerde artışı içermektedir. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerine göre; 2005-2006 öğretim yılına kadar yalnızca örgün eğitimde 2,4 milyon öğrenci artışı olacak, diğer bir deyişle önümüzdeki dönemde her yıl + 600.000 öğrenci sisteme girecektir (Çizelge 8). Diğer bir deyişle plan dönemi sonunda; okul öncesi eğitimde % 25, ilköğretimde % 100, orta öğretimde % 75, yüksek öğretimde % 37 okullaşma oranına ulaşılması öngörülmektedir. 

Çizelge 8.  Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Öğrenci Hedefleri

Eğitim Tür ve Düzeyi             2001-2002          2005-2006                Artış    

Okul Öncesi                                 289.118            1.080.369          791.251    

İlköğretim                                10.342.730          10.935.546          592.816    

Orta Öğretim                             2.360.037            2.971.463          611.426    

   - Genel                                    1.489.865            1.584.780             94.915    

   - Mes.Tek.                                  870.172            1.386.683          516.511    

Yüksek Öğretim1                     1.641.917            1.999.653          357.736    

   - Örgün                                   1.119.667            1.517.163          397.496       

   - Açık                                           522.250               482.490          - 39.760    

Toplam                                    14.633.802          16.987.031       2.353.229    

 1) Yüksek lisans dahildir.  Kaynak: DPT - 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.83. 

Öngörülen bu öğrenci artışına paralel olarak;

• okullaşma oranlarının AB ve OECD ülkeleri düzeyine ulaştırılması,

• ikili öğretimden normal öğretime geçilmesi,

• zorunlu eğitim süresinin 9-12 yıla çıkartılması,

• meslekî-teknik eğitimin orta öğretim içindeki payının % 65’e yükseltilmesi,

• altyapı gereksiniminin tamamlanması,

• teknoloji destekli eğitimin yaygınlaştırılması ve ar-ge çalışmalarının yoğunlaştırılması 

hedeflenmektedir.

Mezun ve Yeni Kayıt Oranları

Son yıllarda eğitime olan istemin giderek artması sonucu gerek okullara kayıt, gerek bir üst eğitim düzeyine yönelme hızı artmıştır. Nitekim son üç yılda eğitim sisteminden 4,6 milyon öğrenci mezun olmuş, buna karşın 7 milyon öğrenci sisteme girmiştir. Diğer bir deyişle, eğitim sisteminden yılda ortalama 1,6 milyon öğrenci mezun olurken, sisteme 2,4 milyon öğrenci girmektedir. Böylelikle, sisteme giren öğrenci sayısı her yıl ortalama 800 bin artmaktadır ve bu +800 bin öğrenci için gerekli eğitim kaynakları sağlanmak zorundadır (Çizelge 9).

Çizelge 9.  Mezun-Yeni Kayıt Öğrenci Sayıları (1998-1999 Öğr.Yılından 2001-2002 Öğr.Yılına)

Eğitim Tür                    Mezun Öğrenci Sayısı                  Yeni Kayıt Öğrenci Sayısı  

ve Düzeyi                  Toplam         Erkek               Kız      Toplam         Erkek               Kız           

İlköğretim1           2.576.003 1.488.625  1.087.378  3.869.662 2.048.935  1.820.727           

Orta Öğretim1     1.520.566     865.267     655.299  2.344.461 1.379.357     965.104           

  - Genel                   812.480     437.016     375.464  1.513.439    848.771     664.668           

  - Mes.Tek.              708.086     428.251     279.835     831.022    530.586     300.436           

Yüksek Öğretim1-2 538.619    310.834     227.785     790.535    448.312     342.223           

Toplam                 4.635.188 2.664.726  1.970.462  7.004.658 3.876.604  3.128.054           

1) Açık öğretim öğrenci sayısı dahil değildir.  2) Lisansüstü öğrenci sayısı dahil değildir.  Kaynak: MEB APK-Sayısal Veriler ve ÖSYM-Yükseköğretim İstatistikleri.

Geçen 3 yıllık dönemde (1998-1999 öğr.yılından 2000-2001 öğr.yılına) ilköğretimden mezun olan öğrencilerin ortalama olarak % 91’i orta öğretime başlamıştır. İlköğretimden orta öğretime geçiş oranı, erkek öğrencilerde % 93, kız öğrencilerde ise % 89’dur (MEB APK). Diğer bir deyişle, artık günümüzde ilköğretimden mezun olan öğrencilerin tamamına yakını orta öğretime devam etmektedir. Anılan dönemde orta öğretimden mezun olan öğrencilerin ortalama olarak % 52’si yüksek öğretime başlamıştır. Orta öğretimden yüksek öğretime geçiş oranı, ilk yıl % 46 iken, ikinci yıl % 53’e, sonraki yıl % 58’e yükselmiştir (MEB, ÖSYM). Diğer bir deyişle günümüzde, orta öğretimden mezun olan öğrencilerin yarısından fazlası yüksek öğretime devam etmektedir. Gerek ilköğretimden orta öğretime, gerek orta öğretimden yüksek öğretime geçiş oranlarından da anlaşıldığı gibi, eğitim istemi her geçen gün artmaktadır ve böylelikle önümüzdeki dönemde eğitimin kaynak gereksiniminin yüksek boyutlara ulaşacağı kolaylıkla kestirilebilir.  

İkili Öğretim

Eğitimin her tür ve düzeyinde fizikî altyapı eksiklikleri önemini korumaktadır. Gerçekleştirilen iyileşmelere karşın, kalabalık sınıflarda eğitim ve ikili öğretim (sabahçı-öğleci) sürmekte ve eğitimin niteliğini olumsuz etkilemektedir. Türkiye genelindeki okulların % 23’ünde, şehirlerdeki okulların % 34’ünde ve köylerdeki okulların % 14’ünde ikili öğretim yapılmaktadır (Çizelge 10).

Çizelge 10. Öğretim Şekline Göre Okul Sayısı (2001-2002 Öğretim Yılı)

Eğitim Tür                      Toplam                                       Şehir                     Köy  

ve Düzeyi         Toplam    Normal           İkili         Normal          İkili       Normal         İkili          

Okul Öncesi        9.643       6.801       2.842            4.360     2.651          2.441        191          

İlköğretim1       35.043     26.683       8.360            5.330     4.530        21.353     3.830          

Orta Öğretim1    6.063       5.587          476            5.007         464             580          12          

  - Genel               2.683       2.255          383            1.907         374             348             9          

  - Mes.Tek.         3.425       3.332            93            3.100           90             232             3          

Toplam              50.749     39.071    11.678          14.697     7.645        24.374     4.033          

1) Açık öğretim okulları dahil değildir.  Kaynak: MEB APK-Sayısal Veriler 2002, s.21. 

Taşımalı Eğitim, Parasız Yatılılık ve Burslar

Kırsal kesimde yaşayan ilköğretim çağındaki çocukların eğitime devam edebilmeleri ve daha nitelikli eğitim görebilmeleri için taşımalı eğitim ve yatılılık uygulamalarına gereksinimler yönünde ağırlık verilmektedir. Yılda ortalama 600 bin ilköğretim öğrencisi günü birlik merkezî okullara taşınmaktadır. Bu uygulama aynı zamanda, ülke kaynaklarının etkili ve verimli kullanılması çabalarının bir göstergesidir. Sekiz yıllık ilköğretimin başlangıç yılında (1997-1998 öğr.yılı) yatılı ilköğretim okulu sayısı 153 iken % 236’lık artışla 2001-2002 öğretim yılında 514’e, yatılılık kapasitesi ise 300 bine ulaştırılmıştır. Taşımalı ve yatılı ilköğretimin yanı sıra yılda ortalama 100 bin ilk ve orta öğretim öğrencisine burs sağlanmaktadır (MEB APK). 

Eğitim Yatırımları

Toplumun genel eğitim düzeyini yükseltmek amacıyla, 1997 yılında (4306 sayılı Yasa ile) zorunlu eğitim süresi sekiz yıla çıkarılmış ve yeni finansman kaynakları (eğitime katkı payı adıyla) sağlanarak kısa sürede çağ nüfusunun tamamına yakını eğitim sistemine dahil edilmiştir. Yasa gereği eğitime katkı payı uygulamasının başladığı 1 Eylül 1997 tarihinden 31 Aralık 2002 tarihine kadar; 1 katrilyon 633 trilyon lira eğitime katkı payı ve 7 trilyon lira da bağış (nema dahil) olmak üzere toplam 1 katrilyon 639 trilyon lira gelir sağlanmıştır (MEB APK). Bu miktarın 1 katrilyon 606 trilyon lirası; okulların yapım, onarım ve donatım, arsa kamulaştırma, taşımalı ilköğretim, kitap basımı, etüd-proje vb. işlerde kullanılmıştır (Çizelge 11).

Eğitime katkı payı, sekiz yıllık ilköğretimin ülke geneline yaygınlaştırılması ve “Eğitimde Çağı Yakalama-2000 Projesi”nde belirlenen nicel ve nitel hedeflere ulaşılabilmesi için gerekli olan finansmanı karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir kaynaktır. Ancak eğitime katkı payı olarak 2002 yılı sonuna kadar toplanan tutar, gerekli olan kaynağın ancak % 65’ini sağlayabilmiştir. Eğitime katkı payı gelirlerine ek olarak Dünya Bankasından 600 milyon ABD $ tutarında kredi sağlanmıştır (MEB APK).

Çizelge 11. Eğitime Katkı Payı Gelirlerinden Yapılan Harcamalar

(1 Eylül 1997- 31 Aralık 2002, Cari Fiyatlarla)

Harcama Türü                                                                 Harcama Miktarı (000)            %          

Okul Yapım ve Onarım                                                              987.444.399.378     61,48          

Taşımalı İlköğretim                                                                    383.259.712.154     23,86          

Okul Donatım                                                                              153.589.329.818       9,56          

Arsa Kamulaştırma                                                                      61.261.857.150       3,81          

Kitap Basımı ve Ücretsiz Kitap Dağıtımı                                  19.420.935.910       1,21          

KDV ve Borç Ödeme                                                                          846.780.570       0,05          

Etüd-Proje                                                                                           412.158.770       0,03          

Toplam                                                                                     1.606.235.173.750     100,0          

Kaynak: MEB APK (Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu).

Bilindiği gibi; eğitim-sağlık hizmetlerinin daha iyi yürütülebilmesi için, ek kaynak sağlamak amacıyla 1988 yılında “eğitim, gençlik, spor ve sağlık hizmetleri vergisi” oluşturulmuştur (3418 sayılı Yasayla). 1988 yılından 1997 yılına kadar bu vergi gelirleri Millî Eğitim Bakanlığı (% 52), Sağlık Bakanlığı (% 32) ve Başbakanlık (% 16) arasında paylaşılmıştır. 1997 yılında sekiz yıllık kesintisiz ilköğretime geçişle birlikte, ilköğretimin ülke geneline en kısa sürede yaygınlaştırılabilmesi için, bu gelirler tamamıyla Millî Eğitim Bakanlığınca kullanılmıştır. Böylelikle ilköğretim hizmetlerine, özellikle de yatırım hizmetlerine oldukça hız kazandırılmıştır. Ancak 2001 düzenlemesi ile (4702 sayılı Yasa) anılan bu gelirler, başlangıçtaki paylaşım esasına (% 52, % 32, % 16) döndürülmüş ve bunun sonucunda 2001 yılı Temmuz ayından itibaren MEB gelirlerinde belirgin bir azalma olmuştur (MEB APK).

Önceki dönemlerde yılda ortalama 7 bin ilköğretim dersliği yapılırken; sekiz yıllık ilköğretime geçişle başlatılan yatırım hamlesi sonucunda 5 yılda (1997-2001), 107 bin yeni dersliğin yapımı tamamlanarak hizmete sunulmuştur. 107 bin dersliğin hizmete sunulmasına karşın, derslik başına öğrenci sayısı ancak 43’ten 39’a, şehirlerde ise 61’den 48’e düşürülebilmiştir. Örgün öğrenci sayısındaki 1 milyon 330 binlik artışa karşın derslik başına düşen öğrenci sayısındaki bu iyileşme, gösterilen çabaların ve kararlılığın bir göstergesidir. Ancak şehir ilköğretim okullarında ikili öğretim oranı hiç düşürülememiştir. Orta öğretimde ise anılan dönemde (1997-2001), 11 bin yeni dersliğin yapımı tamamlanarak hizmete sunulmuştur. Böylelikle derslik başına düşen öğrenci sayısı 34’ten 30’a ve şehirlerde 35’ten 31’e düşürülmüştür, köylerde sabit kaldığı söylenebilir (MEB APK, Çizelge 12). Dünya normlarının 30 öğrenci olduğu ve AB ile bütünleşme çabalarımızın yoğunlaştığı bu dönemde, yatırım gereksiniminin boyutları ortadadır.

Aynı zamanda eğitime ayrılan kaynakların yetersizliği nedeniyle, yatırım programına (MEB) alınan proje sayısında büyük düşüşler olmaktadır. Ayrılan kaynak, devam eden projelerin tamamlanması için bile yeterli olmamaktadır. Örneğin, 1995-2002 dönemini kapsayan 8 yılda yatırım programına yalnızca 826 yeni proje alınabilmiştir. 1999 yılında hiç proje alınamazken, 2002 yılında alınan proje sayısı yalnızca 43’tür. Yılda 40 dolayındaki proje ile, MEB’in görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi olanaklı görülmemektedir (MEB APK).

Çizelge 12. İlk ve Orta Öğretimde Öğrenci/Derslik Oranları

Eğitim Tür                                       1997-1998                                     2001-2002     

ve Düzeyi                          Toplam      Şehir         Köy             Toplam      Şehir        Köy               

İlköğretim                              43             61            23                   39             48           26

Orta Öğretim                         34             35            17                   30             31           18

   - Genel                                35             37            15                   32             34           17

   - Mes.Tek.                          33             33            21                   26             27           20

Toplam                                  41             52            23                   37             43           25

Kaynak: MEB APK-Sayısal Veriler 1998 ve 2002.

Yüksek öğretim yatırımlarının durumu da MEB yatırımlarına benzerdir. Nitekim, Yüksek öğretim Bütçe Raporunda (1999, 91 ve 95) konu şöyle dile getirilmektedir:

“Yüksek öğretim kurumu sayısında son yıllarda büyük artışlar olmuştur ve bu kurumların fizikî alt yapı ve makine-teçhizat gereksinimi bulunmaktadır. Ayrıca, öğrenci kontenjanlarındaki yıllık artışlar nedeniyle hizmet genişlemesi olmaktadır. Yatırım proje sayılarındaki büyük artışa karşın, ödenek tahsislerinin, tekliflerin çok altında olması nedeniyle projeler planlanan zamanda bitirilememektedir. Bu nedenle, üniversitelerimizdeki eğitim-öğretim ve araştırma çalışmaları olumsuz yönde etkilenmektedir. Sonuç olarak, üniversitelerimizin gerek eğitim-öğretim, gerek ar-ge çalışmaları bakımından çağın gerektirdiği evrensel nitelik düzeyine ulaşabilmeleri, bilimsel, teknolojik ve sosyo-ekonomik gelişmelere göre kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için, geçmişten gelen yatırım açıklarının hızlı bir şekilde kapatılması, bundan sonra ayrılacak kaynakların ise gerçekçi olarak artırılması gerekmektedir.“

Teknoloji ve İstihdam

Eğitimde bilgi teknolojileri alanındaki ulusal hedef ve politika “bilgi çağını yakalamak, evrensel düşünen insanı yetiştirmek, toplumsal rekabet gücünü sürekli artırmak için eğitim sisteminin her tür ve düzeyini teknoloji ile desteklemek” çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu çerçevede (MEB 2001, 15);

• 221 bin öğretmene bilgisayar okur-yazarlığı eğitimi verilmiş, ilköğretim müfettişleri de bu konuda yoğun bir hizmet içi eğitiminden geçirilmiştir,

• 2.800 ilköğretim okuluna 3.200 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmuştur. 3.000 ilköğretim okuluna daha bilgi teknolojisi sınıfı kurulması ve yazılımlarla ilgili çalışmalar sonuçlandırılmak üzeredir.

• İlköğretim öğretmenlerinin kullanımı için 45 bin bilgisayar alımıyla ilgili çalışmalar sonuçlandırılmak üzeredir.

2002 yılı itibariyle; ilk ve orta öğretim kurumlarında, 120 bin bilgisayar eğitim-öğretim çalışmalarında kullanılmaktadır (MEB APK). Türkiye; Avrupa’yı, dünyanın en dinamik ve rekabet gücü en yüksek bilgi ekonomisine dönüştürmeyi amaçlayan “eAvrupa” planı paralelinde, aday ülkeler için oluşturulan “eAvrupa+” planına da resmi üyedir (www.tubitak.gov.tr/vizyon 2023).

Eğitimde niteliğin ve etkililiğin artırılması amacıyla ilgili kurum ve kuruluşlarla ve özellikle üniversitelerle iş birliği yapılarak hizmet içi eğitim etkinlikleri düzenlenmektedir. Bunlar arasında “bilgisayar, yabancı dil, eğitim yönetimi, toplam kalite yönetimi, zaman yönetimi, değişme ve yenileşme” alanları öncelik taşımaktadır. 1997-2002 döneminde 550 bin eğitim işgöreni değişik alanlarda ve sürelerde hizmet içi eğitim almıştır (MEB APK).

Aynı zamanda eğitim sisteminin var olan olanaklarından bütün öğrencilerin eşit şekilde yararlanabilmesi, öğretmen dağılımının dengeli hale getirilip öğretmensiz sınıf kalmaması ve daha nitelikli eğitim için “norm kadro, eğitim bölgeleri ve toplam kalite yönetimi” uygulamaları başlatılmıştır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını azaltarak, öğretmenlerin öğrencilere daha çok zaman ayırmaları ve onların zihinsel, duygusal ve psikolojik gelişimlerine daha çok yardımcı olmaları için ilk atamada, 6 yılda (1997-2002) toplam 226 bin öğretmen atanmıştır (MEB PGM).

Avrupa Birliği’ne Uyum

Türkiye’nin dünya konjonktüründeki yeri, kalkınma planları ve ulusal programda yer alan ilkeler ile uluslararası düzeyde yürütülen eğitim çalışmaları gereği, Türk eğitiminin AB eğitimine uyumlu hale gelmesi ve AB düzeyine en kısa sürede ulaşması kaçınılmaz olmuştur. Nitekim 8.Beş Yıllık Kalkınma Planında şöyle bir değerlendirme yapılmaktadır: “Eğitimde gerçekleştirilen iyileşmelere karşın zorunlu temel eğitim süresi, meslekî eğitim, orta öğretim ve yüksek öğretimdeki okullaşma oranları, iş gücünün eğitim düzeyi ve niteliği bakımından AB ülkelerinin gerisinde kalınmıştır” (DPT 2000, 74).

AB’ye katılım sürecinde, Türkiye’nin gereksinim duyacağı nitelikli insan gücünün (AB normlarında çalışabilecek) yetiştirilmesi için orta ve yüksek öğretim programlarında AB ile ilgili konulara ağırlık verilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin AB içinde hak ettiği saygın yeri alabilmesi için AB ile gümrük birliğine girmesi, kimi yasal düzenlemeleri yapması, ekonomide serbest piyasa düzenini yerleştirmesi vb. girişimler yeterli olmayacaktır. Çünkü AB sanayileşme sürecini tamamlamış, ileri teknoloji ile üretim yapan bir birliktir. Serbest dolaşım hakkı sağlandığında Türk iş gücü, AB ülkelerindeki nitelikli ve yüksek nitelikli insan gücü ile yarışacaktır. Bu yarışta başarılı olabilmek için Türk iş gücüne, en az AB iş gücü düzeyinde nitelik kazandırılmalıdır.

Eğitimin Finansmanı

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler toplumların eğitimden beklentilerini de değiştirmekte ve eğitime yeni işlevler yüklemektedir. Eğitimden beklenen toplumsal, siyasal ve ekonomik işlevlerin yerine getirilmesi, eğitime ayrılan kaynakların düzeyine ve bu kaynakların etkili ve verimli kullanımına bağlıdır. Eğitimin finansman kaynakları şöyle özetlenebilir:

• Konsolide bütçeden ayrılan kaynaklar,

• Eğitime katkı payı (ilköğretim, 4306 sayılı Yasa gereğince),

• Öğrenci katkı payı (yüksek öğretim, 2547 sayılı Yasa gereğince),

• Çıraklık ve Meslekî-Teknik Eğitimi Geliştirme ve Yaygınlaştırma Fonundan ayrılan kaynaklar (3308 sayılı Yasa gereğince),

• Döner sermaye işletmelerinden sağlanan gelirler,

• Dernek gelirleri (okul yaptırma, onarım ve öğrenci koruma dernekleri vb),

• İl özel idareleri bütçesinden ayrılan kaynaklar,

• Halk (kişi ve kuruluşlar) katkıları-bağışlar,

• Dış ülke ve kuruluşlardan sağlanan krediler, burslar ve bağışlar.

Görüldüğü gibi, bireysel ve toplumsal eğitim istemini karşılayabilmek için çok çeşitli kanallardan finansman sağlanmaya çalışılmaktadır.

1995-2002 döneminde yıllık ortalama artış hızı;

• Konsolide Bütçede .........  % 61,

• MEB Bütçesinde ............. % 57,

• YÖK Bütçesinde ............. % 57,

• YURTKUR Bütçesinde ... % 64 

olarak gerçekleşmiştir. Konsolide bütçenin artış hızı % 61 iken, konsolide bütçeden ayrılan MEB ve YÖK bütçesinin artış hızının % 57 olması, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın eğitimle sağlanabileceği görüşünün Türkiye’de henüz tam anlamıyla yerleşmediğini göstermektedir. Aynı zamanda bütçenin sektörlere dağıtımında, eğitim sektörünün öncelikli olmadığını da (her ne kadar eğitim en öncelikli sektör denilse de – DPT 1995, 27) göstermektedir. Nitekim, 1995 yılında konsolide bütçenin % 10,2’si MEB’e ayrılmışken 2002’de bu oran % 7,6’ya düşmüştür, benzer şekilde 1995 yılında konsolide bütçenin % 3,4’ü YÖK’e ayrılmışken, 2002’de bu oran % 2,5’e düşmüştür. Yalnızca Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) bütçesinde belirgin bir artış görülmektedir (Çizelge 13).

Çizelge 13. MEB, YÖK ve YURTKUR Bütçelerinin GSMH ve Konsolide Bütçe İçindeki Oranı

                                           GSMH İçinde (%)                  Konsolide Bütçe İçinde (%)     

Yıllar                         MEB       YÖK        YURTKUR           MEB        YÖK         YURTKUR            

1995                          1,73       0,59                  0,07         10,17        3,44                   0,43            

1996                          1,71       0,61                  0,10           7,21        2,58                   0,41            

1997                          1,74       0,69                  0,10           8,05        3,18                   0,48            

1998                          2,34       0,80                  0,11           8,40        2,85                   0,40            

1999                          2,72       0,84                  0,14           7,85        2,44                   0,47            

2000                          2,65       0,83                  0,17           7,17        2,24                   0,45            

2001                          2,18       0,73                  0,16           8,36        2,82                   0,61            

2002                          2,65       0,88                  0,18           7,60        2,54                   0,51            

Ortalama                 2,47       0,82                  0,16           7,77        2,57                   0,50            

Kaynak: MEB APK-Sayısal Veriler 2002, s.298, 306, 308. 

GSMH ve konsolide bütçeden eğitime ayrılan payın sabit kalması, zaman zaman da azalması, “planlı dönemde plansız bir eğitim politikası izlendiğini göstermektedir”. Diğer bir deyişle, eğitim harcamalarının öğrenci artışına ve çağdaş gelişmelere paralel olarak gerçekleşmediği görülmektedir. Örneğin, son 5 yılda örgün öğrenci sayısının 2,4 milyon artmasına (% 18) karşın, eğitime ayrılan payın sabit kalması, zaman zaman da azalması, eğitim hizmetlerinin yeterli düzeyde verilemediğini göstermektedir. Verilmek istenen hizmetle, eğitime ayrılan kaynak arasında büyük dengesizlik vardır. Yalnızca okullaşma oranlarının yükseltilmesi için değil, aynı zamanda okulların çağdaş gereksinimlere yanıt verebilecek fizikî yapıya sahip olması ve modern teknolojilerle donatılması için de eğitim bütçesi yeterli değildir. Ayrıca fiyatlardaki artış, finansman gereksinimini daha büyük boyutlara ulaştırmakta, eğitim için ayrılan pay, bir önceki yıla göre artmasına karşın, bu artış enflasyon içinde erimektedir.

Konsolide bütçeden eğitime ayrılan payın yıldan yıla düşmesinin yanı sıra, son yıllarda halkın eğitime katkılarında da büyük düşüşler olmuştur. Diğer bir deyişle, halk katkılarında belirli bir istikrar görmek mümkün değildir. Yerel yönetimlerin de (belediyeler ve il özel idareleri) eğitim bütçesine (MEB) katkısı çok azdır. Nitekim 1995-2001 döneminde (2002 yılı fiyatlarıyla) ancak 1,5 katrilyon lira dolayında katkı sağlanmıştır, diğer bir deyişle yıllık ortalama 200 trilyon katkı sağlanmaktadır (MEB 2002/a, 375).

Uluslararası Karşılaştırmalar

Uluslararası karşılaştırmalar itibarıyla bakıldığında, AB ve OECD ülkeleri içinde eğitime en az kaynak harcayan ülkenin Türkiye olduğu görülmektedir. AB ve OECD ülkeleri GSYİH’nin yaklaşık % 6’sını eğitim için harcarken, Türkiye % 3,5’ini harcamaktadır. Özellikle AB ülkelerinin ortalama olarak Türkiye’den 3 kat daha yüksek GSYİH’ye sahip olduğu dikkate alındığında, eğitim için harcanan kaynakların boyutu görülecektir (Çizelge 14). Bilindiği gibi AB ve OECD ülkelerinde eğitim hizmetleri çok yoğun olarak “kamu” kesimince sunulmaktadır ve bu oran Türkiye’de % 98’dir. Anılan ülkelerin GSYİH’den kamu eğitimine ayırdıkları pay, ortalama olarak Türkiye’nin 2 katıdır (OECD 2001, 80).

Çizelge 14. Bazı AB ve OECD Ülkelerinde Eğitim Harcamaları (1998, GSYİH İçinde %)

Ülke                                  %                              Ülke                                  %         

Danimarka                    7,17                            Almanya                        5,55       

G.Kore                           7,03                            Avustralya                      5,46       

Norveç                           6,90                            İspanya                          5,30       

İzlanda                           6,87                            Macaristan                    5,04       

İsveç                               6,77                            İtalya                               5,01       

ABD                                6,43                            Belçika                           4,97       

Avusturya                       6,36                            İngiltere                         4,92       

Fransa                           6,24                            Yunanistan                   4,76       

Kanada                          6,16                            Japonya                         4,72       

İsviçre                            5,86                            Hollanda                       4,61       

Finlandiya                     5,72                            Ortalama                      5,80       

Portekiz                          5,65                            Türkiye                          3,48       

Kaynak: OECD (2001), Education at a Glance, s.80

Oysaki Türkiye, eğitimde AB ve OECD normlarına ulaşmayı hedeflemektedir. Buna göre Türkiye; ABD, İngiltere, İsveç, Almanya, Fransa vb. birçok gelişmiş ülkenin çok gerisinde olmasının yanı sıra Avusturya, Macaristan, Portekiz vb. ülkelerden de geri durumdadır. Diğer yandan, Türkiye’nin çözmekle karşı karşıya bulunduğu eğitim sorunları ile anılan ülkelerin eğitim sorunları hem nicel hem nitel anlamda farklıdır. Örneğin, Türkiye’de 2000 yılı itibarıyla nüfusun % 13’ü okuma-yazma bilmezken AB ve OECD ülkelerinin çoğunluğunda okumaz-yazmaz sorunu bulunmamaktadır. AB ve çoğu OECD ülkesinde nüfus artış hızının çok düşük olması nedeniyle öğrenci artışı olmadığı ve eğitimin niteliği esasen yüksek olduğu halde yine de eğitime ayrılan kaynaklar artmaya devam etmektedir. Türkiye’de ise hızlı nüfus artışı ve nüfusun yarısından çoğunu oluşturan genç nüfus karşısında bu oranlarda artış olması beklenirken bazı yıllarda düşme gözlenmesi, eğitime gereken önemin verilmediğini ve eğitimde önemli boyutlarda kaynak gereksiniminin olduğunu göstermektedir. Çünkü genç nüfus demek, her tür ve düzeyde daha çok eğitim istemi demektir.

   Öğrenci başına eğitim harcamalarında da Türkiye son sırada yer almaktadır. Görülen AB ve OECD ülkelerinin öğrenci başına yaptığı harcama, Türkiye’nin;

• okul öncesi eğitimde .....         9,

• ilköğretimde .................          10,

• orta öğretimde ..............           8,

• yüksek öğretimde .........     7  katıdır (Çizelge 15).

Çizelge 15. Bazı AB ve OECD Ülkelerinde Öğrenci Başına Harcamalar (1998-ABD $)

Ülke                         Okul öncesi         İlköğretim       Orta öğretim      Yüksek öğretim          

Almanya                             4.648                 3.531                    6.209                         9.481          

ABD                                     6.441                 6.043                    7.764                       19.802          

Avusturya*                          5.029                 6.065                    8.163                       11.279          

Avustralya                                 —                 3.981                    5.830                       11.539          

Belçika                                2.726                 3.743                    5.970                         6.508          

Danimarka                         5.664                 6.713                    7.200                         9.562          

Finlandiya                          3.665                 4.641                    5.111                         7.327          

Fransa                                3.609                 3.752                    6.605                         7.226          

G.Kore                                1.287                 2.838                    3.544                         6.356          

Hollanda                            3.630                 3.795                    5.304                       10.757          

İngiltere                              4.910                 3.329                    5.230                         9.699          

İspanya                               2.586                 3.267                    4.274                         5.038          

İsveç                                    3.210                 5.579                    5.648                       13.224          

İsviçre*                                2.593                 6.470                    9.348                       16.563          

İtalya*                                  4.730                 5.653                    6.458                         6.295          

Japonya                              3.123                 5.075                    5.890                         9.871          

Kanada                               4.535                        —                           —                       14.579          

Macaristan                         2.160                 2.028                    2.140                         5.073          

Norveç*                               7.924                 5.761                    7.343                       10.918          

Portekiz                               1.717                 3.121                    4.636                               —          

Yunanistan                               —                 2.368                    3.287                         4.157          

Ortalama                           3.905                 4.388                    5.798                         9.763          

Türkiye*                                                458                     434                        695                         1.328          

* Kamu kurumları.  Kaynak:  OECD (2001), Education at a Glance, s.67 ve Türkiye için MEB ve YÖK.

Sonuçlar ve Öneriler

Çok doğaldır ki eğitimin finansman gerekleri ve boyutlarını bu çalışmada yer alan göstergelerle ortaya koymak yeterince olanaklı değildir. Bu göstergeler dışında daha birçok gösterge yer alabilir. Özellikle eğitim işgörenlerinin ücret düzeyi, öğrenci/öğretmen-öğretim üyesi oranı, öğretmen/öğretim üyesi yetiştirme süreci, kamu-özel kesim karşılaştırması vb. birçok gösterge tartışılabilir.

Sonuçlar

Dengeli ve sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu nüfus yapısına ulaşmak ancak, nüfusun eğitim niteliklerinin iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesiyle sağlanabilir. Nitekim, ülke genelinde yaklaşık 18 milyon öğrenciye nitelikli eğitim-öğretim sunulması, yüksek bir finansman gereksinimini gündeme getirmektedir. Ancak eğitimden beklenen toplumsal, siyasal ve ekonomik işlevlerin yerine getirilmesi ve bilgi toplumu olma yolunda, Türkiye’de eğitime yeterli kaynak ayrılmamaktadır.

GSMH ve konsolide bütçeden eğitime ayrılan payın sabit kalması, zaman zaman da azalması, “planlı dönemde plansız bir eğitim politikası izlendiğini göstermektedir”. Diğer bir deyişle, eğitim harcamalarının öğrenci artışına paralel olarak gerçekleşmediği görülmektedir. Örneğin son 5 yılda, eğitimin tüm tür ve düzeylerinde örgün öğrenci sayısının 2,4 milyon artmasına (% 18) karşın, eğitime ayrılan payın sabit kalması, zaman zaman da azalması, eğitim hizmetlerinin yeterli düzeyde verilemediğini göstermektedir. Verilmek istenen hizmetle, eğitime ayrılan kaynak arasında büyük dengesizlik vardır. Yalnızca okullaşma oranlarının yükseltilmesi için değil, aynı zamanda okulların çağdaş gereksinimlere yanıt verebilecek yapıya sahip olması ve modern teknolojilerle donatılması için de eğitim bütçesi yeterli değildir.

Ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için eğitime yeterli kaynak ayrılması ve bu kaynakların önceliklere uygun olarak planlı dağıtımı ve kullanımı bugüne kadar hazırlanan 2 perspektif ve 8 kalkınma planında öngörülmüştür. Bu alanda gelişmeler sağlanmasına karşın, istenilen düzeye ulaşılamamış, diğer bir deyişle planlı kalkınma ve bu süreçte eğitimin rolü 40 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de tam anlamıyla yerleşememiş, kavranamamıştır.

Öneriler

Yaşam normlarını yükseltmek isteyen her toplumun temel hedefi, var olan kaynaklarını önceliklere uygun alanlarda, en etkili ve verimli biçimde kullanarak üretim düzeyini en yükseğe çıkarmaktır. Hedeflenen verimlilik düzeyine ulaşabilmek için, gerekli kaynak sağlanmalı ve kullanımda her türlü savurganlıktan uzak kalınmalıdır. Bu bağlamda Türk eğitimi, bilgi ve teknoloji çağının getirdiği değişimleri temel alan “bilimsel bir planlama süreci içerisine girmelidir”.

Ülkenin eğitime kaynak ayırması; eğitimden neler beklediğine ve genel ekonomi içinde eğitimin yeri ve önemine bağlıdır. 21.yüzyılda ve AB’ye giriş sürecinde Türkiye’nin eğitimden beklediği toplumsal, siyasal ve ekonomik işlevler, geçen dönemlere oranla çok daha farklılaşmıştır. Bu farklılığın gerektirdiği finansal destek sağlanmalıdır. 

Bu bağlamda, GSMH ve konsolide bütçeden eğitime ve ar-ge çalışmalarına ayrılan pay artırılmalı, ayrılan payın yanı sıra yeni kaynak alanları yaratılmalıdır. Halkın ve sivil toplum örgütlerinin eğitim finansmanına doğrudan ve dolaylı olarak daha çok katılmaları özendirilmelidir.

Kalkınma planlarına benzer biçimde 5 yıllık eğitim planları iller itibarıyla hazırlanmalı ve bu planlar çerçevesinde kaynak ayırımı ve kullanımı sağlanmalıdır. Eğitimin yönetim ve finansman sistemi çağdaş gelişmelere uygun, köklü bir şekilde yeniden düzenlenmeli ve esneklik getirilmelidir. Aynı zamanda kaynak kullanımında planlılık ve etkililik esas olmalı, her türlü savurganlık önlenmelidir.

Eğer irade ve kararlılık varsa, gerekli kaynaklar da bulunabilir. Gelişmenin temelinde hak aramaktan ziyade, görev ve fedakarlık vardır.

 

Kaynakça

Âdem, M (1993). Ulusal Eğitim Politikamız ve Finansmanı. AÜ.Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayını, Ankara.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) (1993). 1990 Genel Nüfus Sayımı Sonuçları, Ankara.

———- (1999). Millî Eğitim İstatistikleri-Örgün Eğitim (1996-1997 Öğretim Yılı), Ankara.

———- (2001). İstatistik Göstergeler (1923-1998), Ankara.

———- (2001/a). 2000 Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları, Ankara.

———- (2002). 2000 Genel Nüfus Sayımı Sonuçları, Ankara.

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) (1995). 7.Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.

———- (2000). Uzun Vadeli Strateji ve 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara.

Karakütük, K (1994). Eğitim Planlamasında Öğretim Haritası Yönteminin Rolü, Önemi ve Türkiye’de Uygulanması (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

———- (1999). Karşılaştırmalı Eğitim Finansmanı. Eğitimde Yansımalar:V - 21.Yüzyılın Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu. H.H.Tekışık Eğitim Araştırma-Geliştirme Merkezi Yayını, Ankara.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (1997). Eğitimde Çağı Yakalama-2000 Projesi (Yayınlanmamış Proje Raporu), Ankara. 

———- (1998). Sayısal Veriler-1998, APK (Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu) Yayını, Ankara.

———- (2001). MEB 2002 Mali Bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Görüşülmesinde Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun Konuşması (9 Kasım 2001), Ankara.

———- (2002). Sayısal Veriler-2002, APK Yayını, Ankara.

———- (2002/a) 2002 Yılı Başında Millî Eğitim, APK Yayını, Ankara.

———- APK-Yayınlanmamış Veriler.

———- Personel Genel Müdürlüğü (PGM) -Yayınlanmamış Veriler.

Organization for Economic Co-operation and Development (OECD) (2001). Education at a Glance-2001, Paris.

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK). (2001). Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri (www.tubitak.gov.tr/vizyon2023), Ankara.

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK). (1999). Türk Yüksek Öğretiminin Bugünkü Durumu (Mart 1999). Ankara.

3418 Sayılı Yasa, (RG 31.03.1988 - 19771).

4306 Sayılı Yasa, (RG 18.08.1997 - 23084).

4702 Sayılı Yasa, (RG 10.07.2001 - 24458).

 

REASONS FOR AND DIMENSIONS OF FINANCING EDUCATION

Abstract

As it is in the past, nowadays, human resources are the most valuable resource that a country has, as well. However, nowadays, development of human resources as to social and economic aims is of great importance compared with the past and it is expected that it will gain much more importance in the future. Therefore, as it is today human resources, which can be strengthened through a functional educational process, will be the most fundamental element in creation of scientific and technological innovations that are to be used to rise living standards in the future.

Countries allocate some parts of their resources to education. The allocated amount of resource of a country indicates the place and the importance of education in whole economy of her. Besides the use of resources productive and efficient, their amount is also important. Since while resources are shared among the sectors of agriculture, industry and service, every sector is in competition with another. Allocation of much resource to a particular sector can be considered that giving up at the same rate from others’ resources.

In this paper, education system, which is the biggest public enterprise with its 60.000 schools, 18.000.000 students and 700.000 teachers, in Turkey, is examined its financial dimensions meticulously. Within this context, while the educational aims of Turkey, numerical dimensions of education and whether the allocated resources are enough or not for those dimensions are discussed, comparison related to the dimensions between Turkey and EU and OECD countries are made.

Key Words: Education, the educational sciences, the educational financing, the educational planning.

 

 


 

 

 

İçindekiler...

 

© T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Teknikokullar, ANKARA
Tel. (312) 2128145
Fax (312) 2124668
med@meb.gov.tr

 

[ yukarı ]

Arşiv