TÜRKİYE'DE NÜFUS ARTIŞI VE GENÇ NÜFUSUN EĞİTİM SÜRECİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ
 
 

YRD. DOÇ. DR. MEHMET KORKMAZ*

Anayasanın 2. maddesinde de ifade edildiği gibi eğitimde amaç demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarının bilincinde, özgür ve özgüveni olan 21. yy. yakışır bilgi çağı insanını yetiştirmektedir.

VII. beş yıllık kalkınma plânında eğitim öncelikli sektör olarak belirlenmiştir. İyi yetiştirilmiş genç nüfus 21. yüzyılda gerek ülkemizin rekabet gücünün artmasında gerekse AB’ye entegrasyon sürecinde Ülkemizin en büyük avantajı olacaktır. Bu çerçevede VII. beş yıllık kalkınma plânında Millî Eğitimde hizmet esasına göre bir yapılanmayı gerçekleştirmek, bürokrasiyi azaltmak, gerek bakanlık taşra birimlerine gerekse yerel yönetimlere yetki ve sorumluluk devrini gerçekleştirmek, ailelerin eğitimde hizmet verme süresine aktif katılımı sağlamak için M.E.B. Teşkilat kanununda düzenlemeler yapılması benimsenmiştir. (1)

Zorunlu eğitimi sekiz yıla çıkarmak ve eğitimin ikinci kademesinden itibaren etkin bir yönlendirme sistemi oluşturmak zorunlu görülmektedir. Bununla birlikte eğitim alanına özel kesimin teşviki ve yatırım yapmaya yönlendirilmesi, meslekî eğitimin geliştirilmesi, bütün eğitim basamaklarında çağa uygun, gelişen ve değişen dünyaya uyum sağlayacak öğretim proğramları hazırlayıp uygulamak için kanuni değişiklikler yapılması gerekli görülmektedir. (2)

Belirtmeye çalıştığımız husus eğitimin amaçları, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar geçen süreç içerisinde devamlı olarak Türk Milletinin bir özlemi olmaktan öteye gidememiş ve hedeflerinin tamamına ulaşmakta geç kalınmış olmasıdır. Bu geç kalmanın temelinde yatan esas unsurlara baktığımızda bunların sistem üzerindeki baskılar olduğunu görmekteyiz. Eğitim sistemlerine yön veren faktörlerden birisi de o toplumun yapısıdır. Toplumsal yapı; eğitim sistemlerinin belirleyici unsuru ve yön vericisidir. Bunun içindir ki Eğitim sistemlerinin üzerindeki Baskı, farklı toplumlarda farklı nitelik ve niceliğe sahip olabilir. Nitekim Türkiye’nin nüfus artış hızı, genç nüfus oranının yüksekliği ve okul öncesi eğitimden başlayarak yüksek öğretime kadar devam eden basamaklar arasındaki öğrenci akışının giderek azalması, entegre olmaya çalışılan Avrupa Topluluğu (A.T.) ülkelerinin genel eğilimlerinden oldukça farklıdır. (3) Şekil 1’de Türkiye nüfusunun 1935’den 1990 yılına kadar ki seyri ve 2001 yılına kadar nasıl gelişme göstereceği konusunda DİE tahminleri görülmektedir.

KAYNAK: D.İ.E. Tahminleri ve D.P.T. Verilerinden Yararlanılarak Hazırlanmıştır.

Şekil 1: Türkiye’de nüfusun değişimi ve tahminler

Çoğu Avrupa ülkelerinde sıfıra oldukça yaklaşan, özellikle batı Avrupa ülkelerinin bir kısmında zaman zaman negatif eğilimler gösteren nüfus artış hızı, Türkiye’de yıllık tahmini olarak % 1.9 veya 2.1 düzeylerinde seyretmeyi sürdürmektedir.

Avrupa ülkeleri eğitim sistemlerinden farklı olarak eğitim sistemimiz üzerindeki ikinci baskı ise nüfusumuzun genç nüfus olmasıdır. Sanayileşmiş ülkelerde (A.B.D., İngiltere, Almanya, Fransa, vb.) nüfus Türkiye’ye göre oldukça yaşlı sayılır. 65 yaş ve daha yukarı yaşdakilerin nüfusu Toplam nüfus oranı sanayileşmiş ülkelerde % 13’ün üzerinde seyrederken 2000 yılında ise % 20’yi aşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de Şekil 2’de görülebileceği gibi nüfusun yarısı yirmi yaştan gençtir, yine nüfusun dörtte üçü kırk ve daha aşağı yaşdaki insanlardan oluşmuştur. 65 yaş ve üstündekilerin toplam nüfus içerisindeki oranı ise sadece % 4.28 dir.

Ülkemizdeki nüfusun artış hızının ve genç nüfus oranının yüksek oluşunun eğitim sistemi üzerindeki yaratacağı baskının büyüklüğü ortadadır. Kaba bir hesapla Türkiye nüfus artışından kaynaklanan yaklaşık her yıl 1.200.000 çocuğa yeni okul binası yapmak, öğretmen istihdam etmek, araç-gereç temin etmek ve bütün bunlar içinde finansman ayırmak durumundadır. Ayrıca genç nüfusu ülkenin ihtiyaçları, hedefleri ve idealleri yönünde yetiştirmek içinde daha fazla kaynak ayırması gerekecektir.

Kaldı ki eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durum bütün bunları gerçekleştirmeye yetmemektedir. Ayrıca, Türkiye bunca ekonomik sıkıntılarının yanında sahip olduğu sınırlı kaynakla, hem nüfus artışından ve genç nüfusun isteklerinden kaynaklanan problem ve ihtiyaçlara cevap bulacak hem de eğitimin kalitesini bulunduğu noktadan daha yukarılara çıkarmaya çalışacaktır.

Ülkemizin nüfusunun yarıya yakını okul çağındaki bireylerden oluşmaktadır. Nüfusunun gençliğinin neden olduğu bir diğer problem ise eğitim sisteminde öğretim basamakları arasındaki öğrenci akışında görülmektedir. Şekil 3’e baktığımızda,
 
 

EĞİTİMDE ÖĞRENCİ AKIŞI



 
 
 

KAYNAK: D.İ.E. Milli Eğitim İstatistikleri (İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretim) 1980-1996 verilerinden yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.

Şekil 3
 
 

1981-1982 Öğretim yılında ilkokullara toplam 1.190.230 öğrenci yeni kayıt yaptırmıştır. Bunlardan % 90.6’sını oluşturan 1.078.624 bini İlkokul mezunu olurken % 9.4 ise beş yıl içerisinde değişik sebeplerden dolayı sistemden ayrılmıştır.

1985-1986 Öğretim yılında mezun olanlardan sadece % 57.4 Ortaokula kayıt yaptırırken % 42.6’sı ise örgün eğitimlerine son vermişlerdir. 1988-1989 yılında ortaokuldan mezun olanlardan daha fazlasının liseye kayıt yaptırdığını görüyoruz bunun nedeni ise dışarıdan ortaokul ve lise bitirmelerin yarattığı bir sonuçtur. Liseye 1989-1990 yılında kayıt yaptıran 435.516 öğrenciden ise üç yıl sonra 369.267’si mezun olmuştur. Liseden mezun olan öğrencilerden Açık Üniversite ve Örgün öğretim birlikte olmak üzere 258.985’i Yükseköğretime yeni kayıt yaptırmıştır. 1995-1996 öğretim yılında ise kayıt yaptıranlar içerisinde normal süresinde okulu bitirenlerin sayısı 160.000’dir.

Eğitimde, öğretim basamakları arasında öğrenci akışı şeklinde açıklanmaya çalışılan bu yapının işleyişinden kaynaklanan bazı problemler oluşmaktadır. Bunlar arasında,

1. İlkokula kayıt yaptıran 1.190.230 öğrenciden sadece, yaklaşık %12’sini oluşturan 160.000 öğrenci Yüksekokul mezunu olabilmiştir. Bu oranın arttırılması gerekir. Bundan dolayıdır ki nüfusun eğitim düzeyinin yetersizliği devam etmektedir. 1990 yılı itibariyle 6 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde erkeklerin yüzde 11.2’si kadınların ise yüzde 28’i okuma yazma bilmemektedir. Okur-yazar erkek nüfusun yüzde 73.6’sı İlkokul mezunu veya herhangi bir eğitim kurumunu bitirmemiştir. Okur-yazar bayanlarda ise bu oran yüzde 81.6’dır. Ortaokul ve dengi okul mezunu olanların oranı erkeklerde yüzde 10.8 bayanlarda yüzde 7.6 düzeyindedir. Lise ve dengi okul mezunu olan erkeklerin oranı yüzde 10.7 iken bayanlarda bu oran yüzde 8.3’dir. Yüksek öğretim mezunu olan erkeklerin oranı yüzde 4.7 bayanlarda ise 2.6’dır. (4)

2. Öğretim basamakları arasındaki geçişler özellikle İlkokuldan-ortaöğretime geçişte % 50’ye inerken, ortaokuldan-Liseye geçişde bu oran oldukça iyidir. Ayrıca liseden-Üniversiteye geçişte de önemli ölçüde bir düşüşün olduğu görülmektedir. Zorunlu eğitimden sonra, basamaklar arasındaki düşüş etkisi sonucunda çalışan işgücünün eğitim düzeyinde yeterli ölçüde gelişmemiş olacaktır. 1990 nüfus sayımı sonuçlarına göre işgücünün ancak yüzde 5.2’si Yükseköğretim, yüzde 9.7’si Lise ve dengi okul, yüzde 7’si ortaokul ve dengi okul mezunu olup, geri kalan yüzde 78.1’i İlkokul mezunu veya daha düşük eğitim düzeyindedir. (5)

3. Öğretim basamakları arasındaki geçiş oranı azlığının yol açtığı etken faktör ise okullaşma oranlarıdır. Tablodan da görüleceği üzere okullaşma oranları 1994-1995 öğretim yılında okul öncesi eğitimde % 5.1, İlkokullarda %100, Ortaokullarda % 65.6, Genel ve Mesleki-Teknik Liseleri kapsayan ortaöğretimde % 53, Yükseköğretimde % 12.5’i örgün öğretimde olmak üzere Toplam % 26.7 seviyesindedir.
 
 

VII. Plân Döneminde Eğitimde Beklenen Sayısal Gelişmeler



 
 

Eğitim Kademeleri

1994 - 1995
2000 - 2001
Öğrenci Sayısı

(Bin Kişi)

Okullaşma Oranı

(%)

Öğrenci Sayısı

(Bin Kişi)

Okullaşma Oranı

(%)

Okul Öncesi 
202
5.1
627
16.0
Sekiz Yıllık Temel Eğitim 
9651
89.8
10562
100.0
İlkokullar 
6985
104.4
   
Ortaokullar 
2666
65.6
   
Orta Öğretim 
2125
53.0
3057
75.0
Genel Liseler 
1227
30.6
1640
40.5
Meslek ve Teknik Lise
898
22.4
1397
34.5
Yüksek Öğretim 
1339
26.7
1677
31.0
Örgün Öğretim 
628
12.5
1028
19
Açık Öğretim 
711
14.2
649
12.0

KAYNAK : Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK, DİE, DPT

Eğitim sistemi üzerinde oluşan talep baskısı sadece ülkemizdeki nüfus artışı, genç nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı, sistem içerisinde öğrenci akışından kaynaklanan tıkanıklık ve bunlardan nedenlerin bir sonucu değildir. Talep artışının kaynakları kolaylıkla çoğaltılabilir. Fakat talep baskısının esas kaynağı toplumsal değişimlerdir. Türkiye değişimlere ayak uydurmada devamlı geç kalmıştır. Eğitim sisteminde neyi, neden? yetiştireceğine karar verememiş yani kendisine bir felsefe tayin edememiştir. Bunun günümüzdeki en güzel örneği İlköğretimin sekiz yıl kesintisiz mi, yoksa kesintili mi olması gerektiği konusunda yapılan tartışmalardır. Türkiye 1997 yılında bunu aşmış olmalıydı. Süreyi değil proğram içeriğini tartışması gerekirdi.

Türkiye, bir yandan Çağdaş eğilimlerin, bir yandan da kendi özel koşullarının sınırladığı bir çözümler uzayında problemlere kısa sürede bir cevap bulmak durumundadır. Türkiye’nin koşullarının özel olduğunu daha önce belirtmiştik bunun içindir ki Türkiye’de yapılmış çalışmalar ve bundan sonra yapılacak çalışmaların olumlu sonuçlar vermesi ancak ülkenin eğitim sistemi yapısının iyi anlaşılması ve sağlam bir zemine oturtulması ile olabilir.
 
 
 
 

(*) Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.

(1) D.P.T. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı, 1996-2000, Ankara, 1995.

(2) Demirezen, M. Millî Eğitimde Yeniden Yapılanma, Meslekî Teknik Eğitim ve Yükseköğretime Geçişte Bir Model Önerisi, DPT. Yayınlanmamış Çalışma, Ankara, 1995.

(3) Avcı, N.; Taşçı,C.; Köymen, Ülkü; Erdoğan,N.; Derman, Deniz. “Enformasyon Toplumu ve Eğitim Sistemlerine Etkileri” Anadolu Üniversitesi, Eğitim Vakfı, s. 133-134, Eskişehir, Eylül 1989.