“HAK KUVVETİN ÜSTÜNDEDİR”

 

DR. BEKİR TURGUT

Yayımlar Dairesi Başkanı

 

Büyük Türk Milletinin 19 Mayıs 1919 günü başlattığı ve gerçekleştirdiği tarihî mucizenin 80. yılını kutlarken, diğer taraftan da tüm dünya ile birlikte, daha çok eğitim, daha çok barış, daha çok demokrasi ve insan hakkı ülküsüyle yeni bir yüzyıla girmenin heyecan ve mutluluğunu da yaşıyoruz.

21. yüzyıla girmekte olduğumuz bugünlerde; kutlamak mutluluğuna eriştiğimiz 19 Mayıs 1919’un 80. yılını bir asır önceki dünya siyasî konjonktürü ile birlikte değerlendirdiğimiz ve o günlerin şartlarıyla bugünün özelliklerini karşılaştırdığımız zaman millî mücadele hareketinin başlangıcını oluşturan bu tarihî günün önemini daha iyi anlayacak, Atatürk’ü daha çok tanıyacağız.

Tarihin de tanık olduğu gibi 19. yüzyıl; Avrupa merkezli büyük güçlerin, dünya egemenliğine dayalı politikalarının uygulandığı yoğun bir sömürgecilik yarışı ile geçmişti. Napoleon bu yüzyılın başlarında, "Manş denizini altı saat denetleme imkânı verin, dünyaya egemen olayım" derken, İngiliz İmparatorluğu 1897’de yeryüzündeki toprakların ve nüfusun dörtte birine çoktan sahip olmuştu bile. Bu topraklar 28 milyon km2 alanı kaplarken, üzerinde 372 milyon insanı da barındırıyordu. Sahip olduğu bu büyüklük dolayısıyla "Britanya İmparatorluğu’nun üzerinde güneşin batmadığı" söylenirdi.

Ayrıca bu topraklarda; derilerinin renkleri farklı insanlar yaşıyor, farklı diller ve lehçeler konuşuluyor, farklı dinlere inanılıyor, farklı toplumsal gelenekler ve siyasal kurumlar bulunuyordu. Tek olan şey ise; hangi kalede ve antrepoda İngiliz bayrağı yükseliyor, ticaret filosunun kırmızı bayrağı dalgalanıyorsa, orada koruyucu, savunucu zorlayıcı unsur İngiliz egemenliği idi. Bir başka ifade ile sömürgeci güçlerin bayraklarının dalgalandığı her yerde bütün bayraklar inmiş, bütün başlar eğilmişti.

Nihayet batılı güçlerin 19. yüzyıl boyunca; Afrika’da, Asya’da ve Pasifik’te sömürge toprakları edinmek için yaptıkları bu çılgın ve bencilce yarış, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarını paylaşmak ve Türkün de başını eğmek fikri etrafında yoğunlaşarak devam etmiştir.

Ancak, Birinci Dünya Savaşı öncesinde çıkarları çatışan Avrupa devletleri; iki bloka ayrılmış, bunlardan Almanya’nın başını çektiği üçlü ittifak blokuna, 1914 yılında Osmanlı Devletinin de katılmasıyla Büyük Savaş patlak vermiştir. Kendi yurdunda ve Avrupa cephelerinde kahramanca çarpışan fedakâr Türk orduları 1918 yılı sonlarına doğru müttefikleriyle beraber yenilgiye uğramış, Osmanlı Devleti itilâf devletleri ile ayrı ayrı mütareke imzalamış ve Mondros Mütarekesi’nin ağır şartlarını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Mahmut Esat Bozkurt milletimizin uğradığı bu acı sonu; "Bağımsızlık ve özgürlük duygularının etkisinde, hayat ve bekâ haklarını savunmaktan başka bir günahı olmayan Türk milleti hakkında reva görülen bu korkunç facia, uluslararası hukuk açısından; büyüklüğü yaygaralarla ilân edilen medeniyetin kahkahaları önünde irtikâp olunuyordu. İnsanlık tarihinin ruhunu karanlıklarda inleten yirminci asır gladyatörlüğü, insanî duyguların, çağdaş uluslararası hukuk telkinlerinin ve bunların etrafındaki bir sürü velvelenin, ilkçağ zihniyetinden bir noktacık bile değişmediğini gösterdi." sözleriyle anlattıktan sonra; "Tarihin taşıyamayacağı kadar ağır olan bu lekenin, hakaretin silinmesi ve cezalandırılması mutlaka gerekliydi. Bu hakkın ve Türkün şerefi ve namusu için de kaçınılmazdı." der.

Yüce milletimizin uğradığı haksızlığa son vermek, Türkün eğilmek istenen başını yüceltmek için Atatürk, "Fakat efendiler!... Herhalde âlemde bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir." diyerek 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktı. Böylece milletimizin sonsuza dek hür ve bağımsız yaşayacağı mukaddes vatan topraklarını kurtarmak, bu topraklar üzerinde çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak ülküsüyle Millî Mücadele hareketini başlattı. Başlattığı bu zor, fakat onurlu mücadele sonunda bir taraftan düşmanı mukaddes vatan topraklarından atarken, diğer taraftan gücünü millî iradeden alan bağımsız, modern Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu. İşte, 80. yılını kutladığımız 19 Mayıs 1919 tarihi, millî tarihimizin böylesine önemli bir dönemecidir.

Ancak şunu bilmeliyiz ki, milletimiz dün olduğu gibi bugün de düşmanlarının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Bugün içte ve dışta yaşadığımız, milletimize yönelik bütün düşmanca oyunlar Türk milletinin birlik ve beraberliğini, toprak bütünlüğünü bozmaya yöneliktir. Bu geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de olacaktır. Tüm bunlara rağmen biz inanıyoruz ki; millî kültür değerlerine bağlı, insanını çağın gerektirdiği teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde eğitmiş, güçlü bir Türkiye; bilhassa 20. yüzyılın son çeyreğinde ülkemiz üzerinde oynanan çirkin oyunlara son vereceği gibi, stratejik ve jeopolitik yeri itibariyle dünya barışının ve bugünkü mevcut bloklararası dengenin mihenk taşını teşkil edecektir.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk adımını oluşturan 80. yılın, tüm eğitim camiasına ve milletimize hayırlı olmasını dilerken, millî mücadelenin kahramanı Atatürk’e, bütün silah ve dava arkadaşlarına bu vesile ile minnet ve şükran duygularımı yineliyorum.