Tahir Erdoğan ŞAHİN (*)
ANADOLU’DA BABAÎLİK
Değer Yönelimli Bir Hareketin Anatomisi
1071’de başlatılan Anadolu’da fütuhat her ne kadar askerî fiillerle gerçekleştirilmişse de, sosyal-dinî ve kültürel olarak kalıcılık kazanmıştır. İşte, Orta Asya’dan getirilen ve fakat sair unsurlarla belli bir gelişme seyri gösteren Türk kültür hareketlerinin,bu ülkedeki resmî-kurumsal yansımalarından ayrı olarak, sistemle çatışan unsurların da kuvveden fiile yansıdığı kayda değer oluşumlardan biri de Babaîliktir.
Babaîlik, genel çerçeve içerisinde ele alındığı zaman, göçebe nizamının ağır bastığı bir toplumda, yönetim kadrolarına ya da yerleşik düzenlere karşı olan dinî ve siyasî tepki olarak ifade edilir. Değer yönelimli bir hareket olarak nitelendirilmesinin temelinde yatan da budur. Yani salt ekonomik ya da ferdî ayrımcılıkların, hatta geçici klikleşmelerin değil; bulunduğu coğrafyada farklılaşan dünya görüşlerinin seyrinde gelişen bir harekettir Babaîlik.
Babaîlik hareketinin anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için, aşağıda tarihî realitenin bilinmesi gerekecektir. Buna göre;
1. Babaîlik hareketlerinin belirdiği dönem içerisinde,Anadolu’ya hâlâ Türk göçmenleri gelmeye devam etmektedir.
2.Anadolu tamamen fethedilmiş olmakla beraber,Türk olmayan ya da gayri Müslim olan kitleler henüz bu ülkede varlık göstermeye devam etmektedirler.
3.Yönetime hâkim kimseler ve yakınları:ülkenin genel düzen ve asayişini sağlamakla mükellef kişiler; kentlileşme olgusu içinde olmak bir yana, Farsî ve Arabî anlayışlara yakın hallere sahiptirler.
4.Türk kültürünün henüz Orta Asya esprisini en fazla taşıyan unsurlar, kent ve idarî mekanizmalarından uzak; sivil bürokrasi ya da medrese ulemasının kontrolünden ırak dağlı Türkmenlerdir. Göçebe ve yerleşik toplumun ilişkilerinin az sayılabileceği ortamlarda her iki tabanın giderek farklılaşması da doğaldır. İşte, Babaî yanlılarının düzene ya da idarî mekanizmalara, hatta dinî veya sekiler hâkim anlayışlara tepkisinin temel kaynağı da, bu noktadan anlaşılmaktadır.
5. Göçebe kitlelerin algılama seyri, dünya görüşü veya hayatı kavrama çeşidi; onun kendi yaşama biçimine uygun olarak, hareketli ve uçarıdır .Atalet içindeki kurumlara karşı olan lakayt ve olumsuz tavır, Türkmen kimliğinin bir yönüdür. Bu noktada “Varsa yık, yoksa kur!” anlayışındaki Türkmen, etkin olmaya yatkındır.
6. Yerleşik ve göçebe olarak beliren Anadolu Türklüğünün bu yatay yapıları arasında sosyal dinamiklerin de ayrıldığı ve çatıştığı noktalar vardır. Örneğin, şehir toplumunda iş üretimi sabır ve zaman gerektirirken, göçerlerde acelecilik önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, göçebe indinde düzeltilmesi gereken aksaklıkların kendi seyrinde tekamül etmesi beklenmez.
7. Merkezden uzak kimseler, özellikle Türkmen cemaatleri gibi temel dinamikleri canlı olan topluluklarda, kendilerini üvey evlât görme eğilimi vardır. Kaldı ki, yerleşiklerin idrak dünyasına göre biçimlenen sosyal ve ekonomik dokular, göçebeyle uymadığı, ama aleyhine olduğu zaman bu duygu daha da önem kazanır.
8. Ayrıca, Babaîlik hareketinin çıkmasına neden olan daha birçok politik, ekonomik ve dinî gerekçeler sayılabilir. Bütün bu nedenlerin altında ya da gözükür halinde gerçek olan şu ki; ülkenin krize düşmesi, devlet otoritesinin azalması; isyana hazır kesimlere fırsat tanımıştır.
Yukarıda sıralananlar, Babaîliğin iç yüzü hakkında da bir dizi araştırmayı gerektirmektedir. Ancak biz bu yazı kapsamında fazla detaya girmek konumunda değiliz.?u kadarını vurgulamak gerekir ki:Babaî hareketleri temelde değer yönelimli bir karakter taşır. Zira, hareketin liderleri ve güçlerinin zihninde, yeni bir düzen kurma fikri yatmaktadır. Bunun için Babaîlik yalnızca bir isyan dizisinin adı değil, Anadolu Türk tarihi içerisinde kişi ve kitleleri yakından ilgilendiren sosyal, dinî ve politik bir harekettir. Bu yapısı nedeniyle, yüzyıllar sonraki nesillerde bile izler taşıtacak kadar köklü bazı niteliklere sahiptir.
BABAÎ HAREKETİNİN BAZI ÖNEMLİ SONUÇLARI
1.Bu hareketin olmasıyla birlikte devletin gücü önemli ölçüde sarsılmış, siyasî otorite ülkede gerekli asayişi sağlayamamış; bunun akabinde Moğol saldırıları karşısında gerekli güç varlığı oluşamamıştır. Yani Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasî çözüşünde Babaîlik hareketinin de katkısı vardır.
2. Babaî hareketleri sonunda Anadolu’nun yerli zanaatkârları ile göçebe Türkmenler arasındaki farklılaşma daha da belirgin hâle gelmiştir.
3. Bu hareketler sonucunda elde edilen tecrübeler, gerek merkezî idareler ve gerekse merkezden uzak çevreler tarafından gelecekte de değerlendirilmiş; buna göre daha başka toplumsal hareketlerde ölçü olarak görülmüştür. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında göçebe-derviş/alp eren kitlelere duyulan yakınlık, bir zaman sonra tehlike olarak belirebilecek birtakım oluşumlara karşı tedbir olarak da görülebilir.
4. Merkezin mutlak meşrû olamayacağı, gerektiği zamanlar karşı çıkılabileceği fikri ortaya çıkmış, bu da bazı toplumsal tepkilere alt yapı olarak sürekli gündemde kalmıştır.
Devlet içinde önemli bir yer işgal eden en önemli grup ya da kişiler ise iktidar gücünü elinde toplayanlardır. İktidarın, doğası gereği paylaşımı sürekli mesele olan ya da üzerinde titrenilen bir olgudur. Osmanlı tarihinde Celâliler diye anılan hareketlerin temelinde de iktidar paylaşımı yatmaktadır. Doğrudan iktidarın kaynağı ya da odak noktası olan padişah/hükümdar ile çevresi ve tebaa arasında vücut bulan bu olaylar, Türk siyaset tarihi içerisinde özel bir önemle ele alınmaktadır.
Celâli adı verilen bir dizi olayda aşağıdaki hususların ele alınması, sanıyoruz bu olayların anlaşılması için metodik bir fayda sağlayacaktır:
a. Merkez-Çevre ilişkisi
b. Dünya görüşleri
c. Olayların tarihsel seyri
d. Tebaa-olay ilişkisi
e. Savaş
a. Merkez-Çevre İlişkisi: Devlet yönetimlerinde merkezin rolü, onun muhatabı olan çevre ile ilgisi nisbetinde önem kazanır. Gerek merkez ve gerek çevre, kendi tarihî-siyasî ve kültürel dokuları içerisinde belli bir biçim kazanmışlardır.
Bu kazanımlar sonunda ortaya konulan tavır, o sistemde monark ya da oligarşik karakterlerin davranışlarını belirleyen önemli bir done gibi gözükmektedir. Osmanlı Devleti’nde monark (padişah), dinî ve töresel yapı içinde bir konuma sahip olduğu için, çevre ile olan ilişkisinde aynı koordinatlarda birleşirler. Yani çevrenin dolaylı olarak gözüken bir kontrol mekanizması bulunmaktadır. Bunun kurumsal göstergesi ise ulemâ sınıfıdır.
Ulemâ sınıfı (kadılık sistemi, dinî cemaatler ve medrese bu grupta yer alır) halkı monark karşısında üst temsil noktasıdır. Özellikle kadılar kendilerine tanınan hakları yalnızca doğrudan hükümdardan almaz, tebaa için temel değerlerin yegâne ölçüsü olan Kur’an ve sünnetten alır. Bu nedenledir ki, ulemâ sınıfında meydana gelen hareketlerde halkın daha hassas olduğu görülmektedir.
Merkeze yakın diğer bir halka ise ehl-i seyftir. Ehl-i seyfin merkez-çevre (tebaa) arasındaki yeri onun idarî kudreti nisbetindedir. Dünyevî (sekülarist) karakteri nedeniyle, ehl-i seyfin etkinlik sahası, idarî sahasıyla eş orantılıdır. Bunun için herhangi bir bölgede ehl-i seyfe bağlı olarak ortaya çıkan bir hareket, ancak bölgedeki insanların indinde önem taşır. İşte, Celâli hareketlerinin öncelikle ehl-i seyf arasında ortaya çıkışı ve ehl-i seyfin seküler tarafının ağırlık kazanmış olması, bu hareketleri değer yönelimli hareketler olmaktan uzak tutmuştur.
Celâli hareketlerinde siyasî ve ekonomik çatışmaların ağırlıklı oluşu, dinî-felsefî dünya görüşü açısından farklı bir boyutta olmaması, bu hareketlerin giderilmesinde alınacak metodu da belirlemiştir:Askerî tedbirler.
b. Dünya Görüşleri: Her ne kadar Celâli hareketlerinde keskin ve farklı dünya görüşleri bulunmasa da, yani dinî-felsefî bir alt yapıdan uzak olsa da, kendi seyrinde devam edegelen bu olayların dayandığı bazı fikrî umdeler yer almaktadır. Bunlar genellikle adalet, etnik nitelik, merkezin tutumunda adaletin sorgulanması biçiminde tezahür etmektedir.
c. Olayların Tarihsel Seyri: İlk Celâli hareketleri, “Celâli” olgusunu tam olarak belirlemediği için, bu dönem üzerinde fazla durulması (siyaset sosyolojisi açısından) pek önem taşımaz.
Tamamen müessir olan ve merkezde ağır sorunlara neden olan Celâli hareketleri incelendiğinde, bu hareketlerin XVI-XVII. yy.da yoğunlaştığı görülür. Nedenlerine inildiğinde özetle karşılaşılan şunlardır:
-Atamalarda takınılan tavır,
-Hiyerarşide yozlaşma (ya da geleneksel hiyerarşik yapının sarsılması),
-Etnik zümreler arasında ayrıcalık,
-Sistemin günün şartlarına göre uyarlanamaması vs.
d. Tebaa-Olay İlişkisi:Yukarıda (bkz. a.), halkın ehl-i seyf kaynaklı olaylara yaklaşımına kısaca değinmiştik. Bu yaklaşımı belirleyen temel nokta, olayın doğrudan cereyan ettiği alan içindeki kişilerin maddî-siyasî sosyal kazanımlarıdır. Elbette ki yalnızca bu tür menfaatlerle bütüncül bir açıklama yapmak mümkün değildir. Ehl-i seyf içinde olayın aktörleri olan kişilerin karizması da önemli bir yandır. Örneğin Celâli olayları çizgisinde olmakla beraber“zenginden alıp yoksula vermek” motifi içinde sunulan Köroğlu hareketleri, yalnızca kendi alanı içinde değil, uzak alanlar için de ilgi noktası olmuş, hatta zaman olarak da ileriki dönemlere değin uzayabilmiştir.
Salt siyasî ya da ekonomik de olsa, olaylara bakış açısından dinî-felsefî dünya görüşlerinin bulunması doğaldır. Bu itibarla olay-tebaa ilişkisinin maddî (somut) boyutu kadar manevî (soyut) bir boyutunu da göz ardı edemeyiz.
e.Sonuç: Celâli hareketleri
öncelikle siyasî ve ekonomik bir kimliğe sahiptir. Olayların zuhurunda
temel çıkış noktası dinî-felsefî/radikal dünya görüşleriyle alâkası olması
hasebiyle ve mevcut sisteme değil de bazı uygulamalara karşı olması nedeniyle
değer yönelimli bir hareket karakteri taşımaz. Ancak, önemini ekonomik
ve siyasî yönleriyle kazanmasının yanı sıra, nisbî de
olsa belli bir dünya görüşünün de etkisiyle yorumlanabilecek bazı boyutlara
sahiptir. Bu konumuyla Celâli hareketleri, bir dönem toplumunda etkin ve
önemli olduğu kadar, günümüz siyasî tarih ölçüleri açısından da kayda değer
niteliklere sahiptir.
(*)İnönü Üniversitesi E¤itim Fakültesi Ö¤retim Görevlisi.