BİLGİYE DAYALI UYGARLIK
 

Metin BOSTANCIOĞLU

Millî Eğitim Bakanı

"Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek" Millî Eğitim Temel Kanunu’muzun genel amaçları arasında yer almıştır.

Ancak bu amaç; geçmişin birikimlerine bilimsel verilerle ulaşmış bir tarih bilinci, evrensel değerlerle uyumlu ulusal bir kültür politikası ve bu bilinç ve kültürü yaratacak çağdaş bir eğitimle gerçekleşebilir. Günümüzde uygar ve ileri bir toplum olmanın yolu da geçmişle gelecek arasındaki bu köprünün kurulması ile olanaklıdır.

Hızın, uzaklıkları yenilgiye uğrattığı, ulaşım teknolojilerinin sağladığı olanaklarla bir günde milyonlarca insanın yer değiştirdiği, akıl almaz boyutta gelişen iletişim teknolojisi ve ‹NTERNET aracılığı ile bilginin âdeta uçuştuğu; kısacası, uygarlığın en ileri aşamalarının yaşandığı günümüzde, çocuklarımızın ve gençlerimizin millî ve evrensel birikimlerden yararlandırılmaması asla düşünülemez. Bu, bilgiye dayalı bir uygarlık yaratmak ve geleceğin bilgi toplumunu oluşturmak için de bir gerekliliktir.

Bu bilinç, Türk eğitimine ve eğitimcilerine Atatürk’ün manevi mirasıdır. O, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletine bir taraftan modern bir nitelik kazandırmak amacıyla çağdaş uygarlığı hedef gösterirken, diğer taraftan da Türk ulusunun tarihî kökenlerinin araştırılmasını, hatta yaşadığımız coğrafya üzerinde oluşmuş uygarlıkların bilinmesini de isterdi. Türk Dil Kurumu, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti gibi kurum ve kuruluşlar bu bilimsel düşüncenin gerçekleşmesi amacına yönelik örgütler olduğu gibi, yerli ve yabancı bir çok bilim adamı ve uzmanın katılımıyla gerçekleştirmiş olduğu kongreler de bu tür çalışmaların devlet politikası olarak benimsendiğinin en açık göstergeleridir.

Nasıl, öz dilimiz ulusal birlik yaratan bir heyecan kaynağı ise, Türk tarihinin araştırılması, bütün kaynak ve birikimleriyle ortaya konması da o derece önemlidir. Biz bununla yalnız geçmişin kahramanlıklarını öğrenerek heyecan duymak ve ahlâkımızı yükseltmekle kalmayız. Aynı zamanda Ulusumuzun ve Devletimizin bugünü ve geleceği için çok önemli sonuçlar da çıkarır, dersler alır, yanlış yollara sapmaktan kurtulur, geleceğe daha güvenle yürürüz. Bu güven duygusu ise ulusumuzun birlik ve beraberliğinin ve sonsuza dek yaşama istek ve iradesinin en temel kaynağıdır.

Yüce Atatürk; bu çalışmalar sırasında bilimselliğe çok büyük özen göstermiş; "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanı şaşırtacak bir nitelik alır." diyerek bilimselliğe karşı olan hassasiyetini açık bir dille ifade ederken, "Eğer bir millet büyükse, kendisini tanımakla daha büyük olur." sözleriyle de, her fırsatta büyüklüğüyle ve mensubu olmakla gurur duyduğu Türk ulusunun tanınmasını istemiştir.

"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben ulusumun ve büyük atalarımın en kıymetli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım." diyen Atatürk; Ulusal Kurtuluş Savaşında özellikle şu iki güce dayanarak ve güvenerek hareket etmiştir. Biri Türk ulusuna karşı beslediği sonsuz sevgi, diğeri de Türk ulusunun bağımsızlık duygusuna ve yeteneğine olan sonsuz güven.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılına ulaştığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 75. yılını tamamladığı 1999 yılında, "Osmanlı devletinin kuruluşunun 700. Yıldönümünün; tarih, kültür ve moral değerlerimizi dış dünyaya tanıtacak, Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak değerlerinin zengin tarih ve kültür mirasının önemini vurgulayacak, bugünkü ve gelecek kuşaklara birlik, beraberlik, barış duygularını aktaracak, cami, kilise ve sinagogu yan yana getiren hoşgörü ortamını sürdürecek faaliyetlerde bulunacak ve bir arada yaşama kültürünün oluşmasını sağlayan Ahmet Yesevî , Yunus Emre, Mevlâna, Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli, Nasrettin Hoca, Gül Baba gibi değerlerimizi, güçlü bir şekilde anacak" etkinliklerle kutlanması Türk eğitimcileri için bir görev olduğu gibi bu etkinliklerden elde edilecek her sonuç Türk eğitimine bir katkı ve kazanım da sağlayacaktır.