Temel Eğitimde Tarihin Amacı (*)
John DEWEY (Çev. Arş.Gör.Bahri ATA **)
Eğer tarih sadece geçmişin kaydı olarak görülürse, onun ilköğretim programlarında büyük bir rol oynamasını iddia etmenin her hangi bir dayanağını bulmak güçleşir. Geçmiş geçmiştir ve ölüler kendi ölmüş vukuatları ile gömülmeye güvenle terk edilebilir. Günümüzde pek çok acil talepler ve geleceğin eşiğine pek çok çağrılar varken, çocuğun ebediyen gitmiş olana derinden dalmasına izin vermek uygun değildir. Ama, tarih, sosyal hayatın biçimleri ve kuvvetlerin muhsebesi olarak düşünülürse o zaman değişir. Sosyal hayat her zaman bizimle birliktedir; o, geçmiş ve şimdi farklarına ilgisizdir. Burada şimdi yaşanılması ile geçmişte yaşanılması sadece hafif bir an meselesidir. Sosyal hayat, insanları birbirine yaklaştıran ve birbirinden uzaklaştıran güdüleri gösterir ve hangisinin arzuya değer, hangisinin zararlı olduğunu bildirir. Tarih, bir bilim adamı olarak tarihçi için ne olursa olsun, eğitimci için -oluş sürecini ve organizasyon türlerini açıkça ortaya koyan bir toplum çalışması olarak- aracısız bir sosyoloji olmalıdır. Şimdiki zamanda mevcut olan toplum çocuğun irdeleyemeyeceği derecede hem çok karmaşık, hem de çok yakındır. Çocuk, onun ayrıntılı labirentlerini dolaşmada hiç bir ipucu bulamaz ve düzenleme görüş açısını elde edebileceği hiç bir zirveye de çıkamaz.
Eğer
tarih öğretiminin amacı; çocuğa sosyal hayatın değerlerini takdir ettirebilmek,
insanların birbirleriyle etkili iş birliğini kolaylaştıran ve teşvik eden
kuvvetleri tahayyül ettirebilmek, yardım eden ve gerileten karakter türlerini
anlayabilmelerini sağlamak ise, tarihin sunulmasındaki temel nokta, tarihin
hareketlendirilmesi ve dinamikleştirilmesidir.
Tarih,
ne sonuç veya sebeplerin bir yığını ve ne de olmuş olanın sade bir ifadesi
olarak değil, fakat kuvvetli, hareket hâlinde bir şey olarak sunulmalıdır.
Harekete getirici dürtüler, yani motorlar meydana çıkarılmalıdır. Tarih
çalışmak, bilgi yığma değildir, fakat bilgiyi, insanların nasıl ve neden şu
veya bu şekilde hareket ettiklerine, nasıl ve ne şekilde başarıya ulaştıklarına
veya yenilgiye uğradıklarına ilişkin canlı bir resim olarak inşa etmek için
kullanmak demektir.
Tarih,
dinamik ve hareket hâlinde olarak kabul edildiğinde, onun iktisadî ve sanayi
yönleri vurgulanabilir. Fakat, bunlar, nasıl yaşamalı, nasıl doğaya hakim
olmalı ve onu ne şekilde insanlığın mutluluğuna sağlayacak şekilde düzenlemeli
gibi insanlığın kesintisiz meşgul olduğu problemi ifade eden teknik
terimlerdir. Uygarlıkta büyük ilerlemeler, insanın doğaya acıklı bir bağlılık
derecesinden kurtaran ve ona doğa güçlerini nasıl kendi amaçlarıyla birlikte
çalıştırabileceğini ilham eden zekânın görünümleriyle gerçekleştirilebilmiştir.
Çocuğun şimdi içinde yaşadığı sosyal dünya o kadar zengin ve dolgundur ki bunun
neye mal olduğunu, arkasında ne kadar çaba ve düşünce bulunduğunu anlaması
kolay değildir. İnsanlar bugün ellerinin altında hazır fevkalade gereçlere sahiptir.
Bu hazır yapılmış kaynakları, akıcı terimlere tercüme edilebilmesi için çocuğa
yardımda bulunulmalıdır. Çocuğa, insanın, miras kalmış sermayeden, aletten,
mamul eşyadan yoksun olarak, doğa ile yüz yüze geldiğini anlamada yardımcı
olunmalıdır. Çocuk; insanın durumunun gereksinimlerini tanıdığı süreçleri,
insanların bunlarla mücadele etmesini sağlayan silâh ve aletleri düşünmeyi ve
bu yeni kaynakların insanlara nasıl yeni gelişim ufukları açtığını, nasıl yeni
sorunlar yarattığını adım adım izleyebilmelidir. İnsanın sanayi tarihi, ne
sadece maddî ne de sadece faydacı bir çaba değildir. Bir zekâ sorunudur. Bunun
kayıtları, insanın nasıl düşünmeyi, hayatı farklı bir hâle getirecek şekilde
hayat şartlarını değiştirmeyi, etkilerini göz önüne almayı öğrendiğini
kaydeder.
Gayelerine
hizmet etmesi için insanın, sabırla işleyip meydana getirdiği şartların
muhasebesi olduğu için bu aynı zamanda ahlâkî kayıttır da.
Gerçekten
insanoğlunun nasıl yaşadığı sorusu, çocuğun tarihsel materyallere yaklaşımının
başat unsurunu temsil etmektedir. Bu görüş açısından dolayı geçmişte çalışmış
olanları, çocuğun bugünkü günlük hayatında ilişki kurduğu varlıklara
yakınlaştırır ve ona sempatik nüfuz etme hediyesini sunar.
İnsanların
yaşadığı tarzlarla, kullanmak zorunda oldukları aletlerle, yaptıkları yeni
buluşlar ve kazanılan boş vakit ve iktidardan ortaya çıkan hayatın
transformasyonu ile ilgilenen çocuk, benzer süreçleri kendi eylemleri ile
tekrar etmeye, aletleri yeniden yapmaya, süreci yeniden üretmeye ve materyali
tekrar ele almaya pek isteklidir. Ancak, insanların doğada ne gibi engellerle
karşılaştıklarını ve ne gibi kaynaklar bulduklarını görmek suretiyle, onların
karşılaştıkları problemleri ve başarıları anladığı için çocuk tarla ile ormana,
denizle dağa, bitkilerle hayvanlara karşı ilgi duyar. Çocuk, araştırmakta
olduğu insanların içinde yaşadıkları doğal çevre tasavvurunu inşa ederek,
hayatlarını mükemmel olarak kavrar. Bu yeniden üretimi ise bizzat kendisini
çevreleyen doğal kuvvetler ve biçimleri doğru bir şekilde bilmeksizin
yapamayabilir. Tarihe duyduğu ilgi doğayı araştırırken ona daha insanî bir
renk, daha geniş bir anlam verdirir. Doğa bilgisi de tarih araştırmasına yön
gösterir ve doğruluk verir. Tarih ile doğa biliminin“karşılıklı
ilişkisi”(korelasyonu) işte budur.
Bu
aynı gaye, yani sosyal hayatın derin şekilde takdiri tarih öğretiminde
biyografi unsurunun yerini belirler. Tarihsel materyal, çocuğa bazı kahraman
karakterlerin hayat ve icraatları toplanmış bireysel şekilde sunulunca, tam ve
daha canlı bir ilgi doğacağından şüphe edilemez. Bununla beraber, biyografileri
sadece hikâyeler şeklinde belki duyumculuk (sensationalism) görüş açısından
ilgi uyandıracak tarzda kullanmak ve üstelik çocuğu sosyal hayatın kavranmasına
hiç yaklaştırmamak da mümkündür. Bu hikâyenin kahramanı olan bireyin sosyal
çevresinden yalıtıldığında; onun hareketlerine yol açan sosyal durumları ve
icraatlarının katkıda bulunduğu sosyal ilerlemeyi hissedilir hâle getirilmediği
de olur. Eğer biyografi, sosyal gereksinimler ve başarıların dramatik özeti
olarak temsil edilirse, eğer çocuğun imgelemi (muhayyilesi), kahramanı harekete
geçiren sosyal yoksunluklar ve problemleri, onun zamanının gereklerini nasıl
karşıladığını resmedebilirse, o zaman biyografi sosyal araştırmanın bir parçası
olur.
Tarihin
sosyal amacının bilinci, tarihî mitolojiye peri masallarına, sırf edebî
makalelere boğmak eğilimine engeldir. Herbart
Okulu* ilköğretim programlarının tarih yönünde zenginleşmesi pek çok şey
yapmakla birlikte, bu okulun tarih ile edebiyat arasındaki doğru ilişkiyi
genellikle tersine döndürdüğünü hissetmekten kendimi alamam. Bir
anlamda,Amerika’nın Koloni Tarihi ile DeFoe’nin“Robinson Kruze”sinin motifleri
aynıdır. Her ikisi de uygarlığı başarmış, belli bir düşünce olgunluğuna
erişmiş, idealler ve eylem araçları geliştirmiş, fakat ansızın kendi
kaynaklarından mahrum kalmış, ham ve düşman bir doğa ile mücadele eden ve sırf
keskin zekâsı, enerjisi ve karakterinin sağlamlığı başarı kazanmış insanı
temsil eder. Fakat“Robinson Kruze” 3. sınıf veya 4. sınıf çocuklarına ait ders
programına konu olunca, acaba arabayı atın önüne koymuş olmaz mıyız?“Robinson
Kruze”yi aynı tür problem ve etkinliğin özel bir türünde hayalî idealleştirme
olarak kullanırken, neden çocuğa, etkisi daha büyük ve kuvvetli, değeri daha canlı
ve devamlı olan gerçeği vermiyoruz.
Aynı
şekilde, genelde ilkel hayatın ve özelde Kuzey Amerika Kızılderililerinin
hayatının araştırılması ne kadar değerli olursa olsun, buna yaklaşma için neden
ilk elden araştırılmıyor da, dolaşık bir yoldan gidilip, gerçekte, bu çocuğun
önceden daha özel bir biçimde gerçekleştirildiği şartlar ve mücadeleler
serisine idealleştirilmiş ve verimli değinmeleri beslemek için şiirin işe
koşulduğu “Hiawatha’nın*” aracılığına
başvuruluyor?Hem Amerikalı yerlilerinin hayatı sosyal hayattaki devamlı bazı
soruları ve faktörleri sunar hem de bir öğretim şemasında hiçbir yere yakın
olamaz. Eğer böyle bir değere sahip ise tamamen edebî bir tasvirin incelikleri
ve güzellikleri içinde kaybedilmesi yerine, doğrudan doğruya bu değerin
gösterilmesi gereklidir.
Aynı
gaye, yani doğal bağımlılığı içerisinde karakter ve sosyal ilişkilerin
kavranması, sanırım ki, bizi tarih öğretiminde kronolojik sıraya atfedilen önem
hakkında bir karar vermeyi de götürür. Son zamanlarda Fırat ve Nil
deltalarından başlayarak Yunan, Roma ve diğerlerinden geçerek günümüze doğru
gelerek, ardışık aşamalarla uygarlığın gelişimini, izlemek varsayılı gereğine
çok fazla vurgu yapılmıştır. Buradaki nokta bugünün geçmişe ve geçmişin her
döneminin de önceki döneme bağlı olmasıdır.
Burada
tarihin mantıkî yorumu ile psikolojik yorumu arasında bir çekişme karşımıza
çıkmaktadır. Eğer amaç, sosyal hayatın ne olduğunu ve nasıl geçtiğini
değerlendirmek ise şu hâlde çocuk elbette ruhen kendisine yakın olan şeylerle
uğraşmalıdır, uzak olanlarla değil. Babil ve Mısır hayatı ile ilgili güçlük,
pek de onların bize zaman yönüyle uzaklıklarından değildir. Sosyal hayatın
şimdiki ilgi ve amaçlarına oranla uzaklıklarındandır. Bu uzaklık, konuyu
yeterince sadeleştirmiyor, yeterince genelleştirmiyor veya böyle yapsa bile
uygun şekilde yapmıyor. Yaptığı, bu faktörleri, küçük oranda düzenlenmiş ve
oluşturulmuş şekilde sunmaktan daha fazla şimdi anlamlı olan yönleri terk etmek
ve önemsememek oluyor. O hayatın sessiz unsurlarının hatta konu uzmanlarınca
elde edilmesi ve kavranması zordur. O hayat, şuphesiz sonraki hayata katkıda
bulunan zaman nehrinde olayın gidişatını değiştiren etkenleri gösterir. Fakat,
çocuk soyut nedenleri ve uzmanca katkıları takdir edecek seviyeye ulaşmıştır.
Onun ihtiyaç duyduğu şey, tipik ilişkilerin, şartların ve etkinliklerin bir
resmidir. Bu açıdan, prehistorya hayatında onun için Babil ve Mısır’ın karmaşık
ve yapay hayatlarından çok daha yakın şeyler vardır.
Bir
çocuk, kurumları değerlendirecek hâle gelince, her bir tarihî milletin hangi
özel kurum fikrine dayandığını ve bunların, bugünkü kurumların oluşmasına hangi
faktörlerle katkıda bulunduğunu anlama yeteneğine sahiptir.Fakat çocuk, bu
döneme, ancak diğer bilim sahalarında da olduğu gibi nedenleri soyutlama gücünü
göstermeye başlaması, diğer bir deyişle, ortaöğretim çağına yaklaşması ile
girer.
Bu
genel şemada, üç dönem ya da aşama kabul edilmiştir. Birinci olarak
genelleştirilmiş ve basitleştirilmiş tarih gelir. Bu yerel veya kronolojik
açıdan tarih denemeyecek bir tarihtir. Fakat sosyal etkinliklerin çeşitlerine
çocuğun nüfuz etmesini ve sempati duymasını amaçlar. Bu dönem altı yaşında
çocuklar için şimdiki insanların şehirlerde ve köylerdeki tipik uğraşlarını
araştırmayı; yedi yaşındakiler için buluşların evrimini veya hayat üzerine
yaptıkları etkiyi çalışarak bulmayı ve 8 yaşında çocuklar için de bütün
yuvarlak dünyayı insanların görüş sahasına sokan büyük savaşlar, seyahat ve
keşifler hareketlerine çalışarak bulmak işlerini içerir. İlk iki yıl işleri,
herhangi bir halk ve kişi ile yani terimin dar anlamıyla tarihî verilerle
ilgili olamayacağı açıktır. Aynı zamanda bireysel faktörün sokulmasına
dramatizasyon aracılığıyla, geniş bir meydan bırakmıştır. Büyük seyyah ve
kâşiflerin anlatısı, belli özel bir yerde ve zamanda yaşamış bazı özellikli
kimselere dayanan yerel ve özel olana geçiş yapmaya hizmet eder.
Bu
bizi ikinci döneme ulaştırır ki burada, sınırlı ve pozitif olguyla uğraşma
kuvvetindeki çocuğun gelişimine ilişkin olarak yerel şartlar ve belirli özel
halk kitlesinin belirli etkinlikleri önem kazanır. Chicago olsun,Amerika
devleti olsun, doğal olarak çocuğun en etkili bir şekilde uğraşabileceği
bölgeler olduğu için bir sonraki üç sene için konular dolaylı olarak ya da
dolaysız olarak bu kaynaktan çıkarılır. Burada, tekrar, üçüncü yıl Amerikan
hayatının Avrupa hayatı ile ilişkilendirildiği bir geçiş yılıdır. Bu zaman
kadar, çocuk yalnız genel olarak sosyal hayatla veya yalnız kendisinin en çok
alıştığı sosyal hayatla değil, hatta bir dereceye kadar tamamıyla farklı sosyal
hayatların özel tipleri ile her birinin özel anlamı ve dünya tarihinde oynadığı
özel hizmet ile uğraşabilecek şekilde hazır olmalıdır. Böylece, bir sonraki
dönemde, Akdeniz etrafındaki eski dünyadan başlanır, Avrupa tarihinden
geçilerek tekrar Amerika tarihinin özel ve farklı faktörlerine gelindiği
kronolojik sıra takip edilir.
Program,
problemi çözen eşsiz bir örnek değil, fakat katkıdır, üstelik salt tefekkür
ürünü olmayıp, bir çok sayılı deneylerin sonucunda yıldan yıla konular üzerinde
uygulanan pek önemli deney ve değişiklikler sonucudur. Bu program, çocuğun ruhu
üzerinde canlı bir uyanıklık oluşturarak, onu sosyal hayatın ilkelerinin ve
olgularının tam ve doğru bilgisine adım adım yürütecek ve daha ilerideki
uzmanca tarih bilgileri için ona hazırlık sağlayacak konu ve malzemeyi verme
iddiasına dayanır.
(*)John Dewey
“The Aim of History in Elementary Education”The Child and the Curriculum and School and Society. The University of Chicago Press, 1956, sf.
150-159. Bu bölüm, ikinci kitapta olup, bu kitabın ilk baskısı 1899’da,
ikincisi 1900 yılında yapıldı. 1943’de gözden geçirilmiş baskısı esas alınarak,
İngilizce asıl nüshas›ndan yapıldı. Bu bölüm, eski harflerle Avni Başman ve Mustafa
Rahmi tarafından çevrilmiş olup bunlardan da yararlanıldı. Diğer çeviriler için
bkz. John Dewey; Çocuk ve Mektep
Çev.Mustafa Rahmi. İstanbul:Matbaa-i Amire, 1922 (H. 1339). sf. 90-97. ve John
Dewey; Mektep ve Cemiyet. Çev. Avni
Başman. İstanbul:Matbaa-i Amire, 1923 (H. 1340), sf. 99-104.
(**)Gazi
Üniversitesi,Gazi Eğitim Fakültesi İlköğretim Böl.Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim
Dalı.
(*)Ç.N.Ünlü Alman Felsefeci ve psikolog
Johann Friedrich Herbart(1776-1841). Geniş bilgi için bkn. Halil Fikret Kanad. Pedagoji Tarihi, İstanbul:Millî Eğitim
Basımevi, 1963, s. 465-487.
(*)Ç.N. Amerikalı Şair Henry Wadsworth
Longfellow’un (1807-1882) Amerikan kızılderililerinden dinlediği Hiawatha adlı
efsanevi kahramanın hayatını anlattığı “The
Song of Hiawatha” adlı fikiri kastediyor.