Yrd.Doç.Dr.
Cem BABADOĞAN(*)
GİRİŞ
Öğretme öğrenme süreci, bir eğitim
programı içinde incelenmesi en güç alanlardan biridir. Özellikle sınıf içi etkileşimin
net bir biçimde çözümlenmesi öğretme öğrenme içindeki çözümsüz bir çok
sorununun da çözülebilmesine olanak tanıyacaktır. Öğretme öğrenme sürecinin
temel elemanları öğretmen ve öğrencidir. Gerçekte tüm süreç önceden saptanmış
hedefler doğrultusunda, belirli bir içeriğin aktarılması ya da paylaşılması
üzerine kurulmuştur. Sonuçta istenilen düzeyde bir ürün elde edildiği anda da
öğretme öğrenme sürecinin etkili olduğu ifade edilir. Belki de bu süreç içinde
en kritik eleman ise süreç üzerine düğümlenmektedir.
Yöntem ise süreç bileşenleri içinde en
geniş biçimde kapsanmaktadır. Bilindiği üzere bir hedefe erişmek ya da bir
amacı gerçekleştirmek üzere izlenen yol olarak tanımladığımız yöntem de
uygulanış biçimi olarak adlandırılan teknikler bir düşünüldüğünde anlam
kazanmaktadır (1). Yöntem ile teknik arasındaki ilişki örüntüsü, strateji ve
taktik arasında bulunmaktadır. Strateji, yöntemin üzerinde daha geniş bir
şemsiye oluşturmaktadır. Strateji; yöntemi kapsamakla birlikte alınacak
önlemleri de içinde barındırır. Bu bağlamda strateji ve taktikler, öğreticiye
yöntem ve tekniklere göre daha geniş bir hareket alanı çizer. Stil ise bu iki
kavramsal yapıyı yönlendiren, bireysel özellikler takımı olarak ortaya
çıkmaktadır. Öğreticinin yöntem seçimini etkileyen faktörler incelendiğinde,
öğreticinin yönteme yatkınlığı; maliyet, zaman, öğrenen özellikleri (2) gibi
diğer özelliklere oranla daha önemli bir hale gelmektedir.
Beyin
ve Stil
Stil diğer bir deyişle biçem, bireyin
imzası gibidir. Bu nedenle genelde değişmez bir özellik içerir (3). Açıklayıcı
öğretim kuramlarının yerini günümüzde kuralcı öğretim kuramlarına bırakmasıyla
öğretim tasarımı daha önemli hale gelmiştir. Açıklayıcı öğretim kuramları
öğretim sürecine; şu koşullar yerine getirilirse şu sonuçlara ulaşılabilir gibi
bir önermeyle yaklaşırken, kuralcı öğretim kuramları süreci biraz daha
algoritmik duruma sokmuştur. Bu kuramlara göre artık şu hedefe ulaşmak için
şunlar yapılmalıdır savı ön plana çıkmıştır.
Hebb’in ortaya attığı Nöröfizyolojik
kuramının bulguları çerçevesinde beynin iki yarı küresinin farklı bilgiyi
işlediği görülmüştür. Hiçbir yarı kürenin diğerinden üstün olmadığı ve her
ikisine de gereksinim duyduğumuz araştırmalarca kanıtlanmıştır (4).
Beyinlerinin bir yarısı hasar görmüş kişiler üzerinde sürdürülen çalışmalardan
elde edilen bilgiler, beynin değişik bölgelerinin işlevleri konusunda çok
değerli ipuçları içermektedir. Pek çok kişide sol yarı küre konuşma işlevinden,
sağ yarı küre ise uzamsal ve algılama işlevlerinden sorumludur. Bu konuda
derinlemesine araştırmalar üreten bilim adamlarından biri olan Ornstain’e göre
iki yarı küreden zayıf olanının kuvvetli olanla gerçekleştirdiği işbirliği
genel yetenekler kapsamında zenginleşmeyi getirmekte ve buradan elde edilen
zihinsel etkililik düzeyinin her ikisinin ayrı ayrı üretecekleri etkililikten
daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır (5).
Günümüzdeki araştırmalar artık beynin
uzmanlaştığını, biricik olduğunu, aynı zamanda durumsal bir özellik
gösterdiğini bu çerçevede öğrenmenin de zihinsel bir etkinlik olarak ele
alınması gerektiğini net bir biçimde ortaya koymaktadır (6).
Bireyin zihinsel etkinlikleri
konusundaki bulguları eğitime uyarlayarak derinleştiren Herman insanların
beyinlerinin bir bölümünü daha sık biçimde kullanılmasını ifade etmek için
beyin başatlığı kavramını ortaya atmıştır (7). Örneğin beyinlerinin sol yarı
küresini kullananların okuyarak öğrenmeye eğilimli olduğu, sağ yarı küreyi
etkin olarak kullananların ise görerek ve deneyerek öğrendikleri ifade
edilmektedir.
Beyin yarı küreleri üzerindeki
çalışmalar derinleştikçe beyin çeyreklere ayrılarak incelenmesi gerekliliğini
doğurmuştur. Özellikle Kolb dört çeyrekli beyin modeli üzerinde ayrıntılı
çalışmalar yapmaya başlamıştır (8). Elde çok kesin veriler olmasa da, bu
modelde beyin sol-üst (A), sol-alt (B), sağ-alt (C) ve sağ-üst (D) olmak üzere
dört çeyreğe ayrılmıştır.
Buna göre mantıksal, olgusal,
eleştirel, teknik, nicel ve ayrıştırıcılık ağırlıklı olarak A çeyreğinin
özellikleri olarak sıralanırken, yapısal, ardışık, planlı, organize, ayrıntıcı
ve var olan durumu koruyucu özellikler ise B çeyreğinin yapısını
oluşturmaktadır. C çeyreği; ilişkisel, duygusal, tinsel ve dokunuma dayalı bir
yapı ortaya koyarken, D çeyreği baskın olan beyinde ise görsel, sezgisel
yenilikçi, imgesel, kavramsal ve geleneksel özellikler daha ön plana
çıkmaktadır (9).
Eğer bireylerin
stillerinin ne olduğu belirlenirse, bu bireylerin nasıl öğrenebileceği ve nasıl
bir öğretim tasarımı uygulanabileceği de daha kolay bir biçimde kestirilebilir.
Böylece öğretici öncelikle kendisi sonra da öğreneni için buna uygun ortamlar
oluşturulabilir. Öğretim hem bir bilim hem de bir sanat olduğuna göre, öğretici
için bu süreci yaşanılmaya değer kılmak için çaba göstermek gerekir.
Bir insan hiçbir zaman bir çeyrek beyin
egemenliğinde yaşamamaktadır. Ancak burada bir başatlık söz konusu olabilir.
Gerçekte düşünme süreci beynin tümünü kullanarak gerçekleşmektedir. Önemli olan
da kullanılan kadar kullanılmayanı da etkili bir biçimde kullanabilmektir.
Özellikle insan kaynaklarının geliştirilmesi çerçevesinde bir çok meslek için
beyin başatlık haritaları çıkarılmıştır. Bu durum bir birey için olabildiği
gibi bir meslek alanı için de oluşturulabilir.
Öğretim
Stili
Dört çeyrekli beyin modeli üzerinde
yapılan çalışmaların sonuçları önce düşünme, sonra öğrenme ve son olarak da
öğretim üzerine odaklanmaya başlamıştır.
Gregorc’un
başını çektiği bu çabalar, Butler’in modelleştirmeleriyle devam etmiştir. Butler’e
göre öğretim stilinin dört temel bileşeni vardır. Bunlar soyut-somut ve
ardışık-dağınık ikilileri olarak koordinat düzlemi üzerinde yer alır (10).
Bu dört ayrı yapı ikişerli oluşturdukları
kombinasyonlar sonucu; somut-ardışık olarak nitelenen SOMAR, soyut-ardışık
olarak nitelenen SOYAR, soyut-dağınık olarak nitelenen SOYDA ve somut-dağınık
olarak nitelenen SOMDA stilleri oluşmuştur.
Öğretim
stillerinin doğasını anlayabilmek için onun alt aşamalarını bilmek gerekir.
Önce etkililik üzerine temellenen bu yapı aynı zamanda değer biçin, tutumsal
bir özellik gösteren, farkındalık düzeyini ortaya çıkaran ve tüm bunları
gerçekleştirirken de uyanık olmayı ön planda tutan bir görünüm çizer. Öğretici
bu durumda önce kendisi, sonra sınıfı, ardından diğerleri ve çevresi için bu
durumu göz önünde bulundurması gerekmektedir (11).
Öğretim
Stili Odaklı Ders Tasarımı
Bir öğretici öğretim stili odaklı ders
tasarımı geliştirmek için öncelikle kendine ilişkin yetişkin stili
özelliklerini saptaması gerekir. Bu çaba, öğreticinin kendisini tanımasına
neden olmaktadır. Günümüzde pek çok öğretici, kendi stiline ilişkin özellikleri
yıllar boyu süren bir deneyim sonucu ortaya koyabilmektedir. Dolayısı ile uzun
bir zaman dilimi bunu öğrenmek için kaybedilmektedir. Oysa öğretici bunu hizmet
öncesindeki eğitimde belirleme olanağına sahip olabilirse, ileride kaybedilecek
bir zaman dilimini kazanabilme durumu ile karşı karşıya kalabilecektir.
Kendi stilinin özelliklerini belirleyen
bir öğretici bunu öğretici stillerindeki karşılıklarını bularak daha verimli
bir öğretim hizmeti tasarlayabilir. Hatta vereceği her bir ders için ayrı ayrı
kendine özgü ders tasarımları da geliştirebilir.
Öğretim stili odaklı ders tasarım
geliştirmede öncelikle eğitsel hedeflerin net olarak belirlenmesi gerekir. Bu
hedefleri gerçekleştirmek için gerekli olan materyallerin önceden belirlenmesi
ve buna göre o dersin tasarımının gerçekleştirilmesi olanaklı olacaktır. Söz
konusu içeriğe ve öğreticinin stillerine uygun ayrıca da öğrenenin
gereksinimlerini karşılayıcı baskın öğretim teknikleri saptandıktan sonra,
öğretim yardımcı malzemelerinin desteğiyle sürece adım atılır. Öğrenme
stillerinin desteğiyle sınıf içindeki öğrenenlerin stil profilleri de
belirlendikten sonra sıra öğretim ve öğrenme stilleri arasındaki köprüleme
teknikleri yardımıyla süreci yönlendirmeye gelir. Örneğin SOMAR tipi bir stile
sahip öğretici, sınıfında bulunan SOYAR ya da SOMDA stiline sahip öğrenen gruba
nasıl davranması gerektiğini bu yolla kestirebilecektir.
Bu yolla geliştirilecek bir tasarıda da
farklı boyutların bulunması doğal olacaktır. Böylesi bir öğretimin
uygulanmasında öncelikle; öğretim perspektifinin saptanması gerekecektir. Konu
ile ilgili hedef davranışlar ve organize edici kavramlar belirlendikten sonra,
tasarıda öğreticinin yapması gerekenler aşamalarıyla yer alacaktır. Ardından
öğretimsel linguistik öncelikler belirlenecektir.
Stil odaklı öğretim anlayışında,
öğretici gerçekte bir ders geliştiricidir ve eylem planlayıcısıdır. Öğreticiler
böylece kendi tercihlerini de ön plana çıkarma fırsatı bulmaktadırlar. Fakat
hiçbir stil bir başka stile tercih edilemez. İnsanlar gerçekte belli
tercihlerle doğarlar. Bu bağlamda öğretici sınıf içinde A çeyreğine ilişkin
dış, B çeyreğine yönelik işlemsel, C çeyreğine yönelik etkileşimli ve D
çeyreğine yönelik iç öğrenme süreçleri ile bizzat uğraşmalıdır (12).
Sonuç
Kendi öğretim
stili ne olursa olsun, öğreticinin sınıfında bulunan dört farklı öğrenme
stiline sahip öğrenen grubuna da, onların gereksinimlerini karşılayıcı biçimde
eşit davranması gereklidir. Sınıf içindeki bazı öğrenenler otorite kaynaklı
öğrenmeye yatkın iken, bir başka grup öğrenen ise tartışma yoluyla öğrenmeyi
tercih edebilir. Öğretici çoğu zaman kendi öğrenme stiline sahip öğrenen grupla
karşılaşabilir. Burada öğreticiden beklenen karşıt stil grubundaki öğrenenlerin
de gereksinimlerini karşılayabilmesi, bir yerde onların da öğreticisi
olabilmesidir.
Öğreticilik mesleğinin belki de en zor
yanı; öğretici hangi stile sahip olursa olsun, tüm farklı stildeki insanlara
eşit olarak seslenebilmesidir. Kuşkusuz, öğretici kendi kişilik özelliklerini
tercihlerini, sağlıklı bir kuramsal nedene bağlı olmak koşulu ile öğretim
sürecine yansıtabilirler (13).
Bu nedenle öğreticiler, öğreticilikle
ilgili olarak aldıkları hizmet öncesi eğitimlerinde öğretme öğrenme stilleri
konusunda bilgilendirilmelidirler. Böylece bu kişiler öğreticilik yaşamlarında
daha akılcı ve daha nitelikli bir öğretim hizmetini yerine getirebileceklerdir.
Ayrıca tüm
yaşamımızı yönlendiren yapı, ağırlıklı olarak beyin olduğuna göre tüm beyinle
öğrenme süreçlerini etkili biçimde çalıştırabilmek için de onun nasıl
çalıştığını ve işlevlerini bilmek zorunlu hâle gelmiştir. Çok az bir bölümünü
keşfedebildiğimiz bu yapıyı daha iyi tanımak yoluyla öğretim hizmetini hem
bilimsel hem de sanatsal yönüyle geliştirmek olası olacaktır.
Son söz olarak, öğrenmeden
öğretilemeyeceğine göre öğretici adaylarının, öğretmen yetiştirme
programlarında bulundukları sırada öğretme öğrenme kuram, strateji ve stilleri
konularında yetiştirilmelerinin büyük önemi vardır. Böylece yöntem bileşenleri
açısından daha geniş öngörülü öğreticiler yetiştirmek olası olacaktır.
(*)
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi.
(1)
Cem Babadoğan, Modern Öğretim Stratejilerinin Öğretim Öğrenim Süreçlerine
Yansıması, Ankara, 1996.
(2)
Leyla Küçükahmet, Öğretim İlke ve
Yöntemleri, Ankara, 1995.
(3)
R.Dunn-J.S.Beududy-A. Clavas “Survey of Research on Learning Styles “Education Leadership 1989 s: 52
(4)
Fatma Varış ve Diğerleri. Eğitim
Bilimine Giriş Ankara, 1998, s. 113
(5)
R. Ornstain-R.F.Thomas The Amazing Brain
Boston, 1993
(6)
Malcolm Knowles Yetişkin Öğrenenler
(Çev: Serap Ayhan) Ankara, 1996, s. 244.
(7)
Yüksel Özden, Öğretme ve Öğrenme Ankara,
1997, s. 46.
(8)
Cem Babadoğan “Öğrenme Stratejileri ile Stilleri Arasındaki İlişki” I. Ulusal Eğitim Kongresi Adana 1994.
(9)
Yüksel Özden a.g.e., s. 51.
(10)
Kathleen Butler, Learning and Teaching
Style. Columbia, 1987, s. 15.
(11)
Kathleen Butler, a.g.e., s. 42.
(12)
Yüksel Özden, a.g.e., s.65-66.
(13)
Varış ve diğerleri, a.g.e., s.83.