Abdulvahap ÖZPOLAT* * Dr.; Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı |
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNDEKİ DEĞİŞMELERİN TARİHSEL-TOPLUMSAL BAĞLAMI |
---|
Özet Toplumsal çözümleri gelecek nesillere taşıyıcı ve sosyal/siyasal sistemi meşrulaştırıcı rolü nedeniyle uygarlık tarihini inşa eden en önemli sosyal kuvvetlerden biri olan öğretmenler, dolayısıyla da öğretmenlik mesleği, başlangıçta iptidaî özellikler gösterirken zaman içinde çeşitli toplumsal değişme dinamiklerinin etkisiyle giderek profesyonelleşmeye başlamıştır. Bu dinamiklerden biri olarak din, öğretmenlik mesleğinin “kutsiyet”; Fransız Devrimi ve ulus devlet modeli ise “misyonerlik” özelliği kazanmasına neden olmuştur. Sanayi Devrimi de mesleğin “profesyonelleşme” sürecini hızlandırmıştır. Enformasyon patlaması yaşandığı çağımızda ise, öğretmenlerin, “bilgilenmenin yaygın kaynağı” olmak anlamındaki geleneksel rolü iletişim teknolojileri ve kültür endüstrisi tarafından önemli oranda paylaşıldığı ve/veya üstlenildiği için; onların yeni ve öncelikli rolünün, toplum için önemi giderek artmakta olan “rehberlik” ve “sosyalleşme uzmanlığı” yönünde bir değişime uğraması beklenmektedir. Anahtar Sözcükler: Öğretmenlik mesleği, eğitim, toplumsal değişme, meslekî profesyonelleşme, toplumsal örgütlenme, toplumsal çözüm
Giriş Tarihin en eski mesleklerinden biri olan ve toplumların hayatında kurucu ve koruyucu “ toplumsal kuvvet ” olma niteliği taşıyan öğretmenlik mesleğinin, günümüzdeki uzmanlık düzeyine ulaşmadan önce çeşitli tarihsel-toplumsal koşullar altında bir mayalanma dönemi geçirdiği muhakkaktır. Durum böyle olunca, bu mesleğe ilişkin bir çözümlemede, eğitimin insan-toplum için ihtiyaç hâline geliş serüveni dikkate alınmadan sağlıklı bir değerlendirme yapmak güç olacaktır. Bu nedenle, konu ile ilgili tartışmayı, “Öğretmenlik mesleğinde hangi tarihlerde, ne tür değişiklikler görülmüştür?” sorusundan çok, “Öğretmenlik mesleği hangi sosyal şartlar altında ne tür değişmeler geçirmiştir?” sorusu etrafında ele almaya çalışacağız. Zira olayları, olguları oluşturan tarih değil; tarihi oluşturan, olaylar ve olgulardır. Tarihte ilk örgütlü toplumların, özellikle de “ devlet ” biçiminde örgütlenmelerin ortaya çıkmasından sonra eğitimin; toplumu kurucu, koruyucu, geliştirici, denetleyici ve ona kimlik kazandırıcı role sahip olduğu gerçeği daha iyi anlaşılmış; giderek, gündelik hayatta bir etkileşim biçimi olmanın ötesinde anlam ve önem kazanmaya başlamıştır. Bu durum, eğitime duyulan ihtiyacın şiddetini artırmış, kurumsallaşma sürecini hızlandırmıştır. Başka bir ifadeyle, başlangıçta doğal bir toplumsal ilişki biçimi olan öğrenme-öğretme eyleminin, toplumsal örgütlenme sürecinde okul şeklinde kurumsallaşması kaçınılmaz olarak öğretmenlik mesleğinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu meslek mensuplarının sosyolojik bağlamda temel görevleri; toplumun norm, değer, kültür kalıpları; tarihsel birikimi, örgütsel yapısı vb. birçok olguyu ifade etmek anlamında “ toplumsal çözüm ”ün devamlılığını sağlayacak “ kadrolar ”ı yetiştirmek ve “ toplumsal miras ”ı yeni kuşaklara taşımak olmuştur. Bu görev alanları, eğitimin de kurumsallaşmasını gerektiren temel unsurlardır. Her ne kadar öğretmenlik mesleğinin ortaya çıkışıyla ilgili pedagojik yaklaşımlarda, öğrenme-öğretme isteğinin “ merak ” duygusuna dayandığı (Russel, 1982, 218), dolayısıyla bunun eyleminin de içgüdüsel ve doğuştanlık özelliği taşıdığı ileri sürülse de bir meslek olması hasebiyle öğretmenlik, bundan farklı olarak, toplumsal çözüm/lerin sürekliliğinin sağlanması ve sosyokültürel mirasın korunması ihtiyacının doğurduğu toplumsal şartlar içinde ortaya çıkan örgütlü bir toplumsal kurum (eğitim kurumu) içinde sosyolojik bir boyut kazanmıştır. Bu nedenle bu mesleğe ilişkin değerlendirme ve çözümlemeler, toplumun örgütlenme biçimi ve ihtiyaç analizinden bağımsız düşünülemez. Çünkü her toplum, kendi örgütlenme biçimine uygun insan yetiştirmeyi ve mevcut sosyokültürel mirasını geliştirerek yarına taşımayı, “ var olma ”nın şartları arasında görmüştür. Öğretmenlik Mesleğini Değiştiren/Geliştiren Toplumsal Dinamikler Sosyolojik bağlamda ele alındığında birçok şeyin kıymetlendirilişi, “ toplumsal örgütlenme ” çerçevesinde bir anlam kazanır. Çünkü toplumsal örgütlenme, toplumun karşılaştığı sorunlar önünde, imkânların elverdiği ölçüde geliştirdiği çözümlerin ifadesidir. Örgütlenme biçimi ile üretilen çözüm arasında doğrudan bağlantı vardır. Çözüm, bir anlamıyla veya en genel anlamıyla, sorunları aşmak için geliştirilen siyaset demektir. Yani toplumun yeryüzünde, uluslararası ilişkiler içindeki yeri ve rolü ile ilgilidir. Öyle ki toplumlar uluslararası ilişkilerdeki yer ve rollerine göre örgütlenirler, toplumsal yapılarını bu yer ve rolün gerektirdiği biçimde şekillendirirler. Uluslararası sistem içinde yaptıkları köklü tercihlere göre kendilerini yeniden üretirler. Günümüzle ilgili bir örnek vermek gerekirse mevcut şartlarda toplum olarak son derece önemli sorunlarla karşı karşıya bulunduğumuz yadsınamaz. Bu sorunların çözümü için karşımıza çeşitli öneriler getirilmektedir. Bunlardan biri de Avrupa Birliği üyeliğidir. Avrupa Birliği üyeliği uluslararası sistem ölçeğinde yapılacak bir tercih anlamına gelmektedir. Çözüm bu olunca, bu çözüme bağlı olarak toplumun örgütlenme biçiminin yeni baştan düzenlenmesi gereği ortaya çıkmakta, siyasetten orduya, eğitimden sağlığa, hukuk düzeninden gündelik hayatta yediğimiz içtiğimiz şeylere (kokoreç örneği) kadar bir dizi alanda Avrupa Birliği standartlarına göre yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Başka bir ifadeyle toplumsal örgütleniş biçimimiz, çözümün gereğine göre yeniden biçimlenmektedir. Toplumsal çözümün devamlılığını koruma açısından eğitimin önemi arttıkça, doğal olarak, eğitimin beşerî kaynağı olan öğretmenlik mesleği de aynı derecede önem kazanmaya başlamıştır. Zira tarih boyunca öğretmenlik mesleği, toplumdaki her fert, kimlik, grup, kurum, olay ve olguyla etkenlik-edilgenlik ilişkisi bağlamında çoğunlukla pozitif değer ifade etmiştir. Buna bağlı olarak öğretmenler de her zaman kendi toplumlarının toplumsal-kültürel-ulusal açıdan kimlik yapılandırıcıları, stratejik destek unsurları, toplumsal-kültürel miras taşıyıcıları ve bireyin sosyalleşmesini sağlayıcı insan kaynağı olagelmişlerdir. Bu nedenle toplumların maddî ve manevî mimarları olarak kabul edilmişlerdir. Zira öğretmenler, hemen her toplumda düşünsel, kültürel, davranışsal yetkinlik bakımından toplumdaki genel yetkinlik eşiğinin üzerinde bir dereceye sahip ve toplumsal rolleri de toplumun bütün fertlerinin hayat çizgisinde “ iz ” bırakacak kadar etkili olmakta ve geçmişte olduğu gibi günümüzde de kurulu sistemin değerleri için toplumda bir kabul alanı oluşturmada önemli rol oynamaktadırlar. Tarih boyunca öğretmenlerin temsilciliğini yaptığı değerler, yaşayan kuşak ve sonraki kuşağın duygu ve düşünce dünyasını önemli ölçüde besleyen değerler olmuştur. Bu yönüyle diyebiliriz ki “Bir neslin şahsiyet yapısı, esas itibariyle bir önceki neslin çocuk yetiştirme tekniklerine bağlıdır.” (Boulding, 1968, 12). Yani bugünün toplumu dünkü öğretmenin iz düşümüdür. Çünkü toplumların tarihinde her neslin tutum-değer-düşünce yapısı ile bir önceki nesil öğretmeninin duygu ve düşünce dünyası arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki olagelmiştir. Buna göre, bir toplumun gelecekte nasıl olacağına ilişkin projeksiyonlarda “ bugünkü öğretmenlerinin nasıl oldukları? ” sorusu anahtar soru olmaktadır. Bir toplumun öğretmenleri ile geleceği arasındaki bu benzeşim ilişkisi, bu mesleği ve mensuplarını vazgeçilmez kılan temel unsurlardandır. Ancak toplumsal değişme-gelişme sürecinin içerdiği çeşitli dinamikler, karşılıklı nedensellik ilişkisi gereği bir yandan eğitimden etkilenirken, diğer yandan eğitimi, dolayısıyla da öğretmenlik mesleğini etkilemektedir. Bu nedenle, eğitimin ve öğretmenlik mesleğinin niteliği zaman içinde değişmekte; toplumun, eğitime ve öğretmenlik mesleğine ilişkin bakış açıları zaman içinde farklılık göstermektedir. Toplumsal değişme sürecinde, bir bütün olarak sosyal sistemler, kurumlar, ilişkiler değişirken eğitim kurumu da bu değişmeye paralellik gösterir. Değişme, eğitimin dolayısıyla da öğretmenlerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal fonksiyonlarında kendini gösterir. Öğretmenlerin ve diğer eğitim çalışanlarının nitelik, nicelik, rol ve statülerini etkiler. Onların toplumdaki yeri ve önemini yeniden belirler. Bilindiği gibi öğretmenlik mesleği, tarihte ilk defa, okulun M.Ö. 3000 yıllarında Sümer'de kurumsallaşmaya başlamasıyla ortaya çıkmıştır (Kramer, 1998, 1-6). Ancak o tarihten bu yana bazı toplumsal olay, olgu ve süreçlerin etkisinde değişmiş ve gelişmiştir. Bu değişme ve gelişmelerin hemen hepsi toplumsal örgütlenmelerin yenilendiği süreç içinde gerçekleşmiş ve bir sonraki aşamanın temelini oluşturmuşlardır. Farklı toplumlarda ve farklı biçimlerde olmak üzere, geçmişten günümüze kadar süren etkisiyle insanın yerleşik hayata geçişi, ateşin keşfi, yazının bulunuşu, insanın demir ve barutla tanışması, felsefe ve dinlerin değişmesi-gelişmesi, coğrafî keşifler, Reform, Rönesans ve Aydınlanma hareketleri, Fransız İhtilâli, Sanayi Devrimi, ulus-devletin ortaya çıkışı, kültür endüstrisi, küreselleşme vb. toplumsal olay, olgu ve süreçler, çağının etkili toplumsal değişme dinamikleri olarak, toplumların kendilerini yeniden örgütlemelerini, toplumsal çözümlerini güncelleştirmelerini gerektirmişlerdir. Birer toplumsal değişme dinamiği olarak bu faktörler, toplumsal dokunun tamamına etki ettikleri gibi, eğitim kurumu ve öğretmenlik mesleğinin de nitelik ve niceliğinde önemli değişmeler meydana getirmişlerdir. Bu toplumsal değişme dinamiklerini alt başlıklar hâlinde aşağıdaki gibi ele almak mümkündür. 1- İnanç Sistemi İlk ve orta çağda eğitim kurumu ve öğretmenlik mesleğine etki eden temel toplumsal dinamikler, toplumun inanç ve güvenlik sistemi ile üretim biçimi olmuştur. İnanç sistemi, “ dinî eğitim ”i esas alan eğitim yaklaşımlarını öne çıkarmıştır. Belirtilen çağlar boyunca Doğu ve Batı toplumlarında dinin eğitim ve öğretmenlik mesleği üzerinde etkili olması, dinin toplumsal ve siyasal ilişkilerin merkezi olmasından kaynaklanıyordu. Zira “Toplumların kimliklerinin bilinçlenmesinin ilk ve çok uzun süre de eksiksiz biçimi olarak” ( Sezer, 1981, 212) dinler, bütün zamanlarda varlık, insan, toplum, bilgi ve ahlâk konularıyla yakından ilgilenmişlerdir. Bu nedenle büyük dinlerin birçoğunun fizik veya metafizik alanı önceleyen ontolojik; ilahî veya beşerî bilgi kaynağına vurgu yapan epistemolojik bir görüşü olmuştur. İlkçağ toplum örgütlenmeleri üzerinde etkili rol oynayan dinlerin, insanın dikkatini metafizik alana çekmesi, insanın nesnel olmayan kavram ve düşünceler üretmesine, soyut düşünme becerisinin gelişmesine, buna bağlı olarak da zamanla felsefe, hukuk, sanat, matematik gibi bilgi ve bilim alanları ile bunların öğretici ve uzmanlarının ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Hatta bir görüşe göre “ Sümer'de yazı bile din adamlarının keşfi olmuştur.” (Sezer, 1979, 74). Toplumsal örgütlenmenin, çözümlerin ve uygarlığı sürekli kılmanın bilgisi olan bu bilim dallarının ortaya çıkışında, belirli ölçüde dinsel özendirmelerin payının bulunması, zamanla bilgi sahibi kişilerin, buna bağlı olarak da öğretmenlerin yaptığı işin çoğunlukla “ tanrısal olan ” biçiminde kabul edilmesine yol açmıştır. Öyle ki dinlerde ve mitolojilerde ısrarla vurgulanan “ Tanrının ve tanrıların her şeyi bildiği ve “Rab” olarak insanı eğitmek ve insanlara bazı bilgiler öğretmek amacında olduğu ” inancı; Tanrının bu özelliğinin, mitsel ve dindar toplumlarda idealize edilmesine neden olmuştur. “ Terbiye edici olma ” anlamında bilgi sahibi insanlar ile Tanrı arasında kurulan bu ortak payda nedeniyle, eski uygarlıklardan günümüze kadar gelen bir anlayışla, öğretmenlik mesleğinin “ Tanrı mesleği ” ve “ kutsal ” olduğuna inanılır. Ve muhtemeldir ki uzmanlaşmış din adamlarının, mabetlerde dinî tören, ibadet ve vaaz yoluyla toplumu eğitmesi, günümüzün formal, kurumsal, kitlesel ve uzmanlaşmış iş gücüne dayalı modern eğitimine tarihsel bağlamda esin kaynağı olmuş; öğretmenlik mesleği ve okul da toplumun entelektüel evrimi sonucu bilgi evreninin dinsellikten sekülerliğe dönüşmesi sürecinde din adamı ve mabedin birer türevi olarak ortaya çıkmıştır. 2-Fransız İhtilâli ve Ulus Devlet Eğitimin kurumsallaşmasına ve öğretmenliğin meslekleşme sürecine etki eden önemli tarihsel-toplumsal faktörlerden biri de Fransız İhtilâli'dir. Dünya tarihinde iz bırakan toplumsal olaylardan biri olarak Fransız İhtilâli, başlangıçta sadece Avrupa'da, zamanla diğer kıtalarda köklü düşünsel, toplumsal ve siyasal değişmeler meydana getirmiştir. Bu başarının da ihtilâlin değerlerinin formal eğitim yoluyla topluma kazandırılmak suretiyle elde edildiği görülür. Öyle ki ihtilâlin önderlerinin, daha başlangıçtan itibaren ihtilâlin getirdiği hürriyet, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin gerçekleşmesinin ancak toplumun bütün kesimlerine verilecek bir “ halk eğitimi ” ve “ örgün eğitim ” yoluyla gerçekleştirilebileceğine inandıkları gözlenmektedir. İhtilâl öncesinde seçkinci özellik gösteren Fransız eğitim sistemi, ihtilâlin siyasî ve fikrî liderleri tarafından kitleselleştirilmeye başlanmıştır. Örneğin devrimin önderlerinden Condorcet 'e göre devlet, bir “ millî birlik devleti ” olarak aynı zamanda da bir “ eğitim devleti ”dir. Ona göre, ancak iyi bir millî eğitim politikası sayesinde kabiliyetler ortaya çıkarılabilir ve insanlar arasında gerçek eşitlik sağlanabilir (Aytaç, 1992, 205-211). Fransız İhtilâli sonrasında, Fransa kaynaklı siyasal ve bilimsel düşünceler bütün Avrupa'yı etkilemeye başlamış; A.Comte 'un “Üç Hâl Kanunu” tezinde zihinsel evrimin son ve kâmil aşaması olarak ileri sürdüğü “ pozitif ” aşamaya ulaşmak için, pozitivist-ampirik kuram; toplumsal örgütlenmenin, çözümlerin ve bilimsel perspektifin paradigması hâline gelmiş ve eğitimin laikleşmesi süreci hız kazanmaya başlamıştır. Böylece “Laik, parasız ve zorunlu eğitim, Avrupa ülkelerinin yasama hükümleri arasına Fransız Devrimiyle girmiş oldu.” (Ayas, 1948, 74). Ancak her açıdan, eğitimi ve öğretmenleri bir sosyal kuvvet olarak algılayan Fransız İhtilâli, getirdiği ilkeleri geleneğe ve dine dayalı bir öğretmen tipiyle gerçekleştiremiyordu. Bu nedenle öğretmenliğin meslekî formasyonunu yeni toplumsal çözümlere uyarlama ihtiyacı duyuyordu. Bunun sonucu olarak geleneksel din adamı tipinden farklı ve ondan bağımsız bir öğretmen tipi yaratma yoluna gidilmiştir. Fransız İhtilâli, eğitimi devletleştirirken öğretmenleri de devlete bağlı memurlar hâline getirmiştir. Bu ihtilâlin değerlerini model alan bütün siyasal, düşünsel, toplumsal hareketler de öğretmenlerin devlete bağlı hem birer memur hem de birer gönüllü misyoner olmalarını istemişlerdir. Dolayısıyla öğretmenliğin meslekleşmesi sürecinde Fransız İhtilâli'nin en önemli etkisi, bu mesleğin “ memurlaşması ” ve “ misyonerleşmesi ” yönünde olmuştur. Fransız Devrimi'yle paralel olarak eğitim ve öğretmenlik mesleğinde değişmeye neden olan önemli faktörlerden biri de “ ulus-devlet ”tir. Bilindiği gibi ulus-devlet/ler, toplumsal örgütlenmeyi ulusun kültür kaynaklarının yanında, söz konusu devletin kurucu iradesinin beslendiği belirli-çeşitli toplum felsefelerine, doktrinlere ve/veya ideolojilere de dayandırmıştır. Bu nedenle bu tür devletlerde eğitimin hedefi, doğal çeşitliliği içeren “ nötr ” anlamda “ birey-toplum ” yetiştirmekten ziyade, “ ulus ” yaratmak olmuştur. Hedefin “ ulus ” odaklı olması, eğitime dair doğru ve yanlışların saptanmasında doğrulayıcı kriterin de “ ulusun çıkarları ” ve “ kurucu iradenin doktrini ” olmak zorunluluğunu göstermiştir. Bu nedenle “ vatandaşlık eğitimi ” bütün ulus devletlerde yüceltilmiş bir siyasal amaç hâline gelmiştir. Eğitimi, beşerî sermayenin üretim merkezi biçiminde değerlendiren ulus-devlet, Antik Çağ Yunan toplumunda Eflatun tarafından savunulan “ devletçi ve devlet için eğitim ” anlayışının “ vatandaşlık eğitimi ” ve “ ulusal eğitim ” adı altında yeni bir biçim kazanmasını gerektirmiştir. Buna göre, ulusal bir hükümetin denetimi altındaki devlet okulu, hükümetin buyruklarını ve otoritesini destekleyecektir. Spring'e göre bu süreçte eğitim, toplumda temel nitelikte bir sosyal kontrol tipini oluşturduğu için, okullarda öğretilecek içerik de toplumu denetleyenin kim olduğuna bağlı kalacaktı (1991, 10-24). Ulus-devlet, vatandaş yetiştirme amacına dönük olmak üzere eğitimin kitleselleşmesini hızlandırmıştır. Zira 19.yy.'a kadar Batı Avrupa'daki çoğu ülkelerde okul eğitimi, özel ve tercihe bağlı olup bir azınlığın ayrıcalığı iken 19. yy.'da yavaş yavaş bütün ülkelerde eğitim hizmetinin devlet tarafından üstlenilen, kamusal nitelikli, parasız, herkese yönelik bir hak olarak yurt sathına yaygınlaşmaya başlamıştır (Say, 1998, 119 ). Bu gelişme, ulus devletleri siyasal sistemin ve yeni toplumsal örgütlenme modelinin halk düzeyinde meşruiyetini sağlamak amacıyla öğretmenlerin sayılarını artırmaya, onların sosyal statülerini yükseltmeye ve onlara misyonerlik rolü vermeye teşvik etmiştir. Bunun yanında onların bu görevlerini layıkıyla yapabilmeleri öğretmenliğin giderek profesyonel bir meslek hâline gelebilmesi için de gerekli imkân ve fırsatları hazırlamıştır. 3-Sanayileşme Eğitimde ve öğretmenlik mesleğinde köklü değişmeler meydana getiren toplumsal değişme dinamiklerinden biri de “ sanayileşme ”dir. 19.yy.'da çeşitli faktörlerin etkisiyle Batı'da bilgi ve sermaye birikimi artmış, bu da toplumun kendini yeniden üretme sürecini hızlandırmıştır. Sanayileşme olarak tanımlanan toplumsal olguyu doğuran bu sıçrama döneminde toplum, örgütlenme biçimini yenilemiştir. Bu süreçte sosyoekonomik yapı değiştiği gibi eğitim ve öğretmenlik mesleği de yeni toplumsal örgütlenme biçimine uyarlanmıştır. Bilindiği gibi, sanayi toplumunu belirleyen özelliklerin başında büyük ölçekli üretim, büyük sermaye ihtiyacı, gelişmiş bir teknoloji ve iyi değerlendirilmiş bir organizasyon gelmektedir (Şener, 1996, 113). Bu toplumlarda iş bölümü, Durkheim 'in “ toplumsal iş bölümü ” kuramında belirttiği gibi, farklılaşmış ve çeşitlenmiştir. Bu durum, toplumsal sistemin parçalarını karşılıklı olarak birbirini tamamlayıcılığa yöneltmiştir. Buna bağlı olarak, sanayileşmenin getirdiği teknik-mekanik kültürün kullanımı ve yeniden üretilmesi de üstün beyin gücünü, uzmanlığı ve profesyonelliği gerektirmiştir. Sanayi toplumunun dinamik özelliğe sahip bilim ve teknolojisi, tarımsal istihdamı beyaz yakalı, mavi yakalı ve hizmet kesimi işçilerine dönüştürmüş, iş gücü niteliğinde ve mesleklerde değişikliğe yol açmıştır (Kerr vd., 1991, 82-95). Çünkü sanayileşme sonucunda eğitim ve öğretimin büyük oranda aile dışına taşınmasıyla usta-çırak ilişkisi çerçevesinde edinilen meslekler, zamanla örgün eğitim çatısı altına alınarak daha da çeşitlilik kazanmış ve uzmanlık bilgisine dayanmıştır. Bu süreçte, iş gücünün niteliği değiştiği için birtakım meslekler ortadan kalkmış, bazıları değişmiş, bazıları da yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunun sonucunda, sanayi toplumu entelektüel ve/veya yarı entelektüel işlerin artış gösterdiği bir toplum hâline gelmiştir (Aron, 1978). Sanayileşmenin getirdiği üretim-tüketim tarzı ve bu tarzın yarattığı sorunlar, giderek kitlesel-zorunlu eğitimin zorlayıcı nedenleri arasında yer almaya başlamıştır. Toplum örgütlenmesi ve toplumsal çözümlere etkisi itibarıyla Fransız İhtilâli ile aralarında benzer noktalar bulunsa da sanayileşme, meslekî uzmanlaşmaya bilimsel, yönetsel ve ekonomik bir değer atfettiği için, Fransız İhtilâli'nin aksine meslekî “ profesyonelleşmeyi ” hızlandırmıştır. Bu kapsamda, öğretmenlik mesleği de gittikçe misyonerlikten profesyonelliğe doğru bir değişme göstermiştir. Nitekim bu süreçte artan öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere, önce çeşitli kurslar ve seminerler, tedricen örgün eğitim yoluyla Danimarka'da 1789'da, Fransa'da 1794'te, Almanya'da 1810'da, İngiltere'de 1836'da (Tonguç, 1948, 249-251; Öztürk, 1989, 74-77) öğretmen yetiştirme yoluna gidilmiştir. 4-Kültür Endüstrisi Öğretmenlik mesleğinin değişmesine, gelişmesine etki eden önemli toplumsal faktörlerden biri de “ kültür endüstrisi ”dir. “İnsanın, kültür üreten varlık olduğu” paradigması, kültür endüstrisinin geçirdiği hızlı gelişme süreci ve ona bağlı olarak meydana gelen enformasyon patlaması ile doğruluk değerini güçlendirerek devam ettirmektedir. Çünkü hızla gelişen kitle iletişim teknolojileri, toplumsal iletişim döngüsünün mekânı, aracı ve yönteminde önemli değişmeler meydana getirmekte ve bilginin kitleselleşmesine neden olmaktadır. İhtiva ettiği “ mesaj gücü ” nedeniyle gittikçe toplumsal örgütlenmenin rengini tayin etmeye çalışan kitle iletişimi, toplumlara din, dil, örf-âdet farklarına rağmen belirli davranış kalıpları ile belli bir hayat tarzı yaymaya çalışmakta; ilettiği tarzın kabul edilmesi, doğrulanması, haklılığının gösterilmesini üstlenerek, bu tarzın diğerlerine göre üstünlüğünü pekiştirmeye çalışmaktadır (Tuna, 1993, 91-100). Bu açıdan bakıldığında kültür endüstrisi, uluslararası sistem içinde “ nötr ” rol üstlenmiş değildir. Kendisini üreten toplumsal örgütlenme ve çözüm koşullarına hizmet etme adına bilginin üretim ve tüketim sürecini etkilemektedir. Çeşitli merkezler tarafından üretilen bilgi, kitle iletişim teknolojileri yoluyla kimi zaman bilgiye susamışlık ihtiyacının ötesinde, egemenlik ilişkilerinin sürdürülmesi için yaygınlaştırılmakta, yeteri kadar sorgulanmaksızın yeni örgütlenme biçimlerine zemin hazırlamakta ve geleneksel sosyokültürel kurumları, meslekleri, ilişkileri derinden etkilemeye devam etmektedir. Eğitim, bu olgudan etkilenen kurumların başında gelmektedir. Özellikle radyo, televizyon ve internet gibi kitle iletişim araçları, bilginin korunması, yayılması ve kuşaklar arası intikalinde okulun ve öğretmenin rolüne büyük ölçüde ortak olmaktadır. Hatta okulu geri planda bırakma potansiyeli taşımaktadır. Dolayısıyla öğretmenlerin yeni ve öncelikli rolünün, toplum için önemi giderek artmakta olan “rehberlik” ve “sosyalleştirme uzmanlığı” yönünde bir değişime uğraması beklenmektedir. Bu değişmenin, öğretmenlik mesleğinin öneminin devlet nezdinde azalmasına neden olabileceği ihtimalini artırsa da toplum nezdinde ise öğretmenliğin uzmanlık yönünün daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması düşünülmektedir. Bu toplumsal dinamiğin öğretmenlik mesleği açısından olumlu bir diğer etkisi de entelektüel kapasite gerektiren meslek türlerinde ve bu mesleklerin teorik bilgisini kazandıran okul sayılarında artışa bağlı olarak öğreticilik işinin, örgün eğitim sürecinde öğretmenlik mesleğine dönüşmesine (Özdemir, 1997, 107) katkı sağlamış olmasıdır. 5-Küreselleşme Toplumların örgütlenme biçimine etki etmesi nedeniyle eğitim ve öğretmenlik mesleği üzerinde de etkisi görülmekte olan toplumsal olgulardan biri de “ küreselleşme ”dir. Zira küreselleşmenin gerektirdiği üretim ve tüketim tarzı benzerliği, bütün toplumları bilgisel ve kültürel bağlamda da homojenleştirme tehdidini içermektedir. Buna göre dünya toplumları, gittikçe aynı veya benzer bilgi havuzundan beslenecek, toplumsal ilişki ve yapı biçimleri giderek birbirine benzeyecektir. Böylece toplumlar arasındaki kültürel farklılıkların olabildiğince azaltılması sağlanacaktır. Bu süreçte, uluslar üstü bir kültür paradigması ve siyaset biçimi olarak küreselleşmenin meşrulaştırılması, onanması ve yayılmasında etkili araç olarak eğitimin de kullanıldığı gözlenmektedir. Bu kapsamda öğretmenlik mesleği de özellikle meslekî örgütlenme ve mesleğin dayandığı değer felsefesi açısından küreselleşme eğilimi içindedir. Bu hususta, ILO ve UNESCO'nun, öğretmenliğin meslekî standartlarını küresel ölçekte belirleme çalışmaları (Gülmez, 1991) ve her yıl 5 Ekim tarihinin UNESCO tarafından “ Dünya Öğretmenler Günü ” olarak kutlanması dikkat çekicidir. Bunların dışında, sivil ve gönüllü bir kuruluş olarak 1970'te Amerika'da kurulan WCCI (Dünya Müfredat Programı ve Öğrenim Konseyi)'nin dünya ölçeğindeki üyeleri aracılığıyla eğitimin küreselleşmesini gerçekleştirmek için örgütlenmesi, öğretmenlerin küresel ölçekte meslekî tutum ve değer felsefesi kazanması için çaba göstermesi (Matriano, 1997, 26-33) de kayda değerdir. Sonuç Özünü toplumsal ilişkiden alan, kurumsallaşma imkânını ise toplumsal örgütlenme sürecinde yakalayan öğretmenlik mesleği, toplumların örgütlenme biçimlerini belirleyen sosyal, siyasal, ekonomik dinamiklerin etkisiyle tarih içinde bir değişme ve gelişme çizgisi izlemiş, giderek bir uzmanlık mesleği hâline gelmiştir. Ancak öğretmenlik mesleğinin mühendislik, doktorluk, avukatlık gibi tam profesyonel bir meslek hâline gelebilmesi için ise, ulusal ve küresel ölçekte konunun “uzmanlık bilgisi” temelinde yeniden ele alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Öğretmenliğin, “herkesin yapabileceği iş olduğu” kanaati köklü biçimde sorgulanmalıdır. Yukarıda sayılan tam profesyonel meslekler gibi öğretmenlik mesleğinin de meslek odaları olmalıdır. Meslek etiği ve kriterlerini geliştirme, sertifikasyon sistemini günün koşullarına uyarlama gibi çalışmalar bu kurumlar tarafından yürütülmelidir. Kaynakça ARON, Raymond (1978). Sanayi Toplumu , (Çev.: E. Gürsoy), 7. Baskı, Dergâh Yay., İstanbul. AYAS, Nevzat (1948). Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitimi; Kuruluşlar ve Tarihçeler , Millî Eğitim Basımevi, Ankara. AYTAÇ, Kemal (1992). Avrupa Eğitim Tarihi , Marmara Üniv., İlahiyat Fak. Yay., İstanbul. BOULDING, Kenneth (1969). Yirminci Asrın Manası , (Çev.: Erol GÜNGÖR), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul. GÜLMEZ, Mesut (1991). Öğretmenlerin Statü Tavsiyesi (1966 İLO/UNESCO Ortak Belgesi), Eğitim İş Yay., Ankara. KERR, Clark, vd. (1991). Sanayileşmenin Mantığı , (Sosyoloji Yazıları), (Der.: İhsan Sezal), Ağaç Yay., İstanbul. KRAMER, N.Samuel (1998). Tarih Sümer'de Başlar , (Çev.: Muazzez İlmiye ÇİĞ), TTK Basımevi, Ankara. MATRIANO, Estela C.(1997). 2000'li Yıllarda Eğitimin Globalleştirilmesi Sorunları Karşılama ve Fırsatları Değerlendirme , Uluslararası Dünya Öğretmen Eğitimi Konferansı (27 Ağustos-2 Eylül 1995), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul. ÖZDEMİR, Servet (1997). Eğitimde Örgütsel Yenileşme , 2. Baskı, Pegem Yay., Ankara. ÖZTÜRK,Cemil (1989). “ Türkiye'de Öğretmen Yetiştiren Kurumların Doğuşu, Darül Muallimini Ruşdi, 1848-1877) ”, Millî Eğitim , S.137, ss.74-79. RUSSEL, Bertrand (1982). Düşünceler, Yetke ile Birey , Çev: S.Eyuboğlu, V. Gönül, 4. Basım, Say Kitap Pazarlama, İstanbul. SEZER, Baykan (1979). Asya Tarihinde Su Boyu Ovaları ve Bozkır Uygarlıkları , İst. Üniv. Edebiyat Fak. Yay., İstanbul. SEZER, Baykan (1981). Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı , İst. Üniv., Edebiyat Fak. Yay., İstanbul. SPRING Joel (1991). Özgür Eğitim , Çev: Ayşen Ekmekçi, Ayrıntı Yay., İstanbul. ŞENER, Sami (1996). Sosyoloji , Deha Yay., İstanbul. TONGUÇ, İ. Hakkı (1946). İlköğretim Kavramı , Remzi Kitapevi, İstanbul. TUNA, Korkut (1993). Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine , İst. Üniv. Edebiyat Fak. Basımevi, İstanbul. STUDYING CHANGES IN TEACHING PROFESSION WITH A HISTORICAL AND SOCIAL PERSPECTIVE Abstract Due to their transitional role of the social solutions to next generations and legitimating role of the social-political system, teachers are one of the social powers which build up the history of civilization. Because of that, teaching profession while at the beginning had primitive characteristics, began to develop in time, being influenced by the dynamics of various social changes. Religion, being one of those dynamics, has caused teaching profession to be regarded as “holly”. The French Revolution and the new concept of “National States” have also caused teaching profession to gain a “missionary” characteristic. Industrial Revolution accelerated the development process of the profession. Today, in the contemporary world, there is a big information explosion. Teachers' traditional role of being the source of information has been shared and/or undertaken by the communication technologies and culture industries in a big rate. Consequently, teachers' new and primary role is assumed to develop in parallel with “guiding” and “social expert”, the importance of which is gradually increasing for the society. Key Words: Teaching profession, education, social change, social organization, social solutions
|