DOÇ. DR. ALİYE MAVİLİ AKTAŞ (*)
Biyolojik, psikolojik, kültürel ve toplumsal özellikleriyle çocuklukla yetişkinliği birbirine bağlayan bir köprü olarak değerlendirilebilecek bir dönem olarak“gençlik” çok boyutlu bir dönem olmanın güçlüklerini kapsamaktadır. Kültürümüz de “delikanlılık” olarak tanımlanan bu dönem kimine göre “fırtına, stres” dönemi kimine göre “sessiz çalkantı” olarak nitelendirilmektedir (Özbay, Öztürk, Aktaş, 1992). Tanımlamalardaki farklılıklar ve vurgulamalar her ne biçimde olursa olsun gençlik, ikinci bir doğum süreci olarak yetişkinler arasında yerini ve konumunu alabilmeyi, belli bilgi, beceri ve tecrübe kazanabilmeyi ifade eder. Gençlik dönemi ana-babaya bağımlılıktan bağlılığa, topluma aktif, üretken sorumlu bir birey olarak katılımı ifade eder, gencin içinde bulunduğu topluma sorumlu ve aktif bir birey olarak katılımı kolayca gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Sosyal olgunluğa erişmek olarak ele aldığımız bu dönem içindeki gencin üç önemli boyutu olan bağımsızlık, kimlik ve cinsel kimliğe uygun olan davranışları kazanarak topluma üretken bir birey olarak katılabilmeyi başarabilmesi oldukça önemlidir.
Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Büyük Atatürk,Cumhuriyetimizi, en iyi şekilde savunup, koruyup, kollayacağına inandığı Türk Gençliğine emanet ederek, bu gruba güvenini teyit etmiştir. Türk gençliğini Atatürk’ün eserlerinin temel taşı olarak değerlendirmek mümkündür. Nitekim yüce Atatürk bu düşüncelerini 1918’in karanlık günlerinde şu şekilde ifade etmektir.
“Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet yalnız aziz memleket ve milletin hakkındaki payansız muhabbetim değil, bu günün karanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya serpmeğe, aramağa çalışan bir gençlik gördüğündendir.
Nitekim, Kurtuluş Savaşımızın ilk günlerinde 1919’da Atatürk’ün Samsun’a ayak basışında Türk gençliği adeta yeniden doğmuş sorumluluklarının önemini farketmiştir. Ulu önder Atatürk Cumhuriyet kurulduktan sonra da gençliğe verdiği değeri ve önemi hep sürdürmüştür. O, Türk gençliğinin en zor durumlarda bile başarılı olacağına inanıyordu. Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek için gerekli kudretin Türk gençliğin damarlarında asil kanda mevcut olduğunu ifade ederken Türk gençliğine olan sarsılmaz inancın, büyük bir hitabet örneği içinde ortaya koyuyordu.
Büyük önder gençliğe inanırken, onlara açık bir sorumluluk yüklemiş, vatanın ve milletin bekçiliğini gençlere bırakmıştır. “Gençliğe Hitabesini” yakın arkadaşlarıyla paylaştığı gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini şu şekilde ifade ediyordu.
“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyete inananlara, koruyanlara ve yaşatanlara emanet etmek lazımdır.”
Kurtuluş Savaşından Cumhuriyet devrimleriyle Atatürk’ün güvenine mazhar olan bu yaş döneminin içinde bulunduğu sosyal-psikolojik konumunu tartışmak istiyorum.
Coşkulu atılgan ve çalkantılı bir dönem olarak gençlik hayallerin, tutkuların ve ideallerin filizlendiği sıkı arkadaşlıkların yaşandığı, yeniliğin ileriye doğru atılımların yapıldığı kendini kanıtlama ve kendi kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir.
Bu dönemde karşımızda tedirgin, güç beğenen, çabuk tepki gösteren bir genç vardır. Duyguları hızlı iniş çıkışlar gösterir. Çabuk sevinir, büyüklerin deyimiyle uçarıdır, haylaz ve gözü karadır. Çabuk sinirlenip, olur olmadık her şeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestiremez olur. Çalışma düzeni bozulmuştur, istekleri artmıştır. Kendine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. Genç bu dönemde anne ve babanın uyarılarına birden tepki gösterir, hep karşı yanıtlar verir. Sürekli bir gidiş-geliş içindedir. Evde pek durmak istemez, dönüş saatlerine aldırmaz, yemeğe geç kalır, dağınık ve savruk olur, ilgileri artmış, gel geç hevesleri çoğalmıştır. Süs ve giyime, müziğe, spora ilgisi artmıştır. Genç kız ayna karşısında saatler geçirir bir sivilcesi için gün boyu uğraşır. Genç erkek boyasız ayakkabısına bakmaksızın günün modasına uyar, saçını uzatır. Zayıflık, şişmanlık, uzun veya kısa boy, yüz hatlarının düzgün olup olmayışı sorun olmaya başlar. Gizliliğe önem verir, odasına kapanır, kapısını kilitli tutmak ister, şiirler öyküler yazar, uzun düşler kurar. Toplumsal olaylara ilgisi artar. Anne ve babasına aykırı fikirleri ileri sürmek, onları eleştirmek fırsatını kaçırmaz. Genç bu tür davranışları sürdürmekten özel bir tat alır gibidir. Kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir etkileşim ve savaş içinde görünür. Gençliğe yönelik umutları bu dinamik etkileşimi ve savaşma azmi vermektedir. Ancak bu noktada, kritik bazı durumların da ortaya çıkması söz konusudur. Söz gelimi gençler ana-babalarının otoritesinden kurtulup bağımsızlık kazanmak isterken ve dışındaki farklı arkadaş gruplarının ve tepkisel hareketlerin içinde eylemci olabilir. Gençlerin duygu ve davranışlarındaki çelişkiler dönem özellikler itibariyle tabii karşılanabilir.
Bu dönemi bazı gençlerin daha sakin, bazılarının da daha gürültülü geçirmesi mümkündür. Eğitimciler, ana-babalar olarak gençlerin bu gelişim dinamiklerini çok iyi kavramak ve onları anlamak sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz. Ancak zaman zaman onlarla arkadaş olalım derken bizden bekledikleri etkili ebeveynlik ve eğitimciliğin gereği yerine getirememiş olabiliriz. “Ben ondan daha çok tecrübeliyim” diyerek de gereksiz sürtüşme ve çatışma alanları yaratmış olabiliriz. Her şeyden önce her birey, her genç kendine has bireysel özellikler ve kapasitesi ile varlığını devam ettirmek ve içinde yaşadığı topluma katkıda bulunmak ister. Yetişkinlerin, gençlerin bireysel sınırlarına müdahale etmeden onların kendilerini gerçekleştirme imkânı yaratmalarından Türk toplumu kazançlı çıkacaktır. Kendi bireysel kimliğine saygı duyan, kendine güvenen bir gencin, biz yetişkinlerin uzantısı olmadan da yapabileceklerine güvenmek ve inanmak ihtiyacındayız.
Atatürk gençliğin her zaman kendine güvenini ve bir gün onlara bırakılacak yüksek görevleri gerçekleştirebilecek kudret ve yetenekleri güçlendirmek için yapılması gerekenleri iyi bilen ve bulup uygulayan bir kişiydi. Onun, oldukça başarılı olduğu bir alan da gençlikte yarattığı duygu ve heyecandır. Türk Gençliğinin dış düşmanlara, hatta içerdeki gaflet, hiyanet ve delalet içinde olanlara karşı ne kadar uyanık olunması gerektiğini, millî birlik ve beraberliğimizin ne derece önemli olduğunu ifade ederken ne kadar haklı ve uzağı gören bir devlet adamı olduğunu bugün ülkemizde yaşanmakta olan olaylar ortaya koymaktadır.Bu gün ülkemizde farklı düşünce akımları birçok genci müridi yapma eylemi içindedirler. Ancak Atatürk’ün vurguladığı millî birlik ve ülke geleceğinin huzur içinde devamını engelleyecek boyutlarda bölücülüğe dönüşmemesini sağlayacak olanlar Türk gençleridir. Nitekim Atatürk gençleri bu sorumluluğu üstlenecek yapıda görmüş ve gençlere bugünler kadar yarınları düşünmelerini, yarınları sürekli geliştirmelerini önermiştir. Bu görüşlerini;
“Biz her şeyi gençliğe bırakacağız, o gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır, gelecek umudunun ışıklı çiçekleri onlardır” sözcüklerle ifade etmiştir. Onun gençliğin kapasitesine inancı ve güveni tamdı.
Atatürk bir başka konuşmasında gençlerimizin gerçeği sevmesini, gerçeği aramasını, ve gerçeği düşünmesinin önemli olduğunu vurgularken, gençlerimizin ilerleme ve başarı konuşlarını ilim ve fen de çağın gerektirdiğini (bilgisayar kullanma vb.) yaşantılarına aktarabilmeleri gerektiğini gündeme getirmiştir. Gençlerin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik düzey(ailenin geliri ve imkânları) içinde bulunduğumuz çağın gereklerini kullanabilme şanslarını sınırlayabilir. Ancak kendi gerçeklerini seven, gençler, bulundukları yerde ve düzeyde pasif ve edilgen bir tutum içine girerse, gerçeği aramaktan yoksun kalabilirler. Bu da onların, içinde bulundukları gerçeği sorgulamaktan uzak bir tutum benimsemelerine yol açar. Oysa sorgulayan ve faaliyet içinde olan genç, kendi potansiyelini yerinde ve zamanında kullanırken sosyal ve kültürel zenginliklere de katkıda bulunabilir. Uğraş verdiği sanat, sportif faaliyetler, akademik çalışmalardan kendileri kadar, toplum da istifade eder.
Atatürk 18Mart 1923’de gençlere şu cümleleriyle seslenmiştir.
“Saygıdeğer gençler, yaşamak durmadan uğraşmaktır. Bundan dolayı yaşamda iki şey vardır. Yenmek ve yenilmek. Size,Türk Gençliğine bırakıp emanet ettiğimiz vicdanı inan, yalnız ve durmadan yenmektir. İnanıyorum ki, her zaman yeneceksiniz. Milletin yükselmesi koşulları ve nedenleri için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle bocalamayın. Milleti o yüksek dereceye götürmek için dikilecek engelleri hep birlikte önleyeceğiz ve sonunda kesinkes o hedefe ulaşacağız. O hedef:En medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmek, Millî kültürümüzü medenî milletler seviyesi üstüne çıkarmaktır.”
Türk gençliğinin bağımsızlığını kazanma sırasında otorite figürleri (anne-baba-öğretmen vb.) ile direniş içine girmesinin doğal yanları olduğu daha önce belirtildi. Gençler kişiliğini ispatlamayı olumlu yollardan gerçekleştiremezse olumsuz yollara da başvurabilir, kendi kararlarını kendi kendine vermek yerine, ebeveynlerin isteklerini yapmak, bir çocuk gibi ebeveyne tabii ve bağımlı kalmak, onun bir uzantısı gibi algılanmak olacağından otorite ile ayrı bir birey olduğunu vurgulamak için çatışmaya girebilir. Gencin bu yöndeki çatışmalarının cinsel olgunluğa girildikten sonra azalacağının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu gerçek hem gençler, hem de yetişkinler tarafından göz önünde tutulmalıdır. Onları anlama, kendimizi anlatma ve anlaşmaya ulaşma oldukça zor ama anlamlı bir çabadır. Onları anlamadan, kendi kafamızdaki gerçekleri ve doğruları anlatmaya kalkışmak anlaşmayı ortadan kaldırabilir ya da tek taraflı olarak mesaj verilmesine neden olur. Oysa içinde bulunduğumuz şartlar, yetişkinlerin tecrübe ve bildiklerinin, gençlerin eylemde bulunma arzu ve hevesleriyle birleşmesini gerektirmektedir. Gençlik döneminin sonunda, kendi problemlerini, ülkenin problemlerini ele almada ve çözüm sağlamada daha etkin ve olgun bir tarz edinen gençlerimize güvenerek onlarla anlaşma zeminlerinin devam ettirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bireysel kimliğini, meslekî kimliğini, cinsel kimliğini geliştirirken sorulan Ben kimim? Ne olacağım? sorularına verilecek cevaplarda, gençlere güvenen, destek sağlayan yetişkinlerin olması, toplum olarak hepimizin kazancını sağlayacaktır.
Büyük Önder Atatürk’ün gençlere güvenini,“Gençler! Cesaretimizi kuvvetlendiren ve devam ettiren sizlersiniz. Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizlersiniz”.Cümleleriyle ifade etmiştir.
21. yüzyılda gençlerimizin kendi bireysel
sınırları içinde sorumlu, duyarlı ve çalışma azmi içinde önemli görevler
üstlenerek, ülke kalkınmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz.
KAYNAKÇA
Özbay, N., Öztürk, E., Aktaş, A. Ergenlikte Benlik İmajı. Mualla Öztürk anısına Gençlik ve Ruh Sağlığı Ödülü, 1992, Ankara.
Aktaş, A. Gençlere YönelikGrup Danışması,
ahlâkî ve etik ilkeler, KHO. BEMYYayınları, 1995, Ankara.
(*) Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Öğretim Üyesi.