MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ

Sayı 163

Yaz  2004


DİVAN ŞİİRİNE KAYNAKLARINDAN BAKMAK

Ahmet Cüneyt ISSI*

 

[Dursun Ali TÖKEL, Divan Şiirinde Harf Simgeciliği, Hece Yayınları, Ankara 2003, 238 s.]

Adına iletişim denen olgunun varlık sahasına çıkabilmesi için bazı asgarî unsurlara ihtiyaç vardır. Bunları kısaca ileten, iletilen ve her ikisi arasında ilişki sürecini başlatan ileti olarak ifade etmek mümkündür. İletişimin sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi/gerçekleşmesi ise sözü edilen üç unsurun birbirlerine ‘âşina’ olmalarını gerektirir. Bir tür iletişim biçimi olduğundan edebiyat da bu asgari elemanlara sahiptir ve bu anlamda bir edebiyat eseri, pekâlâ ileten ile iletilen arasındaki ilişki sürecini başlatan bir vesile gibi düşünülebilir. O halde, edebî eser vesilesiyle başlayan ilişki sürecinin sıhhati, özellikle ileten ile iletilen arasındaki ‘âşinalık’ın derecesiyle çok yakından ilgili olmalıdır.

Bir edebiyat eserinin ileten’i denilince hemen herkesin aklına bu eserin bir insan olarak yazarı/şairi gelmekte ve bu mantıkla, iletilen olarak ifade edilen okur’un onu tanımasının iletişim sürecinin sıhhatine doğrudan katkı yapacağı düşünülmektedir. Esasında bir bakımdan doğru olan bu düşünce, bir başka bakımdan düşünüldüğünde yine doğru olmakla birlikte eksiktir. Çünkü bir yazar, adına ister medeniyet, ister çağ, isterse ideoloji, kitap/lar (okul) ya da atmosfer densin, nihayet başkaca metin/lerin üretmiş olduğu bir şeydir; tıpkı okur gibi. Kısaca, spekülatif de olsa, okur, edebiyat metnini nasıl belli hayat, düşünce, birikim ve alışkanlık aralıklarından algılıyor/yorumluyorsa yazar da ortaya koyduğu metni benzer, daha doğrusu paralel elemanların aralıklarından, onlara bulaşmak sûretiyle oluşturur, demek istiyoruz. Edebiyat eserlerinin çoğul okuma gerektiren ürünler olmalarındaki birinci sebep onların üst-dil, genel bir söyleyiş olmakla birlikte mecazlı dil kullanmaları iken, bir diğer sebep de az önce ifade ettiğimiz düşüncedir.

Yukarıdan beri ileri sürülen temel ve fakat biraz önce spekülatif olduğunu söylediğimiz genel iletişim düşüncesi çerçevesinde özellikle bizim divan edebiyatı metinlerine yaklaşıldığında durum tam ‘çetrefil’ kelimesiyle ifade edilebilecek bir görünüm kazanıyor. Bu günün insanları, divan edebiyatı metinlerini anlayamıyor. Bu, zannediyoruz, medeniyet değiştirme arzu ve gayreti içine girmiş hemen her millete mensup okurların kendi eski edebiyatları karşısında yaşadıkları ya da yaşamak zorunda oldukları bir acı ‘gerçek’; belki de kader. Elbette, divan edebiyatının okur tarafından doğru düzgün anlaşılması bağlamında olumsuzluk gibi ortaya koyduğumuz medeniyet değiştirme çalışmasını olumlu netice elde edebilecek şekilde değerlendirmek, hatta bundan bir zenginlik elde etmek mümkün olabilirdi. Fakat bu konuda hem zaman hem de anlayış olarak artık geri dönülmesi mümkün olmayan bir yerde olunduğundan bu yazı dahilinde bunu, sebeplerini vs. tartışmanın ne bir anlamı, ne de gereği var. O halde, halihazırdaki bu sonuç karşısında yapılması gereken en akıllıca şey, mümkün olduğu kadarıyla, kayıpları telâfi etme yoluna gitmek olmalıdır. Burada en büyük görev ise başta edebiyatçılar olmak üzere, en genel manasında kültür tarihçilerine ve tarihçilere düşmektedir.

Geçmişle iletişim kurmada bir tür vesile gibi düşünülebileceğini belirttiğimiz eski edebiyatımıza ait edebî metinler kütüphanelerde kendilerini inceleyecek ve bugünün zenginleştirilmesine katkı olmak üzere onları halihazırdaki okur kitlesine taşıyacak araştırmacıları beklemektedir. Tabii kastettiğimiz araştırmacı, onları yazılmış oldukları Arap alfabe sisteminden Latin alfabesine, buradaki bazı kelimelerin altına çeşitli transkripsiyon simgeleri koyarak aktaran, böylece yalnızca kütüphanedeki bir sürü lüzumsuz laf kalabalığı yapan eser sayısını zenginleştiren(!) araştırmacılar değildir. şüphesiz, bir divan edebiyatı çalışması olarak eski metinleri bugünkü alfabeye aktarmak ilk, ancak en basit ve en ilkel adımdır. Kültürel ve estetik zenginliğe katkı yapacak olan ikinci ve bize göre asıl kıymeti haiz olan adım ise, bu edebiyatın temel kaynaklarına inmeyi, bu kaynaklarla üretilmiş olan estetiği ortaya koymayı kendine hedef tayin etmiş ve bu amaç çerçevesinde yapılmış olan çalışmalardır. Sözün tam burasında bir lüzumdan söz etmek istiyorum: Bilindiği gibi, divan edebiyatıyla ilgili çalışmalar genellikle üniversitelerdeki Türk edebiyatı bölümlerinin eski edebiyat kürsüleri tarafından, yüksek lisans ve doktora tezleri düzeyinde, metin-indeks şeklinde yapılmaktadır. Oysa edebiyat akademisinde özellikle edebiyatın teorisi, buna bağlı olarak geliştirilen edebiyat estetiği, şekle bağlı gelişen anlam ve anlama bağlı gelişen şekil konusu dikkate alınmalı, esere bir kültür ve medeniyet değeri olarak yaklaşılmalıdır. Bunun için, yüksek lisans ve doktora ders dönemlerinde öğrenciye metin-indeks türü bir çalışmayı şart koşmak, her iki seviyede hazırlanan tezlerde ise eserin  işaret ettiğimiz noktalarını ortaya çıkarmaya dönük çalışmalar yaptırmak gerekir.

Klasik eski edebiyat araştırıcılarından farklı olduğunu bu edebiyatın şiirinin özüne, kaynaklarına inmeyi hedefleyen Divan şiirinde Mitolojik Unsurlar, şahıslar Mitolojisi (Akçağ Yayınları, Ankara 2000) çalışmasıyla daha önceden ortaya koymuş olan Dursun Ali Tökel, bu hedef yolundaki ikinci adımını yine bu edebiyatın önemli kaynaklarından biri olan harf simgeciliğini irdelediği Divan şiirinde Harf Simgeciliği (Hece Yayınları, Ankara 2003) adlı eseriyle attı. Eser, düzenleniş olarak Önsöz, Kısaltmalar, Giriş, Sonuç ve Metin Tespitinde Kullanılan Kaynaklar ve Diğer Kaynaklar şeklinde iki alt başlıktan oluşan Kaynaklar dışında, Arap alfabesindeki 14. harfin divan şiirinde muhtelif sebeplerle kullanılmasını gösteren bölümden oluşur. Yazar, Önsöz’e bütün çalışmayı kuşatmış olan “Bir şiirin incelenmesinde o şiirin derin ve yüzey yapısını oluşturan kaynakların tespit edilmesi ilk sıralarda yer alacak işlemlerden biri olmalıdır.” cümlesiyle başlamaktadır. (s. 11) Gerçekten, yüzeyinden bakıldığında dış dünyaya ait pek çok malzemenin bir disiplin dahilinde bir araya getirilmesi gibi görünen edebiyat eseri, esasında bir niyet etrafında yapılandırılmış orijinal bir bütünleşmedir. Bu sebeple, iletişim sürecine girmiş olan okurun ondan daha fazla zevk alabilmesi yüzeyde yer alan unsurları (ham malzeme) doğru bir yere oturtabilmesine, onun derinliğine nüfuz edebilmesine, yani metnin niyet’ini doğru tespit edebilmesine bağlıdır. Bu şiirdeki harf simgeciliğini de böyle düşünmek gerekir.

Eserin Giriş’ini 7. temel başlık oluşturmaktadır. şiirin Kaynağı Olarak Dış Dünya ve Harfler, Harflere Dayalı Yorum Anlayışları: Tarihçe, Harflere Dayanan Bir İnanış Sistemi: Hurûfilik, Falcılıkta Harfler, Harf Kelimesinin Metinlerde Kullanımı ve Hurûf-ı Mukatta’a, Kaynaklar. Tökel, bu başlıklarla divan şairinin şiirinde harf simgeciliğine baş vurmasının tarihsel, mitolojik ve dinî sebeplerini ortaya koymaya çalışmış olur.

Divan şiirini bir imparatorluğun görkem ve şaşaasının, gücünün, zenginliğinin, kendine aşırı güveninin bir başka sahadaki  yansıması olarak düşünmek gerekir. Bu anlamda divan şairlerinin şiirlerindeki çok sık kullandıkları harf simgeleştirmeleri imparatorluğun basit biçimde yalnızca  topraklara değil, zımnen de olsa, kelime ve harflere de hükmeden bir güç olduğunu göstermek anlamına gelir. İmparatorluk’un bir diğer psikolojisi ise kendini dünyanın kültürel, estetik, dinî, mitolojik vs. tüm varlığına doğal mirasçı olarak görmektir. Son olarak, imparatorluk’un iyice stilize olmak demek olduğunu, bunun da yoğun bir şifreleştirme, simgeleştirme, kısaltma anlamına geldiğini söylersek bir imparatorluk edebiyatının cahil birinin bakış açısıyla çözemeyeceğimizi ifade etmeliyiz.

Divan şiirinin bugün anlamakta güçlük çektiğimiz garip bir tavrı var: Açık olmaya çalışır gibi yaparken  gizlemek, gizler gibi yaparken de aslında açık olmaya çalışmak. şair, Vukûf-ı sırra sebebdür nezare- hâlin / Medâr- ilme nukâttır hemîşe remmâlin (İshak)  diyerek belki de bu tavrın altında yatan sebebe de işaret etmiş oluyor: Sırları çözmek. Yani görünenlere tutunarak görünmeyene varmak. Galiba ulaşılmak istenen görünmeyen, bu serüven esnasında görünenlere de sır bulaştırıyor. Dursun Ali Tökel, işte böyle her an bir sır olmak durumuyla karşı karşıya kalınabilecek zorlu bir alanda kalem oynatıyor. Bir giriş de olsa cesareti ve sarf ettiği emek her türlü takdirin üzerindedir. Çalışmasını yaparken 80’ yakın divan taradığını, çok karmaşık olan harf simgeciliğiyle ilgili pek çok kitap okumuş olduğunu görünce bu tip kültür arkeolojisi nitelikli çalışmaların bir başka zorluğu da fark ediliyor. Medeniyetin bir devamlılık olduğunu sözlü olarak söylemek yerine, böyle çalışmalar yaparak bunu pratik olarak da göstermek, ortaya koymak gerek. Divan şiirinde Harf Simgeciliği  ile yapılacak daha çok şey olduğunu bana bir kez daha ihsas eden Dursun Ali Tökel’e sırf bunun için de olsa teşekkür etmek bir borçtur.     

 

 


 

*    Dr; Gazi Üniversitesi Kırşehir Fen-Edb. Fak. T. Dili ve Edb. Bölümü / KIRŞEHİR

 

 

İçindekiler...

 

© T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Teknikokullar, ANKARA
Tel. (312) 2128145
Fax (312) 2124668
med@meb.gov.tr

 

[ yukarı ]

Arşiv