MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ

Sayı 159

Yaz 2003


Eğitimin Bir İşlevinin Kalkınma Olduğu Unutuluyor Mu?

Zakir SAMİ*

 

Eğitimin kalkınmadaki işlevi, Platon zamanından bu yana bilinmektedir. Platon; eğitimin, insanı “rasyonel” kılması nedeni ile, toplumun refahı için zaruri olduğuna inanmıştır. Yine O, eğitimin yüksek bir ekonomik değere sahip olduğundan, toplumun kaynaklarının önemli bir bölümünün eğitime yatırılması gerektiğini savunmuştur.

Yüzyıllar öncesinde Platon’un sözünü etmiş olduğu “eğitim” ve “kalkınma” kavramları açımlandığında, O’nun tezinin doğruluğu ortaya çıkmaktadır.

Eğitim, bireyin okul dışında ve içinde yaşam boyu edindiği tecrübelerin (öğrenmelerin) bütününü kapsamaktadır1. Bu; birey açısından ifade edildiğinde, öğrenim olarak adlandırılır. Eğitim kavramının içinde yer alan öğretim ise, öğrenmenin gerçekleşmesi ve bireyde istenen davranışların gelişmesi için uygulanan süreçlerin tümüdür2. Öğretimin, zaman ve mekan yönünden sınırlı olmasına karşın eğitim; öğretim sürecini de içine alan, zaman ve mekan yönünden sınırlı olmayan daha genel bir kavramdır.

Eğitim başlıca, formal ve informal olmak üzere iki kanaldan yapılır. Bireyin zihinsel yeteneklerinin gelişmesini sağlayan genel konularda ve bir meslek kazanmasını sağlayan uzmanlık alanlarında bilgiler edinmesi için gerekli her çeşit yetiştirme, örgün eğitim kapsamına girer3. Örgün eğitim; bir program dahilinde, belli bir sürede ve okulda gerçekleşir. Yaygın eğitim ise; bireylere temel bilgiler vermek, yeteneklerini geliştirmek ve belli nitelikler kazandırmak amacı ile verilen okul dışı eğitimdir.

Eğitimin bir çeşidi olan meslekî ve teknik eğitim, orta derecede teknik insan gücünün nitel ve nicel yönden yetişmesini hedefler. Başka bir deyişle meslekî ve teknik öğretimin amacı, işgücü yetiştirmektir4. Ancak; meslekler ve teknoloji değişebilmekte, zamanla yeni boyutlar kazanabilmektedir. Bu yüzden meslekî ve teknik eğitimin ekonomik değerini sadece meslekî bilgi ve beceri olarak değerlendirmek yetersizdir. Bu nedenle Blaug, eğitimin ekonomik değerinin üretken beceriler ve teknik bilgilerden çok, tutumlar, güdü, sosyal ve iletişim becerileri üzerine dayandığını ileri sürmektedir. Blaug eğitimin, meslekî bilginin aktarılması nedeni ile değil “bilme problemine belli bir yaklaşım biçimi” .75pt'5oluşturması nedeni ile ekonomik değere sahip olduğunu savunmaktadır. 

Kalkınma ise önceleri, sadece ekonomik büyüme ve gelişme olarak tanımlanmıştı. Ancak yakın geçmişte ve günümüzde kalkınmanın, yalnızca insanların maddi gereksinimleri ile ilgili olmayıp, onların toplumsal koşullarının geliştirilmesi ve umutlarının gerçekleştirilmesi ile ilgili olduğu da savunulmaktadır. Kaya; bir ülkenin ekonomik kalkınmasının; o ülkenin halkının, kişisel ve toplumsal gelişmesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu savunarak, eğitim yoluyla geliştirilen ve toplumsal davranışlarla da kalkınmanın amacına uygun olan yeni değer yargılarının, ekonomik kalkınmayı hızlandırmak bakımından, son derece önemli olduğunu vurgulamıştır6 .

Adem’e göre kalkınma, bireylerin gönenç (refah) düzeylerini artırmak amacı ile siyasal iktidarın belli ekonomik politikaları izleyerek, toplumun yapısını değiştirme girişimidir7. Bu yönü ile kalkınma, hem ekonomik hem de toplumsal bir süreçtir.

Eğitim-Kalkınma İlişkileri:

Adem eğitim-kalkınma ilişkisini vurgularken, bir ülkenin kalkınmasında, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasında üç temel üretim faktörü olarak kabul edilen toprak, sermaye ve emekten en önemlisinin “emek” olduğunu savunmuştur8. Bunu yeterli sermaye ve kaynakları olmasına karşın, kalkınamamış olan kimi komşu ülkelerin geri kalmışlıkları ile örneklemiştir. Bu ülkelerin kalkınamamalarının asıl nedeni de, nüfusun eğitim düzeyinin çok düşük olması ile açıklayarak bu görüşünü desteklemiştir. Ayrıca bu durumu; yeterli sermayesi olan bir ülkenin fabrika kurabileceğini, baraj yaptırabileceğini ancak fabrikayı çalıştıracak, işletecek ve elde edilen ürünü pazarlayacak olanın, insan unsuru olduğunu belirterek açıklamıştır.

İktisatçı Oktay Yenal’a göre de, bazı petrol şeyhlikleri sayılmaz ise, nüfusun yarısından fazlası okur-yazar olmadığı halde zengin olan ulus bulunmamaktadır. Oysa okur-yazar oranı yüksek olan ülkelerde, Vietnam gibi, ulus dış etkenler nedeni ile yoksulluğa düşmüş olsa bile nefes alır almaz ekonomi büyük bir kalkınma atılımı göstermektedir9.

Eğitim kalkınma ilişkisine anlamlı bir örnek de Japonya’dır. Japonya’da 1960’ta kişi başına düşen ulusal gelir dünya ortalamasında iken, 1990 yılında dünya ortalamasının yaklaşık % 120 üstüne çıkmıştır.

Bu ilişkiye bir başka örnek de; yakın bir geçmişte Türkiye ile kişi başına ulusal gelir bakımından yaklaşık eşit düzeyde olan ve şimdilerde ise, Türkiye’yi bu açıdan dörde beşe katlayan Yunanistan’dır. Aynı şekilde Yunanistan’daki kişi başına düşen milli gelir 1960 yılında dünya ortalamasının yaklaşık  % 40 altındayken, 1990 yılında dünya ortalamasını yakalamış, hatta biraz da ortalamanın üstüne çıkmayı başarmıştır.

Burada asıl dikkati çeken aynı dönemde Japonya ve Yunanistan’da eğitime bu oranlara yakın yatırım yapılmış olmasıdır. Bu sonuç da; eğitimin mucizesi olarak kabul edilmektedir.

Eğitim kalkınma ilişkileri söz konusu olduğunda açıklığa kavuşturulması gereken bir kavram da eğitimin toplumsal getirileridir. Toplumsal getiri, bireysel maliyet ve kazançlara ek olarak, okullaşmanın kurumsal maliyetini ve kazançlarını ve de daha geniş toplumsal kazançları ifade eden dışsallıkları içeren bir kavramdır.

Eğitimin Dışsallıkları:

Eğitimde dışsallık kavramı, devletin yaptığı yatırımın parasal getirisi dışında kalan toplumsal yararlarını ifade eder. Devletin eğitimi finanse etmesinin nedeni eğitimin dışsallıklarıdır10. Eğitim yatırımının dışsallıkları kalkınma ile doğrudan ilişkilidir.

Eğitimin ekonomik ve toplumsal işlevleri hakkında, çeşitli fikirler üretilmiş ve araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalarda eğitimin parasal ve parasal olmayan getirileri tam olarak ölçülememiş olsa da11, söz konusu getirinin (sonucun, etkinin) Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerde daha da yüksek olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Dünya Bankasını Raporlarına göre, kalkınmakta olan ülkelerde yapılan araştırmalarda, eğitime yapılan yatırımın ekonomik gelişmeyi etkileyen en önemli etkenlerden biri olduğu saptanmıştır12.

Ayrıca bu araştırmalarda kadın eğitiminin getirilerine dikkat çekilmiş, özellikle kadınların (kız çocuklarının) eğitim düzeylerinin kalkınmada önemli rol oynadığı vurgulanmıştır

Kadın Eğitimi-Kalkınma:

Özellikle, kalkınamamış ve kalkınmakta olan ülkelerde kadınların okullaşma oranlarının erkeklerden daha düşük olduğu bilinmektedir. Uzmanlar bu duruma dikkati çekerek ülkelerin kalkınmasının, o ülkede kolektif olarak tüm bireylerin eğitilmesi ile gerçekleştirilebileceğini belirtmektedirler. Bu önerinin haklılığı bir yana araştırmalar özellikle, kalkınmakta olan ülkelerde kadın (kız çocuklarının) eğitiminin getirisinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

Kadının düşük eğitim düzeyine sahip olmasının, ekonomik olarak kalkınamamayı ve toplumsal dengesizliği beslediği bilinmektedir. Araştırmalar, kızların erkeklere göre daha az öğrenim görmesinin sonuçlarının yaklaşık 20 yıl sonra çok ağır bir biçimde hissedildiğini göstermektedir13. Bu nedenle, kadınlar gelecekteki ekonomik büyüme ve ekonomik refahın sağlanmasında işgücü olarak hiç kullanılmasa bile, eğitimin dışsallığı nedeniyle bir ülkenin en iyi ekonomik yatırımlarından biri olarak kabul edilmelidir. Çünkü kızların çoğunluğu anne olmakta ve çocuklarının gelişimini babalardan çok daha fazla etkilemektedirler14. Bunun özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler kategorisi için geçerli olduğu düşünülebilir.

Dünya Bankası tarafından yapılan bir araştırmada annelerin eğitim düzeyinin çocukları üzerindeki etkileri saptanmaya çalışılmıştır. Bu araştırmada annelerin eğitim düzeyinin, bir ulusun geleceği olan çocukları üzerindeki etkileri dört açıdan sınıflandırılmıştır. Bunlar; sağlık, beslenme, doğurganlık ve eğitim olup, söz konusu araştırma sonuçlarına kısaca aşağıda yer verilmiştir:

1-Sağlık: Bengladeş, Kenya ve Kolombiya’daki araştırmalar, gelirleri farklı olmasına rağmen eğitim düzeyi yüksek olan (eşit düzeyde) annelerin, çocuklarının ölüm oranlarının daha az olduğunu göstermiştir.

2-Beslenme: Brezilya’nın, Sao Paulo şehrinde gelir düzeyi farklı aileler arasında yapılan bir çalışma ile, annelerin eğitim düzeyi yükseldikçe çocuklarının daha iyi beslendikleri ortaya konulmuş, eğitilmiş annelerin çocuklarının beslenmeleri üzerindeki olumlu etkileri ispatlanmıştır.

3-Doğurganlık: Eğitimin, bir dereceye kadar istihdam fırsatlarını arttırdığı ve okul çağındaki kızların evlenmesini geciktirdiği belirlenmiştir. Ayrıca, eğitilmiş kadınların gebeliği önleyici araçları daha iyi bildikleri ve kullanmakta oldukları da saptanmıştır. Doğurganlık oranını azaltma, her kalkınma programının önemli bir parçası olup, bu konu büyük oranda kadın eğitimine bağlıdır. Bu sonuçlar uluslararası çalışmalarla büyük oranda doğrulanmıştır.

4-Okul Başarısı: Bu, çocuğun okula uyumu ve okulda verilen programı takip edebilme becerisi olarak tanımlanabilir. Kolombiya, Gana ve Tayland gibi kalkınmakta olan diğer ülkelerde eğitilmiş kadınların çocuklarının okul öncesi testlerinde daha iyi performans gösterdikleri görülmüştür. Önemli bir araştırmada da, Endonezya ve Filipinler’de çocukların okullaşmasında, annelerin okullaşmalarının önemli oranda belirleyici olduğu bulunmuştur15.

Sonuç olarak anne eğitimi; çocuğun beslenmesinde ve sağlığının korunmasında, onun okul başarısında ve okula devamında da önemli bir rol oynamaktadır. Kadına (kız çocuklarına) yapılan yatırım, çocukların hayatta kalma şanslarını artırıp, doğurganlığı düşürerek anlamlı sosyal getiriler ortaya çıkarabilecek niteliktedir16.

Ayrıca kadın eğitiminin yukarıda sıralanmış olan sonuçları; başta eğitim ve sağlık hizmetlerinin maliyeti olmak üzere, ülkelerin diğer kamu hizmetlerinin maliyetlerini de azaltıcı etkileri olacağını göstermektedir.

Yine Malezya’da, Malaylar’da anne eğitiminin kız çocuklarının okullaşmasında güçlü ve olumlu bir etkiye sahip olduğu gözlenmiş, genel olarak babanın eğitiminin çocukların okullaşmasına annelerininki kadar etki etmediği sonucuna varılmıştır. Morocco’da kırsal bölgelerdeki kızların okula katılım oranları, erkeğin (babanın) eğitim düzeyi ilkokuldan daha yüksek kademelere çıktıkça %55 arttığı halde, kadının (annenin) eğitim düzeyi ilkokuldan daha yüksek kademelere çıktıkça, bu katılım oranının %135 arttığı saptanmıştır17.

Diğer yandan, 1995 yılında Pekin’de gerçekleşen “IV. Dünya Kadın Konferansı”nda kız çocuklarından ve genç kızlardan hem eğitimsel hem de ev işlerine ait sorumlulukları birlikte taşımalarının beklendiği belirtilmiştir. Bunun da, onların okulda başarılı olamamalarına ve eğitim sisteminden erken ayrılmalarına neden olduğu vurgulanmıştır18 . Oysa kadının eğitim düzeyinin yüksek olması, onların işgücüne katılımını artırdığı gibi, her kalkınma programının önemli bir parçası olan doğurganlık oranını azaltan önemli etkenlerden biri olarak kabul edilmektedir19.

Ayrıca Mısır, Kuveyt ve Lübnan’da da üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada da eğitim görmüş annelerin kızlarının, okuma-yazma bilmeyen annelerin kızlarından daha az stereotipik cinsiyet rol ve tutumlarını devam ettirdikleri saptanmıştır20. Bütün bunlar; kalkınmanın hedefi olan toplumsal yapı değişikliği için önemli hususlardır.

Türkiye’deki Görünüm:

Osmanlı devletinde olduğu gibi, günümüzde Türkiye’de de eğitimin durumu kalkınmanın önündeki en büyük engel olarak durmaktadır. Islahat çalışmalarına rağmen 1927’de bile Türkiye’de nüfusun ancak yüzde 11’i okur-yazar durumda idi. Bu oran kadınlarda ise sadece yüzde 4’dü21. Kimi otoriteler; Cumhuriyet’in Osmanlı’dan devraldığı bu oranların tek başına Türkiye’nin “kalkınamamışlığını” açıklamaya yettiğini kabul etmektedirler.22

Son yapılan nüfus sayımından buyana verilen çabalar sayesinde Türkiye’de kişi başına eğitim yılı ortalaması 3.7 yıla çıkarılabilmiştir. Buna rağmen, Türkiye nüfusu ilköğretimden henüz mezun olabilmiş değildir. Bu; “bir ülkede eğitim düzeyi arttıkça refah düzeyinin de artacağını” savunanları galiba haklı çıkarmaktadır. Kalkınmaya olan etkileri hesaplanamayacak kadar çok olduğu kabul edilen ve bizimde yukarıda özel olarak, ayrı bir başlıkla, ele alma gereği duyduğumuz kadın eğitiminin görünümü ise içler acısı durumdadır: Türkiye’de yaklaşık 9 milyon kadın henüz okur-yazar bile değildir. Kızların okuma-yazma oranlarının düşük olduğu ülkelerde, erkeklerin okullaşma oranları ne olursa olsun, doğurganlık oranı yükseldiği, çocuk ölümlerinin arttığı gibi konulara daha önce değinilmişti. Annelerin; çocukların yetişmesi üzerindeki kalıcı, yönlendirici ve hatta belirleyici etkisi dikkate alındığında kızların çeşitli nedenlerle eğitim hakkından yoksun bırakılmalarının toplumsal sonuçları daha kolay anlaşılabilir23. Oysa, Türkiye’de okur yazar bile olmayan kadın nüfus neredeyse bazı Avrupa ülkelerinin nüfusu kadardır (Örneğin; komşumuz Yunanistan’ın nüfusu yaklaşık 10.5 milyondur). Üstelik, yarının anneleri olan kız çocuklarının yüzde 29’u da okula gitmemektedir24.

Yine, Türkiye’de, 6-14 yaş grubunda her 100 çocuktan yaklaşık 30’u çalışmaktadır. Bu çocukların çalışma alanları ise tarım, sanayi ve “sokak”tır. Yaklaşık 6000 çocuğun da “sokaklarda” yaşadığı sanılmaktadır.

İki bin yılı itibarı ile bütçesinden Türkiye’nin eğitime ayırdığı pay ise sadece yüzde 7’dir. Bu nedenle eğitimin bütün kademelerinde fiziki alt yapı ve insangücü eksiği kapatılamamıştır. Bu da, eğitimin kalitesini olumsuz etkilemektedir25. Eğitimde kişi başına Japonya’da 950 dolar, Almanya’da 817 dolar, İtalya’da 523 dolar, Yunanistan’da 240 dolar harcanırken; bu oran Türkiye’de yaklaşık 90 dolardır.

Şimdi burada sormak gerekir; yukarıda adı geçen ülkelerin gelişmişlik sıralamalarının, kişi başına eğitime ayırdıkları parasal kaynak sıralaması ile aynı olması rastlantı olabilir mi?

Bu rakamlar eğitim-kalkınma tartışmalarında iktisatçıların kullandıkları “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar” anolojisini akıllara getirebilir. Şöyle ki; Türkiye’de eğitim çağındaki nüfus yaklaşık 20 milyondur. Ancak, bu nüfusa yeteri kadar nitelikli eğitim hizmeti sağlayacak kaynak ayrılamamakta bu nedenle de, kalkınma potansiyeli gerçekleştirilememektedir. Böylece de, nüfusun eğitim ihtiyacının karşılanmasına yetecek kaynak üretilememektedir.

Anlaşılacağı üzere aslında bu konuda bir kısır döngü yaşanmaktadırü. Yani, Türkiye’de kalkınmada oldukça etkili bir araç olarak kabul edilen eğitime kaynak tahsisi yeterli olmamakta böylece de, “kalkınamama kabuğu” bir türlü kırılamamaktadır.

Kimi çevreler ise, gelişmiş ülkelerin (Avrupa Ülkeleri gibi) nüfusunun yaşlanmakta olduğuna ve bu ülkelerde insangücü olarak çalışabilecek nüfusun azalmakta olduğuna dikkati çekerek, Türkiye’nin gelişmiş olan bu ülkelerdeki insangücü açığını kapatabileceğini ileri sürmektedirler.

Yine burada sormak gerekir; yukarıda rakamlar ile betimlenmeye çalışılan Türkiye’nin eğitim görünümü ile, söz konusu ülkelerdeki (gelişmiş ülkeler) insangücü ihtiyacının karşılanabileceğini düşünmek ya da Türkiye’nin mucizevi bir kalkınma atılımı göstermesini beklemek gerçekçi olabilir mi?

Ayrıca eğitimde nitelik tartışmaları bir yana, Türkiye’deki okullaşma oranları da oldukça düşüktür. Örneğin; Meslekî ve teknik öğretimdeki okullaşma oranı yaklaşık yüzde 22, Yüksek öğretimde de yüzde 27 civarındadır26. Kaldı ki, bu ülkelerdeki üretim ve eğitim sistemlerinde Türk eğitim sisteminde henüz yeteri kadar yerini alamamış olan teknoloji (bilgi) yoğun olarak kullanılmaktadır.

Önemli olan nüfusun çağdaş dünya koşullarında yaşıtları ile işgücü piyasasında rekabet edebilecek şekilde eğitilmesidir. Küreselleşme, Avrupa Birliği gibi kavramlar sadece mal ve hizmetlerin değil, insanların da (insangücünün) serbestçe dolaşımı, serbest pazar rekabeti yapabilmeleri anlamını taşımaktadır. Ancak, bir ülkedeki insan kalitesinin o ülkenin eğitim kalitesine bağlı olduğunun da unutulmaması gerekir.

Türkiye’de istihdam edilenlerin eğitim düzeyinin düşük olması nedeni ile üretim ve verimliliğin bundan olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Bu durum, işgücünün niteliğinin yükseltilmesi gereğini ortaya koymaktadır27.

Colorado Üniversitesi profesörlerinden Naci Mocan’ın hesabı ile Türkiye’de eğitime harcanacak paranın ne kadar verimli bir ekonomik yatırım olduğunu anlamak yeterlidir28: Türkiye şu anda milli gelirinin yaklaşık yüzde 3.3’ünü eğitime tahsis etmektedir. Yani yaklaşık 6.3 milyar dolar (2000 yılı). Ortalama eğitim seviyesini Türkiye’de bir yıl artırmanın kişi başına maliyeti 75 dolardır. Öte yandan bu yatırımın karşılığı kişi başına milli gelirde 260 dolarlık bir artış ile geriye dönecektir.

Yani, “eğitime bir yatıran ülkeler neredeyse dört kazanmaktadırlar”.

Yukarıda anlatılmaya çalışılan hususların, karar vericiler için önemli veriler teşkil ettiği düşünülmektedir. Aslında bu durum, kıt olan ülke kaynaklarını getirisi en yüksek olan stratejik alanlara yöneltme sorunu, basitçe ifade etmek gerekirse bu; sadece bir tercih sorunudur.

Eğitime ayrılacak olan kaynaklar daha çabuk ve sürekli bir gelir artışına yol açtığı, nüfusun niteliklerini ve hayat tarzını etkilediği için yatırım önceliğinin eğitime ayrılması gerektiği açıktır29. Üstelik, Türkiye’de sadece kaynak tahsisini artırmakla yetinmemek; hem eğitim sisteminde yapısal değişikliklere gitmek, hem de sistemin çevresi ile ilgili (medya, sivil toplum örgütleri vb.) yeni düzenlemeler yapmak gerekmektedir. Günümüzde eğitimin amacı sadece okur-yazar yetiştirmekle kalamaz; yaratıcı, girişken, küresel düşünüp yerel hareket edebilen girişimciler de yetiştirmek gerekmektedir30.

Sonuç:

Karar vericiler, dünya ortalamasına göre eğitimlerini daha da artıran ülkelerin kalkınma atılımı gösterebildiklerini, eğitim seviyelerinde nispeten düşme olan ülkelerin ise kalkınamadıklarını ve bunun sonucu olarak da; dünya gelir dağılımında aşağı düştüklerini unutmamalı, çeşitli sebeplerle eğitime ayrılan kaynağı azaltmak yerine eğitime her zamankinden daha fazla kaynak yaratma yolarını bulmalıdırlar.

Çünkü, eğitim ülkelerin yatırım yapmak zorunda oldukları bir alandır. Eğitime ayrılan kaynak ise bir harcama değil, ülkeler için oldukça gerekli ve hatta en karlı yatırımdır.

Ayrıca, iktisatçıların da kabul ettiği gibi eğitim çok pahalı bir girişimdir. Fakat ondan daha da pahalı olan tek bir şey vardır ki; o da “cehalet”tir.

“Cehalet” kavramını ise yaşadığımız çağın koşullarına göre yeniden değerlendirmek gerekmektedir.

 

KAYNAKÇA

ADEM, Mahmut. Ulusal Eğitim Politikamız ve Finansmanı, Ankara, EBF Yayını, 1993.

……... Eğitim Planlaması, Ankara, EBF Yayını, 1981.

DPT. Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı(2001-2005). DPT yayınları, Ankara, 2000.

KAVAK, Y. ve B. BURGAZ. Eğitim Ekonomisi (çeviri) Seçilmiş Yazılar, Ankara, Pegem Yayınları, 1994.

KOZLU, Cem. Türkiye Mucizesi İçin…Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1996.

KSS. IV. Dünya Kadın Konferansı. (Çin, Pekin), Ankara, T.C Başbakanlık, 1995.

MEB. Meslekî ve Teknik Eğitim Sisteminin İncelenmesi, Ankara, Star Ajans, 1994.

MÜNİR Metin. Eğitimde Sloganın Ötesi, Sabah Gazetesi (18 Nisan 2002 tarihli köşe yazısı)a.

……… En Büyük Miras, Sabah Gazetesi (20 Nisan 2002 tarihli köşe yazısı)b.

ÖZDEN Yüksel. Öğrenme ve Öğretme Süreçleri. Pegem Yayınları, Ankara, 1998.

………. Eğitimde Dönüşüm-Eğitimde Yeni Değerler. Pegem Yayınları, Ankara, 2002.

ÜNAL, L, Işıl. “Eğitimin Ekonomik Değeri.” Eğitim ve Bilim 57, 1985:28-31.

……… Eğitim ve Yetiştirme Ekonomisi, Ankara, Epar Yayınları, 1996.

UNFPA. National Perspectives on Population and Devolopment, New York,1995.

UNITED NATIONS. Women in Changing Global Economy: 1994 World Survey On The Role Of Women In Development, New York, 1995.

VARIŞ, Fatma. Eğitim Bilimine Giriş, Ankara, EBF Yayını, 1988.

WORLD BANK. Education and Development. Education and its Relation to Economic Growth, Poverty And Income Distribution. Past evidence and Further Analysis, Washington D.C., Research Paper, 1990.

……… Women in Development Report, Washington. D.C., 1992.

………..Enhancing Women’s Participation in Economic Development, Washington. D.C., 1994.

YENAL, Oktay. Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı-Eğitim Kültür Boyut,  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1999.


(*) Eğitim Bilimi Uzmanı (Ankara Cumhuriyet Lisesi Rehber Öğretmeni).

(1) Varış Fatma. Eğitim Bilimine Giriş, Ankara: EBF Yayını, 1988 s.19.

(2) Varış. a.g.e., s.19.

(3) Adem Mahmut. Eğitim Planlaması, Ankara: EBF Yayını, 1981 s.2.

(4) MEB. Meslekî ve Teknik Öğretim Sisteminin İncelenmesi, Ankara, 1994, s.32.

(5) Ünal Işıl. “Eğitimin Ekonomik Değeri” Eğitim ve Bilim Dergisi, 57, 1985, s.28-31.

(6) Kaya Yahya Kemal, İnsan Yetiştirme Düzenimiz, Ankara, 1984, s.10-12.

(7) Adem Mahmut. Ulusal Eğitim Politikamız ve Finansmanı, EBF Yayını, Ankara, 1993,s.36.

(8) Adem, a.g.e., s.35.

(9) Yenal, Oktay.Ulusların Zenginliği-Eğitim Boyutu, Türkiye İş Bankası Yayınları. 

(10) Ünal, Işıl, Eğitim ve Yetiştirme Ekonomisi. Epar Yayınları, Ankara, 1997, s.213.

(11) N. L. Hicks, Eğitim Ekonomisi, (Çev. Yüksel Kavak ve Berrin Burgaz) Pegem Yayınları, Ankara, 1994 s.54.

(12) World Bank, Education and Devolopment, Past Evidence and Further Analyisis, Research Paper, Washington D.C. 1990, s.3.

(13) Özden, Yüksel. Öğrenme ve Öğretme Süreçleri. Pegem yayınları, Ankara, 1998, s.11.

(14) World Bank, Women in Development Report, Washington D.C. 1992, s. 71.

(15) World Bank, Enhancing Women’s Participation in Economic Devolopment, Washington D.C. 1994, s.27.

(16) World Bank, 1994, a.g.e., s.22.

(17) World Bank, a.g.e. 1994, s.27.

(18) KSS, IV. Dünya Kadın Konferansı. (Çin, Pekin), Ankara, T.C Başbakanlık, 1995, s.44.

(19) UNIFPA, National Perspectives on Population and Development, New York,1995 s.17-20 .

(20) World Bank, 1994, a.g.e., s.27.

(21) Münir,Metin. “Eğitimde Sloganın Ötesi” Sabah Gazetesi, a.

(22) Münir, Metin. a.g. makale.

(23) Yüksel Özden. a.g.e. s.11.

(24) Metin Münir, a.g.e. a.

(25) DPT, Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Başbakanlık Basımevi, Ankara 2000, s.14.

(26) DPT, a.g.e, s.81.

(27) Münir, Metin. Sabah gazetesi b.

(28) Münir, Metin a.g.e. b.

(29) Kozlu,Cem. Türkiye Mucizesi için…. Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri Türkiye İş Bankası Yayınları, 1996, Ankara, s.236.

(30)  Özden,Yüksel. Eğitimde Dönüşüm-Eğitimde Yeni Değerler.  Pegem Yayınları, Ankara, 2002, s.6.

 

 

İçindekiler...

© T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Teknikokullar, ANKARA
Tel. (312) 2128145
Fax (312) 2124668
med@meb.gov.tr

 

 

[ yukarı ]

Arşiv