MİLLİ
EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı
149 |
Ocak,
Şubat, Mart 2001 |
Atatürkçü Düşüncede Eğitim Sistemi ve Boyutları |
Yrd.Doç.Dr. Ahmet ÇOBAN(*) |
|||
GİRİŞ
Eğitim
sisteminin birbirini tamamlayıcı olarak düşünülmesi gereken iki önemli işlevi
vardır. Birinci işlev, milletin kültürünü oluşturan sağlam ve kalıcı
değerleri genç kuşaklara aktararak, milletin sürekliliğini sağlamaktır.
İkinci işlev, toplumun davranışlarında istenilen bazı değişiklikleri
gerçekleştirmek; toplumun gelişmesini, ilerlemesini, çağdaşlaşmasını
sağlamaktır. Eğitim, bu işlevlerin ikisini birden yerine getirmekle
yükümlüdür. Bunlardan birincisi gerçekleşmezse toplumda kopukluk olur,
milletin sürekliliği tehlikeye düşer. İkinci işlev gerçekleşmezse, toplum
geri kalır, çağın gelişmelerine ayak uyduramaz, varlığı tehlikeye düşer (1). İşte
bu durumu çok iyi bilen Atatürk’e göre, “en önemli, en esaslı nokta eğitim
meselesidir.” Çünkü, “eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir
toplum hâlinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder” (2). Atatürk,
o güne kadar izlenen eğitime ilişkin yaklaşımların milletin gerilemesinde en
önemli etken olduğu kanısındadır. Bütünüyle bilimsel yaklaşımlara kapısını
kapatmış bir geleneksel eğitim sistemi, Atatürk’ün ifadesiyle “çağın
gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek”ten uzak bulunmaktadır.
Çünkü, yaratıcılığı engelleyici nitelikte eğitim ve öğretim yöntemlerine
sahip olan geleneksel eğitim, ezberciliğe dayanmaktadır. Bu ise, yapıcı ve
yaratıcı yeni nesillerin yetişmesini sağlayamamaktadır. Atatürk,
“yalnız çizilmiş eski yollarda şöyle veya böyle yürümenin nasıl olacağının
tartışılmasını değil, ileri sürdüğü şartları kapsayan yeni bir eğitim yolunun
bulunup millete göstermek ve o yolda yeni nesillere rehberlik yapmak
gerektiğini” (3) vurgulamıştır. O, koyduğu ilkelerin korunmasını, yaptığı
inkılâpların devam ettirilmesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet
yaşatılmasını sağlayacak bir eğitim sistemi kurmaya çalışmıştır. Atatürk,
bir yandan, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması için askerî alanda büyük çaba
harcarken, bir yandan da çağdaş eğitim sistemleri üzerinde araştırmalara
girmiştir. O, çok iyi biliyordu ki, “kültür, eğitim ve iktisat zaferleri ile
tamamlanmadıkça askerî zaferler tek başına millî kurtuluşu sağlamaya
yetmeyecektir” (4). Bunun için, Atatürk, Çankaya Köşkü’nü akademik
tartışmaların yapıldığı bir merkez hâline getirmiş; eğitim alanında yapılan
yenilikleri izlemiş, bu konudaki çalışmaları bizzat yönetmiş, programları
düzeltmiş, ders kitabı yazmış, tahta başına geçmiş Türk milletine
başöğretmenlik yapmıştır. Atatürk,
oluşturmak istediği eğitim sisteminde, ilköğretimin genel ve zorunlu
olmasını, ülkede eğitim birliğinin sağlanmasını, ortaöğretimin iyi
araç-gereçle özleştirip kolaylaştırılmasını, teknik öğrenimin ilk ve orta
derecelerden, en yüksek derecelerine kadar memlekette gerçekleştirilmesini,
yükseköğretimin çağımızın gereklerine uygun olmasını amaç edinmiştir. Bu
amacın gerçekleşmesi için de, Türkiye’nin eğitim politikasının her
derecesinin tam bir netlik ve hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade
edilmesinin ve uygulanmasının lazım olduğunu vurgulamıştır. Atatürkçü
düşüncenin öngördüğü eğitim sistemini analiz ederken, üç temel öge olan
öğretmen, program ve öğrenci boyutlarına sürekli vurgu yapıldığı
görülmektedir. ÖĞRETMEN Eğitim
sistemini başarılı kılan temel faktörlerden birincisi öğretmendir. Çünkü,
eğitim sistemini plânlayan, uygulayan, izleyen ve değerlendiren öğretmendir.
Eğitim sisteminde öğretmenin önemli bir konuma sahip olduğunu çok iyi bilen
Atatürk, öğretmenlik mesleğine layık olduğu büyük değeri vermiştir. Atatürk’e
göre, “memleketi ilim, irfan, ekonomi ve bayındırlık sahalarında yükseltmek,
milletimizin her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirme, gelecek
nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lazımdır. Bu kutsal
amaçları elde etmek için mücadeleye katılanların arasında öğretmenler en
önemli ve en hassas yeri almaktadır” (5). Öğretmenlere,
“Öğretmenler! Yeni nesil Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler
yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserinizin kıymeti,
sizin beceriniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı olacaktır. Sizin
başarınız Cumhuriyet’in başarısı olacaktır” (6) diye hitap eden Başöğretmen
Atatürk’ün eğitime ilişkin düşüncelerinin ve eğitimden beklentilerinin
gerçekleştirilmesinde dayandığı ve güvendiği kuvvet Türk öğretmeni olmuştur. Atatürk,
14 Ekim 1925 günü İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nu ziyareti sırasında yaptığı
konuşmada, öğretmenlik mesleğinin önemini şöyle vurgulamıştır: “Milletleri
kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden eğitimciden yoksun bir
millet, henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir
kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka
eğitimcilere, öğretmenlere muhtaçtır” (7). Öğretmenin Görev ve
Sorumluluğu Atatürk’ün
öğretmenlere verdiği görev ve sorumluluk büyüktür. Büyük Zafer kutlamak için,
Bursa’ya gelen öğretmenlere 27 Ekim 1922 günü yaptığı konuşmada şunları
vurgulamıştır: “Memleketimizi
ve toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için, iki orduya ihtiyaç
vardır. Biri, vatanın hayatını kurtaran asker ordusu; diğeri milletin
istikbalini yoğuran kültür ordusu. Bir millet kültür ordusuna sahip olmadıkça
savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin
sürekli netice vermesi, ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci
ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur. Ordularımızın
kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız ortam
hazırladı. Gerçek zaferi, siz kazanacak, yaşatacaksınız ve mutlaka başarıya
ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım sizi izleyeceğiz
ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız.” (8). Öğretmenin Sosyal Statüsü Atatürk,
öğretmenlik mesleğine çok önemli bir boyut daha getirmiştir. O da, öğretmenlik
mesleğinin özveri gerektirdiğidir. Gerçekten ektiğini en geç biçen çiftçi
öğretmendir. Öğretmenin ürünleri, çok geç ve güç yetişir ama bir kez
yetiştiğinde niteliği öğretmenin niteliği ile özdeşleşir. Öğrenciler, gençler
öğretmenlerinin yalnız bilgisinden değil, onun tüm kişiliğinden
-tutumlarından, davranışlarından, ilgilerinden, ihtiyaçlarından,
değerlerinden ve benzeri özelliklerinden- etkilenir. O halde, öğretmenleri
Atatürk’ün deyimi ile “insan toplumunun en özverili ve muhterem unsurları”
(9) saymak gerekmektedir. Atatürk’ün
öğretmenlere ilişkin bu iltifatlar, sadece ifadelerde kalmamış uygulamada da
görülmüştür. Dolmabahçe’de yapılan bir toplantıda Atatürk’ün oturması için
çok göz alıcı ve muhteşem bir koltuk konulmuş ve Atatürk’ün yanındakiler Atatürk’e
bu koltuğa oturmasını ısrar edince, aldıkları cevap Türk eğitimcileri için
bir övünç kaynağı olmuştur. “O koltuk profesörlere aittir” (10) demiştir. Atatürk’e
göre, “Okullarda eğitim görevinin güvenilir ellere verilmesi, memleket
evlatlarının o görevi kendine hem meslek hem de bir ülkü sayacak erdemli ve
muhterem öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik,
diğer serbest ve yüksek meslekler gibi değişerek gelişmeye ve her halukârda
geçim rahatlığı sağlamaya elverişli bir meslek hâline getirilmelidir. (11) PROGRAM Atatürk’e
göre “hükûmetin en verimli ve en önemli vazifesi millî eğitim ile ilgili
işlerdir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program takip etmeye
mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü haliyle sosyal, hayatî
ihtiyacıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen uygu, uyumlu
olsun. Bunun için, büyük ve fakat hayali ve karmaşık düşüncelerden tamamen
sıyrılarak gerçeği etkili bir bakışla görmek ve el ile temas etmek lazımdır.
Teşebbüs edilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu şekilde kendiliğinden
ortaya çıkar” (12). Eğitim Programlarının
Nitelikleri 1.
Hedefler : Atatürk, cumhuriyet eğitiminin hedefleri için iki temel ilkeye
dikkatleri çekmiş; bunların önemini ve nasıl gerçekleştirileceğini şu ifadelerle
ortaya koymuştur. “Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lâzımdır.
Bir milletin gerçek kurtuluşu, ancak bu şekilde olur. Bu zaferin sağlanması
için: Bunlardan birincisi, eğitimin sosyal hayatın ihtiyaçlarına cevap
vermesi; diğeri ise, çağın gereklerine uygun olmasıdır” (13). 2.
Bilimsellik : Atatürk, eğitim sisteminin; eğitim programlarının bilimsel
olmasının önemi üzerinde durmuştur. Ona göre, “Çağın ve toplumun
ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitim sistemi, bilimsel yöntemlere ağırlık
vermelidir. Okullarımızda, temel ve uygulamalı bilimlere, araştırmaya önem
verilmelidir. Eğitim programları, bilim alanındaki en yeni gelişmeleri göz
önünde tutmalıdır” (14). Atatürk,
uygarlık yolunda başarı ile ilerlemenin sırrını, aklın ve bilimin yol
göstericiliğinde görmüştür. “Dünyada her şey için; medeniyet için, hayat
için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin
dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan çıkmaktır”
(15). 3.
Gelişmelere Açık Olma : Atatürk, eğitim sisteminin temelini oluşturan eğitim
programlarının gelişmelere açık olmasını önemle belirtmiştir. “İlim ve fennin
yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri
zamanında takip etmek şarttır. Bin ikibin, binlerce yıl önceki bilim ve fen
ile ilgili kaide ve kuralları şu kadar bin yıl sonra olduğu gibi uygulamaya
kalkışmak, şüphesiz bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir” (16). 4.
Uygulamaya Yönelik Olma : Atatürk, uygulamalı eğitimi eğitim sisteminin temeli
olarak görmüştür. O’na göre, “Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya
uğraşırken, bir yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta
aktif şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri
uygulamalı bir biçimde vermek metodu eğitimimizin temelini oluşturmalıdır”
(17). Atatürk,
uygulamalı eğitimin yıllarca ihmal edildiğini ve bunun sonuçlarını da dile
getirmiştir. “Geçmişte devletin eğitim işlerini yürütenler, sanat ve ticaret
gereksizmiş gibi düşünmüşlerdir. Ülkenin yoksul, harap; halkın bilgisiz
kalması bu yüzdendir. Oysa, eğitim programının temelini, yaşamamız için
gerekli şeyleri süratle, kolayca yapmayı öğretmek teşkil etmelidir” (18). Bu
durumun gerçekleşmesi için, Atatürk’ün önerileri son derece önemlidir. Yaparak
öğrenmeye dayanan ve yaygın bir eğitim-öğretim için yurdun önemli
merkezlerinde yeni kitaplıklar, çeşitli bitkileri ve hayvanları içine alan
bahçeler, konservatuvarlar, işyerleri, müzeler, galeriler, sergi salonları
kurmak gerekli olduğu için ilçe merkezlerine kadar bütün yurdun
basımevleriyle donatılması gerekmektedir. Atatürk,
uygulamalı eğitimin hedeflerini, niçin gerekli olduğunu ve hangi eğitim
kademesinden itibaren başlaması gerektiğini de şöyle ifade etmiştir.
“Toplumsal hayatta bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek
lâzımdır. Bu da ilk ve ortaöğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkün
olur. Ancak bu sayede, toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur.
Elbette millî dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye
çıkarmak için, yüksek meslek sahipleri de yetiştirmeliyiz” (19). Öte yandan,
Atatürk, uygulamalı eğitimin, özellikle, ilk ve ortaöğretimde, nasıl
verilmesi gerektiğini ayrıca vurgulamıştır. “İlk ve ortaöğrenim mutlaka
insanoğlu ve medeniyetin gerektirdiği ilim ve fenni versin Fakat, o kadar
pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkum
olmadığına emin olsun” (20). Eğitimin
uygulamalı şekilde yapılmasında en önemli faktör, eğitim sürecinden birinci
derece sorumlu olan, öğretmenler ve eğitimcilerdir. Bunun böyle olduğunu çok
iyi bilen Atatürk, öğretmen ve eğitimcilerin öğretim sürecinde
gerçekleştirecekleri etkinliklerin nasıl olması gerektiğini ve bunun
sonuçlarına dikkatleri çekmiştir. “Her profesör ve öğretmenin aşılayacağı fikirler,
ideal gayelere hizmet edecek şekilde olmalıdır. Kitapların cansız teorileri
ile karşı karşıya gelen genç beyinler, öğrendikleriyle memleketin gerçek
durumu ve çıkarları arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve
teorisyenlerin tek taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türkiye’nin çocukları
hayata atıldıkları zaman bu ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden tenkitçi,
karamsar, millî şuur ve düzene uyumsuz kitleler meydana getirirler” (21). 5.
Üretkenliğe Yönelik Olma : Atatürk’ün eğitim sisteminin temeline koyduğu
ilkelerden biri de üretime yönelik olmadır. O, eğitimin hayatla ilişkili
olmasını ve eğitimin ekonomik hayatı etkilemesini istemiştir. Atatürk’e göre,
“eğitim ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi günlük yaşamda başarılı olmayı
sağlayacak, uygulamalı ve kullanılması mümkün bir araç hâline getirmektir.”
Bu, gerçekleştiği takdirde “kültürlü insanlar sorunlarını, öğrendiği,
uygulayacağı ve geliştireceği bilgi ve teknoloji ile çözmeye çalışmalıdır.
Faaliyetleri sonunda ortaya bir ürün koymalıdır. Bu da hayal olan cansız
teorilerle değil, gerçekle ilgili, gerçeği açıklayan teorilerle mümkündür”
(22). 6.
Uygulanacak Yöntemler ve nitelikleri : Atatürk, o güne kadar izlenen
eğitim-öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde en önemli etken
olduğu kanısındadır. Atatürk’e göre, “eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem,
bilgiyi insan için bir süs, bir baskı aracı yahut medenî bir zevkten çok,
maddî hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılabilir bir araç
durumuna getirmektir” (23). Bu sözler hem geleneksel eğitimin bir eleştirisi,
hem de eğitimle ilgili yeni düzenlemelerde hayattan ve hayatın
ihtiyaçlarından kopuk bir yola girme ihtimallerine karşı bir ikazdır. 7.
Disiplin : Atatürk’e göre, “hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi özellikle
öğretim hayatında sıkı disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim
kadroları disiplin sağlamaya, öğrenciler ise disipline uymaya mecburdur.” Bu,
korku ve fizikî etkileme şeklinde bir disiplin anlayışı değildir.
Öğrencilerin, öğrendiklerini isteyen, benimseyen, duyan ve kurallara uyan bir
anlayıştır. Atatürk, bu konuya şöyle açıklık getirmektedir. “Koru ile verilen
eğitim, makbul bir eğitim değildir. Böyle bir eğitime güvenilmez” (24). Atatürk,
eğitim sisteminde eski dönemlerin dayağa dayanan düzen ve disiplin anlayışı
yerine, sevgiye dayanan bir düzen ve disiplin anlayışının yerleştirilmesinden
yanadır. ÖĞRENCİ Türk
milleti, Atatürk’ün önderliğinden bağımsızlık mücadelesine girişirken ve
Cumhuriyeti kurarken gençliğin, bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi
eğitim felsefesi ve dünya görüşüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin
ivedilikle belirlenmesi çok önem taşıyordu. Eğitim sürecinde yetiştirilecek
bireylere hangi niteliklerin kazandırılacağı, Atatürk’ün birçok ifadelerinde
açıkça vurgulanmaktadır. Atatürk’e göre, “millî eğitimin gayesi, yalnız
hükûmete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, cumhuriyetçi,
inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette,
dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli,
karakteri sahibi genç yetiştirmektir” (25). Ancak,
Atatürk’e göre öncelikli bir nitelik vardır ki, o nitelik gerçekten son
derece önemlidir. Atatürk, bu niteliği 1 Mart 1922 günü TBMM açış
konuşmasında şöyle dile getirmiştir. “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize
görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ver herşeyden önce
Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan
bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir” (26). Atatürk,
gençlerin cumhuriyetin düşüncede, bilimde, fende ve bedence güçlü, yüksek
karakterli koruyucuları olarak yetiştirimesini istemiştir. Bu isteğini, 25
Ağustos 1924 günü Öğretmenler Birliği Kurultayı’nda söyle vurgulamıştır.
“Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli, yüksek karakterli
koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin
elinizdedir” (27). Yine
aynı Kurultay’da, “memleket evlâdı, her öğretim kademesinde ekonomik hayatta
yapıcı, etkili ve başarılı olacak şekilde donatılmalıdır” ifadelerine yer
vermiştir. Bu ifadelerle, özellikle, ortaöğretimde genel bilgi verme yanında,
sanat ve meslek sahibi elemanları yetiştirmek ve millî kültür geliştirmek
gerektiğini ortaya koymuştur. Atatürk’ün
eğitim sürecinde önem verdiği bir temel konu da demokratik eğitim ortamıdır.
Atatürk’e göre, “çocuklar, serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını
olduğu gibi ifade etmeye teşvik edilmelidir. Böylece, hem hatalarını
düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne
geçilmiş olur. Kısacası, çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden
açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da
başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız” (28). SONUÇ Atatürk’ün
eğitim ve öğretim konusunda ileri sürdüğü görüşler, bir bütün olarak ele
alınırsa, görülür ki, diğer eğitim reformcuları gibi şu iki işi yapmaktadır.
Birincisi, geleneksel eğitim sistemini yetersiz bulmakta, eleştirmekte ve
bunun değiştirilmesini istemektedir. İkincisi ise, bunun yerine konmasını
istediği yeni eğitim sisteminin ana ilkelerini saptamaktadır. Atatürkçü
düşünce, eğitim sisteminde fikri, irfanı ve vicdanı hür nesiller yetiştirmek
için, lâiklik ilkesini benimsemiştir. Öte yandan, eğitimin bilimsel anlayışla
yapılabilmesi, lâiklik ilkesinin uygulanmasıyla mümkündür. Atatürkçü
Eğitim Sistemi’nde programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla
birlikte, etkili ve verimli olabilmesi onların yeterli, anlayışlı ve fedakâr
öğretmenlerle, eğitim kurumlarımızda çok büyük dikkat ve gayretle
uygulanmasına bağlıdır. Aslında
önemli olan, ulusal eğitimin Atatürkçü ilkelerini saptamak değil, ilkelerin
ulusal eğitimimizde ne ölçüde uygulama olanağı bulabildiğidir. O halde, 21.
yüzyıla girerken, Türk Eğitim Sistemi başarılı olmak için yapısını,
hedeflerini ve uygulayacağı programları saptarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin
dinamik ideallerini, Atatürkçülüğün devlet, fikir ve ekonomik hayatta
öngördüğü ilkeleri ve esasları, birbirini kollayacak, destekleyecek ve bütünleyecek
biçimde göz önünde bulundurmalıdır.
(*) Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi
İlköğretim Bölüm Başkanı (1) H. Ali Koçer, “Atatürkçülük” Atatürkçü Düşünce Sistemi II. Kitap,
Ankara 1983, s. 680. (2) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri C. II. Türk İnkılâp Enstitüsü, Ankara, 1959, s. 198. (3) Atatürkçülük,
Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1984, s. 295. (4) Turhan Feyzioğlu, “Atatürk ve Millî
Eğitim”, Atatürkçü Düşünce, Türk
Tarihi Kurumu Basımevi, Ankara, 1992, s. 675. (5) Atatürkçülük,
s.290. (6) a.g.e.
s.305. (7) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, s.232. (8) a.g.e.
s.32. (9) Leyla Küçükahmet, Öğretmen Yetiştirme, G.Ü. İletişim Fakültesi Matbaası, Ankara,
1995, s.93. (10)Galip Karagözoğlu, “Atatürk
İnkılâplarının Yerleşmesinde ve Gerçekleşmesinde Eğitimin Rolü ve Yeri”, Atatürkçülük, Genel Kurmay Basımevi,
Ankara, 1983, s.39. (11) Ensar Aslan, Atatürkçü Düşünce Sisteminde Türk Eğitimi, D.Ü. Atatürk
Araştırmaları Merkezi Yayınları No:3, Diyarbakır, 1989, s.39. (12) Atatürkçülük,
s.295. (13) a.g.e.
s.293. (14) Feyzioğlu. a.g.e. s.689. (15) Atatürkçülük,
s.290. (16) Aslan, a.g.e. s.46. (17) Nurettin Fidan, Münire Erden, Eğitime Giriş, Alkım Yayınevi,Ankara,
1997, s.124. (18) Yahya Akyüz, “Atatürk ve Eğitim”, Atatürkçü Düşüncede El Kitabı,
Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara, 1995, s.193. (19) Aslan, a.g.e. s.63. (20) Atatürkçülük,
s.298. (21)
a.g.e. s.305. (22) Atatürkçülük,
s.131. (23) Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, s.230. (24) Aslan,
a.g.e. s.43. (25) Atatürkçülük,
s.299. (26) a..g.e.
s.296. (27) a..g.e.
s.305. (28) Akyüz, a..g.e. s.194. |
İçindekiler...
o
Geleceğimizin Teminatı
Dilimizdir o
Mustafa Necati’nin Türk
Eğitiminin Gelişimine Katkıları o
Atatürkçü Düşüncede Eğitim
Sistemi ve Boyutları o
Sınıf Öğretmenlerinin
Kendi Meslekî Gelişimleriyle İlgili Görüşleri,Beklentileri ve Önerileri o
İdeal Öğretmen Üzerine Bir
Araştırma o
Eylem Boyutuyla
İlkokuma-Yazma ve Ezberleme o
Bilişim Teknolojisi Işığı
Altında Matematik Eğitiminin Değerlendirilmesi o
Lise
Öğrencilerinin Işık Hakkındaki Yanlış Kavramları o
Avrupa Birliği Eğitim
Programları “Sokrates Programı” o
Öğretmen Yetiştirmede
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Uygulaması o
Sanat Eğitiminde
Yaratıcılık o
Cumhuriyetin
Kuruluşundan Plânlı Döneme Kadar Eğitimin Finansmanı:1923-1960 © T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı |
|||
[ yukarı ] |