MİLLİ
EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı
149 |
Ocak,
Şubat, Mart 2001 |
Eylem Boyutuyla İlkokuma-Yazma ve Ezberleme
|
Aysel FERAH(*) |
|||
GİRİŞ İlkokuma-yazma
becerisi öğrenilerek kazanılan, birçok öğrenme güçlüğünü kendi içinde taşıyan
ve hayat boyu devam eden, başka zihinlerde kişinin iletişim kurmasını
sağlayan faydalı ve sürekli bir beceridir. İlkokuma-yazma olayında öğrenenler
arasında bu beceriyi kullanma bakımından pek çok derecelenmeler görülebilir.
Okuma-yazmayı öğrendikten sonra bunu hiç kullanmayanlar olduğu gibi sürekli
kullananlar da söz konusudur. Okuma-yazmayı öğrendiği çevrenin diliyle
okuyup-yazanlar olduğu gibi, akademisyenler arasında da pek çok okuma-yazma
yanlışlıkları yapıldığı görülebilir. Bulunduğu çevrenin diliyle
okuyup-yazanlara, akademisyen olduğu halde kelimeleri yetiştiği çevrenin
ağzıyla telaffuz edip, seslendirenlere her zaman rastlanabilir. Bu bakımdan,
ilkokuma-yazma olayının ilk dönemlerinde neler olup bittiğini ortaya koymak
bazı önlemlerin zamanında alınmasını sağlayabilir. Okuma-yazma etkinliği
sadece göz-motor koordinasyonu ve işitme ve görme organlarını ilgilendiren
bir olay değildir. İlkokuma-yazma bütün bu alanları aşar. Örneğin; görme ve
işitme engelliler, bedensel engelliler (kolları, parmakları olmayanlar,
spastikler) de okuyup yazabilmektedir. Bu sebeple, bu olayı sadece göz-el
koordinasyonu, mekân ilişkileri, şekil ilişkileri vb. duyum ve algıya
indirgemek bu gerçekliğin zihnî boyutunu yok saymak demektir. İlkokuma-yazma
olayını gelişim psikolojisine dayalı olarak ele almak, zekâ ve düşünce
psikolojisinin verilerini ve eğitim biliminin amaç ve ilkelerini göz ardı
etmek demektir. Gelişim psikolojisinin verilerinin ilkokuma-yazma döneminde
karşılaşılan güçlükleri açıklamakta yetersiz olduğunu, ilkokul öğretmenleri
uygulamalarında açıkça görebilir ve tecrübeli öğretmenlerden faydalanmaya
çalışırlar. Çünkü okuma-yazma yukarıda da söylediğimiz gibi, ne sadece bir
kas etkinliği ne de sadece görme ve işitme etkinliğidir. Bütün bu
etkinlikleri yönlendiren bir zihin etkinliğidir. 1. İLKOKUMA-YAZMANIN EYLEM
BOYUTU Çocuğun
zihnî etkinlikleri; dikkat, soyutlama, problem çözme, öğrenme, depolama,
hatırlama, unutma, hayal kurma, konuşma, düşünme vb. işlemler üzerine kurulu
olarak gelişir. Bu etkinliklerde çözümleme ve bireşim işlemleri bir arada
yürütülmek zorundadır. İlkokuma-yazma olayında da öğretmen tarafından çocuğa
sunulan ve simgelenenlerle (cümle, kelime, hece, harf, ses vb.) soyut
şekillerin imgelenen olarak zihinde imgeleştirilmesi gereklidir. Bütün
bunların anlam ve bağlamlarının öğrenilmesi her bir harfin-sesin
özelliklerine dikkat edilmesi, bunların depolanması, hatırlanması,
konuşulması, düşünce elemanı ve içeriğine dönüştürülmesi birbirine bağlı
işlemlerdir. Tüm bu işlemler öğretim esnasında ilk başlarda yapılan acemi
deneme-yanılmalardan geçerek otomatikleşirler. Deneme-yanılmalar ve tekrar
yoluyla yapılan hatalardaki azalma kas etkinliğinden çok zihinsel etkinliğin
işe karıştığını gösterir. Okulun ilk günlerinde çocuğun yaşadığı çeresizlik,
zamanla başarıyı takip eden kendine güven duygusuyla yer değiştirir. Çocuk
artık duyum alanına bağımlı olmaktan kurtularak düşünce ve mantıkî işlemlere
ait olan anlam alanını kullanmaya başlar. Çünkü harfler ve sesler arasındaki
ilişkiler duyum alanından alınıp, zihnî etkinliklerle imgelere dönüştürülerek
anlam kazanmadıkça; ilkokuma-yazma mekanizması kavranmış sayılamaz; çocuk
kalem-kâğıtla sadece karalamalar yapar. Soyut
şekil ve ses olarak harflerin öğrenilmesi; görme ve ses özelliklerinin ayırd
edilmesi de çocuk için kolay değildir. Okulda ilk kez alıştırma çizgileri,
harfler ve bunların sesleriyle karşılaşan bir çocuğun alfabe harflerini
öğrenmesi, her birinin belirli özelliklerini çözümleyip, birleştirilmesiyle
ilgili ilişkileri farkedebilmesi, harf veya harf gruplarının oluşturduğu
yapıları anlamlı bir şekilde kavrayabilmesi ve farklı harflerin farklı
seslerle biraraya gelerek iletişim amacıyla kullanıldığını sezebilmesi,
gelişi güzel alıştırmalarla kazanılamaz. öncelikle harflerin sinyal
olduklarının farkına varılması, bu sinyallere anlam yüklenmesi, harfin simge
olmaktan çıkarılıp imge’ye dönüştürülmesi gerekir. Bu ilke, ilkokuma-yazmanın
bütün aşamaları için geçerlidir. Semboller içselleştirilerek (simge) imgeye
dönüştürülmelidir ki, bu dönüştürme ve değiştirme anlamı da beraberinde getirmelidir.
(1) Bu duruma örnek olarak çocuğun bakmadan yazması ve kelime döneminde yeni
kelimeler oluşturmasında yaptığı zihnî işlemler verilebilir. Çocuk
herbir harfi gördüğünde zamanla harflere yönelik dikkati azalır,
otomatikleşir, “a” mıydı “b” miydi diye düşünmez, harf gruplarının
oluşturduğu anlam bağlamı önem kazanarak çocuğun muhakemesi de işe karışmaya
başlar. Normal olarak, çocuk gelişim dönemi boyunca objelerin görsel izlerini
hafızasında depolamakta ve bir üst zihinsel işlem yapabilmek için depolanan
hafıza içeriklerini kullanmaktadır. Örneğin; ilkokuma-yazma döneminin
başlangıcında çocuk harflerin şekillerini birbirine karıştırır veya her bir
harfin belirli özelliklerin bir araya gelmesiyle karakterize edildiğini
bilmez, kelimeleri bitişik yazar ve “a” yerine “o”, “e” yerine “a”, “b”
yerine “d” veya karmaşık şekiller yapabilir. Zamanla bu özellikleri öğrenir
ve her bir harfin farklı olduğunu söyleyebilir. Yazmak;
okul çocuğuna çok zor gelen bir etkinliktir. Çocuk, ilkokuma-yazmaya hazırlık
aşamasından itibaren kalem, kâğıt ve tebeşirle ilişki kurmak durumundadır.
Öncelikle bu araçların kullanımı daha sonra ise, amaçlı olarak yazma
eylemindeki rollerini öğrenecektir. Yazmayı öğrenmek için gerekli olan kelime
hazinesi ve dil bilgisi şekillerini öğrenmiş, öğretmen tarafından verilen
öğrenme yönergelerini de yapacağı eylemler için anlayabilecek durumdadır.
Yazı yazmayı öğrenmede ortaya çıkan güçlükler, öğretmen tarafından gerekli
yardımlarla ortadan kaldırılabilir. Genel
olarak okumak ve yazmak ortaklaşa cereyan eder. Yazmak, çocuklara çoğu kez
okumaktan daha güç gelir. Yazmadaki gülük neden kaynaklanmaktadır? Vygotsky
bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Yazılı konuşma, sözlü konuşmadan hem yapısı
hem işleyiş tarzı bakımından farklı olan bir dilsel işlevdir. Gelişmesinin en
alt düzeyinde bile yüksek bir soyutlama düzeyi gereklidir.Yazılı konuşma,
sözlü konuşmanın müzikal, anlatımlı ve sesçil özelliklerinden yoksun,
yalnızca düşüncede ve imgelerle yürütülen bir konuşmadır. İmgelerdeki
yetersizlik, yazma hatalarına yol açmaktadır. Çocuk, yazı yazmayı öğrenirken
kendini konuşmanın duyumsal yönlerinden arındırıp, sözcüklerin yerine sözcük
imgelerini koymak zorundadır. Çocuk için cebir aritmetikten ne kadar zorsa,
yalnızca imgelenen ve ses imgesinin yazılı işaretlerle simgeleştirilmesini
(yani ikinci dereceden bir simgeleştirmeyi) gerektiren bir konuşmanın da
çocuğa sözlü konuşmadan o kadar zor gelmesi doğaldır. Araştırmalar, çocuğun
bu noktada sendelemesinin temel nedeninin küçük kasalarının az gelişmişliği
ya da herhangi bir mekanik engel olmayıp, yazılı dilin soyut niteliği
olduğunu göstermektedir.” (2) Bu durumda çocuğun yazıyı öğrenebilmesi için
içten konuşması gerektiği ileri sürülebilir. Sözlü dilde ise, kişinin içten
konuşma gibi bir basamaktan geçmesi yoktur. Ancak yazılı dil mutlaka içten
konuşmadan sonra gelir. “Çünkü yaz yazam eylemi, içinden konuşmanın
çevirisinin yapılması demektir” (3). Çocuk
konuşurken çıkardığı seslerin bilincinde olmadığı gibi, bu sırada yürüttüğü
zihinsel işlemlerin de bilincinde değildir. Oysa yazılı dilde her sözcüğün
ses yapısını tanıma, parçalarına ayırma, alfabetik simgelerle yeniden üretme
zorunludur. Amaçlı biçimde cümle oluşturmak için sözcükler bellir bir sıraya
düzelmelidir. Yazılı dil bilinçli bir çaba gerektirir. Harf çatma denilen
dönemde çocuğun zihninde birdenbire bir değişim olmakta, anlamsız olan şeyler
anlam kazanmaya başlamakta; yani ilişkiler kurularak karanlık aydınlığa
dönüşmektedir. Çocuk artık karşılaştığı problemleri muhakeme yürüterek
çözmektedir. 2. İLKOKUMA-YAZMA DÖNEMİNDE
EZBERLEME Birinci
sınıfa gelen öğrenci bilgiyi hafızada tutmak için tekrar etme stratejilerini
öğrenmiştir. Fakat arada sırada öğretmen tarafından hatırlatma gerekir.
Çocuğun cümle kelime, hece dönemlerinde öğrendiklerini olduğu gibi, sadece
tekrar tekrar okumak ya da yazmak, öğrenilenleri kısa süreli hafızada bir
müddet canlı tutmakla birlikte; kodlanıp, anlam kazanmadıkları için, uzun
süreli hafızaya gönderilmediklerinde hatırlanmaları da zorlaşacaktır. Fiş
cümleleriyle verilen bilgilerin miktarı ve bunların kısa süreli hafızada
kalmaları bakımından zihnen tekrar edilmeleri ve gruplandırılmaları da
gerekmektedir. Örneğin; “Ali gel” ve “Bayram geldi” cümlelerinde karıştırma
yüzünden “Bayram gel” yazılışı ortaya çıkabilir. Burada çocuk kendine göre
doğru yazmıştır. “Gel” ve “geldi”yi her ne kadar iki birimlik bir fark olsa
da (“di” hecesi) çocuk bunu ayırd edememiştir. Fiş
cümlelerinin öğrenilmesinde çoğu öğrenci ezberleme yolunu seçer. Bu yüzden
cümlelere ait ayrıntılara takılır; cümle, kelime, hece ve harfleri aynen
hafızasına almak için çok tekrar yapması gerekir ve çok fazla zaman harcar.
Fiş cümlelerini ezberleyen öğrenci, ezberlediği cümle ve kelimelerle sınırlı
kalır. Bunları söz dizimi olarak değil; ses dizimi olarak ezberler. Bu
özelliği fiş cümleleriyle öğretim yapan öğretmenler çocuklarının
davranışlarında rahatlıkla gözleyebilirler. Öğrendiği fiş cümlesinin içeriği
çocuk tarafından bilinse de; fiş cümlesinin yazılışı ve fizikî niteliklerin
aynen hafızaya kaydedilmeye çalışılması yüzünden yaptığı etkinliklerin
ilkokuma-yazma için önemini bilemez. Öğrenciler cümle ve kelimeler tanıdık geldiği için,
hiçbir zihin çabası harcamadan istenilenlerin ortaya çıkıvereceğini zanneder;
yazma ve okumanın anlamı ikinci derecede kalır, cümle ve kelimeleri peşpeşe
okumaya-yazmaya çalışır, zihinde ilişkiler kurulmaz. Birbiriyle ilişkisiz
olarak ezberlenmiş olan fiş cümleleri çok çabuk unutulmaya ve karıştırılmaya
açık olduklarından anlamlı yapı oluşturan içerikler gibi, zihinsel yapıya
tutunamazlar. Hatırlanmaları gerektiğinde zihin sistemli bir şekilde onlara
ulaşamaz. Fiş
cümlelerini öğrenmek zorunda kalan öğrenci anlama işini bırakarak, hafızada
tutmayı yeğler. Bir fiş cümlesini ezberleyerek öğrenmeye çalışan öğrenci her
türlü ayrıntıyı sırasıyla hatırlamak zorunda kalır. Oysa fiş cümlesini
anlamlandırarak (kodlayarak) yapılandıran öğrenci, yazacağı fiş cümlesinde
yapacağı eylemleri muhakeme ederek bilinçli bir şekilde yazar. Bir sürü
ayrıntıya takılıp kalmaz, anlamsız sıralamaları hazırlamaya çalışmaz. Çocuğa
verilen fiş cümlelerini onun hafızasına yüklemesi, unutmadan hafızada
tutması, öğretmen yaz dediğinde aynen yazması, üstelik bunu her bir fiş
cümlesi için ve yazılışları birbirine karıştırmadan yapması çok uzun ve zor
“ezberleme çalışmaları” gerektirir. Bu da zaman ve emek israfıdır. Ayrıca fiş
cümlelerinin birbirine karışma tehlikesi de soz konusudur. Çünkü ezberlenen
fiş cümleleri birbirine karıştırıldığında; öğrenci neyin neye ait olduğunu
fark edemez. Çocukların fark edebilmeleri için, fiş cümlelerini anlamış ve
kavramış olmaları gerekir ki, öğrenci defterlerine bakan birinci sınıf
öğretmeni onların bu tutarsızlıkların farkında olmadıklarını kolayca
görebilir. Bir fiş cümlesinin ezberlenerek öğrenilmesinin, öğrencinin
okuma-yazmaya ait zihnî işlem ve etkinliklerine hiç bir katkısı yoktur. Bu
sebeple, ezberleyerek öğrenilen fiş cümlesinden aynen hatırlama dışında
hiçbir fayda sağlanamaz. Ayrıca
ezberlenerek öğrenilen fiş cümleleri zamana karşı da çok dayanıksızdırlar. Bu
tür öğrenmeler, zamanla tamamen unutulur, hatırlananlar da anlamsız ve
dağınık parçalardan ibaret kalır. Bunun için, birinci sınıf öğretmenleri fiş
cümlelerini anlamlandırarak yazan öğrencilerle ezberleyerek kısa süreli
hafızaya yükleyen öğrencileri ayırt etmeli, özellikle fişlerin gözleri kapalı
olarak yapılan yazılmalarında çocukların seviyesine uygun bilgiler vererek,
zihinsel tekrar sayesinde fiş cümlesinin uzun süreli hafızada anlam
kazanmasına çalışmalıdır. Cümle
döneminde cümleleri ezber çalışması yaparak yazabilen öğrencilerin daha
sonraki kelime ve hece dönemlerinde zorlukları daha da artacaktır. Ezbere
yazan öğrenci, sadece harflerin seslerini yan yana getirmenin önemli olduğunu
zannettiğinden dolayı, gereksiz olan artırma veya eksiltmeler, ayırmalar
yapar. Ezbere öğrenilen fiş cümleleri öğrencinin zihninde bir anlam yapısına
girmediklerinden, yapay olarak bir arada bulundukları için, dikkati dağıtıcı
etkinliklere, yorgunluğa ve heyecan hallerine çok duyarlı olduklarından,
unutulmaya ve karıştırmaya çok eğilimlidirler. Öğrenciler fiş cümlelerini
bakmadan yazarken, dikkatlerinin çabuk dağıldığı, çabuk yoruldukları ve çok
çabuk canlarının sıkıldıklarını öğretmenler ve anne-babalar çok rahat
gözlemleyebilirler. Anlamdan arındırılmış olan fiş cümlelerini çocuğun bakmadan
yazmaya ve öğrenmeye çalışması, fiş cümleleri aynen hafızada olsa bile bu
cümleler arasında mantıkî ilişkiler kurulamadığı için verim düşecektir.
Çocuk, ilkokuma-yazma mekanizmasının gerektirdiği mantık ilişkilerini henüz
kuramamıştır. Fiş cümlelerini doğru telâffuz etmesi, doğru söylemesi o fiş
cümlesini anladığı anlamına gelmez. Ses çıkarmak başka, düşünerek ilişkiler
kurmak başkadır. İlişkilerin farkına varmak çok zordur. Konuşmak bir dil
olayıdır ve taklide dayanır. Düşünmek ise, zihnin kendisiyle hesaplaşması
olup, konuşmadan farklıdır. Düşündüğümüz bir konuyu başkalarına aktarırken
çekilen güçlükler bunun en açık ifadesidir. Düşünen kişi ifade edeceği
anlamları bilmekte; fakat uygun dil araçlarını seçmekte sıkıntıya
düşmektedir. Düşüncenin araçları olan kavramlar (kelimeler) düşüncelerin
ifadesinde kişiyi zor durumda bırakır. Günlük konuşmada bunun pek farkına
varılmaz. Öğretmen
fiş cümlelerini verirken ve tekrarlatırken aynı sırada vermemeye dikkat
etmelidir. Sırayla verilen fiş cümleleri ezberlenmesi kolay muhakemeden uzak
bir yapı oluşturacaklarından anlam yapılarını kodlamak zorlaşır ve öğrenci
tarafından ezberlenmeleri de kolaydır. Ezberci öğrenci ezberlediği bilgilere
sırayla takip ederek onlara ulaşacağını zanneder. Ezberlediği fiş cümleleri hem
şekil bakımından hem de ses bakımından ezberlenebileceğinden, öğrenci fişlere
ait ilk sinyalleri alır almaz hemen tepkide bulunur. Anlam yine ikinci plâna
itilir. Öğretmen “A” harfini yazar yazmaz, öğrenci “Ali gel” fişinin
yazılacağı tahmininde bulunarak, cevap verir. Halbuki “A” ile başlayan pekçok
cümle olabilir. “A” sesini duyar duymaz da aynı tepkiyi verebilir. Öğrenci
aynı harf veya ses elamanlarının farklı bağlamlarda aynı özelliklerini
koruduklarını veya aynı yapılarda farklı işlevleri olabileceğini göz önünde
bulundurmaz. Otuz kırka yakın fiş cümlesini kısa süreli hafızaya yüklemeye
çalışmak gerçekten çok can sıkıcıdır ve okuldan soğutucu duyguların ortaya
çıkmasına sebep olur. İlkokuma-yazma öğreniminde sınıf tekrarı yapan ve
üçüncü-dördüncü sınıfa kadar okuyamayan öğrencilerin çoğu bu anlamsız tekrar
stratejisini uygulayan öğrencilerdir. Fiş cümlelerinin ilk sinyallerine tepki
vermeyi öğrenmiş olan öğrenciler, daha sonraki aşamalardada aynı stratejiyi
uygulayacaklarından; kelime, hece, harf dönemlerinde daha çok başarısızlığa
uğramaya mahkumdurlar. Fiş
cümlelerini bu yolla öğrenen öğrenciler, gece-gündüz çalışsalar da,
ilkokuma-yazma için gerekli bilgileri hafızalarında bulup çıkaramayacakları
ve doğru çıkardıklarını da seçemeyeceklerinden, okuma-yazma bilen
yetişkinlerin aklına gelmeyecek yanlış okuma ve yazmalar yaparlar.
Çalışmaları oranında daha büyük hayal kırıklığına uğramaları da
kaçınılmazdır. Öğrencinin öğrendiği fiş cümlelerinin yapısındaki ilişkileri
muhakeme yoluyla çıkaramadığı için hazırlanmaları da mümkün olmaz. Cümle
yapıları zihinde parça parça depolandığından bir depodan diğerine mekanik
olarak anlamsız bir şekilde geçilir. Bu geçiş esnasında takip edilen yol
bozuk olduğundan ve yolda yanlış olan pekçok işaret bulunduğundan öğrenci
doğru tepkiyi yapamaz. Fiş cümlelerinin arasındaki bağlar anlam bağları
olmadığı için bazen de hazırlama fiş cümlesi içinde içerik olarak doğru
olmakla beraber, cümlenin durumuna uygun olmayabilir. Öğrenci tıpkı bir
papağan gibidir. Papağan da tıpkı ezberci öğrenci gibi cümleleri ilgili
olmayan yerlerde kullanabilir. Öğrencinin yazıp okuyacaklarının durumla
ilgisinin olup olmadığı bir hafıza sorunu değil, düşünme ve muhakeme
sorunudur. Papağandan bir şey anlamasını, düşünmesini ve muhakeme etmesini
beklemeyiz. Sadece çıkardığı sesler hoşumuza gider; fakat çocuğun fiş
cümlelerini anlamsız olarak okuyup yazmasını ve seslendirmesini, düşüncesizce
ve muhakeme etmeden yapmasını kabul edemeyiz. Bu bakımdan, öğretim esnasında
ilkokuma-yazmanın her aşamasında aralıklı tekrarlar yoluyla fiş cümlelerinin
hafızada ve düşüncede anlam kazanmalarına yönelik çalışmalar yapılması,
öğrencilerin anlamlı ilişkiler kurmalarının sağlanması, ilkokuma-yazma
öğretiminde verimi arttıracaktır. Kısaca öğretmen öğrencilerin zihnine vereceği
şerbetin yerini, zamanı, türünü, kokusunu çok iyi ayarlamak durumundadır.
Öğrencilerin kasları ve duyumlarıyla değil, zihinleri ve duygularıyla öğretim
yaptığının farkında olmalıdır. Çocuğun
fiş cümlelerini algılaması, dikkat dediğimiz, bir yönlenme, seçme ve
odaklaşma etkinliği eşliğinde olur. Algılanan fiş cümlelerini teşhis etmek ve
yorumlamak için hafızadan birtakım bilgiler çağrılıp, onlara dayanılarak bir
yargıya ve karara varmaya çalışılır. Fiş cümlelerini hazırlama ya da başka
bir yoldan bunlardan yararlanma, algılarken ve öğrenirken yapılan işlemlerin
niteliğine; bu fiş cümlelerinin nasıl bir bilgi yapısı oluşturduklarına veya
ne tür bilgi yapılarıyla ilişkili hale getirilmelerine bağlıdır. Aksi halde
öğretmenlerimiz birinci sınıf öğrencilerinin defterlerini kontrol ederken
öğrencilerin yaptıkları fiş cümlelerinin melez yapılarıyla karşılaşabilir.
Fiş cümlelerinin melezleştirilmesi olayı çocuğun hafızasındaki bilgi
fişlerinin doğru hazırlanamamasının sonucudur. Öncelikle öğretmenin fiş cümlelerine
ait çocuğun hafıza yapısındaki örneklerin oluşturdukları yapıları doğru
tahmin ederek, çalışmalarını bu yapıya göre ayarlamalıdırlar. SONUÇ İlkokuma-yazma
olayı okuma ve yazma olarak ikiye ayrılsa da; okuyup yazamayanların, yazıp
okuyamayanların ve görme, işitme engeli olanlarla, bedenî engeli olanların da
okuyup yazabilmesi, bu olayın zihinsel boyutunun daha ağır bastığının
göstergesidir. Ülkemizde yapılan araştırma ve çalışmalarda zihinsel boyutun
ve görüşlerinin daima ikinci plânda bırakıldığı görülebilir. Bu bakımdan
okuma ve yazma olaylarının daha derinliğine incelenerek, zihinsel boyutun da
ortaya çıkarılması, öğretme eylemlerinde de öğretmenler ve anne-babalara
yardımcı olacaktır. İlkokuma-yazmanın
eylem boyutunda okuma ve yazma olaylarının gerektirdiği zihnî işlemler
vurgulanmış, daha sonra ilkokuma-yazma öğretimi esnasında, ilkokuma-yazam
öğrenen öğrencilerin mekanik olarak kısa süreli hafızalarına yüklenerek
ilkokuma-yazma öğrenmeye çalıştıkları gösterilmiş, anlamdan nasıl
uzaklaştıkları ve verimli olmayan kolay öğrenme yolunu kullandıkları bazı
örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır. İlkokuma-yazma öğretiminde öğretmenler
tarafından uygulanan öğretim yöntemlerinin öğrenciler tarafından nasıl
saptırılarak verimsiz yönteme dönüştüğü, öğrencilerin öğrenme
stratejilerinden sadece tekrar uyguladıkları, anlamlandırma ve örgütleme
stratejilerinden kaçınma davranışları tartışılmıştır. İlkokuma-yazma
öğretiminin daha kolay ve daha ilginç bir olaya dönüştürülebilmesi için, bu
olayın düşünce psikolojisi verilerine duyduğu ihtiyaç bir kere daha karşımıza
çıkmaktadır.
(*) 19 Mayıs Üniversitesi Sinop Eğitim
Fakültesi (1)M.Akalın, Lenguistiğe Giriş, E.Ü.Edebiyat Fakültesi Yayınları,İzmir 1983,
s.15. (2) L.S.Vygotsky, Düşünce ve Dil, (Çev:S.Koray), Toplumsal Dönüşüm Yayınları,
İstanbul 1998, s.144-145. (3)a.g.e., s.146. |
İçindekiler...
o
Geleceğimizin Teminatı
Dilimizdir o
Mustafa Necati’nin Türk
Eğitiminin Gelişimine Katkıları o
Atatürkçü Düşüncede Eğitim
Sistemi ve Boyutları o
Sınıf Öğretmenlerinin
Kendi Meslekî Gelişimleriyle İlgili Görüşleri,Beklentileri ve Önerileri o
İdeal Öğretmen Üzerine Bir
Araştırma o
Eylem Boyutuyla
İlkokuma-Yazma ve Ezberleme o
Bilişim Teknolojisi Işığı
Altında Matematik Eğitiminin Değerlendirilmesi o
Lise
Öğrencilerinin Işık Hakkındaki Yanlış Kavramları o
Avrupa Birliği Eğitim
Programları “Sokrates Programı” o
Öğretmen Yetiştirmede
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Uygulaması o
Sanat Eğitiminde
Yaratıcılık o
Cumhuriyetin
Kuruluşundan Plânlı Döneme Kadar Eğitimin Finansmanı:1923-1960 © T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı |
|||
[ yukarı ] |