MİLLİ
EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı
148 |
Ekim,
Kasım, Aralık 2000 |
Eşrefzâde Mehmet Şevketi’nin Medrese Talebelerinin Durumlarına
İlişkin Görüşleri ve Çözüm Önerileri |
Mustafa ŞANAL(*) |
|||
Eşrefefendizâde Mehmet Şevketi’nin Hayatı Eşrefefendizâde Mehmet Şevketi,
İstanbul’da 13 Safer 1294 yılında (1887) doğmuştur. Babası sudur-i izamdan ve
Huzur Dersleri mukarrilerinden (1)Mehmet Eşref Efendi idi. Şevketi, ilk
olarak Mercan Ağa Mekteb-i İptidaisinde öğrenim görmüş, buradan şahadetname
alarak Kaptan Paşa Rüştiyesi’ne kayıt olmuştur. Bu okulu aliyûlâla derecesi
ile birincilikle bitirerek şahadetname almıştır. Daha sonra o devrin hususi
mekteplerinden biri olan ve Arapça tedrisatındaki başarısından dolayı halk
arasında oldukça meşhur olan Dar’ül Tedris’e kaydolmuştur. Bu okulu da pekiyi
derecesi ile bitiren Şevketi, Şehzade Cami-i Şerifinde merhum Çarşambalı Hacı
Ahmet Efendinin halka-i tedrisine dahil olmuştur ve Ahmet Efendi’den icazet
aldıktan sonra Muallimhane-i Nüvvab(2)’a kaydolmuştur. Burada Fıkıh ve Sakk
(3)eğitimi almıştır. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra, Teşrinievvel
1326 yılında yapılan Rüus sınavında başarılı olmuş ve buradan tedris
ruhsatnamesi almaya hak kazanmıştır. Bu icazetname Şevketi’ye müderrislik
vazifesinin kapılarını açmıştır. Şevketi bununla da yetinmeyerek hem
bilgisini genişletmek hem de İngilizce öğrenmek için Robert Koleji’ne
kaydolmuş, buraya yedinci sınıfın yarısına kadar devam etmiştir. Okulda
kaldığı süre içersinde Kimya-ı Gayri Uzvi,Teşrih ve Fizyoloji,Hayvanat
ilimlerinin tahsil ettiği gibi İngilizce,Fransızca, biraz da Almanca
öğrenmiştir. Şevketi, Robert Koleji’nden ayrıldıktan sonra, Beyazıt Cami-i
Şerifi’nde Sarf ilminin tedrisinden başlamak üzere Dersiamlık görevine
getirilmiştir. Fakat bu görevine fazla devam etmemiştir. Kanaatimizce, Robert
Koleji’nde yarım kalan tahsilini ikmal için 12 Şevval 1324 tarihinde
Almanya’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrılmıştır. Almanya’da ilk olarak
Berlin’de Licterfelde-West adlı bir lisan enstitüsüne devam etmiştir. Burada
bir müddet kalıp Almanca’sını ilerlettikten sonra Almanya’nın kuzeyinde yer
alan ve bir üniversite şehri olan Grayfesvalda’ya gitmiştir. Buradaki
Gimnasion’a kayıt olmuştur. Bu okula bir sene devam ettikten sonra
Grayfesvalda’ki üniversitenin Felsefe şubesine kayıt olmuştur. Burada da bir
yıl öğrenim gördükten sonra, 8 Mayıs 1909’da Münih’te Münih Üniversitesi
Felsefe Şubesi’ne kaydolmuştur. Buradan 16 Temmuz 1909 tarihinde tasdikname
alarak ayrıldıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’a döndükten sonra 9.
sınıf müderrislerinden addedilerek maaşa bağlanmıştır. Yaklaşık olarak iki
sene bu vazifeyi sürdüren Şevketi, 1912 yılında Molla Camii’nde tedris
faaliyetine başlamıştır. Yaklaşık olarak iki sene bu vazifeyi sürdüren
Şevketi, daha sonraları Darü’lfun’un Ulum-ı Şeriye ve Ahlak Şubesi
müderrisliği, Darü’lHikmeti’l-İslamiye azalığı gibi görevlerde de bulunmuştur.
Türkçe, Arapça,İngilizce, Almanca, Farsça lisanlarını hem konuşup hem yazan
Şevketi, 3 Ağustos 1934’te İstanbul’da vefat etmiştir (4). Hem mektep, hem medrese
tahsili hem de Avrupa görmüş ve oralardaki eğitsel uygulamaları yerinden
takip edip, gördüklerinin tesiri altında kalarak, kendi ülkesinde de batı
tarzında hatta onlardan daha iyi olmak şartıyla mevcut medreselerin ıslaha
tutulmasını talip eden bir Osmanlı aydını ve müderrisi olan Şevketi’nin,
medrese talebelerinin durumlarına ilişkin görüş ve önerilerini; A-Medreseye Kayıt ve
Öğrenci Sayısı, B-Talebelerin Ekonomik
Durumları ve İaşeleri, C-Mezuniyet Sonrası Haklar
ve İstihdam olarak üç kısımda incelemeyi uygun görmekteyiz. A-Medreseye Kayıt ve Öğrenci Sayısı Osmanlı devletinde genel bir
eğitim kurumu niteliği taşıyan medreselere, sıbyan mekteplerini bitirenler
girebildiği gibi; Darü’l-Hüffazlarda veya evlerde özel bir şekilde
okuma-yazma öğrenmiş ve ergenlik çağına gelmiş gençler de kabul edilirdi. Hiç
okuma-yazma bilmeyenler de medreselere alınabilirdi (5). Medreselere kayıt
olan öğrenciler, medreselerin imarethanelerinde yiyip içer ve barınırlardı.
Tam bir yatılılık sistemi uygulanan medreselerde öğrencilere ayrıca burs da
verilirdi (6). Akyüz’e göre ise Osmanlı medreselerine, sıbyan mekteplerini
bitirenler girebildiği gibi, en az onun kadar özel bir öğrenim gören erkek
öğrenciler de girebilmekteydi (7). Medresedeki öğrenci sayısı vakıf
şartlarına, binanın büyüklüğüne ve dönemlere göre değişiklik göstermekle
birlikte, genelde bir medresedeki öğrenci sayısı 20-30’u geçmezdi (8). XVI. yüzyılın ikinci
yarısından sonra Osmanlı devletinde görülen sosyal ve iktisadi inhitat
unsurları toplumu bütünüyle etkilediği gibi medreselere de sirayet etmiştir.
Böylece medrese, bir iş kapısı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durum
medreselerde öğrenci sayısının büyük oranlara ulaşmasına yol açmıştır. Çünkü,
iktisadi sebeplerden dolayı köydeki geçim imkanları çok daralmış olan
ana-babalar, çocuklarını çiftbozan-levent yapma yerine onları erken yaşlardan
itibaren medreselere göndermeyi tercih etmişlerdir (9). Medreselere akın akın
gelmeye başlayan bu öğrencilerin medreseleri okumaktan daha ziyade birer
ekmek (geçim) kapısı görmeleri nedeniyle medreselerdeki talebe sayısı artış
göstermiştir(10). Bu talebeleri barındıran imaretler, artan nüfus yüzünden
yetersiz kalmaya başlamıştır. Böylece ortaya hem barınma hem de beslenme
sorunları çıkmıştır. Bir de 1892 yılında II. Abdülhamit döneminde o tarihe
kadar medreselerde uygulanan kur’a sınavları kaldırılmış ve medrese
talebelerine askerlikten muafiyet tanınmıştır ki, bu uygulama da
medreselerdeki talebe sayısının artmasına neden olan en büyük amillerden
birisini teşkil etmektedir. Tüm bu olumsuzluklar, geçim derdi, iş bulma
endişesi gibi durumlar medrese talebelerini isyana ve ayaklanmaya sevk
etmiştir. Bu olumsuzluklar medreseleri “boş gezen işsizler için birer geçim
kapısı ve asker kaçaklarının sığındığı melce” hâline getirmiştir (11). II. Meşrutiyet döneminde
(1908-1914) medreselerin ıslahına ilişkin olarak gündeme getirilen ıslahat
fikirlerinin ve uygulamalarının en önemli kısımlarından birisini de
medreselere hangi niteliklere sahip olan talebelerin kaydedileceği,
kayıtlarda hangi hususların öncelikle dikkate alınacağı vb. konulardı. Çünkü
o dönemde hangi niteliklere sahip öğrencilerin hangi sistemle alınacağı tam
olarak belirlenmemişti. İşte bu dönemde aydınlar ve ulema tarafından ileri
sürülen fikirlerin odak noktasından birisini de öğrenci kayıt-kabulünün bir
sisteme bağlanması teşkil etmekteydi. Şevketi, medreselere
alınacak öğrenci sayısı ve öğrencilerden hangi özelliklere sahip olanların
medreselere alınmasına dair fikirler ileri sürmüştür. Şevketi, orta dereceli
medreseleri, üç yılı rüştiye, beş yılı da idadi seviyesinde toplam sekiz
yıllık bir program uygulayan müesseseler olarak telakki etmiştir. Bu
anlayışından dolayı Şevketi, tâli derecedeki bir medreseye talebe alınırken
göz önünde bulundurulmasını istediği kriterleri şu şekilde ifade etmiştir: “Dürus-ı tâliyenin ilk sınıfına dühûl etmek
isteyen talebe, Kur’an-ı Kerim’i kıraata muktedir olmak, muhtasar derecede
ilmihâle vakıf olmak, Türkçeyi selâsetle okuyup-yazmak ve selhen onikiden
eksik, onbeşten yukarı bulunmamak lazım gelir. Yukarı sınıflardan birinin
imtihanını veren o sınıfa dahil olur.” (12). Şevketi’nin bu ifadesi
niçin orta dereceli medreseleri rüştî ve idâdi olmak üzere iki kısma ayırma
gereksinimi duyduğu sorusuna da cevap teşkil etmektedir. Ona göre orta
dereceli medreselerin üç yıllık rüştiye kısmına kayıt yaptırmak isteyen bir
talebe, oniki yaşından küçük olmayacağı gibi onbeş yaşından büyük de
olamayacaktı. Yine, eski uygulama da hiç okuma-yazma bilmeyenler de medreseye
kayıt yaptırabilirken, Şevketi, bunu imkânsız hâle getirerek yukarıda da
zikredildiği gibi orta dereceli medreselere talebelerin kaydedilmesi için
birtakım ölçütler ortaya koymuştur. Bu kıstasların büyük çoğunluğunun nakli
ilimlerle ilgili oluşu dikkat çekmektedir. Medrese talebelerinin
medreseye kayıtları yapılmadan önce Şevketi, gerek kendi yaşadığı dönem
gerekse günümüzde cereyan eden uygulamalar için bile yeni sayılabilecek bir
şart ileri sürmüştür. Bu şartı kendisi şu şekilde beyan etmektedir: “Medreseye kabul olunacak talebe muayene-i
tıbbiyeye tâbi bulundurulduktan sonra, garip ise dahili, yerli ise nehari
olarak kabul olunmalıdır” (13). Şevketi, medreselerde ders
geçme usulünün yerine sınıf geçme usulünün uygulanmasını talep etmekteydi ki,
orta dereceli medreseleri bu talebi ışığında sekizli bir sınıflandırmaya
ayırmıştır. Şevketi, her bir sınıfta bulunması gereken talebe sayısı ile
ilgili olarak da aydınlatıcı bilgiler beyan etmiştir. Ona göre orta dereceli
bir medresede bulunması gereken ideal öğrenci sayısı onbeş olmalıdır. Çünkü,
orta dereceli medreselerde talim ve terbiye hususunda layıkıyla
eğitim-öğretim faaliyetlerinin yerine getirilmesi için bu sayının onbeş
olması gerekir. Aynı zamanda müderris onbeş kişilik bir sınıfta her dersin
süresi içerisinde iki dakikalık bir zaman da ayırabilme imkânını
bulabilecektir. Şevketi, onbeş kişilik bir sınıfın ideal bir miktar olduğunu
belirtmesine rağmen bu durumun devlete oldukça fazla bir mali yük
getireceğini bildiği için, müderrisin hiç olmazsa iki günde bir talebeye iki
dakika zaman ayırabileceği otuzar kişilik sınıfların da uygun olabileceğini
ifade etmektedir.Bu maksatla layıkıyla eğitim-öğretim faaliyetlerinin
sürdürülebilmesi için sınıf mevcudunun otuzu tecavüz etmemesi gerektiğini
beyan etmiştir.Eğer öğrenci sayısı otuzdan fazla olursa bu durumda sınıfların
şubelere ayrılarak, her bir şubenin değişik dershanelerde tedris etmelerini
önermektedir (14). Şevketi’nin bu husustaki kendi ifadesi şu şekildedir: “Tahsil-i tâliyede bulunan talebeye talim ve
terbiye hususunda hakkıyla itinâ edebilmek için bunların mahdut bir miktarda
bulunması lazım olduğundan şu miktarın ta’yini için bir muallim her ders
zamanında en çok yarım saatini evvelki dersi tekrar ve sual etmeye sarf
edebileceğine nazaran bir talebeye lâ-âkâl iki dakika sarf etse adet-i
talebenin onbeş olması, fakat bu biraz masraflıca olduğundan biraz müsamaha
edilerek bir talebeye hiç olmazsa iki günde bir kere soru sorulmak üzere iki
dakika sarfedileceğine göre de bu adedin otuz olması lazım gelir. Bu cihedle
ta’lim hususunda lâyıkıyla itinâ edebilmek için sınıftaki talebenin adedi
otuzu tecavüz etmemeli, ettiği surette de bu sınıfları ayırıp başka başka
dershanelerde tedris etmelidir” (15). Yukarıdaki ifadelerden de
anlaşılacağı üzere, Şevketi’nin bir sınıftaki ideal öğrenci sayısını tespit
ederken yararlandığı kriterleri şu şekilde ifade edebiliriz: 1. Talebe sayısının,
müderrisin bir önceki dersi tekrar edip soru sorabilmesine imkân verecek
ölçüde olması, 2. Talebe sayısının, normal
ders süresi müderrisin her bir talebeye günde veya iki günde bir iki
dakikalık süre ayırabilmesine imkân verecek mahiyette olması, 3. Bir sınıftaki talebe
sayısının otuzu geçmesi durumunda, sınıfın şubelere ayrılarak derslerin
farklı dershanelerde yapılması. Kanaatimizce Şevketi’nin
orta dereceli medreselerde öğrenci sayısının belli bir miktarda tutmaktaki
hedefi, öğretimdeki kalitenin yükseltilmesini istemesindendir. Şevketi, yüksek dereceli
medreselere kayıt-kabule ilişkin esaslarla ilgili fikirler de ileri
sürmüştür. Daha öncede zikredildiği gibi, Şevketi, yüksek dereceli
medreseleri birer ihtisas medresesi olarak telakki ediyordu. Bu yüzden yüksek
dereceli medreseleri sınıf sistemine göre tasnif etmemiştir.O’na göre yüksek
tahsilde nazar-ı dikkate alınacak cihet talebinin öğrenime devam edeceği ulum
ve fûnûna teferruatıyla hakim olmasıdır.Çünkü Şevketi, yüksek dereceli
medreseleri yedi tür mesleğe eleman yetiştiren kurumlar olarak düşünmekteydi.
Bu meslekler müfessir, muhaddis, mütekellim, vaiz, fakih, müverrih ve
ediplikti. Görüleceği üzere Şevketi, yüksek dereceli medreseleri, mesleğe
adam yetiştiren kurumlar olarak kabul etmekteydi. Bu tarzdaki bir medreseye
talebe olmak için de, tedris edilecek ilimde, talebenin ehliyetli olmasını
şart koşmuştur (16). Şevketi, yüksek dereceli
medreselerde bulunması gereken öğrenci sayısı ile ilgili olarak herhangi bir
rakamsal ifade de bulunmamıştır. Bunun sebebi de, bunların birer ihtisas
medresesi olarak düşünülmesi ve belli bir sınıf sistemine tâbi
tutulmamasıdır. Bu önceliklerden dolayı Şevketi, yüksek dereceli
medreselerinUlum-ı Şeriye şubesi, Fıkıh şubesi, Hikmet şubesi, Lisan şubesi
olmak üzere dört şubeye, her bir şubeyi de belirli kısımlara ayırmıştır.
Bunlardan Ulum-u Şeriye ve Fıkıh şubesinin öğrenim süresi dört ile altı yıl,
Hikmet şubesi ile Lisan şubesinin süresi de üç ile beş yıl arasında değişen
bir süreyi kapsayacaktı (17). B-Talebelerin Ekonomik Durumları ve İaşeleri Osmanlı Devleti’nde
eğitim-öğretim hizmetleri meccaniydi. Yani verilen hizmet karşılığında
talebelerden herhangi bir ücret talep edilmiyordu. Buna karşılık medreselerin
kendi bünyeleri içersinde vakıfları bulunmaktaydı. Bu vakıfların gelirleri
ile medrese öğrencilerinin gıda, yiyecek, kitap ihtiyaçları karşılandığı
gibi, talebelerin barınma ihtiyaçları da karşılanmaktaydı. Kısacası
ilkOsmanlı medreselerinden başlayarak talebe bütün Osmanlı tarihi boyunca
kurulan tesislerin vakfiyelerinden tespit edilen ölçülerde burs almış,
yiyecek yardımı görmüştür. Böylece tedris işinde ana unsurlardan biri olan
talebe, her devirde himaye edilmiş, bu durum medreselerin vakfiyelerinde
açıkça ifade edilmiştir(18). Diğer yandan medrese
talebeleri için diğer bir gelir kaynağı da “cerr” adı verilen usuldür(19).
Medrese, hocası, okulu bulunmayan en küçük ve en uzak köylerde etkisini bu
yaygın eğitim yoluyla duyururdu. Böylece medrese cerr vasıtasıyla halkın
ayağına gider, halkla kaynaşır, halkın elinden tutmuş olurdu (20). Zamanla
vakıf sisteminin bozulması, vakıf gelirlerinin azalması ve yetersiz hâle
gelmesi gibi durumlar karşısında talebeler “cerr”e daha fazla yönelmek ve
bağlanmak zorunda kalmışlardır.Bilhassa medreselerin son dönemlerinden
itibaren cerr uygulamasını ifade eden talebe-halk, medrese-halk kaynaşması
anlayışı, yukarıda zikredilen özelliklerin de tesiri ile âdeta bir tür
dilencilik hâline gelmiştir ki, o dönemlerde bu uygulamaya yapılan itiraz ve
eleştirilerin odak noktasını da cerr usulünün bu olumsuz yanı teşkil
etmekteydi. Meşrutiyet döneminin
başlarında medreselerin belli bir ıslahata tabi tutulmalarını isteyen
adayların ifade etmiş olduğu fikirler arasında, medrese talebelerinin
ekonomik durumları ile iaşeleri meselesi önemli bir yer tutmaktaydı. Ulema ve
aydınlar öncelikle “cerr” usulünün kaldırılması veya bir düzene sokulmasını,
talebelere öğrenimlerini tamamlayıncaya kadar burs temin edilmesini, beslenme
ve barınma ihtiyaçlarının yeterli ve düzenli olarak karşılanmasını talep
etmekte ve bu konuda çözüm yolları göstermekteydiler. Bütün bunların
yapılabilmesi için mâli kaynak olarak, vakıf gelirleri ile halktan toplanan
bağışlar göz önüne alınmakta, bilhassa vakıfların bir düzene bağlanması
şiddetle talep edilmekteydi (21). Şevketi yukarıda belirtmiş
olduğumuz medreselerin belli bir ıslaha tabi tutulmasını arzu eden ve bu
arzusunu da bir kitapçık ile kamuoyuna arz eden hem mektep hem de medrese
tahsili almış olan aydınlarımızdan sadece birisidir.Şevketi de medrese
ıslahatı düşüncesi içerisinde medrese talebelerinin ekonomik durumları ve
iaşeleri hususunda oldukça modern ve yaşadığı dönemin ötesinde, hatta günümüz
için bile geçerli olabilecek fikirler beyan etmiştir ki, kanaatimizce Onun bu
tarzdaki fikirleri kendi dönemindeki ve kendinden sonraki aydınlara rehberlik
etmiştir. Şevketi, talebe-i ulumun
kendisinin tasvir etmiş olduğu program doğrultusunda eğitim-öğretim
faaliyetlerinden yararlanacağını düşünerek gerek orta dereceli
medreselerdeki, gerekse yüksek dereceli medreselerdeki talebelerin tüm
vakitlerini eğitim-öğretim faaliyetlerine harcamaları gerektiğini
belirtmiştir(22). Bu noktadan hareketle Şevketi, talebelerin yemek
hazırlamak, çamaşır yıkamak vb. işlerle zamanlarını harcamamalarını ifade
etmiştir. Ona göre her ne kadar hayat-i asliyede bu tarzdaki faaliyetler
oldukça önemli ve yararlı olsa da, tedrisat işinde eğitim-öğretim
faaliyetleri ön plânda olduğu için, talebeler yemek yapmak, bulaşık yıkamak,
çamaşır yıkamak için harcayacakları zamanlarını öğrenim faaliyetlerine
harcamalıdırlar(23). Şevketi bu amaç doğrultusunda Şevketi, Maarifçe uygun
görülen muhitlerde birer ta’mhane, (lokanta) anbar yapılmasını
önermektedir.Böylece medrese talebeleri yemek yemek ve çamaşır yıkamak gibi
ihtiyaçlarını, yapılacak olan ve yukarıda zikredilen müesseselerden
karşılayabilecekti (24). Bu kurumların her türlü masrafları devletçe
karşılanabileceği gibi (Evkaf Nezareti’nin bütçesinden) halk tarafından da
karşılanabilecekti (25). Şevketi, medrese
talebelerinin Maarifçe yaptırılacak olan lokanta ve çamaşırhanelerden nasıl
istifade edecekleri hususunda da açıklamalarda bulunmuştur.Şevketi’ye göre
devlet ilk iş olarak bu müesseselerin talebelerce yerinde ve uygun bir tarzda
kullanımını sağlanması gerekiyordu.Bu da disiplin hadisesiyle yakınen
ilgilidir.Bu kurumlardan talebelerin maksada uygun olarak yararlanmalarını
temin etmek için her bir talebeye aylık olarak yemek yiyeceği ve çamaşır
yıkatacağı gün adetince fiş verilmelidir. Talebeler kendilerine verilecek
olan fişlerden her birini yemek yerken ve çamaşır yıkarken ilgili
müesseselerdeki görevlilere vermek suretiyle bu tür hizmetlerden
yararlanabileceklerdi. Böylece, hem disiplin sorunu halledilmiş olacak, hem
de buralardan sadece talebeler istifade etmiş olacaklardı. Ayrıca özel olarak
buralarda disiplinin ve nizamın sağlanması için çalışmaya da gerek
kalmayacaktı (26). Dolayısıyla talebeler zamanlarının büyük çoğunluğunu
eğitim-öğretim faaliyetlerinde harcayabileceklerdi.Biz konunun bütünlüğünün
sağlanması açısından Şevketi’nin bu hususta beyan etmiş olduğu orijinal
ifadelere burada yer vermenin hem daha yararlı olacağını hem de ilgililere
orijinal bir fikir vermenin daha yerinde ve doğru olacağı kanaatindeyiz.
Şevketi’nin bu meyandaki ifadesi şu şekildedir: “Talabe-i ulûmun hususuyla bu programı takip
edecekleri nazar-ı dikkate alınarak zamanlarını yemek hazırlamak, çamaşır
yıkamak gibi işlerle işgal edilmeyip hüsn-i isti’mal ile yalnız vazifelerine
sarf olunmasını te’min lazımdır.Vakı’a hayat-ı ameliyede bunlarla meşgul
olmanın faidesi inkar edilmezse de talebenin tahsillerinde muvaffak
olmalarına bunların büyük manalar teşkil edeceğinden de asla şüphe edilemez.
Bu hususun temini için lazım gelen masraf kısmen evkâfın bu babdaki
tahsisatıyla, kısmen de milletin muavenetiyle tesviye edilebilir.Bunun
suret-i icrasına gelince, mesela her daire-i merkez-i tedrisin münasip bir
mahallinde birer ta’mhane, matbah, anbar yapılıp oranın talebesi bunlarda
it’am edilmek, fakat ihzar-ı münasib bir vecihle kontrole tabî tutulmak ve
çamaşırlar oraya mahsus yapılacak çamaşırhanelerde yıkattırılmaktan
ibarettir. Bu suret ta’mhane vesaire vücuda getirmek külfetlerini müstelzim
olduğu gibi pek de ahrar-ane değildir. Bir suret daha varid hatır olur ki o
da, talebeye her ta’m edişinde bir tanesini vermek üzere her ay lüzumu kadar
biletler verip bunlarla talebeye mahsus nezafet-i intizam dairesinde
açtırılarak lokantalarda yemek yemelerini tertip etmekten ibarettir ki bu
tarzda ta’mın tenevvür talebe-i ulumun vakt-i gaib etmek içinDaire-i Tedrisiye
ve Merkez-i İlmilerinin servet ve müsadesine göre yemek ve çamaşır işlerinin
müdiriyyetleri tarafından münasip bir surette başkalarına gördürülmesi
tahsillerinde muvaffak olmalarının esbabından bulunduğundan tavsiye olunur”(27). Şevketi’nin bu yöndeki
fikirleri bugünkü üniversitelerimizde de uygulanmakta olan devletin belirli
bir miktarını sübvanse (subvention) ederek desteklemiş olduğu ve çok cüzî bir
miktar karşılığında öğrencilere verilen yemek uygulaması ile paralellik
göstermektedir ki, Şevketi’nin tasvir etmiş olduğu fiş karşılığında yemek
yemek, çamaşır yıkatmak uygulaması da günümüz üniversitelerinde uygulanan bir
sistemdir. Şevketi, her sınıf
düzeyindeki öğrenciler arasında belirgin bir birlikteliği sağlayabilmek, her
sınıf kademesini diğer sınıflardan ayırabilmek için aynı sınıfa mensup olan
talebelerin aynı türden kıyafet giymeleri gerektiğini belirtmektedir. Bu
talebini şu şekilde ifade etmektedir: “İntizama riayeten talebe-i uluma tahsilin
nev’iyle sınıf farkını gösterecek yeknesâk esvâb giydirilmelidir”(28). Şevketi, ders kitaplarının
temin edilip talebelere herhangi bir ücret almadan verilmesini talep etmiştir
(29). Aynı zamanda Şevketi, orta dereceli medrese talebelerine devletçe belli
bir miktarda haftalık, yüksek dereceli medrese öğrencilerine de aylıklar
verilmesini talep etmiştir(30). Şevketi’nin bu görüşü, günümüzde üniversite
öğrencilerine devletçe verilmekte olan burs, kredi uygulamasıyla paralellik
göstermektedir. Zengin, Şevketi’nin medrese talebelerine devletçe burs verilmesiyle
ilgili olarak herhangi bir fikir beyan etmediğini belirtse de (31) Şevketi,
yukarıda da görüleceği üzere bu yönde fikir ileri sürdüğü gibi Ergün de bizim
bu fikrimizi desteklemektedir(32). “Cerr” uygulamasıyla ilgili
olarakŞevketi, çağdaşlarının içerisinde en ayrıntılı görüş ileri sürenlerden
bir tanesidir. Şevketi, şuhud-ı selâse adı verilenRecep, Şaban ve Ramazan
aylarında medreselerde derslerin kesilmesine paralel olarak medrese
öğrencilerinin cerr’e çıkmak için can attıklarını, tezkeresini yaptıran
talebenin eline geçirdiği bir tavsiyenâme ile güzel bir köy bulmak üzere vaaz
ve cerre gittiklerini belirtmektedir (33). Ona göre talebelerin cerr ve vaaz
için gitmiş oldukları beldelerin ahalisi, talebenin cerr ve vaaz için
gitmediği belde ve yörelerin ahalisine nazaran ilmen daha ileri bir seviyeye
geldiği gibi, talebe de medresede öğrenmiş olduğu teorik bilgiyi, o yörenin
ahalisinin de teşvikiyle pratiğe dökebilmekte, bilgi ve tecrübesini bu yolla
pekiştirmekte ve artırmakta, ilmini ilerletmektedir (34). Şevketi’ye göre,
cerre ve va’aza dürus-u taiye ve dürus-u aliye medreselerinin ancak altıncı
sınıfını ikmal eden bir talebe çıkabilirdi ki, bu talebelerin seçimi ile
gönderilecekleri yerleri gibi hususlar devletçe tespit edilecekti.Devlet bu
talebelere belli bir miktarda harcırah da verecekti. Bunun karşılığında
talebeler, cerr ve vaaz karşılığında dağılmış oldukları beldenin halkı
tarafından kendilerine verilecek olan parayı kendileri için
kullanamayacaklardı.Cerre ve vaaza çıkmadan önce bizzat devletçe kendilerine
verilecek olan makbuz karşılığında bu paraları toplayabileceklerdi (35).
Ancak biz, Şevketi’nin talebelerin resmî makamlar adına da olsa bağış kabul
etmeleri ve para toplamaları fikrinin uygun olduğu kanaatinde değiliz. Zira
önceki dönemlerdeki cerr ve vaaz uygulamalarında geçerli olan başkalarına
avuç açma ve yardım bekleme olayınınŞevketi’nin önermiş olduğu sistem
içerisinde dahi talebe yine, kendi adına olmasa bile, başkalarının adına para
toplayan veya verdiği hizmetin karşılığını bekleyen bir kişi durumuna
düşmektedir.Aynı zamanda eski usulde olduğu gibi, Şevketi’nin önermiş olduğu
sistemde de halkın vermiş olduğu para, devlet adına makbuz karşılığında
toplanmış olsa da bu uygulama suistimale açık bir uygulamadır ve talebeler
yine haksız kazanç elde edebilirlerdi. Biz bunun yerine, devletin talebelere
vermiş olduğu burs miktarını artırdıktan sonra talebeleri cerr’e göndermesini
sağlayacağı gibi, bir nebze de olsa haksız kazançları ve suistimali de
önleyebileceğini düşünmekteyiz.Böylece hem talebeler yine cerr ve vaaz
vasıtasıyla bir nevi staj yapmış olacaklar, hem de cerr için gitmiş oldukları
beldenin ahalisini aydınlatarak kendi bilgilerini pekiştirmiş olacaklar ve
tecrübelerini artıracaklardı. C-Mezuniyet Sonrası Haklar ve İstihdam Osmanlı Devleti’nin ilmiye
teşkilâtı “tedris” (öğretim) ve “kaza” (adalet) olmak üzere iki kola
ayrılmıştır.Bunların fiili ve itibari hiyerarşileri arasında bir paralellik
kurulmuş ve birinden diğerine her zaman geçebilme imkânı sağlanmıştır (36).
Dolayısıyla Osmanlı medreselerinde öğrenimini tamamlayan ve icâzet alan
talebe usûl gereğince dinî, idarî, hukukî ve ilmî hizmet alanlarında görev
alabilmekteydi (37). Aynı zamanda bunların dışında toplumun ihtiyaç duyduğu
hekim gibi elemanların da medreselerden yetiştirildikleri bilinen bir
gerçekti (38). Özetle Osmanlı Devleti’nde Tanzimat dönemine kadar
medreseler,Enderun Mektebi ile birlikte, ilmî, idarî, hukukî, dinî alanlara
eleman yetiştiren yegane kurum niteliğindeydi. Kanunî SultanSüleyman’ın
ölümünden sonra zamanla medrese programlarından aklî ilimler olarak
nitelendirdiğimizMatematik, Tabii ilimler vb. ilimler ağırlığını kaybetmeye
başlamışlardı. Bilhassa devletin hukukî ve idarî yapısı da Tanzimat’ın
ilanından sonra klasik özelliklerinden sıyrılıp,Avrupai bir özelliğe
bürünmeye başlamıştı. Dolayısıyla, o dönemde büyük ölçüde dinî bilimlere
inhisar ettirilmiş olan medreseler, devletin bu yöndeki taleplerine cevap
veremez duruma düşmüştür. Hatta bazı müderrisler bizzat devlet adamlarının
yapmış oldukları yenilik teşebbüslerini dahi şiddetle eleştirir bir vaziyet
dahi almışlardır. Tanzimat döneminden itibaren, değişen hukukî ve idarî
sistemin devamını sağlayacak elemanlar yetiştirmek amacıyla bizzat devlet
tarafından medresenin dışında Batı tarzında yeni eğitim kurumları, mektepler
açılmaya başlamıştır (39). Devlet“yeni birOsmanlı toplumu yaratma” görevini
yeni açılan bu mekteplere vermiş, tercihini de “mektep” lehine kullanmıştır
(40). Neticede medrese mezunlarının istihdam alanları büyük oranda
imam-hatiplik, müftülük, vaizlik, müderrislik, şeri mahkemelerde kadılık ile
bu görevlerin idarecisi mevkiinde olan şeyhülislâmlık, ders vekilliği ve
bunların bünyelerindeki memuriyetlerden ibaret kalmıştır (41). Medrese mensuplarının
tasvir edilen bu durumu anlayışla karşılamaları elbetteki beklenemezdi.Ancak
medrese mensuplarının ortaya çıkan bu durumu kavramakta geciktiklerini de
belirtmekte fayda vardır.Medreseler,II.Meşrutiyet döneminin başlarına kadar
asırlar öncesinin programlarını tatbik ederek din görevlisi yetiştirmeye
çalışmışlardır. II.Meşrutiyet yıllarına
kadar devam eden bu duruma son verebilmek için yeni kurulan mektepler de
örnek alınarak medreselerin yeni bir düzene sokulması için, bu dönemde yoğun
çalışmaların yapıldığı görülmektedir.Esasen bu çalışmalar bize medreselere
varlıklarını idare ettirebilmek için kendilerinden beklenen görevi yerine
getirebilecek hâle gelmelerinin gerçeğinin medreselilerce de anlaşıldığını ve
bu yönde teşebbüslerde bulunulduğunu göstermektedir(42). Zira Dârül-fünun
bünyesinde açılanUlûm-ı Âliye-i Dîniye Şubesi’nin, medreselerin ellerinde
kalan son görevlerini de alacak durumda olması, medrese mensuplarını daha
ciddi bir çalışmaya sevk etmiştir (43). İstibdat döneminde dünyaya
gelen ve II. Meşrutiyet döneminde medreselerin ıslah edilmesine ilişkin fikir
ileri süren ve bu fikirlerini de risale tipinde bir kitapçık hâlinde
yayınlayanEşrefzâde Şevketi, yaşamış olduğu dönemin fikri ve siyasî
özelliklerinin de tesiri altında kalarak, medrese talebelerinin mezuniyet
sonrası hakları ve istihdam edilmelerine ilişkin mevzuatla ilgili olarak
birtakım fikirler beyan etmiştir. Şevketi, medrese
talebelerinin mezuniyet derecelerine göre istihdam alanlarını tespit
etmiştir. Yani orta dereceli medreselerden mezun olanlar ile belli sınıflarına
kadar okuyup tasdikname alan talebeler için ön görmüş olduğu meslekler ile,
yüksek dereceli medreseleri bitiren talebeler için ön görmüş olduğu meslek
grupları birbirlerinden farklıdır.Örneğin Şevketi, orta dereceli medreselere
altıncı sınıfa kadar devam edip de bu sınıftan sonra tasdikname alan
talebelerin askerlikten muaf tutulmalarını talep etmiştir. Bunu kendi
sözleriyle şu şekilde ifade etmektedir: “Tahsil-i tâliyenin altıncı sınıfından
tasdiknâme alanlar muafiyet ve müsdâdat-ı askeriyeye nail olmaları lazım
olur” (44). Şevketi, orta dereceli
medreselerde birinci veya ikinci derecede bulunup da medrese tahsilini yarım
bırakan talebeler için bi’lumum camilerde imamlık, mescitlerde hatiplik ve
mekatib-i iptidaiyede muallimlik mesleklerini, üçüncü derecede bulunanlar
için müezzinlik mesleğini uygun görmüştür (45). Şevketi, orta dereceli
medreseleri bitiren talebelerin mezuniyetlerinden sonra istihdam
edilebilecekleri meslekleri de tespit etmiştir.Ona göre bu vasfa sahip olan
talebeler, rüştiyelerde muallimlik, MeşihatDairesi ve Şer’i mahkemelerde
katiplik, askerî taburlarda imamlık, büyük camilerde hatiplik gibi
memuriyette de çalışabilirlerdi (46). Ayrıca, orta dereceli medrese mezunu
her talebenin yüksek dereceli medreselere girebilme imkânına sahip olmasını
da teklif etmiştir(47). Şevketi, yüksek dereceli
medrese mezunlarının çalışabileceği yedi tane meslek alanı tespit etmiştir.
Bunlar, müfessirlik, muhaddislik, mütekellimlik, vaizlik, fakihlik,
müverrihlik ve edibliktir. Ayrıca herbir mesleği yüksek dereceli medreselerin
belli kısımlarıyla ilintilemiştir. Yani, Şevketi’ye göre birinci şubenin
tefsir kısmını bitiren bir talebe müfessir olabilirdi. Birinci şubenin Hadis
kısmını bitiren bir talebe muhaddis, birinci şubeninKelam kısmıyla üçüncü
şubenin bir ila üçüncü kısmını bitiren bir talebe mütekellim, birinci
şubeninAhlâk kısmını bitiren bir talebe vaiz, ikinci şubesini tamamıyla
bitiren bir talebe Fakih, üçüncü şubeninTarih kısmını bitiren bir talebe
müverrih, dördüncü şubenin herhangi bir kısmından mezun olan bir talebe ise
ediplik vazifelerini yapabilirdi. Şevketi, bu kadarla da yetinmeyip, bu yedi
meslekten birine girecek olan talebelerin öğrenim hayatındayken almak zorunda
oldukları dersleri de tespit etmiştir. Biz de konunun bütünlüğünü göz önünde
bulundurarak bu yedi mesleğe ilişkin derslere burada yer vermeyi yararlı
görmekteyiz. Bu dersler şunlardır: 1-MÜFESSİRLİK:Hadis,Kelam,Fıkıh,Usul-i
Fıkıh, Mantık, Münazara,İlm-i Ruh, Hikmet-i İlahiye, Ahlak,Tarih ve Siyer,Edebiyat 2-MUHADDİSLİK:Tefsir,Kelam,
İlm-i Ruh,Hikmet-i İlahiye, Ahlak,
Tarih ve Siyer,Edebiyat, Hadis, Fıkıh 3-MÜTEKELLİMLİK:Tefsir,
Hadis, Fıkıh ve Usul-i Fıkıh, Mantık ve
Münazara,Tarih, Felsefe, İlm-i Ruh, Hikmet-i
İlahiye, Tabiat ve Coğrafya-i Din, Tarih ve Siyer, Edebiyat 4-VAİZLİK : Tefsir,
Hadis,Kelam, Fıkıh ve Hukuk, Mantık
ve Münazara, İlm-i Ruh, Hikmet-i İlahiye, Ahlâk-ı Hükmî,Hikmet-i Bedâyi (Estetik),
Tarih ve Siyer, Edebiyat 5-FAKİHLİK :Tefsir,Hadis, Kelam,Ahlâk, Mantık ve Münazara,
İlm-i Ruh, Tarih, Edebiyat 6-MÜVERRİHLİK:Tefsir,
Hadis, Kelâm,Ahlâk,Fıkıh ve Hukuk, Mantık ve Münazara, Tarih-i Felsefe,İlm-i
Ruh, Coğrafya, Elsine 7-EDİPLİK : Tefsir,Hadis,Kelâm,Ahlâk,Fıkıh
ve Hukuk, Mantık ve Münazara,Tarih-i Felsefe, İlm-i Ruh, Hikmet-i Bedâyi,
Tarih, Elsine Bu ifadelerden de
anlaşılacağı üzere Şevketi’nin yüksek dereceli medrese mezunları için ön
görmüş olduğu meslek alanları din görevliliği ile sınırlıdır. Bu sınırlamaya
karşın, Şevketi’nin o zamana kadar medrese programlarında olmayan Psikoloji
ve yabancı dil derslerine yer vermiş olması bir yenilik belirtisidir.
(*)Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü. (1)Huzur dersleri mukarriri, ramazanda
padişahın huzurunda Kur’anı tefsir etmekle vazifeli bulunan müderrise verilen
addır. (bk. Ferit Develioğlu:Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lugat,Aydın Kitapevi yay., Ankara 1995, s.679.) (2)Muallimhane-i Nüvvab, Tanzimatın hukuk
alanına getirdiği ikililiğin uygulanabilmesi için şeriatla ilgili bazı
davalara bakmak üzere, yeni kadı ve naiplerin yetiştirilmesi amacıyla 1854
yılında açılan medreseye verilen addır. Bu medreseye 1884’ten itibaren
Mekteb-i Nüvvab, 1910 yılından itibaren ise Mekteb-i Kuzat adı verilmiştir.
(bk. Mustafa Ergün: II.Meşrutiyet
Döneminde Eğitim Hareketleri, Ocak Yayınları, Ankara 1996, s.346.) (3)Sakk, şeri mahkemelerce verilen berât,
kadı hücceti ve bu gibi yazılardaki tabirdir. Aynı zamanda vesika manasına
gelip, mahkemede alınan kararın nasıl belgelendirileceğinin öğretilmesi
anlamına gelmektedir.(bk. Develioğlu, a.g.e.,
s.915.) (4)Şevketi’nin hayatı ve memuriyetleri
hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için bk. Sadık Albayrak: Son Devrin İslam UlemasıI-IV,
BüyükşehirBelediyesi yay., İstanbul 1980; Sadık Albayrak:Son Devrin İslam Akademisi, Darü’l Hikmeti’l-İslamiye, Yeni Asya
yay., İstanbul 1973, s.174-177. Ayrıca İstanbul İl Müftülüğü binasında
bulunan Osmanlıca evraklar kısmında, Dosya
Numarası:19, Sicil Defteri C.5, Sayfa:247 nolu evrakta Şevketi’nin
hal tercümesi bulunabilir. (5)Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış,MEB Yay.,
Ankara, 1964, s.4. (6)Ersoy Taşdemirci,Cumhuriyet Dönemi Türk Millî Eğitim Politikasının Ana Devrelerinin
Üzerine Tahlili ve Mukayeseli Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), A.Ü.Sos.Bil.Enst., Ankara, 1984, s.63. (7)Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e Kadar), KültürKoleji
Yay., İstanbul, 1994, s.60. (8) Akyüz, a.g.e., s.60. (9)Hüseyin Atay,Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi,Dergah Yayınları, İstanbul, 1983,
s.139. (10)Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Cem Yayınevi, İstanbul,
1995, s.20, 153. (11) Zeki Salih Zengin, II.Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Islahı ve Din Eğitimi,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), E.Ü.Sos.Bil.Ens., Kayseri, 1994, s.120. (12)Eşrefzâde Mehmet Şevketi,Medaris-İslamiye Islahat Programı,
Harbet Matbaası,İstanbul, 1913, s.121. (13)Şevketi, a.g.e., s.31. (14)Şevketi, a.g.e., s.30-31. (15)Şevketi, a.g.e., s.30-31. (16)Şevketi, a.g.e., s.34-35. (17)Şevketi, a.g.e., s.34-35. (18) Mustafa Bilge,İlk Osmanlı Medreseleri,EdebiyatFak.Basımevi, İstanbul, 1984,
s.38-40. (19)Cerr, medrese talebelerinin Şuhûr-ı
Selâse adı verilen Recep, Şaban ve Ramazan aylarında ülkenin çeşitli
bölgelerine dağılarak verdikleri vaaz, imamlık gibi dini hizmetlerin
karşılığında halktan para, yiyecek ve giyecek almaları ile ilgili olarak
kullanılan bir tabirdir. Bk. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C-1, MEB Yay.,
s.279. (20) Akyüz, a.g.e., s.66. (21) Zeki Salih Zengin, II. Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Islahı ve Din Eğitimi,
(Yayınlanmamış YüksekLisans Tezi), E.Ü.Sos.Bil.Enst., Kayseri, 1993, s.122. (22)Eşrefzâde Mehmet Şevketi, Medarris-i İslamiye Islahat Programı, Harbet
Matbaası, İstanbul, 1913, s.37. (23) Şevketi, a.g.e., s.37. (24) Şevketi, a.g.e., s.37. (25) Şevketi, a.g.e., s.37. (26) Şevketi, a.g.e., s.37-38. (27) Şevketi, a.g.e., s.37-38. (28) Şevketi, a.g.e., s.39. (29) Şevketi, a.g.e., s.39. (30) Şevketi, a.g.e., s.39. (31)Zengin, a.g.e., s.125. (32)Mustafa Ergün,II.Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri,OcakYayınları, Ankara,
1996, s.336. (33)Şevketi, a.g.e., s.39. (34)Şevketi, a.g.e., s.39. (35) Şevketi, a.g.e., s.39-40. (36)Ersoy Taşdemirci, Cumhuryet Dönemi Türk Millî Eğitim Politikasının Ana Devreleri
Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi),A.Ü.Sos.Bil.Enst., Ankara, 1984, s.66. (37)Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için
bk. Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim
Sisteminin Gelişimine Tarihi Bir Bakış, MEBYay., Ankara, 1964, s.4;
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Devletinin İlmiye Teşkilâtı, T.T.K.yay., Ankara, 1988, s.55-57, 83-149,
151-160. (38)Zeki Salih Zengin,II.Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Islahı ve Din Eğitimi, (Yayınlanmamış
YüksekLisans Tezi), E.Ü.Sos.Bil.Ens., Kayseri, 1993, s.130. (39)Yeni kurulan bu mektepler hakkında
ayrıntılı bilgi edinmek için bk. Osman Nuri Ergin,Türk Maarif Tarihi,C.I-II, Eser Matbaası,İstanbul, 1977,
s.315-353, 594-619, 649-654; HasanAli Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, MEB Yay.,
İstanbul, 1922, s.25-28; Unat, a.g.e.,
s.58-75. (40) Bayram Kodaman, II.Abdülhamid Dönemi Eğitim Sistemi,ÖtükenYay., İstanbul, 1980,
s.XIII. (41)Zengin, a.g.e., s.131. (42)Zengin, a.g.e., s.136. (43) Unat, a.g.e., s.8. (44) Şevketi, Medaris-i İslamiye Islahat Programı, Harbet Matbaası, İstanbul,
1913, s.32. (45)Şevketi, a.g.e., s.34. (46)Şevketi, a.g.e., s.34. (47)Şevketi, a.g.e., s.34. |
İçindekiler...o
Kâzım
Karabekir Eğitim Fakültesinde “Okul Deneyimi” Uygulaması ve Sonuçlarının
Değerlendirilmesi o
Fizik
Konularının Kavratılmasında Görsel Öğretim Materyallerinin Önemi o
Okul
Psikologluğu ve Okul Psikolojik Danışmanlığı Meslekleri: Karşılaştırmalı Bir
Çalışma o
Fen
Bilimlerinde Değerlendirmenin Önemi o
Bazı
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye'de Zorunlu Eğitimde Yönlendirme Çalışmalarının
Değerlendirilmesi o
Türkiye’de
Eğitim Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Süreci o
Yirmibirinci
Asrın Başında Balkanlarda Yaşayan Türkçe o
Divan
Şiiri Öğretimi Üzerine o
Lise
Resim Dersi Öğretim Programının Çağdaş Sanatsal Eğitim Bağlamında
Değerlendirilmesi o
İlköğretim
Öğretmeni Adaylarına İlkokuma-Yazma Çalışmaları ile İlgili Pratik Öneriler o
Eşrefzâde Mehmet
Şevketi’nin Medrese Talebelerinin Durumlarına İlişkin Görüşleri ve Çözüm
Önerileri © T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı |
|||
[ yukarı ] |