MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı 161 |
Kış 2004 |
YETİŞKİNLERDE DEPREM BİLGİSİ VE ETKİLİ FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ |
Adem BAŞIBÜYÜK* |
GİRİŞ Yetiskin; sözlük anlamı olarak olgunluk çagına ulasmıs kimse olarak tanımlanmakta olup, yetiskinlik dönemi ise ergenlik çagını izleyen ve hayatın sonuna kadar devam eden devre olarak kabul edilir. Bu açıdan yetiskinlik; ergenlik döneminden sonraki insan hayatını kapsayan bedeni, psikolojik ve sosyal olgunluk durumudur(1). Zihinsel gelisimini tamamlamıs, psikolojik olgunluga erismis, ekonomik bagımsızlıgını kazanmıs ve toplumda bir sorumluluk üstlenmis bireyler yetiskin olarak tanımlanmaktadır(2). Bir çok ülkedeki resmi belgeler, yetiskini 17 ile 21 yas üzerinde olup, zorunlu ögrenimin ötesinde bir egitim kurumuna tam-zamanlı ögrenci olarak devam edemeyen kimse olarak kabul etmektedir(3). Gelisim psikolojisi alanında çalısan uzmanlar insan gelisimini belli evrelere ayırarak incelemislerdir. Bu güne kadar insan gelisimi ile ilgili yapılan arastırmalar, yasamımızın büyük bir bölümünü yetiskinlik ve yetiskinlik sonrası evreden olustugunu ortaya çıkarmıstır. Buna karsılık psikologlar ve insanı konu alan diger bilim dallarının çogunlugunun çocukluk ve gençlik üzerine çalısmalarını yogunlastırırken, yetiskinlik dönemini ihmal ettikleri görülmektedir. Günümüz egitimcileri her bireyin ögrenme ihtiyaçlarına cevap verebilmesi, potansiyellerini ortaya çıkarabilmesi ve daha genis bir toplum içerisinde yer edinebilmeleri için hayat boyu egitimi temel bir hak ve medeni bir toplumda en temel bir gereksinim olarak görmektedirler(4). Ekonomik Kalkınma ve isbirligi Örgütü (OECD) ne göre ise yetiskin egitimi zorunlu egitim çagının dısına çıkmıs ve asıl ugrasısı artık okula gitmek olmayan kimselerin, hayatlarının herhangi bir bölümünde duyacakları ögrenme ihtiyacını veya ilgiyi tatmin etmek üzere düzenlenen faaliyetleri ve programları kapsamaktadır(5). Öncelikle Türkiye’de okullasma oranı yıldan yıla gerçeklesen iyilesmeye ragmen düsüktür. Gerçekten de 1996-1997 dönemi verilerine göre ülkede okullasma oranı ilkögretimde %88,9, ortaögretimde %54,7 ve yüksekögretimde %22,4’tür(6). Bu oranların geçmis yıllarda daha düsük oldugu düsünülürse Türkiye’de halk egitiminin ne kadar önemli oldugu anlasılır. Egitim seviyesi düsük insanlar, genellikle kadercilik anlayısına göre yasamını sürdürmektedir. Çesitli olaylar onlarda güvensizlik uyandırmıs, süphecilik gelismistir. Halkı bos ve yanlıs inançlardan kurtarmak, dogru düsünme, iyiyi, güzeli bulma ve ayırma yeteneklerini beslemek ve gelistirmek gerekir. Bu baglamda yetiskin egitiminin görevi insanları sosyal bünyenin zorladıgı yönlerden haberdar etmektir. Bu bünye ise ancak kontrol altına alınarak sekillendirilebilir(7). Çalısmamızda en etkili dogal afetlerin basında gelen depremi yetiskinlerin algılama düzeyleri, deprem egitimi seviyeleri ve muhtemel deprem karsısında tutumları ortaya konulmaya çalısılmıstır. Buna ek olarak yetiskinlerin deprem bilgi seviyeleri ölçülerek sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde durulmustur. Türkiye arazilerinin yaklasık olarak %92’si, nüfusun ise %98’i deprem riski altında bulunmaktadır. Buna karsılık ülkemizde depremden korunmaya yönelik olarak alınan tedbirlerin yeterince uygulanabilir nitelikte olmadıgı bilinmektedir . Türkiye’de deprem konusunda hazırlıklı ve bilinçli bir toplum olusturmanın önemi özellikle 1999 Marmara Depreminden sonra daha iyi anlasılmıstır. Marmara Depreminden sonra Türkiye içinden ve dısından yapılan akademik arastırmalarda daha çok deprem sonrası ortaya çıkan psikolojik sorunlar üzerinde durulmustur(8-11). Yine bu depremden sonra çocuklar basta olmak üzere ilk ve orta ögrenim kurumlarında deprem egitimi ile ilgili faaliyetler yaygınlasmıs olmasına ragmen, bu faaliyetler yetiskinler düzeyinde istenilen seviyede degildir. Yetiskin egitiminin, deprem egitimi ve depremde alınabilecek önlemler konusunda iki temel önemli noktası bulunmaktadır. Bunlardan birincisi evde depremi en az zarar ile atlatmak için alınabilecek önlemler, ikincisi ise ailedeki çocuk ve gençlerin evde alınabilecek tedbirlere katılımını saglamaktır. Çünkü gelisim ve ögrenme ile ilgili yapılan bir çok arastırmada aile içinde çocukların yetiskinleri model aldıkları ve onların davranıslarını taklit ettikleri belirlenmistir. Problemler Büyük oranda can ve mal kaybına neden olan deprem konusunda yetiskin insanların bilgisi ve deprem en az zararla kurtulabilmek için alınabilecek tedbirler konusundaki tutum ve düsünceleri nedir? Bu probleme baglı olarak asagıdaki alt problemler arastırılmıstır: • Yetiskinlerin depremin nedeni hakkındaki görüsleri nelerdir? • Yetiskinlerin depremden en az zararla kurtulabilmek için alınması gereken tedbirler konusundaki bilgisi hangi düzeydedir? • Yetiskinlerin depreme bakısı nasıldır? • Yetiskinlerin depremden en az zararla kurtulabilmek için gerekli egitim düzeyi nedir? • Yetiskinler deprem ve deprem egitimi konusunda var olan bilgilerini nasıl edinmislerdir? • Yetiskinlerin deprem egitimi ile ilgili resmi ve sivil toplum kurum ve kurulusları hakkındaki bilgi düzeyi nedir? Amaç Bu çalısmamızın amacı, yetiskinlerin deprem ve depremden korunma yolları konusundaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi, deprem hakkındaki tutum, düsünce ve egilimlerinin tespit edilmesi, yetiskinlerde deprem egitimi ile ilgili sorunlar ve bu sorunlara çözüm önerilerinin getirilmesidir. Öncelikli olarak Türkiye açısından deprem siddeti, sıklıgı ve zararları bakımından kabul edilmesi gereken bir gerçektir. fiiddetli depremler toplumu sosyal, ekonomik ve psikolojik bakımdan derinden etkilemektedir. Buna karsılık ülkede deprem gerçeginin yeterince anlasılmıs olmaması, zararların daha da fazla olmasına sebebiyet vermektedir. Oysa ki depremlerin zararlarını ortadan kaldırmak veya en azından asgariye indirmek mümkündür. Bu ise ancak etkili ve sürekli bir deprem egitimi ile gerçeklesebilir. Bunun için gerek örgün ögretim, gerekse yaygın ögretim programlarında "depremler ve korunma yolları" ile ilgili egitimin istenen düzeyde olmasını saglayacak sartların hazırlanması gerekir. Diger afetlerde oldugu gibi depremlerde de problemin önemi afet sonrasında anlasılmakta, buna karsılık belirli bir zaman sonrasında afetler sorun olmaktan çıkabilmektedir. Örnegin; çalısmamızı gerçeklestirdigimiz Erzincan’da 1939 yılında yaklasık 40000 kisinin hayatını kaybettigi deprem yasanmıs olmasına ragmen, 1992’deki depremin siddetinden çok insan ihmalinden kaynaklanan hasar önemli olmustur. Deprem zararlarını en aza indirmek için kuskusuz Bayındırlık ve imar iskan, Afet isleri, Köy Hizmetleri, Belediyeler, Üniversiteler vb. kamu kurum ve kuruluslara önemli görevler düsmektedir. Ancak her seyden önce bireylere deprem bilincinin kazandırılması gerekir. Bu da örgün ve yaygın egitim faaliyetleri ile gerçeklestirilebilir. Metod Arastırmada, betimsel yöntem kullanılmıstır. Çalısmanın evrenini Erzincan olusturmaktadır. Çünkü Erzincan’ın bu açıdan önemi büyüktür. Kuzey Anadolu Fayı üzerinde yer alan sehirde yazılı kaynaklara geçen 16 yıkıcı deprem yasanmıs olup, geçtigimiz yüzyılda 1939 depreminde yaklasık 40000, 1992 depreminde ise 654 kisi hayatını kaybetmistir. Bunun için sismik yönden faal bütün yerlesmelerde oldugu gibi Erzincan’da da deprem öncesinde deprem anında ve deprem sonrasında alınması gereken tedbirlere yönelik egitici faaliyetler daha fazla önem kazanmaktadır. Bu çerçevede bireylerin deprem ile ilgili görüslerini, deprem anında yapmaları gereken davranısları ve bu davranısları edindikleri yerleri belirleyebilmek için bir anket hazırlanmıstır. Anket iki bölümden olusmaktadır. Birinci bölüm kisisel bilgilerden, ikinci bölüm ise deprem ve depremde yapılması gereken bilgiler ile bu bilgileri edindikleri yerlere ait sorulardan olusmaktadır. Hazırlanan anket random teknigi ile bireylere yüzyüze uygulanmıstır. Anket Erzincan ilinde toplam 120 denek üzerinde uygulanmıs, sonuçlar yüzde ve frekans üzerinden degerlendirilmistir. Bulgular ve Yorumlar Arastırmada elde edilen bulgular iki bölümde degerlendirilmistir. Birinci bölümde yetiskinlerin depremin sebebi hakkındaki görüsleri, ikinci bölümde ise yetiskinlerin deprem bilgi düzeyi ile ilgili bulgular yer almaktadır. 1. Yetiskinlerin Deprem Sebebi Hakkındaki Bilgi ve Görüsleri ile ilgili Bulgular
Tablo 1. Daha
önce yıkıcı bir deprem yasayıp yasamama durumu Daha önce yıkıcı bir deprem yasadınız mı sorusuna, ankete katılanların %77’si yıkıcı bir deprem yasadıgını, %15’si hafif ve orta siddette deprem yasadıgını, %8 ise depremi hiç hissetmedigini belirtmistir. Yıkıcı bir deprem yasayanların büyük çogunlugu 1992 Erzincan Depremini yasadıklarını belirtirken, 4 kisi ise 1999 Marmara Depremini yasayanlardan olusmaktadır. Hafif siddette deprem yasayanlar ile depremi hiç hissetmeyenler genel olarak Erzincan’a sonradan yerlesen memur ve üniversite ögrencilerinden olusmaktadır. Tablo 2. "Depremin sebebi nedir?" Sorusuna verilen cevapların dagılımı * Faylanma, volkanizma, çökmeler, dünyanın iç enerjisi ** ibadet eksikligi, ahlâki çöküntü, Tanrı’nın buyruklarına uymama ve Tanrı’nın insanları cezalandırması. Anket sorularında deprem sebebi olarak, birinci grupta dünyanın kendi dogal yapısından kaynaklanan faylanma, çökmeler, levha hareketleri, dünyanın iç enerjisi vb. nedenler, ikinci grupta ise toplumsal ve dini nedenlerden kaynaklanan insanlarda ahlâk kurallarının göz ardı edilmesi, inanç ve ibadet zayıflıgı vb. gibi nedenler sorulmustur.
Anketimize katılan
120 yetiskin kisiden %70’i depremin sebebi olarak dünyanın dogal yapısını
gösterirken, %30’u ise dini, etik ve toplum kuralları ile deprem arasında
sıkı bir iliskinin var oldugunu belirtmislerdir. Dolayısıyla yetiskinlerin
%30’luk bir bölümü depremin dogal bir süreç olmadıgını, dini ve ahlaki
açıdan suç isleyenlerin Tanrı tarafından cezalandırıldıklarına inanmaktadır
(Tablo 2). Anket sonrasında yapmıs oldugumuz gözlem ve görüsmelerde,
deprem sebebi olarak Tanrının insanları cezalandırdıgına inanan insanların
aynı zamanda sehirde gayrimenkul fiyatlarındaki artısı bir deprem
öncüsü gibi degerlendirdikleri anlasılmaktadır. Bu inanısa sahip insanlara
göre belirli aralıklarla sehirde ahlak erozyonu en üst düzeye ulasmakta,
buna baglı olarak özellikle ev ve arsa fiyatları zirveye tırmanmakta,
bu durumda insanlar tanrı tarafından depremle cezalandırılmakta ve fiyatlar
tekrar makul seviyeye gerilemektedir.
Depremin sebebinin
inanç ve yasantı bozuklugu dolayısıyla bir cezalandırma oldugu inancının
kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olusu, öncelikle ülkede kadınların
erkeklere göre egitim seviyesinin düsük olusundan kaynaklanmaktadır.
Aynı sekilde anketimize katılan kadınların büyük çogunlugunun ev hanımı
olusu, aktif olarak is hayatına katılan erkeklere göre bilgi ve görgü
düzeylerinin daha düsük olmasına neden olmaktadır. Bu anlamda ev hanımlarının
çalısan erkek veya kadınlara göre kendilerini gelistirmede daha az fırsat
bulabildikleri söylenebilir. Bu dagılımdan ayrıca özellikle toplum yapısı
ve sosyal statü geregi kadınların erkeklere göre daha kaderci bir anlayısa
sahip oldukları sonucunu da çıkarmamız mümkündür.
Deprem nedeni olarak akıl ve bilime dayalı gerçekleri yani dogal süreçleri kabul etme her seyden önce egitim ile kazanılabilecek bir özelliktir. Bunun için nüfusun yas yapısı düstükçe okullasma oranı artmakta ve buna paralel deprem nedeni olarak dogal süreçler fikri ön plana çıkmaktadır. Buna karsılık egitim seviyesinin düsük oldugu yukarı yaslarda geleneksel inanç ve bilgi ön plana çıkmakta dolayısıyla deprem nedeni olarak tanrının insanları cezalandırması gösterilmektedir.
Yetiskinlerin egitim
durumu ile deprem nedeni hakkındaki görüsleri karsılastırıldıgında özellikle
okullasmaya baglı olarak üst egitim kademelerine dogru deprem fikrinin
daha gerçekçi ve bilimsel oldugu dikkati çeker. Nitekim anketimize katılan
41 üniversite mezunundan 35’i (%85) depreme neden olan faktörün faylanma
oldugunu belirtirken, 6 kisi (%15) ise deprem nedeni olarak Tanrının
insanları cezalandırması oldugunu göstermislerdir. Depreme faylanmanın
neden oldugunu belirtenlerin oranı lise mezunlarında %81 (27 kisi),
ortaokul mezunlarında %76 (13 kisi olup bu oran ilkokul mezunlarında
%36 (8 kisi) ye ve herhangi bir okul bitirmeyenlerde ise %14’e (1 kisi)
gerilemektedir. Buna karsılık depremin bir cezalandırma olduguna inananların
oranı lise mezunlarında %19 (6 kisi), ortaokul mezunlarında %24 (4 kisi)
iken ilkokul mezunlarında %64’e (14 kisi) ve herhangi bir okul bitirmeyenlerde
ise %86’ya (6 kisi) yükselmektedir.
Depremi tanrının insanları cezalandırması olarak degerlendirmenin egitim kademelerinin üst basamaklarında da görülüyor olusu egitim eksikliginden baska ülkemizin sosyal yapısının da bir sonucudur. Özellikle toplumun genisçe bir kısmında egemen olan kaderci zihniyet dogal afet, yangın, kaza vb. durumlarda teslimiyetçi bir anlayısı ön plana çıkarmaktadır. Bu anlayıs ise temel gerçeklerin görülmesini zorlastırdıgı gibi, yine mevcut sorunların devam etmesine olanak saglamakta ve en önemlisi önlem almayı yavaslatmaktadır. Bu bakımdan gerek örgün gerekse yaygın egitim kurum ve kuruluslarına önemli görevler düsmektedir. 2. Yetiskinlerin Deprem Bilgi Düzeyleri ile ilgili Bulgular Bu bölümde anket ve görüsmelerimize katılan yetiskinlerin deprem ile ilgili almıs oldukları egitim, bu egitimi nereden ve ne zaman kazandıkları, deprem hakkındaki bilgi düzeyleri ve deprem konusunda en fazla ögrenmek istedikleri konular ortaya konulmaya çalısılmıstır.
Bilindigi üzere kaderci
ve teslimiyetçi toplum anlayısında olaylara karsı önceden merak ve hazırlık
yok denecek kadar azdır. Buna karsılık yasanan herhangi bir problem,
dogal afet, hastalık vb. den sonra insanlar söz konusu olayı merak etmeye
ve ögrenmeye çalısırlar . Oysa ki yapılan arastırmalardan deprem öncesi
egitimli olmanın deprem sırasındaki zararları azaltmadan baska deprem
sonrası psikolojik bozuklukları da en aza indirdigi anlasılmaktadır(12).
Yetiskinlere yöneltmis
oldugumuz "deprem sırasında nasıl davranılması gerektigini biliyor
musunuz?" sorusuna 16 kisi (%13) hiç bilmedigini, 14 kisi (%12)
büyük ölçüde bildigini, 90 kisi (%75) ise kısmen bildigini belirtmistir
(Tablo 7).
Deprem anında ve sonrasında nasıl davranılması gerektigini bilenlerin oranı %12 olup bu kisiler hemen tamamen genç yetiskinler grubunda ve üniversite mezunlarından olusmaktadır. Depreme karsı her türlü tedbirin alınması gerektigini savunan bu grup aynı zamanda depremi degisik kaynaklardan (TV, gazete, dergi, kitap, uzman vs) ögrenmeye çalısmaktadır.
Deprem öncesi, deprem
anı ve sonrasında nasıl davranılması gerektigini kısmen bilenler, %75
gibi büyük çogunlugu olusturmaktadır. Bu kisiler deprem hakkındaki bilgileri
degisik kaynaklardan ögrenmeye çalıstıklarını ancak bunu yeterli görmediklerini
kabul etmektedirler. Dolayısıyla bilgileri yetersiz ve düzensizdir.
Örnegin yaptıgımız görüsmelerde deprem anında ve sonrasında neler yapılmalı?
sorusuna ancak 1-2 madde ile cevap verebilmektedirler. Esasen bu grup
yetiskinlerin deprem egitimi konusunda belirli bir seviye yakaladıklarını
göstermek açısından önemlidir. Yani bir takım bilgiler kazanılmıs olmakla
birlikte yetersizdir. Bu özellikteki insanların deprem egitimini tam
olarak kavrayabilmeleri için yaygın deprem egitimine önem verilmeli
ve özellikle konu ulusal televizyonlarda islenmeye devam etmelidir.
insanların oturdukları binaların depreme dayanıklı olup olmadıgını bilmiyor olusu öncelikle konunun önemini yeterince kavrayamadıklarından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında kamu kurum ve kuruluslarının gerekli çalısmayı yapmaması da bu olumsuzlukta önemli bir etken olarak gösterilebilir. Nitekim gerek anket cevaplarında, gerekse yaptıgımız görüsmelerde kisiler bina kontrollerini hangi kurumun yaptıgını bilmemekte veya bu kontrollerin çok pahalı oldugunu ileri sürmektedirler. Bu bakımdan Bayındırlık, Belediyeler ve Üniversiteler basta olmak üzere diger ilgili kurum ve kuruluslara önemli görevler düsmektedir.
"Deprem sırasında
kurtarma, ilk yardım vs. ile ilgili kurum ve kurulusları biliyor musunuz?"
sorusuna %13 (15 kisi) evet, %37 (44 kisi) hayır %50 (61 kisi) ise kısmen
cevabını vermistir (Tablo 9).
Yetiskinlere yönelttigimiz
"deprem hakkında en çok neyi bilmek/ögrenmek istersiniz?"
sorusuna 22 kisi (%18) korunma yollarını, 28 kisi (%23) sebebini ve
70 kisi (%59) ise zamanını seklinde cevap vermislerdir (Tablo 10).
SONUÇ VE ÖNERiLER Bireylerin %77’sinin yıkıcı depremi yasadıgı aktif bir deprem bölgesinde deprem gerçeginin yeterince algılanamadıgı anlasılmaktadır. Çalısma sonunda elde ettigimiz bulgular yetiskinlerin %30’unun depremi dogal bir süreç olarak görmedigini, Tanrıya karsı suç isleyenlerin deprem felaketi ile cezalandırıldıklarına inandıklarını göstermektedir. Bu gruptaki insanlar genellikle 50 yas ve üzerinde ve geleneksel düsünce tarzına sahiptir. Depremin nedenini doga dısı güçlerde görme çabası egitimin üst kademelerinden alt kademelerine dogru artmakta ve okul bitirmeyenlerde bu oran %86’ya ulasmaktadır. Dolayısıyla bireylerin yası yükseldikçe ve egitim seviyesi düstükçe depremin nedenini algılama sekli bilimsel gerçeklerden uzaklasmaktadır. Kuskusuz bu gruptaki bireylerde kaderci inanç yapısı ve folklorik degerlere verilen deger de bilim dısı düsüncelerin var olması da önemli bir etkendir. Depremi doga dısı olgularla açıklama oranının kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olusu; Türkiye’de kadınların okullasma oranının düsük olmasının yanında, aynı zamanda is hayatına daha az katılmaları ile de ilgilidir. Deprem sırasında yapılması gereken davranısların depremde bireylerin yasamı açısından büyük bir öneme sahip oldugu bilinmektedir. Ancak arastırmamıza katılan bireylerin %13 ü deprem sırasında nasıl davranması gerektigini bilmedigini, %75’i kısmen bildigini, %12’si ise bildigini belirtmistir. Esasen yetiskinlerin büyük çogunlugu kısmi de olsa deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasında nasıl davranması gerektigini ve deprem sırasındaki yetkili ve gönüllü kurulusları bilmektedir. Ancak bu bilgiler yeterli ve düzenli degildir. Halbuki deprem zararlarından korunma tedbirleri bir çok davranısın birbiriyle baglantılı gerçeklestirilmesi durumunda etkili olabilir. Eksik davranısların tek basına uygulanması yeterli korumayı saglamayacaktır. Dolayısıyla 1999 Marmara Depreminden sonra çesitli yolarla kazanılmakta olan bilgilerin daha kapsamlı deprem egitimi ile düzenli hale getirilme olanagı vardır. insanların deprem gerçegini biliyor ve yasıyor olmalarına ragmen, konu hakkındaki bilgilerini daha çok farklı bölgedeki depremden sonra kazanmıs olmaları, hem bireylerin ve hem de yetkili kurum ve kurulusların eksigidir. Özellikle 1999 Marmara Depremi öncesi ve sonrası Türkiye açısından bir dönüm noktasını meydana getirir. Marmara depremine kadar olan depremlerde devlet ve yetkili kurumlar daha çok deprem sonrasını yıkılan binaların yeniden insa edilmesi seklinde ele almıstır. Ancak Marmara depreminin bölgesel olmaktan çok ulusal bir etki göstermesi, maddi ve manevi zararlarının çok daha fazla olması gibi nedenlerle bu depremden sonra depremin egitim yönünün de yavas yavas göz önüne alınmaya baslanması her seye ragmen sevindirici bir gelismedir. Bu bulgulardan yetiskinlerin deprem ve korunma yolları ile ilgili önemli eksikleri oldugu anlasılmaktadır. Dolayısıyla deprem ve korunma yolları ile ilgili egitim ögretim oldukça yetersizdir. Kaldı ki karar verici ve uygulayıcı durumunda olan yetiskinlerdeki bu eksiklik çok daha önem kazanmaktadır. Bunun yanında anne babaların daha önce kazanmıs oldukları yanlıs bilgiler çocuklara aktarılmakta bu ise örgün egitime devam eden ögrencide olumlu degisimi güçlestirmektedir. Yetiskinlerin çok büyük çogunlugunun deprem hakkındaki bilgilerini televizyondan kazandıkları tespit edilmistir. Buradan bireylerin hazır bulusçu oldugu, deprem ve korunma yolları ile ilgili yeterli ve ulasılabilir yazılı kaynagın olmadıgı ve örgün egitim kurumlarında gerekli egitimin verilmedigi sonucunu çıkarmak mümkündür. Bunun yanında televizyonun deprem egitimi konusunda etkili bir kitle iletisim aracı oldugundan gerek yerel, gerekse ulusal televizyon kanallarının konuya daha yogun ve ciddi yaklasmaları gerekmektedir. Sonuç olarak deprem zararlarının azaltılması için önlemlerin alınması ve olası depremlere karsı hazırlıklı olmanın gerekli oldugu anlasılmaktadır. Bu açıdan toplumun tüm bireylerine öncelikli olarak su gerçeklerin kavratılması gerekir: Depremi olusturan dogal mekanizmayı durdurmak imkânsızdır. Depremin olumsuz etkisi insana sosyal, ekonomik ve psikolojik zarar vermesinden kaynaklanır. Bu zararları önlemek ya da etkisini azaltmak mümkündür. insanların depremden zarar görmesi depremin dogrudan sebep oldugu bir durum degil, insanların gerekli ve yeterli tedbirleri almamasının bir sonucudur. Önemli olan deprem bölgelerinde dayanıklı binalar yaparak insanların kendilerini nasıl koruyacakları konusunda bilgilendirmek ve böylece deprem zararlarını en aza indirmektir. Yapılan çalısmamızın sonucunda, depremden en az zarar ile kurtulmak ve deprem ile yasamayı ögrenmeyi gerçeklestirebilmek için asagıdaki önerilerin uygun olacagı düsünülmektedir; • Depremi en az zarar ile atlatabilmek için sürekli yeni arastırmalar yapılmalı, • Deprem ile yasamayı ögrenmek için ilkögretim kademesinden itibaren deprem ile ilgili egitici etkinliklere agırlık verilmeli, • Ulusal ve bölgesel düzeyde kitle iletisim araçları aracılıgı ile deprem konusunda egitici programlara gereken önem verilmeli, • Bölgesel olarak faaliyette bulunan deprem ve kurtarma ile ilgili sivil toplum kuruluslarının bu yöndeki faaliyetleri desteklenmeli, • Deprem bölgesinde yer alan her ilde Deprem Arastırma ve Egitim Merkezi kurulmalı, bu merkez ildeki ilgili diger kurum ve kuruluslarla koordinasyon içinde çalısmalı, özellikle halk egitimine büyük önem verilmelidir. • Medyanın konuyu gündemde tutarak korku ve kaygı düzeyinin belirli bir düzeyde kalabilmesini saglamak ve uzun vadede halk katılımını saglamak gerekmektedir.
* Yard. Doç. Dr.; AtatürkÜniversitesi,ErzincanEgitimFakültesi,ilkögretimBölümü, 24030,Erzincan. (1) ihsan Kurt, 2000, Yetiskin Egitimi; Nobel Dagıtım, Ankara, s. 4. (2) Cevat Celep., 1995, Halk Egitimi, Personel Egitim Merkezi Yayın No: 22, (ikinci Basım), Ankara, s. 34. (3) Firdevs Günes, 1996, Yetiskin Egitimi, (Halk Egitimi), Ocak Yayınları, Ankara, s. 39. (4) Mustafa Köylü, "Yetiskin Egitiminin Temel Prensipleri". (www. dinbilimleri. cm/dergi/cilt 1/sayı:1) (5) Cevat Celep, a.g.e, s. 34. (6) http://www.meb.gov.tr/stats/ist9900/ist5.html (7) ihsan Kurt, 1991, "Türkiye’de Yetiskin Egitiminin Önemi", Milli Egitim Bakanlıgı, Din Ögretimi Dergisi, Sayı:31, Ankara, s. 31. (8) Atle Dyregrov, 2000, Çocuk, Kayıplar ve Yas, Yetiskinler için El Kitabı, Türk Psikologlar Dernegi Yay. No: 20, 1. Basım, Ankara (9) Kathleen m. Kowalski, Anie Kalayjian, "Responding to mass emotional trauma: a mental health outreach program for Turkey earthquake victims", Safety Science 39, 2001, s. 71-81 (10) Robert D. Macy, ve dig., UNICEF- Milli Egitim Bakanlıgı- Türkiye depremzede ögrencilere yönelik 18 saatlik sınıf içi psiko-sosyal müdahale programı için egitim el kitabı. (11) Nuray Karancı, "Depremlerin Psiko-Sosyal Boyutları: Erzincan, Dinar ve 17 Agustos 1999 Marmara Depremleri" (www. psikolog.org.) (12) Haroutune, K. Armenian., "Loss as a Determinant of PTSD in a Cohort of Adult Survivors of The 1988 Earthquake in Armenia": implications for Policy Acta Psychiatr Scand 2000: 102: 58-64, 2000, s.1.
|
|
[ yukarı ] |