MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ

Sayı 161

Kış 2004


YETİŞKİNLERDE DEPREM BİLGİSİ VE ETKİLİ FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

Adem BAŞIBÜYÜK*

 

GİRİŞ

Yetiskin; sözlük anlamı olarak olgunluk çagına ulasmıs kimse olarak tanımlanmakta olup, yetiskinlik dönemi ise ergenlik çagını izleyen ve hayatın sonuna kadar devam eden devre olarak kabul edilir. Bu açıdan yetiskinlik; ergenlik döneminden sonraki insan hayatını kapsayan bedeni, psikolojik ve sosyal olgunluk durumudur(1). Zihinsel gelisimini tamamlamıs, psikolojik olgunluga erismis, ekonomik bagımsızlıgını kazanmıs ve toplumda bir sorumluluk üstlenmis bireyler yetiskin olarak tanımlanmaktadır(2). Bir çok ülkedeki resmi belgeler, yetiskini 17 ile 21 yas üzerinde olup, zorunlu ögrenimin ötesinde bir egitim kurumuna tam-zamanlı ögrenci olarak devam edemeyen kimse olarak kabul etmektedir(3).

Gelisim psikolojisi alanında çalısan uzmanlar insan gelisimini belli evrelere ayırarak incelemislerdir. Bu güne kadar insan gelisimi ile ilgili yapılan arastırmalar, yasamımızın büyük bir bölümünü yetiskinlik ve yetiskinlik sonrası evreden olustugunu ortaya çıkarmıstır. Buna karsılık psikologlar ve insanı konu alan diger bilim dallarının çogunlugunun çocukluk ve gençlik üzerine çalısmalarını yogunlastırırken, yetiskinlik dönemini ihmal ettikleri görülmektedir. Günümüz egitimcileri her bireyin ögrenme ihtiyaçlarına cevap verebilmesi, potansiyellerini ortaya çıkarabilmesi ve daha genis bir toplum içerisinde yer edinebilmeleri için hayat boyu egitimi temel bir hak ve medeni bir toplumda en temel bir gereksinim olarak görmektedirler(4).

Ekonomik Kalkınma ve isbirligi Örgütü (OECD) ne göre ise yetiskin egitimi zorunlu egitim çagının dısına çıkmıs ve asıl ugrasısı artık okula gitmek olmayan kimselerin, hayatlarının herhangi bir bölümünde duyacakları ögrenme ihtiyacını veya ilgiyi tatmin etmek üzere düzenlenen faaliyetleri ve programları kapsamaktadır(5).

Öncelikle Türkiye’de okullasma oranı yıldan yıla gerçeklesen iyilesmeye ragmen düsüktür. Gerçekten de 1996-1997 dönemi verilerine göre ülkede okullasma oranı ilkögretimde %88,9, ortaögretimde %54,7 ve yüksekögretimde %22,4’tür(6). Bu oranların geçmis yıllarda daha düsük oldugu düsünülürse Türkiye’de halk egitiminin ne kadar önemli oldugu anlasılır.  

Egitim seviyesi düsük insanlar, genellikle kadercilik anlayısına göre yasamını sürdürmektedir. Çesitli olaylar onlarda güvensizlik uyandırmıs, süphecilik gelismistir. Halkı bos ve yanlıs inançlardan kurtarmak, dogru düsünme, iyiyi, güzeli bulma ve ayırma yeteneklerini beslemek ve gelistirmek gerekir. Bu baglamda yetiskin egitiminin görevi insanları sosyal bünyenin zorladıgı yönlerden haberdar etmektir. Bu bünye ise ancak kontrol altına alınarak sekillendirilebilir(7). Çalısmamızda en etkili dogal afetlerin basında gelen depremi yetiskinlerin algılama düzeyleri, deprem egitimi seviyeleri ve muhtemel deprem karsısında tutumları ortaya konulmaya çalısılmıstır. Buna ek olarak yetiskinlerin deprem bilgi seviyeleri ölçülerek sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde durulmustur.

Türkiye arazilerinin yaklasık olarak %92’si, nüfusun ise %98’i deprem riski altında bulunmaktadır. Buna karsılık ülkemizde depremden korunmaya yönelik olarak alınan tedbirlerin yeterince uygulanabilir nitelikte olmadıgı bilinmektedir .

Türkiye’de deprem konusunda hazırlıklı ve bilinçli bir toplum olusturmanın önemi özellikle 1999 Marmara Depreminden sonra daha iyi anlasılmıstır. Marmara Depreminden sonra Türkiye içinden ve dısından yapılan akademik arastırmalarda daha çok deprem sonrası ortaya çıkan psikolojik sorunlar üzerinde durulmustur(8-11). Yine bu depremden sonra çocuklar basta olmak üzere ilk ve orta ögrenim kurumlarında deprem egitimi ile ilgili faaliyetler yaygınlasmıs olmasına ragmen, bu faaliyetler yetiskinler düzeyinde istenilen seviyede degildir.

Yetiskin egitiminin, deprem egitimi ve depremde alınabilecek önlemler konusunda iki temel önemli noktası bulunmaktadır. Bunlardan birincisi evde depremi en az zarar ile atlatmak için alınabilecek önlemler, ikincisi ise ailedeki çocuk ve gençlerin evde alınabilecek tedbirlere katılımını saglamaktır. Çünkü gelisim ve ögrenme ile ilgili yapılan bir çok arastırmada aile içinde çocukların yetiskinleri model aldıkları ve onların davranıslarını taklit ettikleri belirlenmistir.

Problemler

Büyük oranda can ve mal kaybına neden olan deprem konusunda yetiskin insanların bilgisi ve deprem en az zararla kurtulabilmek için alınabilecek tedbirler konusundaki tutum ve düsünceleri nedir?

Bu probleme baglı olarak asagıdaki alt problemler arastırılmıstır:

•  Yetiskinlerin depremin nedeni hakkındaki görüsleri nelerdir?

•  Yetiskinlerin depremden en az zararla kurtulabilmek için alınması gereken tedbirler konusundaki bilgisi hangi düzeydedir?

•  Yetiskinlerin depreme bakısı nasıldır?

•  Yetiskinlerin depremden en az zararla kurtulabilmek için gerekli egitim düzeyi nedir?

•  Yetiskinler deprem ve deprem egitimi konusunda var olan bilgilerini nasıl edinmislerdir?

•  Yetiskinlerin deprem egitimi ile ilgili resmi ve sivil toplum kurum ve kurulusları hakkındaki bilgi düzeyi nedir?

Amaç

Bu çalısmamızın amacı, yetiskinlerin deprem ve depremden korunma yolları konusundaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi, deprem hakkındaki tutum, düsünce ve egilimlerinin tespit edilmesi, yetiskinlerde deprem egitimi ile ilgili sorunlar ve bu sorunlara çözüm önerilerinin getirilmesidir.  

Öncelikli olarak Türkiye açısından deprem siddeti, sıklıgı ve zararları bakımından kabul edilmesi gereken bir gerçektir. fiiddetli depremler toplumu sosyal, ekonomik ve psikolojik bakımdan derinden etkilemektedir. Buna karsılık ülkede deprem gerçeginin yeterince anlasılmıs olmaması, zararların daha da fazla olmasına sebebiyet vermektedir. Oysa ki depremlerin zararlarını ortadan kaldırmak veya en azından asgariye indirmek mümkündür. Bu ise ancak etkili ve sürekli bir deprem egitimi ile gerçeklesebilir. Bunun için gerek örgün ögretim, gerekse yaygın ögretim programlarında "depremler ve korunma yolları" ile ilgili egitimin istenen düzeyde olmasını saglayacak sartların hazırlanması gerekir.

Diger afetlerde oldugu gibi depremlerde de problemin önemi afet sonrasında anlasılmakta, buna karsılık belirli bir zaman sonrasında afetler sorun olmaktan çıkabilmektedir. Örnegin; çalısmamızı gerçeklestirdigimiz Erzincan’da 1939 yılında yaklasık 40000 kisinin hayatını kaybettigi deprem yasanmıs olmasına ragmen, 1992’deki depremin siddetinden çok insan ihmalinden kaynaklanan hasar önemli olmustur.

Deprem zararlarını en aza indirmek için kuskusuz Bayındırlık ve imar iskan, Afet isleri, Köy Hizmetleri, Belediyeler, Üniversiteler vb. kamu kurum ve kuruluslara önemli görevler düsmektedir. Ancak her seyden önce bireylere deprem bilincinin kazandırılması gerekir. Bu da örgün ve yaygın egitim faaliyetleri ile gerçeklestirilebilir.

Metod

Arastırmada, betimsel yöntem kullanılmıstır. Çalısmanın evrenini Erzincan olusturmaktadır. Çünkü Erzincan’ın bu açıdan önemi büyüktür. Kuzey Anadolu Fayı üzerinde yer alan sehirde yazılı kaynaklara geçen 16 yıkıcı deprem yasanmıs olup, geçtigimiz yüzyılda 1939 depreminde yaklasık 40000, 1992 depreminde ise 654 kisi hayatını kaybetmistir. Bunun için sismik yönden faal bütün yerlesmelerde oldugu gibi Erzincan’da da deprem öncesinde deprem anında ve deprem sonrasında alınması gereken tedbirlere yönelik egitici faaliyetler daha fazla önem kazanmaktadır.

Bu çerçevede bireylerin deprem ile ilgili görüslerini, deprem anında yapmaları gereken davranısları ve bu davranısları edindikleri yerleri belirleyebilmek için bir anket hazırlanmıstır. Anket iki bölümden olusmaktadır. Birinci bölüm kisisel bilgilerden, ikinci bölüm ise deprem ve depremde yapılması gereken bilgiler ile bu bilgileri edindikleri yerlere ait sorulardan olusmaktadır. Hazırlanan anket random teknigi ile bireylere yüzyüze uygulanmıstır. Anket Erzincan ilinde toplam 120 denek üzerinde uygulanmıs, sonuçlar yüzde ve frekans üzerinden degerlendirilmistir.

Bulgular ve Yorumlar

Arastırmada elde edilen bulgular iki bölümde degerlendirilmistir. Birinci bölümde yetiskinlerin depremin sebebi hakkındaki görüsleri, ikinci bölümde ise yetiskinlerin deprem bilgi düzeyi ile ilgili bulgular yer almaktadır.

1. Yetiskinlerin Deprem Sebebi Hakkındaki  Bilgi ve Görüsleri ile ilgili Bulgular

Tablo 1. Daha önce yıkıcı bir deprem yasayıp yasamama durumu

Daha önce yıkıcı bir deprem yasadınız mı sorusuna, ankete katılanların  %77’si yıkıcı bir deprem yasadıgını, %15’si hafif  ve orta siddette deprem yasadıgını, %8 ise depremi hiç hissetmedigini belirtmistir. Yıkıcı bir deprem yasayanların büyük çogunlugu 1992 Erzincan Depremini yasadıklarını belirtirken, 4 kisi ise 1999 Marmara Depremini yasayanlardan olusmaktadır. Hafif siddette deprem yasayanlar ile depremi hiç hissetmeyenler genel olarak Erzincan’a sonradan yerlesen memur ve üniversite ögrencilerinden olusmaktadır.

Tablo 2. "Depremin sebebi nedir?" Sorusuna verilen cevapların dagılımı

* Faylanma, volkanizma, çökmeler, dünyanın iç enerjisi

** ibadet eksikligi, ahlâki çöküntü, Tanrı’nın buyruklarına uymama ve Tanrı’nın insanları cezalandırması.

Anket sorularında deprem sebebi olarak, birinci grupta dünyanın kendi dogal yapısından kaynaklanan faylanma, çökmeler, levha hareketleri, dünyanın iç enerjisi vb. nedenler, ikinci grupta ise toplumsal ve dini nedenlerden kaynaklanan insanlarda ahlâk kurallarının göz ardı edilmesi, inanç ve ibadet zayıflıgı vb. gibi nedenler sorulmustur.    

Anketimize katılan 120 yetiskin kisiden %70’i depremin sebebi olarak dünyanın dogal yapısını gösterirken, %30’u ise dini, etik ve toplum kuralları ile deprem arasında sıkı bir iliskinin var oldugunu belirtmislerdir. Dolayısıyla yetiskinlerin %30’luk bir bölümü depremin dogal bir süreç olmadıgını, dini ve ahlaki açıdan suç isleyenlerin Tanrı tarafından cezalandırıldıklarına inanmaktadır (Tablo 2). Anket sonrasında yapmıs oldugumuz gözlem ve görüsmelerde, deprem sebebi olarak Tanrının insanları cezalandırdıgına inanan insanların aynı zamanda sehirde gayrimenkul fiyatlarındaki artısı bir deprem  öncüsü gibi degerlendirdikleri anlasılmaktadır. Bu inanısa sahip insanlara göre belirli aralıklarla sehirde ahlak erozyonu en üst düzeye ulasmakta, buna baglı olarak özellikle ev ve arsa fiyatları zirveye tırmanmakta, bu durumda insanlar tanrı tarafından depremle cezalandırılmakta ve fiyatlar tekrar makul seviyeye gerilemektedir.

Tablo 3. "Depremin sebebi nedir?" Sorusuna verilen cevapların cinsiyete  göre dagılımı 



Anketimize katılan yetiskinlerin %37’si kadın, %63’ü ise erkeklerden olusmaktadır. Cinsiyete göre yetiskinlerin deprem sebebi hakkındaki görüslerinin dagılımına baktıgımızda; kadınların %67’si depreme dünyanın kendi dogal yapısının, %33’ü ise insanların kendi inanç ve yasayıs hatalarının sebep olduguna inanmaktadır. Baska bir ifadeyle bu gruptaki insanlar tanrı tarafından cezalandırıldıklarını düsünmektedirler. Erkeklerde depremi cezalandırma olarak kabullenme oranı %28, depremin sebebini fayların hareketi olarak görme oranı %72’dir (Tablo 3).

Depremin sebebinin inanç ve yasantı bozuklugu dolayısıyla bir cezalandırma oldugu inancının kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olusu, öncelikle ülkede kadınların erkeklere göre egitim seviyesinin düsük olusundan kaynaklanmaktadır. Aynı sekilde anketimize katılan kadınların büyük çogunlugunun ev hanımı olusu, aktif olarak is hayatına katılan erkeklere göre bilgi ve görgü düzeylerinin daha düsük olmasına neden olmaktadır. Bu anlamda ev hanımlarının çalısan erkek veya kadınlara göre kendilerini gelistirmede daha az fırsat bulabildikleri söylenebilir. Bu dagılımdan ayrıca özellikle toplum yapısı ve sosyal statü geregi kadınların erkeklere göre daha kaderci bir anlayısa sahip oldukları sonucunu da çıkarmamız mümkündür.

Tablo 4. "Depremin sebebi nedir?" sorusuna verilen cevapların yasa göre durumu



Yetiskinlerde cinsiyet yapısı yanında yas yapısının da deprem nedenlerini algılamada farklılıklar gösterdigi görülmektedir. Öncelikle bir genelleme yapmak gerekirse yetiskinlerin yası arttıkça deprem hakkındaki bilgi seviyelerinin de azaldıgı dikkati çeker. Bunun yanında 50 yasa kadar deprem sebebi olarak dünyanın dogal yapısını gösterenlerin oranı genel olarak yüksek iken, bu oran 50 yas ve üzerinde belirgin bir sekilde artmakta ve ileri yaslarda tanrının insanları cezalandırdıgı yargısı ön plana geçmektedir. Anketimize katılan yetiskinlerden 18-29 yas arasında 27 kisi (%75) depreme dünyanın dogal yapısının neden oldugunu, 9 kisi (%25) ise depremin bir cezalandırma oldugunu kabul etmektedir. Yine 30-39 yas arasındaki 23 kisi (%77) dogal, 7 kisi (%23) ceza; 40-49 yas arasında 27 kisi (%71) dogal, 11 kisi (%29) ise depremin nedenini  bir cezalandırma olarak yorumlamaktadır. Buna karsılık 50 ve üzeri yaslardaki (bu grup içerisinde ihtiyar nüfus ta vardır) 16 kisiden 7’si (%44) depremin bir dogal süreç olduguna inanırken, 9’u (%56) ise depremi olusturan sebepleri insan ve tanrı arasındaki iliski ile açıklamaktadır (Tablo 4).

Deprem nedeni olarak akıl ve bilime dayalı gerçekleri yani dogal süreçleri kabul etme her seyden önce egitim ile kazanılabilecek bir özelliktir. Bunun için nüfusun yas yapısı düstükçe okullasma oranı artmakta ve buna paralel deprem nedeni olarak dogal süreçler fikri ön plana çıkmaktadır. Buna karsılık egitim seviyesinin düsük oldugu yukarı yaslarda geleneksel inanç ve bilgi ön plana çıkmakta dolayısıyla deprem nedeni olarak tanrının insanları cezalandırması gösterilmektedir.

Yetiskinlerin egitim durumu ile deprem nedeni hakkındaki görüsleri karsılastırıldıgında özellikle okullasmaya baglı olarak üst egitim kademelerine dogru deprem fikrinin daha gerçekçi ve bilimsel oldugu dikkati çeker. Nitekim anketimize katılan 41 üniversite mezunundan 35’i (%85) depreme neden olan faktörün faylanma oldugunu belirtirken, 6 kisi (%15) ise deprem nedeni olarak Tanrının insanları cezalandırması oldugunu göstermislerdir. Depreme faylanmanın neden oldugunu belirtenlerin oranı lise mezunlarında %81 (27 kisi), ortaokul mezunlarında %76 (13 kisi olup bu oran ilkokul mezunlarında %36 (8 kisi) ye ve herhangi bir okul bitirmeyenlerde ise %14’e (1 kisi) gerilemektedir. Buna karsılık depremin bir cezalandırma olduguna inananların oranı lise mezunlarında %19 (6 kisi), ortaokul mezunlarında %24 (4 kisi) iken ilkokul mezunlarında %64’e (14 kisi) ve herhangi bir okul bitirmeyenlerde ise %86’ya (6 kisi) yükselmektedir.

Tablo 5. "Depremin sebebi nedir?" sorusuna verilen cevapların egitim kademelerine göre durumu



Tablo 5’te de görüldügü gibi yetiskinlerin deprem egitimi ile bitirmis oldukları egitim kademesi arasında belirgin bir baglantı bulunmaktadır. Bir baska ifadeyle insanların egitim seviyesi yükseldikçe deprem hakkındaki bilgi, inanç ve düsünceleri akılcı ve bilimsel bir hal almaktadır. Buna karsılık egitim seviyesi düstükçe, deprem daha çok bir cezalandırma olarak görülmekte ve inanç faktörü ön plana geçmektedir. Herhangi bir egitim kurumunu tamamlamamıs insanların %86’sının depremi tanrının bir cezalandırması olarak görmesi ya da üniversite mezunlarının %85’inin depremi bir dogal süreç olarak degerlendirmesi deprem konusunda egitimin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Ancak burada hemen belirtmemiz gerekir ki depremin bir cezalandırma oldugunu kabul edenlerin oranının ilkokul mezunlarında %64, ortaokul mezunlarında %24, lise mezunlarında %19 ve üniversite mezunlarında %15 olması göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Bu oranlar örgün ögretim kurumlarında deprem egitiminin arzu edilen seviyede olmadıgını bunun yanında, deprem konusunda halk egitimine yeterince önem verilmedigini göstermektedir.

Depremi tanrının insanları cezalandırması olarak degerlendirmenin egitim kademelerinin üst basamaklarında da görülüyor olusu egitim eksikliginden baska ülkemizin sosyal yapısının da bir sonucudur. Özellikle toplumun genisçe bir kısmında egemen olan kaderci zihniyet dogal afet, yangın, kaza vb. durumlarda teslimiyetçi bir anlayısı ön plana çıkarmaktadır. Bu anlayıs ise temel gerçeklerin görülmesini zorlastırdıgı gibi, yine mevcut sorunların devam etmesine olanak saglamakta ve en önemlisi önlem almayı yavaslatmaktadır. Bu bakımdan gerek örgün gerekse yaygın egitim kurum ve kuruluslarına önemli görevler düsmektedir.

2. Yetiskinlerin Deprem Bilgi Düzeyleri ile ilgili Bulgular

Bu bölümde anket ve görüsmelerimize katılan yetiskinlerin deprem ile ilgili almıs oldukları egitim, bu egitimi nereden ve ne zaman kazandıkları, deprem hakkındaki bilgi düzeyleri ve deprem konusunda en fazla ögrenmek istedikleri konular ortaya konulmaya çalısılmıstır.  

Bilindigi üzere kaderci ve teslimiyetçi toplum anlayısında olaylara karsı önceden merak ve hazırlık yok denecek kadar azdır. Buna karsılık yasanan herhangi bir problem, dogal afet, hastalık vb. den sonra insanlar söz konusu olayı merak etmeye ve ögrenmeye çalısırlar . Oysa ki yapılan arastırmalardan deprem öncesi egitimli olmanın deprem sırasındaki zararları azaltmadan baska deprem sonrası psikolojik bozuklukları da en aza indirdigi anlasılmaktadır(12).

Tablo 6. Deprem hakkındaki bilgilerinizi daha çok ne zaman kazandınız? Sorusuna verilen cevapların dagılımı



Anketimize katılan 120 denekten sadece 8 kisi (%6) 1992 Erzincan ve 1999 Marmara depremlerinden önce deprem hakkında önemli bilgilere sahip olduklarını belirtmislerdir. Buna karsılık 44 kisi (%37) depremi 1992 Erzincan depreminden sonra, 68 kisi (%57) ise 1999 Marmara Depreminden sonra daha yakından tanıdıklarını ifade etmislerdir. Tablo 6’da görüldügü gibi yetiskinlerin %94 gibi büyük çogunlugu depremi bir deprem yasadıktan ya da gördükten sonra daha yakından tanıyabilmistir. Burada en ilginç nokta depremi bizzat yasamadan çok baska bir yerdeki depremin etkisinde kalmadır. 1992 Erzincan Depreminden sonra ilgili kurum ve kurulusların ve kitle iletisim araçlarının deprem olgusuna daha çok dramatik anlamda yaklasması ve konunun egitim yönüne çok fazla egilmemesi kisilerin problemi yeterince kavramasını güçlestirmistir. Kuskusuz 1999 Marmara Depreminin ulusal anlamda sosyal ve ekonomik etkilerinin çok fazla olusu bu etkilesimde önemlidir. Ancak daha da önemlisi 1999 Marmara depreminden sonra ulusal ve yerel kitle iletisim araçlarının deprem egitimine daha genis yer vermis olmasıdır. Bu anlamda görsel özelligi olan televizyonun rolü ön plana geçmektedir. Nitekim deprem hakkındaki bilgilerinizi daha çok nereden ögrendiniz sorusuna verilen cevaplarda televizyon %90 gibi oldukça yüksek bir orana ulasmaktadır. Televizyondan sonra geriye kalan seçenekleri %1-2 oranında gazete, yaygın egitim kurumları, okul, uzmanlar, gazete ve dergiler olusturmaktadır. Dolayısıyla hem görsel ve hem isitsel olma özelligi, en fazla takip edilen kitle iletisim aracı olusu ve genis halk kitlelerine ulasıyor olması gibi nedenlerle yaygın egitimde televizyon son derece önemlidir. Bu bakımdan özellikle 1999 Marmara Depreminden sonra televizyonlarda sürdürülmekte olan deprem egitimine agırlık vererek devam ettirilmesi gerekmektedir.

Yetiskinlere yöneltmis oldugumuz "deprem sırasında nasıl davranılması gerektigini biliyor musunuz?" sorusuna 16 kisi (%13) hiç bilmedigini, 14 kisi (%12) büyük ölçüde bildigini, 90 kisi (%75) ise kısmen bildigini belirtmistir (Tablo 7).

Tablo 7. "Deprem sırasında nasıl davranılması gerektigini biliyor musunuz?" sorusuna verilen cevapların dagılımı



"Bir deprem sırasında nasıl davranılması gerektigini biliyor musun?" sorusuna "hayır" cevabını verenlerin hemen tamamı 60 yas üzerinde ve egitim seviyesi düsük insanlardan olusmaktadır. Bu özellikteki kisilerde kaderci ve teslimiyetçi bir anlayıs hakim oldugundan deprem anında kaçmak ya da dua etmek temel davranıs biçimi olarak öne çıkmaktadır. Yine bu gruptaki yetiskinler depremi tanrının bir cezalandırması olarak gördüklerinden, deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrasında herhangi bir etkinligi anlamsız buldukları yaptıgımız görüsmelerden anlasılmaktadır. Bu gruptaki insanlara göre suç islenmis, ve cezanın çekilmesi kaçınılmaz hale gelmistir.

Deprem anında ve sonrasında nasıl davranılması gerektigini bilenlerin oranı %12 olup bu kisiler hemen tamamen genç yetiskinler grubunda ve üniversite mezunlarından olusmaktadır. Depreme karsı her türlü tedbirin alınması gerektigini savunan bu grup aynı zamanda depremi degisik kaynaklardan (TV, gazete, dergi, kitap, uzman vs) ögrenmeye çalısmaktadır.

Deprem öncesi, deprem anı ve sonrasında nasıl davranılması gerektigini kısmen bilenler, %75 gibi büyük çogunlugu olusturmaktadır. Bu kisiler deprem hakkındaki bilgileri degisik kaynaklardan ögrenmeye çalıstıklarını ancak bunu yeterli görmediklerini kabul etmektedirler. Dolayısıyla bilgileri yetersiz ve düzensizdir. Örnegin yaptıgımız görüsmelerde deprem anında ve sonrasında neler yapılmalı? sorusuna ancak 1-2 madde ile cevap verebilmektedirler. Esasen bu grup yetiskinlerin deprem egitimi konusunda belirli bir seviye yakaladıklarını göstermek açısından önemlidir. Yani bir takım bilgiler kazanılmıs olmakla birlikte yetersizdir. Bu özellikteki insanların deprem egitimini tam olarak kavrayabilmeleri için yaygın deprem egitimine önem verilmeli ve özellikle konu ulusal televizyonlarda islenmeye devam etmelidir.

Tablo 8. Oturdugunuz Evin Depreme Dayanıklı Olup Olmadıgını Biliyor musunuz? Sorusuna Verilen Cevapların Dagılımı



Yetiskinlerin deprem hakkındaki bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla "oturdugunuz evin depreme dayanıklı olup olmadıgını biliyor musunuz?" seklinde bir soru yönlendirilmistir. Bu soruya evet biliyorum diyen 32 (%27) kisi iken hayır bilmiyorum diyenler ise 88 (%73) kisidir (Tablo 8). Bu cevap her seyden önce anketin uygulandıgı sık sık yıkıcı depremlere maruz kalan bir sehir için son derece düsündürücüdür.

insanların oturdukları binaların depreme dayanıklı olup olmadıgını bilmiyor olusu öncelikle konunun önemini yeterince kavrayamadıklarından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında kamu kurum ve kuruluslarının gerekli çalısmayı yapmaması da bu olumsuzlukta önemli bir etken olarak gösterilebilir. Nitekim gerek anket cevaplarında, gerekse yaptıgımız görüsmelerde kisiler bina kontrollerini hangi kurumun yaptıgını bilmemekte veya bu kontrollerin çok pahalı oldugunu ileri sürmektedirler. Bu bakımdan Bayındırlık, Belediyeler ve Üniversiteler basta olmak üzere diger ilgili kurum ve kuruluslara önemli görevler düsmektedir.

"Deprem sırasında kurtarma, ilk yardım vs. ile ilgili kurum ve kurulusları biliyor musunuz?" sorusuna %13 (15 kisi) evet, %37 (44 kisi) hayır %50 (61 kisi) ise kısmen cevabını vermistir (Tablo 9).

Tablo 9. Deprem Sırasında Kurtarma, ilkyardım vb. ile ilgili Kurum ve Kurulusları Biliyor musunuz? Sorusuna Verilen Cevapların Dagılımı



Bu soruya evet cevabını verenlerin hemen tamamı üniversite mezunu iken, hayır cevabını verenlerin ise hemen tamamı 50 yas üzerinde her hangi bir okul bitirmeyen veya ilkokulu bitirenlerden olusmaktadır. Kısmen cevabını verenler ise 1-2 kurum ve kurulusun adını veya görevini bilmektedir. Bu sorunun cevabında da deprem sırasında nasıl davranılması gerektigini biliyor musunuz sorusunda oldugu gibi insanların özellikle tv., dergi ve çevresinden bir takım bilgiler kazandıgı ancak bu bilgilerin yetersiz oldugu sonucu çıkmaktadır. Hatta konu ulusal televizyonlarda sıklıkla gündeme geldiginden ankete cevap verenlerin çogu bulundugunuz yerde kurtarma ile ilgili bir kurum söyleyebilir misiniz? sorusuna Akut  cevabını vermislerdir. Bu durum il ya da illerdeki deprem ile ilgili kurum ve kurulusların yeterli tanıtım yapamadıklarını, aynı zamanda yaygın egitime önem vermediklerini göstermektedir.

Yetiskinlere yönelttigimiz "deprem hakkında en çok neyi bilmek/ögrenmek istersiniz?" sorusuna 22 kisi (%18) korunma yollarını, 28 kisi (%23) sebebini ve 70 kisi (%59) ise zamanını seklinde cevap vermislerdir (Tablo 10).

Tablo 10. Deprem Hakkında En Çok Neyi Ögrenmek istersiniz Sorusuna Verilen Cevapların Dagılımı



Bu dagılım her seyden önce yetiskinlerin deprem gerçegini yeterince kavrayamadıklarını göstermektedir. Özellikle %59 gibi yüksek bir oranda insanların depremin ne zaman olacagını ögrenmek istiyor olusu, kolaycı bir toplum yapısı özelligini göstermektedir. Bilindigi üzere deprem zamanını önceden tespit etmek günümüz sartlarında pek mümkün görünmeyen bir durumdur. Buna karsılık asıl çözüm deprem öncesi alınacak tedbirlerle korunma yollarını bilmek ve tatbik etmektir.

SONUÇ VE ÖNERiLER

Bireylerin %77’sinin yıkıcı depremi yasadıgı aktif bir deprem bölgesinde deprem gerçeginin yeterince algılanamadıgı anlasılmaktadır. Çalısma sonunda elde ettigimiz bulgular yetiskinlerin %30’unun depremi dogal bir süreç olarak görmedigini, Tanrıya karsı suç isleyenlerin deprem felaketi ile cezalandırıldıklarına inandıklarını göstermektedir. Bu gruptaki insanlar genellikle 50 yas ve üzerinde ve geleneksel düsünce tarzına sahiptir. Depremin nedenini doga dısı güçlerde görme çabası egitimin üst kademelerinden alt kademelerine dogru artmakta ve okul bitirmeyenlerde bu oran %86’ya ulasmaktadır. Dolayısıyla bireylerin yası yükseldikçe ve egitim seviyesi düstükçe depremin nedenini algılama sekli bilimsel gerçeklerden uzaklasmaktadır. Kuskusuz bu gruptaki bireylerde kaderci inanç yapısı ve folklorik degerlere verilen deger de bilim dısı düsüncelerin var olması da önemli bir etkendir.

Depremi doga dısı olgularla açıklama oranının kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olusu; Türkiye’de kadınların okullasma oranının düsük olmasının yanında, aynı zamanda is hayatına daha az katılmaları ile de ilgilidir.  

Deprem sırasında yapılması gereken davranısların depremde bireylerin yasamı açısından büyük bir öneme sahip oldugu bilinmektedir. Ancak arastırmamıza katılan bireylerin %13 ü deprem sırasında nasıl davranması gerektigini bilmedigini, %75’i kısmen bildigini, %12’si ise bildigini belirtmistir. Esasen yetiskinlerin büyük çogunlugu kısmi de olsa deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasında nasıl davranması gerektigini  ve deprem sırasındaki yetkili ve gönüllü kurulusları bilmektedir. Ancak bu bilgiler yeterli ve düzenli degildir. Halbuki deprem zararlarından korunma tedbirleri bir çok davranısın birbiriyle baglantılı gerçeklestirilmesi durumunda etkili olabilir. Eksik davranısların tek basına uygulanması yeterli korumayı saglamayacaktır. Dolayısıyla 1999 Marmara Depreminden sonra çesitli yolarla kazanılmakta olan bilgilerin daha kapsamlı deprem egitimi ile düzenli hale getirilme olanagı vardır.

insanların deprem gerçegini biliyor ve yasıyor olmalarına ragmen, konu hakkındaki bilgilerini daha çok farklı bölgedeki depremden sonra kazanmıs olmaları, hem bireylerin ve hem de yetkili kurum ve kurulusların eksigidir. Özellikle 1999 Marmara Depremi öncesi ve sonrası Türkiye açısından bir dönüm noktasını meydana getirir. Marmara depremine kadar olan depremlerde devlet ve yetkili kurumlar daha çok deprem sonrasını yıkılan binaların yeniden insa edilmesi seklinde ele almıstır. Ancak Marmara depreminin bölgesel olmaktan çok ulusal bir etki göstermesi, maddi ve manevi zararlarının çok daha fazla olması gibi nedenlerle bu depremden sonra depremin egitim yönünün de yavas yavas göz önüne alınmaya baslanması her seye ragmen sevindirici bir gelismedir.

Bu bulgulardan yetiskinlerin deprem ve korunma yolları ile ilgili önemli eksikleri oldugu anlasılmaktadır. Dolayısıyla deprem ve korunma yolları ile ilgili egitim ögretim oldukça yetersizdir. Kaldı ki karar verici ve uygulayıcı durumunda olan yetiskinlerdeki bu eksiklik çok daha önem kazanmaktadır. Bunun yanında anne babaların daha önce kazanmıs oldukları yanlıs bilgiler çocuklara aktarılmakta bu ise örgün egitime devam eden ögrencide olumlu degisimi güçlestirmektedir.

Yetiskinlerin çok büyük çogunlugunun deprem hakkındaki bilgilerini televizyondan kazandıkları tespit edilmistir. Buradan bireylerin hazır bulusçu oldugu, deprem ve korunma yolları ile ilgili yeterli ve ulasılabilir yazılı kaynagın olmadıgı ve örgün egitim kurumlarında gerekli egitimin verilmedigi sonucunu çıkarmak mümkündür. Bunun yanında televizyonun deprem egitimi konusunda etkili bir kitle iletisim aracı oldugundan gerek yerel, gerekse ulusal televizyon kanallarının konuya daha yogun ve ciddi yaklasmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak deprem zararlarının azaltılması için önlemlerin alınması ve olası depremlere karsı hazırlıklı olmanın gerekli oldugu anlasılmaktadır. Bu açıdan toplumun tüm bireylerine öncelikli olarak su gerçeklerin kavratılması gerekir: Depremi olusturan dogal mekanizmayı durdurmak imkânsızdır. Depremin olumsuz etkisi insana sosyal, ekonomik ve psikolojik zarar vermesinden kaynaklanır. Bu zararları önlemek ya da etkisini azaltmak mümkündür. insanların depremden zarar görmesi depremin dogrudan sebep oldugu bir durum degil, insanların gerekli ve yeterli tedbirleri almamasının bir sonucudur. Önemli olan deprem bölgelerinde dayanıklı binalar yaparak insanların kendilerini nasıl koruyacakları konusunda bilgilendirmek ve böylece deprem zararlarını en aza indirmektir.

Yapılan çalısmamızın sonucunda, depremden en az zarar ile kurtulmak ve deprem ile yasamayı ögrenmeyi gerçeklestirebilmek için asagıdaki önerilerin uygun olacagı düsünülmektedir;

•  Depremi en az zarar ile atlatabilmek için sürekli yeni arastırmalar yapılmalı,

•  Deprem ile yasamayı ögrenmek için ilkögretim kademesinden itibaren deprem ile ilgili egitici etkinliklere agırlık verilmeli,

•  Ulusal ve bölgesel düzeyde kitle iletisim araçları aracılıgı ile deprem konusunda egitici programlara gereken önem verilmeli,

•  Bölgesel olarak faaliyette bulunan deprem ve kurtarma ile ilgili sivil toplum kuruluslarının bu yöndeki faaliyetleri desteklenmeli,

•  Deprem bölgesinde yer alan her ilde Deprem Arastırma ve Egitim Merkezi kurulmalı, bu merkez ildeki ilgili diger kurum ve kuruluslarla koordinasyon içinde çalısmalı, özellikle halk egitimine büyük önem verilmelidir.

•  Medyanın konuyu gündemde tutarak korku ve kaygı düzeyinin belirli bir düzeyde kalabilmesini saglamak ve uzun vadede halk katılımını saglamak gerekmektedir.

 

 


 

*    Yard. Doç. Dr.; AtatürkÜniversitesi,ErzincanEgitimFakültesi,ilkögretimBölümü, 24030,Erzincan.

(1)   ihsan Kurt, 2000, Yetiskin Egitimi; Nobel Dagıtım, Ankara, s. 4.

(2)   Cevat Celep., 1995, Halk Egitimi, Personel Egitim Merkezi Yayın No: 22, (ikinci Basım), Ankara, s. 34.

(3)   Firdevs Günes, 1996, Yetiskin Egitimi, (Halk Egitimi), Ocak Yayınları, Ankara, s. 39.

(4)   Mustafa Köylü, "Yetiskin Egitiminin Temel Prensipleri". (www. dinbilimleri. cm/dergi/cilt 1/sayı:1)

(5)   Cevat Celep, a.g.e, s. 34.

(6)   http://www.meb.gov.tr/stats/ist9900/ist5.html

(7)   ihsan Kurt, 1991, "Türkiye’de Yetiskin Egitiminin Önemi", Milli Egitim Bakanlıgı, Din Ögretimi Dergisi, Sayı:31, Ankara, s. 31.

(8)   Atle Dyregrov,  2000, Çocuk, Kayıplar ve Yas, Yetiskinler için El Kitabı, Türk Psikologlar Dernegi Yay. No: 20, 1. Basım, Ankara

(9)   Kathleen m. Kowalski, Anie Kalayjian, "Responding to mass emotional trauma: a mental health outreach program for Turkey earthquake victims", Safety Science 39, 2001, s. 71-81

(10) Robert D. Macy, ve dig., UNICEF- Milli Egitim Bakanlıgı- Türkiye depremzede ögrencilere yönelik 18 saatlik sınıf içi psiko-sosyal müdahale programı için egitim el kitabı.

(11) Nuray Karancı, "Depremlerin Psiko-Sosyal Boyutları: Erzincan, Dinar ve 17 Agustos 1999 Marmara Depremleri" (www. psikolog.org.)

(12) Haroutune, K. Armenian., "Loss as a Determinant of PTSD in a Cohort of Adult Survivors of The 1988 Earthquake in Armenia": implications for Policy Acta Psychiatr Scand 2000: 102: 58-64, 2000, s.1.

 

 

İçindekiler...

 

© T.C. MEB Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Teknikokullar, ANKARA
Tel. (312) 2128145
Fax (312) 2124668
med@meb.gov.tr

 

[ yukarı ]

Arşiv