MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı 162 |
Bahar 2004 |
BÜYÜME ROMANI (BİLDUNGSROMAN) KAVRAMI ETRAFINDA AŞK-I MEMNU VE ROMAN KİŞİSİ NİHAL |
Dinçer EŞİTGİN* |
I. Giris: Servet-i Fünûn yazarları içinde Halit Ziya Usaklıgil, özellikle roman söz konusu oldugunda, haklı bir söhretin sahibidir. Türk edebiyatında roman türünün olgun örneklerinin ilk kez onun kaleminden çıktıgı gerçegi birçok edebiyat arastırmacısı tarafından dile getirilmistir. Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre Halit Ziya Usaklıgil’e kadar “romancı muhayyilesiyle dogmus tek muharririmiz yoktur”(Tanpınar:1988, 289) ve “bizde asıl romancılık Hâlid Ziya ile baslar”(Tanpınar:1992, 275). Bu yazı, birçok elestirmen tarafından Usaklıgil’in en güçlü romanı olarak gösterilen Ask-ı Memnu1 ile ilgili Türk Romanına Elestirel Bir Bakıs’ta Berna Moran tarafından ileri sürülen roman kisilerinden Nihal’in hikâyesi okundugunda Ask-ı Memnu’nun büyüme romanı (bildungsroman) olarak göründügü(Moran:1991, 80) iddiasını tartısmayı hedefliyor. Tabiî ki, Nihal’in hikâyesine egilmeden önce, Ask-ı Memnu romanını genel hatlarıyla hatırlamak gerekir. II. Ask-ı Memnu Neyi / Nasıl Söyler? II. I. Romanın Yapıtaslarında Kısa Bir Gezinti: Ask-ı Memnu romanının anlatıcısı genel olarak hâkim bakıs açısı ile olayları anlatır. Bu anlatıcı, katılım açısından, olaylara katılmayan, dıs (benzer olmayan) anlatıcı(Demir: 1995, 55)’dır. Ancak zaman zaman romanda iç (benzer) anlatıcı olarak roman kisilerinin agzıyla konusan ya da bu kisilerin sesiyle olayları aktaran bir anlatıcının varlıgını da kabul etmek gerekir. Ask-ı Memnu romanında kisilerin ustalıkla çizildigi ilk sahneden sonra Melih Bey takımıyla ilgili yapılan açıklamalar, aksiyonu durdurmakta, dolayısıyla romanın yapısını teknik bakımdan zayıflatmaktadır. Bu sayede anlatıcı, roman kisilerinin soyagacını genel hatlarıyla gözler önüne serme imkânı bulur. Ailelerin köklerine kadar ayrıntılı bir sekilde konusmasının yanında roman boyunca süren her seyi bilen tavrı da hesaba katıldıgında bu anlatıcının genis yetkilerle donatılmıs oldugu söylenebilir. Berna Moran’ın da belirttigi gibi Ask-ı Memnu romanında olay örgüsü iki ayrı yönde gelisir: Birincisi Bihter’in hikâyesi, ikincisi de Nihal’in hikâyesi (Moran:1991, 73). Olay örgüsünün çift yönlü gelismesi sebebiyle, romanın bas kisisi, tezi (mesajı/niyeti) vs. söz konusu oldugunda çogu zaman farklı görüsler ileri sürülmüstür2. Roman, kötü söhretli bir aileye mensup genç Bihter’in yaslı ve zengin bir dulla (Adnan Bey) evlenmesi sonucunda gelisen olayları konu alır. Bu açıdan trajik bir problem ile açılan romanın temel sorularından biri sudur: Firdevs Hanım gibi hafif-mesrep bir annenin kızı olan genç ve güzel Bihter, bu evliligi sürdürebilir mi yoksa o da annesine mi benzer? Bu sorunun romanın merkezine yerlestirildigi düsünülebilir. Romanın sonunda Bihter; gerek ailesinden getirdigi özellikler, gerek yaptıgı evliligin yanlıslıgını anlaması, gerekse onu bekleyen tesadüfler3 sebebiyle romancı ile okur arasında girisilen bahsi kaybeden taraf olur.4 Bihter ilk bakısta, yalıdaki huzur ortamını bozan kisi gibi görünse de yalının bu ortamını bozan aslında Bihter degil; Peyker’le, Bihter’le ve en sonunda da Nihal ile oynayan Behlûl’dür. Roman kisilerinin akıbeti açısından degerlendirildiginde Halit Ziya’nın romanları genellikle ölümle neticelenir (Önertoy:1999, 140). Ask-ı Memnu’da da benzer bir sonla karsılasılır. Romandaki kisilerin çogu mutsuzlugun pençesinde kıvranmaktadır. Hepsi yanıp sönen bir yıldız gibi ömürlerinin belirli bir kısmında mutlulugu yakalar, ancak bu mutluluk bir türlü –tıpkı gerçek hayatta oldugu gibi– uzun sürmez. Bu mutluluk parçaları ya birkaç dakika ya da birkaç gün ile sınırlıdır. Bu yönüyle Ask-ı Memnu, yakaladıkları mutlulugu muhafaza edemeyenlerin romanıdır. Behlûl, sonu gelmez çapkınlıkları, gönül oyunları ve doyumsuz kisiligi yüzünden mutlu olamaz. Önce Bihter, daha sonra da Nihal ile tam mutlulugu yakalayacakken olaylar farklı bir sekilde gelisiverir. Bihter, Adnan Bey ile evlenerek huzur dolu bir aile saadeti tesis etmek için gayret eder, annesi Firdevs Hanım’a benzememek için direnir, ancak bir süre sonra -belki kendinden yaslı bir erkekle evlenmekten duydugu pismanlıgın da etkisiyle- genç Behlûl ile yasak bir askın içinde yeni, imkânsız ve tehlikeli bir mutlulugun pesine düser. Nihal, annesinin ölümü ile baslayan yalnızlıgını önce babasının varlıgıyla unutmaya çalısır, daha sonra babasının yeni evliligi sebebiyle ondan yavas yavas uzaklasmaya baslar. Bihter’le ilk karsılastıklarında bu evliligin ve Bihter’in o kadar da kötü olmadıgına kanaat getiren Nihal, ancak bir iki dakika sonra odalarının degistigini görünce yeniden umutsuzluga kapılır. Hayatını kaplayan kara bulutların gölgesinden –pek emin olmasa da– Behlûl sayesinde kurtulabilecegini düsünür, ancak olayların istenmeyen bir sekilde cereyan etmesi sonucunda bu hayalleri yıkılır; yine mutlulugu yakalayamaz. Romanın kıyısında kalmıs ikinci dereceden bir anlatı kisisi olarak Besir, Nihal’e âsıktır, ancak bu askını bir türlü söyle(ye)mez. Nihal ile adaya gelislerinde kısa bir süreligine de olsa mutluluga yaklasmıs gibi görünen Besir, Behlûl’ün adaya gelmesiyle, en önemlisi de, sevdigi kisiye gözleri önünde yapılan evlilik teklifiyle bu küçük mutluluk rüyasından erken uyanmak zorunda kalır. Behlûl’ün Nihal’i evlenmeye razı ettigi bu sahneye Besir’in boguk bir öksürük sesiyle dahil olusu pek mânidârdır: “Birden arkalarında biraz uzakta gecelerin bu mesut sükûnunu yırtarak boguk bir öksürük sesi isittiler.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 222) “(...) daha sonra Besirin boguk, medit bir öksürügünü isittiler. Nihal: “– Besir yine öksürüyor! dedi. Sonra gögsünü göstererek ilâve etti: “– Bilir misiniz? O böyle öksürürken burada gögsümde bir sey yırtılıyor zannediyorum.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 226) Tanpınar, Besir’le birlikte edebiyatımızdan zenci tipinin çekildigini söyler (Tanpınar’dan aktaran; Alptekin:2001, 173). Türk romanının bu son zencisi Besir, özellikle Behlûl’ün evlilik teklifi esnasındaki öksürük sesleriyle Nihal’i ikaz eden bir figürdür. Ask-ı Memnu romanında kisilerin baska bir ortak özelligi de kendi mutlulukları ve iradelerinden çok karsıdaki kisilerin irade ve mutluluklarına ehemmiyet vermeleridir. Bihter, Adnan Bey’le evlenmeye karar verirken mutlu olup olamayacagını, kendisinin bu ihtiyar adamı sevip sevemeyecegini düsünmez, Adnan Bey’in kendisini sevecek olması ona yeter. Nihal de baslangıçta Behlûl’ü sevmez, ama Behlûl’ün kendisine duydugu sevgiyi, müstakbel evlilikleri için yeterli bulur. Romanda mutlulugu yakalamıs kisiler, romanın pek ilgilenmedigi ikinci dereceden tâlî tiplerdir. Bülend’in, üvey annesi Bihter ile bir problemi yoktur. Peyker, esi Nihat ve oglu Feridun’la beraber mutludur. Yine yalının diger sâkinleri kendi aralarında bir huzur ortamında yasamaktadırlar; tâ ki yalıda ugursuz bir fırtınaya kadar... Zaman kullanımı açısından Ask-ı Memnu kronolojik bir anlatıdır. Ancak yer yer bu kronolojik akıs sadece bir basamak öncesine gidilerek bozulur. Bu da aynı olayı iki farklı cepheden görüntülemek niyetindeki anlatıcının tutumundan kaynaklanır. Böylelikle roman, çogul bir bakısla aynı sahnenin degisik açılardan görüntülendigi çok katmanlı bir yapıya bürünür. Ancak bu durum, romanı zaman itibarıyla sekteye ugratır, kronolojik akısı aksatır. Meselâ, Ask-ı Memnu’nun anlatıcısı önce bir sahneyi sonuna kadar anlatır, (kayık sahnesi ve açık sarı boyalı yalıda olanlar), sayfalar sonra yine aynı sahnenin karsı tarafına geçerek bu sefer olayın baska cephesinden görünüsünü çizer (aynı zaman dilimi içerisinde, bu kez, Adnan Bey ve Adnan Bey’in yalısında olanlar). Anlatıcı, Ask-ı Memnu’da geri ve ileri kırılmalarla olay zamanını genisletir. Melih Bey takımının tarihine iliskin bahisler de göz önünde tutulursa romanın genis bir zaman dilimini kusattıgı söylenebilir. Romanın, zaman bakımından bu kadar genis bir dilimi kapsaması anlatıcının her seyi bilen yapısının bir isareti olarak da okunabilir. Ask-ı Memnu’daki mekânların genel olarak kapalılıgı dikkat çekicidir. ilk sahnedeki sandal gezintisi, Bihter ile Adnan Bey evliliginin birinci yıldönümüne rastlayan Göksu’daki kır söleni, adaya ve yalıya gelis gidislerdeki vapur yolculukları, Behlûl ile Nihal’in evlilige karar verdikleri çamlık gezintileri ve dügün sahnesi bir kenara bırakılırsa bütün roman neredeyse kapalı bir mekânda, dört duvar arasında geçer. Bu da mekân kullanımı açısından oldukça çarpıcı bir özelliktir. Berna Moran mekân kullanımındaki bu kapalı yerler sayesinde Halit Ziya’nın neden-sonuç iliskisi ve kisiliklerden kaynaklanan kaçınılmaz felâketleri kurmaya yogunlastıgını ve bu konudaki basarısının bu dikkat yogunluguna baglı oldugunu kaydeder(Moran:1991, 72). II. II. ilk Sahnenin Penceresinden Ask-ı Memnu’nun Ayak Sesleri: Ask-ı Memnu romanının ilk sahnesi romanın macerası ile ilgili pek çok sey söyler. Bu sahne yakından bakıldıgında görülecektir ki bütün roman, neredeyse, burada teksif edilmis bir hâldedir. Okur, bu isaretleri dikkatli bir sekilde okudugunda, bütün roman boyunca gerçeklesecek maceranın anlatıcı tarafından sezdirilmeye çalısıldıgını görür: “Maun sandalla müsademeyi andıran bu tesadüflere artık o kadar alısmıs idiler ki, bugün Kalender’den gene onun âdeta çarparcasına yakından sıyırıp geçisini fark etmemis göründüler. Beyaz sandalın sık, zarif süvarilerinde küçük bir telâs eseri, bir ufak hasyet sayhası bile uyandıramayarak geçen maun sandalla –her iki tarafı görebilmek üzere biraz yan oturan– Peyker basını bile çevirmedi, arkasını sahile vererek Anadolu kıyısına dumanlarını serpen bir vapura dalmıs gözleriyle Bihter’in beyaz örtüsünün içinde vekar ve endise dolu çehresi tamamile kayıtsız kaldı; yalnız, valideleri, sarıya boyanmıs saçlarının altında gözlerinin mânasına derin bir mübhemik (mübhemlik) veren genis bir sürme çenberiyle çevrilmis gözlerini çevirdi, ucunda gizli tesekkür mânası titreyen bir serzenis bakısile maun sandala büsbütün yabancı kalmadı. “Aralarında mesafe biraz uzar uzamaz, bu üç kadının kayıtsız vekarına birden halel geldi, en evvel valide –kırk bes senenin henüz izalesine muvaffak olmadıgı bir sebap vehmiyle mesirelerde etrafa dagılan tebessümleri kendi lehine isnad etmek i’tiyadını takip ederek– dedi ki: Bu adnan bey de.. Artık sdet (âdet) oldu, mutlaka her çıkısta tesadüf edecegiz, bugün Kalenderde yokdu, degil mi Bihter?... “Validesinin sikâyet sekli altında gizli bir memnuniyeti kâfi derecede saklıyamayına (saklayamayan) sözlerini Bihter cevapsız bıraktı. Peyker validesine dogrudan dogruya cevap vermeyerek: –Bugün çocukları da yanında degil... dedi, ne güzel çocuklar, degil mi anne? Hele oglan! yumuk yumuk gözlerile bir bakısı var ki... “Bihter, egilmiyerek dudaklarının ucuyle sordu: Validelerini tanır mıydınız, anne Kız annesine çekmis olmalı... “Firdevs Hanım Bihter’in sualini anlamamısçasına donuk gözlerle bir saniye baktı, sonra basını çevirerek artık gözden kaybolan sandalı arastırdı; tekrar Bihter’e bakarak ve bu defa kendi zihninde cereyan eden efkâr silsilesini takip ederek: –Ne tuhaf bir bakıs var! dedi. israr eden bir bakıs!. Ne zaman gözlerim tesadüf etse... “ Firdevs hanım ikmal etmeden evvel biraz tavakkuf etti. Galiba “bana” diyecekti, fakat kızlarına karsı bu kadarcık bir lisan ihtiyatına tamamiyle sönmesi kabil olmıyan bir annelik vekarı lüzum gördü, ve: ‘Buraya bakarken görüyorum...’ dedi.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 3) Romanın açılıs sahnesindeki bu ilk cümleler ile ileriye dönük entrik yapının sezdirilmeye çalısıldıgı çok açıktır. Kalender’den dönerken Firdevs Hanım ve Adnan Bey’in sandalları karsılastıklarında Peyker bu olan bitene ilgisizdir ve bu ilgisizlik roman boyunca sürer. Peyker, Adnan Bey’in sandalında daha önce gördügü çocukların bu sefer bulunmayısına dikkat eder. Bu yönüyle mutlu bir evlilik yaparak saadeti bu evlilik dairesi içinde arama düsüncesinde olan bir genç kız portresi çizmektedir ki romanın sonuna kadar Peyker’in bu mutedil ve istikrarlı çizgisi devam eder. Firdevs Hanım ise eski alıskanlıklarını devam ettirmekte, neredeyse büyükanne olacagını, dolayısıyla da artık yaslandıgını kabullenememekte, hâlâ bir genç kız gibi davranarak kendini bütün dünyanın merkezinde sanmaktadır. Karsılasılan sandaldan bakısların kendine yöneldigini iddia etmek üzeredir. Ancak kızlarının yanında birazcık da olsa bir utangaçlıgı vardır, bu yüzden isteklerini tam olarak açıga vuramamakta, içinden geldigi gibi hareket edememektedir. Bu durum, özellikle romanın dügümlerinin çözülmeye basladıgı bölümlerde Bihter’in, Nihal ile Behlûl’ün evliliklerini engellemek için annesini (Firdevs Hanım) devreye sokusundaki iradede de bâriz bir sekilde ortaya çıkar. Ask-ı Memnu’nun anlatıcısı bu ilk sahne ile Melih Bey takımı kisilerinin karakter ve zaaflarını, usta bir ressam edasıyla, birkaç fırça darbesiyle çiziverir. Bu sahnede Firdevs Hanım ve kızları arasındaki gerilim (çatısma), tüm roman boyunca da hissedilecegi gibi gözler önüne serilir. Anlatıcı, bu sahnede romanın bas kisisi olan Bihter’in macerasını sezdiren ipuçlarını satır aralarına ustalıkla serpistirir. Romanın Bihter ile ilgili su ilk cümleleri oldukça dikkat çekicidir: “(...) arkasını sahile vererek Anadolu kıyısına dumanlarını serpen bir vapura dalmıs gözleriyle Bihter’in beyaz örtüsünün içinde vekar ve endise dolu çehresi tamamile kayıtsız kaldı (...)” Burada “beyaz örtü”, “vekar”, “endise dolu çehre”, “dalmıs gözler”, “kayıtsız kalmak” ifadeleri üzerinde düsünüldügünde Bihter’in yasayacagı maceraya ait ipuçları yakalanabilir. Bihter, Melih Bey takımı ve annesinin kötü söhreti engel teskil etse de, olabildigince iyi bir evlilik yapmak istemektedir. Bu yüzden, Adnan Bey’in evlilik teklifi hem bu yüzden hem de zengin bir hayat vaat etmesi sebebiyle kaçırılmayacak bir fırsattır. Ancak daha çok tesadüflere dayalı olaylar sonucunda, Bihter en bastaki masumiyetini koruyamayacak, annesi gibi kirlenmis bir hayatı da kabullenemeyerek intihar edecektir. “beyaz örtü” ve “vekar” kelimelerini bu yönüyle Bihter’in aslında öz olarak masum kalabilme çabasının, “endise dolu çehresi” ifadesini ise bu masumiyeti bozacak ilerideki endise verici hadiselerin göstergesi olarak okumak mümkün görünmektedir. Romanın büyük çatısmalarından biri olan Nihal-Bihter çatısması yine bu ilk sahnede okuyucuya sezdirilir. Peyker’in erkek çocukla ilgilenmesine karsılık, Bihter’in Adnan Bey’in kızı ve bu kızın annesi ile ilgili sorular sorması pek mânidârdır: “Bihter egilmiyerek dudaklarının ucuyle sordu: Validelerini tanır mıydınız, anne Kız annesine çekmis olmalı...” Anlatıcının ilerideki büyük çatısmayı bu sözlerde gizledigi düsünülebilir. Yakından bakıldıgında görülecektir ki, bu çatısma Nihal ile Bihter arasındaki gerilimden dogmaz. Bu anlamda, Nihal-Bihter çatısması birbirinden tamamen farklı iki sebebe dayanır: Nihal’in sahsında Adnan Bey’in ölen karısı ile Bihter arasındaki bu çatısma, bir baska açıdan bakıldıgında da aynı kisiye (Behlûl) âsık iki insanın (âsık-rakip) çatısmasıdır. Dikkatle incelendiginde bu çatısmanın, toplumda sıkça rastlanan üvey anne-kız çatısmalarından hayli farklı oldugu; dolayısıyla yalnız kisiler arası mizâcî bir durumdan degil, tam manasıyla bir menfaatler çatısmasından, âsık-rakip kıskançlıgından kaynaklandıgı söylenebilir. III. Nihal’in Hikâyesi Bir Büyüme Romanı (Bildungsroman) mıdır? Berna Moran, Türk Romanına Elestirel Bir Bakıs adlı çalısmasında Ask-ı Memnu için su tespitte bulunur: “Nihal’in öyküsünü kendi basına ele alırsak Ask-ı Memnu’nun yalnızlasma tema’sını da içeren bir bildungsroman (büyüme romanı) oldugunu görürüz.” (Moran: 1991, 80) Ask-ı Memnu romanına bu tespitten kaynaklanan bir dikkatle yaklasıldıgında acaba adı geçen roman okura neler söyler? Hakikaten Nihal adlı roman kisisi etrafında olusan hikâyeyi bir büyüme romanı (bildungsroman) olarak okumak mümkün müdür? Bu kisi etrafında gelisen olaylar, bu kisinin karakter gelisiminin sunulusu yeteri düzeyde bir büyüme romanı özelligi gösterir mi? Büyüme romanı5, kısaca tanımlamak gerekirse, bir roman kisisini merkeze alarak o kisinin gelisim, büyüme, olgunlasma, bilinçlenme, kimlik edinme süreçlerini ideal bir egitim problemi etrafında konu edinen bir roman türüdür. ilk örnekleri Alman edebiyatında görüldügü için adı da dünya literatürüne Almanca bir kelime olarak bildungsroman seklinde geçmistir (Parla:2000, 105). Büyüme romanının özelliklerini Alpay Dogan Yıldız “Bir Egitim Kitabı Olarak Resat Nuri’nin Çalıkusu Romanı” adlı incelemesinde söyle sıralar: “1) Romanın bas kisisinin olgunlasma sürecini konu olarak ele alır. “2) Kisinin çocuklugunda tasıdıgı bazı niteliklerinin sonraki dönemlerine nasıl yansıdıgına isaret eder. “3) Bireysel, sosyolojik ve kültürel etmenlerin kisiligin olusumuna etkilerini anlatır. “4) Bazen bir egitici figür kullanılarak bu figürün egitim sürecindeki olumlu katkıları vurgulanır. “5) Olgunlasma süreci anlatılan roman bas kisisi aracılıgıyla belli bir kültür idealinin yansıtılması hedef alınır.” (Yıldız: 1998, 35). Ask-ı Memnu elbette bir büyüme romanı degil, ancak Nihal etrafında gelisen olay örgüsü acaba büyüme romanı özellikleri gösteriyor mu? Yukarıdaki maddeler tek tek ele alınıp incelendiginde, Nihal’in hikâyesinin böyle bir özellik gösterip göstermedigi ortaya çıkar: 1) Öncelikle, Nihal bu romanda bir bas kisi degildir. Ancak, Nihal’in hikâyesi, neredeyse romanın bas kisisi Bihter kadar ayrıntılı bir sekilde ele alınmıstır. Çogu yerde anlatıcının Nihal’in ruhî portresi ile ilgili çözümlemelere girismesi bu yargıyı destekler mahiyettedir. Büyüme romanları, daha önce de ifade edildigi gibi, roman bas kisisinin egitim (olgunlasma/formasyon/büyüme) süreci ile ilgilenir. Nihal’in çocukluktan ilk gençlige geçisi, bu geçis esnasında yasadıgı tecrübeler, bir büyüme romanındaki kadar ayrıntılı bir sekilde olmasa da, kısmen anlatılır. Özellikle ilk kez çarsaf giymesinin öncesinde, çarsaf giymenin genç kızlıga adım atmak anlamına geldigini idrak edisi, bir dügün vesilesiyle hem dügün esnasında hem de dügünden sonra evlilik hakkındaki düsüncelerinin degisimi gözler önüne serilmeye çalısıldıgı düsünülürse, Nihal’in gerek bedenen gerek ruhen olgunlasma sürecine romanda kısmen de olsa deginildigi söylenebilir. 2) Büyüme romanında roman kisisinin çocukluktan gelen kimi olumlu ya da olumsuz özelliklerinin sonraki dönemlerde, hayatını nasıl sekillendirdigi/etkiledigi ele alınır. Nihal’in hikâyesi bu gözle okundugunda Halit Ziya’nın bu kurmaca kisiyi –sanki– bir büyüme romanı kisisi gibi tasarladıgı söylenebilir. Nihal çocukluktan getirdigi ‘asabî malûliyet’in, ‘sinir buhranı’nın etkisinden roman boyunca kurtulamaz. Annesinin ölümünden sonra iyice içine kapanır, bu sinir buhranları daha sonraki hayatında da zaman zaman nükseder. Yine Bülend’in dogumundan sonra ortaya çıkan kıskançlık, ileriki yaslarında da etkisini gösterir. Ayrıca, Nihal mücadele etmeden kazanmayı ögrenmistir. Evde her sey onun rızası alınarak yapılmaktadır, evin merkezindedir. Ancak Bihter’in gelisiyle beraber onun bu gücü kademe kademe zayıflar. Artık çogu kararlar kendisine danısılmadan alınmaktadır (Bülend’in yatılı okula verilmesi, Bülend’in karyolasının baska bir odaya alınması, fiakire Hanım ile Süleyman Efendi’nin gönderilmesi vs.). Bir süre sonra, Nihal her seyin kendisini öldürmek için yapıldıgına inanmaya baslar. Bütün bunlar Nihal’in çocukluktan getirdigi özelliklerinin sonraki hayatına yansımasıdır. Nihal’in bu özellikleri romanın üçüncü bölümünde Matmazel de Courton’un agzından teferruatlı bir sekilde anlatılır (Usaklıgil:[tarihsiz], 38-47). Ayrıca yine Bihter ile Nihal’in, Bülend’in karyolası yüzünden ettikleri kavgadan sonra Nihal’in kisilik özellikleri ayrıntılı bir sekilde tahlil edilir (Usaklıgil: [tarihsiz], 153-160). 3) Nihal adlı roman kisisi olusturulurken, daha çok ferdî özellikler ön plana alınmıs, sosyolojik ve kültürel faktörlerin etkileri pek belirgin bir sekilde dile getirilmemistir. Zaten roman, daha önce de deginildigi gibi, toplumdan yalıtılmıs bir sekilde neredeyse dört duvar arasında geçmektedir. Ancak yine de, romanda gizli bir sekilde beliren dönemin sosyal ve kültürel sartlarının Nihal’in üzerindeki etkisini göz ardı etmemek gerekir (çarsaf giyme töreni, o dönemde kadınların toplumdaki yeri vs.). 4) Egitici bir figür kullanılması bakımından Ask-ı Memnu, büyüme romanlarıyla akraba sayılabilir. Ancak bu romandaki egitici figürün olumlu katkılarından söz etmek biraz zor görünüyor. Zaten Ask-ı Memnu da egitim problemi üzerine düsünen bir roman degildir. Eger egitici figürün olumlu bir katkısı olsaydı, Nihal –belki de –hayatın zorluklarıyla basa çıkabilen bir kisi olacaktı. Çünkü bir büyüme romanı yazarı, sonuç itibarıyla egitici figür(ler) ve bu figürlerin içinde bulundugu egitim sistem(ler)i sayesinde olumlu kisiler yetistirilebilecegi gerçeginin altını çizmek; bu gerçegin romandaki yansıması olan mükemmel modeller olusturmak ister. Nihal sistemli bir egitim kurumunda egitim görmez, ancak egitimi ile özellikle babası yakından ilgilenir. Matmazel de Courton Fransızca, piyano, dikis, gergef vs. gibi konularda Nihal’in egitim sürecine katkıda bulunurken, babası da Türkçe dersleri ile ilgilenir: “Nihal’in türkçesine hemen tamamiyle Adnan bey çalısmıs idi. Bu sene ona eski yeni, manzum, mensur müntehap parçalar yazdırılacak, seçme yazılardan bir defter vücuda getirilecek, bunlar okutturulacak, izah olunacak, bir yandan da Nihalin mümkün degil ıslah olunamayan imlâsına bir çare bulunacaktı. Adnan bey tâ ötedenberi okuduklarından parçalar çizmis, Nihalin mutasavver defterine sermayeler teskil etmis idi.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 68) Adnan Bey, Bihter ile evlendikten sonra Nihal’in egitimi için daha önce gösterdigi hassasiyet ve yogunlugunu kaybeder. Bu durum, en sonunda, baba ile kızın birlikte daha az vakit geçirmesine ve dolayısıyla baba-kız iliskilerinin zayıflamasına, hatta kopmasına sebep olur: “Yavas yavas derslerin üstünde esnemek hevesi veren bir hava uçmaga basaldı. Buna kim sebepti? fiimdi ara sıra Bihtere bakarak bitirmek için acele eden Adnan bey mi, bazan eline vakit geçirmek için alınan kitabı agzına tutarak esniyen Bihter mi, hattâ bir vakitler ruhunun harîmi olan bu odada simdi fazlalıgını hissederek ikide birde defterini hemen fırlatıp kaçmak arzularını duyan Nihal mi? Dersler artık topallamaga, hasta bir çocuk mecalsizligiyle emeklemege baslıyordu. Bir gece Adnan beyin ufak bir bas agrısı sebep oldu: ‘Bu gece ders kalsın’ denildi, ondan sonra dersler unutulmus oldu.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 68-69) Nihal’in Behlûl ile evlenip evlenmemek noktasındaki kararsızlıgının bir sebebi de Matmazel de Courton’un, giderayak, Behlûl’den sakınmasını söylemesidir. Nihal bunun gerçekliginden tam olarak emin olamasa da bu söz zihninde bir leitmotiv olarak tekrarlanıp durur: “Behlûl’den sakın...” (Usaklıgil: [tarihsiz], 190) “Kalbinde bir ses vardı ki, ona: Behlûl’den sakın!...diyordu. Bu ses de Mlle de Courton’un sesine benziyordu. Sahih o kendisine bir sey söylememis miydi? Pek iyi tahattur etmiyordu.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 209) “(...) fakat tam bu hevese maglup olmak raddesinde iken bir ses ona: Behlûl’den sakın!... dedi.” (Usaklıgil: [tarihsiz], 210) Ayrıca, mektuplasarak aralarındaki iletisim sürdügü için, Matmazel de Courton’un, yalıdan ayrıldıktan sonra cılız bir sekilde de olsa, Nihal üzerindeki etkisi devam etmektedir. Ancak bütün bunlara ragmen Nihal, Matmazel Courton’un (egitici figürün) Behlûl’le ilgili ögüdünü tut(a)madıgı için bir felâketin içine düsmekten kurtulamamıstır. Her ne kadar roman bunu tam olarak ispatlamaya imkân vermiyor olsa da, sık sık mürebbiye (egitici figür) degisiminin de Nihal’i olumsuz etkiledigi düsünülebilir. Ayrıca, deyim yerindeyse, Nihal el bebek gül bebek yetistirilmistir. Bu yüzden, yasça büyüklügünün yanında hayatla iliskisi çok karmasık oldugu için daha avantajlı bir konumda olan Bihter’le Nihal gibi güçsüz bir çocugun basa çıkması, elbette mümkün degildi. 5) Nihal ne roman bas kisisidir ne de onun aracılıgıyla bir kültür ideali anlatılır. Bu yönüyle de büyüme romanı kisilerine mahsus bu temel özelliklere Ask-ı Memnu’da rastlanmaz. IV. Sonuç: Bir roman kisisi olarak Nihal’in hikâyesi büyüme romanı kisilerinin bazı özelliklerini bünyesinde barındırır. Ancak bu birkaç özellik, büyüme romanının en önemli özelligi olan bir kültür idealinin yansıtılması hedefini gerçeklestirmeye yönelik degildir. Zaten, herkesin kabul edecegi gibi, Ask-ı Memnu’nun anlatıcısının da böyle bir hedefi yoktur. Dolayısıyla Berna Moran’ın teklif ettigi gibi Nihal’in hikâyesi romanın olay örgüsünden ayıklanarak tek basına okunsa bile Ask-ı Memnu’yu bir büyüme romanı olarak adlandırmaya yetmez.
KAYNAKÇA: ALPTEKiN, Turan (2001). Ahmet Hamdi Tanpınar, Bir Kültür Bir insan, istanbul. AYTAÇ, Gürsel (1990a). Çagdas Türk Romanları Üzerine incelemeler, Ankara. AYTAÇ, Gürsel (1990b). Edebiyat Yazıları-I, Ankara. AYTAÇ, Gürsel (2000). Thomas Mann’ın “Büyülü Dag” ve “Lotte Weimar’da” Romanlarındaki Edebî Kisiligi, Ankara. DEMiR, Yavuz (1995). ilk Dönem Türk Hikâyelerinde Anlatıcılar Tipolojisi, Ankara. ECO, Umberto (1996). Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, (Çev. Kemal Atakay), istanbul. MORAN, Berna (1991). Türk Romanına Elestirel Bir Bakıs-I, istanbul. ÖNERTOY, Olcay (1999). Halit Ziya Usaklıgil Romancılıgı ve Romanımızdaki Yeri, Ankara. PARLA, Jale (2000). Don Kisot’tan Bugüne Roman, istanbul. STEVICK, Philip (1988). Roman Teorisi, (Çev. Sevim Kantarcıoglu), Ankara. TANPINAR, Ahmet Hamdi (1988). 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, istanbul. TANPINAR, Ahmet Hamdi (1992). Edebiyat Üzerine Makaleler, istanbul. TÖKEL, Dursun Ali (1998). “Bir Bildungsroman Olarak Leylâ vü Mecnun Mesnevisi”, Dergâh, S.104, Ekim 1998, ss.17-19. UfiAKLIGiL, Halit Ziya (tarihsiz). Ask-ı Memnu, inkılâp ve Aka Kitabevleri, istanbul, 272s. YILDIZ, Alpay Dogan (1998). “Bir Egitim Kitabı Olarak Resat Nuri’nin Çalıkusu Romanı”, Yedi iklim, S.95, fiubat 1998, ss. 34-38.
1 Bu yazıda Ask-ı Memnu’nun, dili bizzat Halit Ziya Usaklıgil tarafından sadelestirilmis baskısı esas alınmıstır. Eserin bu baskısında roman 256 sayfadır; metnin sonuna mekânların, örf ve âdetlerin, deyimlerin, eserde zikredilen gerçek sahısların vs. açıklandıgı “Notlar” (Usaklıgil:[tarihsiz], 257-272) adlı bir bölüm eklenmistir. Çalısma boyunca romandan yapılacak alıntılarda gerek tashih gerekse noktalama ve imlâ bakımından bazı yanlıslıklar okuyucunun dikkatinden kaçmayacaktır. Bu husus, eserin orijinal imlâsına sâdık kalma düsüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak, çok gerekli görülen yerlerde parantez içi ifadeler kullanılarak bu yanlıslıklar düzeltilmeye çalısılacaktır. 2 “Ask-ı Memnu kimin romanı?” sorusu etrafında gelisen tartısmaya küçük bir katkı: a) Romanın sonundaki trajedi dikkate alınırsa, Ask-ı Memnu’nun elbette Bihter’in romanı oldugu sonucuna varılır. b) Ancak roman sonunda ayakta/hayatta kalanlara bakılacak olursa, nasıl ki intibah Dilâsûb ve Mehpeyker’in ya da Ali’nin annesinin degil de Ali Bey’in sergüzestidir; Ask-ı Memnu da bir baba-kız (Adnan Bey-Nihal) romanıdır, denilebilir. c) Fakat buradaki baba, Bihter ile Nihal’in hikâyelerini birbirine baglayan/birlestiren bir kilit kisi konumundadır. Bu hâliyle roman, bütün hareketlerin kendinden sâdır oldugu ve yine bütün sonuçların kendine döndügü Adnan Bey’in romanıdır. d) Bir baska açıdan okundugunda, Nihal’in romanıdır; çünkü mahvolan onun hayatıdır ve en az Bihter kadar Nihal’in de roman boyunca çokboyutlu bir kisi olarak islendigi görülür. 3 Ask-ı Memnu her ne kadar bir neden-sonuç iliskisi ile kurulmus bir entrik yapı olsa da Bihter’in Göksu’da Peyker ile Behlûl’ü görmesi, bu görüntüyü olmadık bir zamanda hatırlaması, ısmarladıgı sekerlemeleri sormak için gittigi Behlûl’ün odasında kadın resimlerinin ortaya dökülmesi vb. gibi tesadüfler Bihter’in yanılma ve yanlıs yapma ihtimalini kuvvetlendirmistir. 4 Burada bahse girmek tabiri Umberto Eco’dan mülhemdir (Eco:1996, 128). 5 Büyüme romanı (bildungsroman / egitim romanı / olusum romanı / gelisim romanı) kavramı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Aytaç:1990a; Aytaç:1990b; Aytaç:2000; Parla:2000; Stevick:1988; Tökel:1998; Yıldız:1998.
|
|
[ yukarı ] |