MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı 162 |
Bahar 2004 |
SOSYOLOJİ ÇALIŞMALARINDA ANI VE HATIRÂT TÜRÜ ESERLERDEN YARARLANMA |
Mustafa GÜNDÜZ* |
Sosyoloji bilimi ülkemize ilk olarak Ziya Gökalp tarafından 1914 yılında Dar-ül Fünûn’da verilen derslerle girmistir. “Bu tarih dolaylı ya da dolaysız bir çok yaklasımlarda sosyolojinin ülkeye girdigi tarih olarak kabul görmüstür. Oysa bunun itibarî bir baslangıç oldugu muhakkaktır. Çünkü ülkede sosyoloji ile temas eden, gerek konuları açısından gerekse Batıda sosyoloji çalısan insanlarla iliski hâlinde olan düsünür ve onların etkinlikleri 1914 yılının çok öncesinde baslamıs ve devam etmistir. Bu baslangıcı Tanzimat dönemine kadar götürmek mümkündür.”1 Toplumsal çalısmalarla ilk olarak ilgilenen aydınların farklı araçlar kullandıkları gözlenmektedir. Bunların basında süreli yayınlar ve arastırma eserleri gelmektedir. Bir dönemin sosyal, siyasî, kültürel ve ekonomik olaylarının en iyi yansıdıgı ve dile getirildigi alan süphesiz basındır. Ancak bu kaynaklar toplumsal hayatın bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için yeterli görülemez. Farklı toplum kesimlerine yansıyan sorunları, düsünceleri, alıskanlıkları, kutlamaları, yeme içme alıskanlıkları, örf ve âdetleri daha derinlemesine arastırmak için diger birçok sözlü ve yazılı materyal kullanılmalıdır. Bunların basında elbette yazılı kültür ürünleri gelir. Bunların baslıcaları: fier’iyye Sicilleri, Kanunnâmeler, ‹lânnâmeler, Nüfus Defterleri, Vukuat Defterleri, Temettuat Defterleri, Tereke Defterleri, Seyahatnâmeler, Siyasetnâmeler, Tezkireler, ‹lm-i Tedbir-i Menzil benzeri eserler, Süreli Yayınlar (gazete ve dergiler), Hâtırat kitapları, Sefaretnameler, Mektuplar vd. Yazılı kültür ürünlerinden bireysel olanlar her ne kadar yazarıyla özdeslesmis olsa da içinde yasanılan toplumdan bagımsız degildir. Mutlaka döneminin sosyal olaylarına yönelik belirgin çizgiler tasır. Bu asamada arastırmacıya düsen görev bu tür eserlerden arastırma konusuyla ilgili kısımları çekip çıkarma beceri ve performansını göstermektir. Yazılı kültürün önemli kaynaklarından biri de anı ve hatıra türü eserlerdir. Anı, hatıra, günlük, seyahatname, sefaretname, gezi yazıları vb. türler birbirine çok benzeyen eserlerdir. Ancak belirgin nüanslarla birbirinden ayrılmaktadır. Ortak yönleri oldugu gibi çok farklı yönleri de bulunmaktadır. Bu yazıda sadece anı ve hatıra türünün tanımı, bazı özellikleri ve sosyolojik çalısmalarda kullanılması üzerinde durulacagından digerlerinin tanım ve özelliklerine deginilmeyecektir. Türkçe bir sözcük olan “anı” kelimesinin karsılıgı olarak sözlükler “hatıra”, “andaç” kelimesini vermektedir.2 Hatıra kelimesi ise Arapça’dan dilimize geçmistir. Çogulu “havâtır” ve “hatırât” olan kelimenin bir çok anlamı bulunmaktadır. “‹nsanın düsünme, hıfzetme kuvveti, fikrî, zihnî, aklî kuvve-i hafızası, gönül, saygı, riâyet, keyf, hal,”3 “insanın iradesi dısında zihnine gelen veya kalpte hissedilen duygu ve düsünceler”4 vb. Bu hâliyle “hatıra” kelimesi Arapça’dan dilimize biraz anlam daralmasına ve degisiklige ugrayarak girmistir. Dolayısıyla yasanılmıs olay ve olguların hatırda kalan kısımlarının yazıya geçirilmesi anlamında, anı ve hatıra kelimeleri birbirinin yerinde kullanılabilecek bir anlam benzerligine sahiptirler. Bu yazıda da “anı ve hatıra” kelimeleri aynı anlamda kullanılmıstır. Kisilerin yasam serüvenlerinin, meslek yasantılarının, baskalarıyla olan iliskilerinin, ideallerinin, çevreye karsı gözlemlerinin ve daha bir çok konunun anlatıldıgı ve genellikle edebî bir tür olarak bilinen anı ve hatıra türü metinler üzerine yapılmıs farklı tanımlar bulunmaktadır: “Bir kimsenin basından geçen ya da kendi döneminde ortaya çıkan olay ve olguları gözlemlerine, bilgilerine dayanarak anlattıgı yazı türü”5, “yasanılan olguların, olayların, insan belleginde bıraktıgı izler”6, “Kisinin kendi yasamının belirli bir bölümünü yazması”7, “yasanılmıs olayların anlatıldıgı otobiyografik eserlerin ortak adı”8, ”sosyal yasam, siyaset, sanat, ekonomi, askerlik, gibi alanlardan herhangi birinde/birkaçında önemli isler yapmıs, büyük eserler bırakmıs kisilerin anılarının anlatıldıgı eserler”9 gibi tanımlar yapılmaktadır. Bunlar arasında son tanımın eksikligi tartısılabilir. Çünkü hatıra yazmak için illâki önemli isler yapmak, önemli eserler bırakmak, belirli makamlar da görev yapmıs olmak sartı aranmaz/aranmamalıdır. Sıradan insanlar da baslarından geçenleri yazıya dökebilirler, bulundukları çaga tanık olabilirler ve bunu bütün insanlarla paylasabilirler. Bu durum sosyal tarihin anlasılması için çok daha önemlidir ve gereklidir. Öyle ki bir çok Batı ülkesinde ve özellikle ‹ngiltere’de yediden yetmise herkesin anı ve hatıralarını yazdıgı bilinmektedir. Burada su belirlemeyi yapmakta fayda bulunmaktadır: Hatırda kalan her seyin yazıya dökülmesini hatıra türü eser olarak degerlendirmek biraz fazla iyimserlik olabilir. Buradan hareketle anı ve hatıra türünün de diger yazı türleri karsısında belli bir özelligi, tanımı ve sınırlılıgı bulunmaktadır. Bu yazılı ürünler(anı hatıra, günlük, seyahatname, sefaretname vb.) sosyal bilimlerin çesitli disiplinlerinde, birinci el kaynak olarak kullanılmaktadır. Bu türler bakımından Türk yazılı kültürü birçok kimse tarafından yetersiz bulunmaktadır. Anı ve hatıra türünün azlıgından sikâyet edenler10 her ne kadar biraz haklı gibi görünseler de, literatüre derinlemesine bakıldıgında gerçegin bunun tersi bir durumda oldugu görülmektedir. Türk yazılı kültürü her ne kadar Batılılarınki kadar son derece zengin bir anı ve hatıra geçmisine ve gelenegine sahip olmasa da hiç de azımsanmayacak bir birikime sahiptir. Burada sorun olarak görülen durum diger bir çok alanda oldugu gibi dagınıklık, tasnif eksikligi, ilgisizlik, düzensizlik, metotsuzluk ve en önemlisi bu tür eserlere karsı okuyucu ve arastırmacıların ilgisizligi gelmektedir. Anı ve hatıralarla ilgili kapsamlı bir bibliyografik çalısma bulunmamaktadır.11 Bütün dönemleri, yayınlanan ve yayınlanmayan hatıraları, el yazmaları, tefrika edilmis olanları bir araya getirmek elbette çok güç bir is olarak görülmektedir. En azından belli dönemlerin anı ve hatıralarının bibliyografyaları çıkarılabilir. Bu sorunlara bir de “arastırmacıların disiplinler arası manevraya imkân vermeyen formasyonları”12 eklendigi zaman problem olarak görülen durumun daha da büyüdügü görülecektir. Anı ve hatıralar üzerinde farklı tasnifler yapılabilir: Yazılıs amaçlarına, tarihlerine, konularına, yazarlarına, bölgelerine, vb. Bunların sonucunda edebî anılar, siyasal anılar, sosyal anılar, sanatsal anılar, meslekî anılar vb. ayrımlar da yapılabilir. Bu ve benzeri türdeki eserler, geçmis dönemlere dair yapılacak arastırmalarda; belgeler, arsiv malzemeleri, gazete, dergi ve arastırma eserlerinin yanında önemli bir kaynak durumundadır. “Bir tarih arastırmasında bu türlerin hemen hepsine basvurulması gerekliligini”13 ortaya koyan Birinci’den mülhem olarak, sosyolojik arastırmalar için söyle bir belirleme yapmak olasıdır: Toplumsal tarihin her hangi bir dönemine yönelik olarak yapılan arastırmada, söz konusu zamanın, insanların, olay ve olguların iyi bir sekilde anlasılabilmesi, tahlil edilebilmesi ve daha saglam sonuçlara ulasılabilmesi için anı ve hatıralar vazgeçilmez kaynaklardır.14 Toplumsal yapıyı, eylemleri, düsünceyi ve birikimi anlayabilmek için bu tür metinlere ihtiyaç bulunmaktadır. Tarih arastırmacıları “resmî vesikalardaki kuruluk ve yeknesaklıgın telafisi”15 için hatıra türü eserleri kullanmaktadırlar. Sosyolojik çalısmalarda da arastırmacılar, adam sayıcılıktan (sayısal veriler ve istatistikler) ve baska kültürlerin kaynaklarından hareketle üretilmis teorilerden esinlenilerek yapılan degerlendirmelerin sıkıcılıgından ve yerli degerleri, problemleri, olay ve olguları açıklayamama marazından, söz konusu türlerdeki kaynaklara basvurarak daha dogru sonuçlara gidebilirler. Bugüne kadar edebiyat, tarih ve siyasî arastırmalarda sıklıkla kullanıldıgına sahit olunan anı ve hatıralar sosyolojik arastırmalarda o kadar itibar edilen ve temel kaynak olarak kullanılan malzemeler arasında bulunmamaktadır. Bu tür eserler kullanılarak yazılmıs sosyolojik metinler oldukça sınırlıdır. Elbette bunun bazı temel sebepleri bulunmaktadır. Bu sebepler üzerinde genis bir sekilde durmak bir baska yazının konusu olacak kadar genistir. Ancak çok kısa olarak su belirlemeler yapılabilir: Öncelikle sosyoloji biliminin ülkemizdeki ortaya çıkısı, gelisim serüveni, süreci ve kullandıgı temel kaynaklar bu bilime bakısı ve atfedilen degeri de beraberinde getirmektedir. Sosyolojinin ülkeye girisinden bugüne genellikle çeviri ve yabancı kaynak agırlıklı bir yol takip edilmis, bu da yerli ve özgün kaynakların ikinci plânda kalmasına, görülememesine, kullanılamamasına, kullananların da itibara alınmamasına meydan vermis görünmektedir. “Bu durum sosyolojiye olan ihtiyacın vazgeçilmez bir sekilde arttıgı bir dönemde, (tezat bir sekilde) toplumsal bir talep azlıgını ortaya çıkarmaktadır. Bu olgunun iki önemli nedeni bulunmaktadır: Bunlardan ilki Türkiye’de mevcut bilim egitimi gelenegidir. (...) ‹kinci neden ise bizzat meslegi sosyoloji olanlar, sosyoloji ile ugrasanlardır. Bu süreç –istisnalar hariç tutulmak kaydıyla- Türkiye’de sosyolojinin tek boyutlu ve özellikle de çeviri agırlıklı bir faaliyet düzlemi olusturmasının nedeni olmustur. Bu bakımdan sosyoloji uzun yıllar, ait oldugu toplumun sorunlarından uzak bir tarza ve isleve zorlanmıstır.”16 Bu islevin ve zorlamanın en basında bu bilim dalında temel kaynak kabul edilen eserler gelmektedir. Sosyolojiyi çagdas ihtiyaçların talepleri dogrultusunda hak ettigi yere getirebilecek öncelikli ugras, yerli yazılı metinlerin ve folklorik malzemelerin sistemli bir sekilde incelenmesidir. Bunun için de tarihî metinlere sosyolojik metotların uygulanması gereklidir. Sosyoloji bilimi arastırmalarında alan dısından kaynakların (tarihî metinler, edebî metinler, siirler ve anı ve hatıralar) kullanılmasında bazı pedagojik ve metodolojik zorluklar bulunmaktadır. Dil ve alfabe sorunu bunların basında gelmektedir. Özelikle Arap alfabesiyle yazılmıs metinlere yönelik ön yargıların yanında, bu yazıların yayınlandıgı dönemdeki kavramları, dönemin sartları ve olayları içinde yorumlayarak anlamak öncelikli bir sorundur. Günümüz diline sadelestirilmis metinlerden orijinali nispetinde faydalanmak ise biraz zor görünmektedir. Hatta bazı arastırmacılar sadelestirilmis metinlerin asla bilimsel arastırmalarda kaynak olarak kullanılmaması yönünde kanaat belirtmektedirler. Bu konuda bir diger sorun ise geçmise ilginin azlıgıdır. Bu ilgisizlik ve duyarsızlıgı Kayalı su sekilde ifade etmektedir: “Geçmise karsı ilgisizlik ve duyarsızlık sadece belli bir alanda degil, hemen her alanda belli bir tarzda geçmisten kopus seklinde yasanmaktadır. Geçmisten kopus belirgin bir sekilde geçmiste hiçbir sey bulunmadıgı zihniyetinden kaynaklanmaktadır.”17 Kayalı’nın üzerinde durdugu sorun bir çok kimsede var olan ciddî bir önyargıdır. Bu açıklamayı destekleyen bir diger veri de sudur: Eski ‹ngiltere Basbakanlarından Churchill: “Geriye ne kadar iyi bakarsak ileriyi o kadar iyi görürüz.” der. Bir Çin atasözünde de: “En ileriye giden ok, en fazla geriye çekilmis yaydan çıkar.” denilmektedir. fiu hâlde geçmise ilgisizlik, geçmiste bir sey olmadıgından degil bu alanda çalısma yapmanın güçlügünden ve olası risklerinden kaynaklanması muhtemeldir. Sosyolojik arastırmalarda anı ve hatıra türü eserlerden gerek içerik gerekse metot olarak nasıl yararlanılır? Bu soruya verilecek cevap bir baska yazının konusudur. Sosyoloji çalısmalarında anı ve hatıraları kullanma metodu üzerine hazırlanan ayrı bir yazıda bu sorun tartısılacaktır. Anı ve hatıraların içerikleri hakkında kısa bilgiler vermek yararlı görünmektedir: Anı ve hatıralar herhangi bir konu ile sınırlı degildir. ‹nsanla ilgili olan her seyi bu tür eserlerin içerisinden çekip çıkarmak olasıdır. Bu zenginlige ragmen eser içerisinde anlatılanlar belli kategorilere ayrılabilirler. Polat bu konuda bir anı ya da hatırada bulunması muhtemel konu baslıklarını söyle sıralar: “√ Cografî konum, maden yatakları, çay, akarsu, ırmak, göl, tabii zenginlikler, ve güzellikler, √ ‹klim ve bitki örtüsü, sehrin imar durumu, belli baslı cadde ve sokaklar, sehir içi ve sehirlerarası ulasım ve belediyecilikle ilgili konular, √ Bazı yerel ürünler, √ Her türden eglence merkezleri, √ Fabrikalar, degirmenler, ticaret hayatı, geçim kaynakları, √ Halkın günlük hayatına dair notlar, √ Milliyet meselesi, √ Dil malzemesi, √ Cami, mescit, türbe, kervansaray, konak, hamam, çesme, gibi eserler, √ Müze, kilise, kale, kule gibi kültür ve eski sanat eserleri, √ Mektep, medrese, matbaa, tiyatro binaları, basın organları, ve idarehaneleri, √ Bag, bahçe, park, orman, ılıca, kaplıca gibi yerler, √ Otel, motel, lokanta, kahvehane, gazino, pazaryeri, çarsı gibi konaklama, eglence ve alısveris merkezleri, √ Diger kültürel meseleler de onun ugradıgı yerler hakkında belli baslı dikkat noktaları”18. Bu baslıklara daha baskalarını eklemek mümkündür. Genis bir zaman diliminde ve hacimde yazılmıs anı ve hatıralardan sosyoloji biliminde kullanılmak üzere daha baska ayrıntılara ulasmak olasıdır. Geçmis dönemlerin âdetleri, kuralları, sosyal ritüelleri, yasam biçimleri, kutlamaları, saygı ifadeleri, eglenceleri, dügünleri, ziyaret alıskanlıkları vb. bir çok konuya birinci elden ulasılabilir. Sonuç olarak su belirlemeler yapılabilir: √ Bu güne kadar sosyoloji biliminde anı ve hatıra türü eserler ihmal edilmis, kullanılmamıs, degerleri korunmamıs ve arastırma amacıyla görülmemislerdir. √ Bu tür eserler toplumsal arastırmalarda ihmal edilmek bir yana asla vazgeçilmeyecek birinci el kaynaklardır. √ “Belli baslı sosyal âdetlerin degisik zaman ve zeminlerde nasıl yayıldıklarını ve degisik sekillerinin neler oldugunu tespit edebilme bakımından çok önemli görünmektedir. Buna baglı olarak farklı sosyal âdetleri ve gelenekleri tespite de imkân vermektedir.”19 √ Toplumsal tarih arastırmalarında sosyal zemini karsılastırmalı olarak ve bireye indirgeyerek anlayabilmek, degerlendirebilmek ve saglıklı yorumlara gidebilmek için anı ve hatıraların incelenmesi gereklidir. √ “Her geçen gün kitle haberlesme vasıtalarının ve sehirlesme ile içe ve dısa açılmanın tesiriyle biraz daha hızlı bir sekilde aslî hüviyetlerinden uzaklasan, bazen de kaybolan, halkbilgisi unsurlarının tespit edilmesi bakımından bu türe giren kaynakların ehemmiyeti ve vazgeçilmezligi daha da çarpıcı bir sekilde ortaya çıkmaktadır.”20 √ Anı ve hatıra türü eserlerin yanında sosyolojik çalısmaya imkân saglayacak diger türlerin envanter çalısmaları, tasnifleri, bulundukları adresleri ve bibliyografyaları yapılmalıdır. √ Yakın tarihin basta süreli yayınlar olmak üzere yazılı kaynaklarının sosyolojik teknik ve yaklasımlara konu olması ve bu çerçevede ele alınmasında büyük bir yarar vardır. Bu yarar dönemin sosyolojisine ısık tutacak sonuçların saglanmasında yatmaktadır. Alan, tarihçi ve sosyologların is birligi yapmalarını gerektirmektedir. Öte yandan tarihsel malzemeyi kullanabilecek sosyologların da yetismesi olayın önemli bir boyutunu meydana getirir. Bir sosyologun güncel /toplumsal olayların yorumunda istatistik ve veri analizine ne kadar ihtiyacı varsa, özellikle bu ülkenin toplumsal sorunlarının analizinde tarih ve Osmanlıca bilgisine de o denli ihtiyacı vardır. Zaman zaman bazı akademisyenlerce dile getirilen “tarihçiden sosyolog olmaz” seklindeki disiplinler arası etkilesimi engelleyen, çagdas bilim anlayısına ters düsen anlayıs ve uygulamaların terk edilerek sosyolojinin Türkiye’de tarihe ve tarihsel malzemelere yönelmesi hususunda her türlü çalısma ve gayretin gösterilmesi gerekir.21
* Ankara Üniversitesi, EGitim Bilimleri Fakültesi mustafagndz@hotmail.com 1 ismail DO⁄AN, Sosyolojik Düflüncenin Osmanlı’daki Kaynakları : “Ulum-ı iktisadiye ve içtimâiye Mecmuası” ÖrneGi, 13.Türk Tarih Kongresine Sunulan Bildiri, 1999, s.4. 2 Bakınız: Türkçe Sözlük, TDK Yay. Ankara,1988; Örnekleriyle Türkçe Sözlük, MEB Yay. istanbul, 2000; Osmanlıca Türkçe Büyük Lügat, Ferit DEVELLiO⁄LU, Aydın Kitabevi, Ankara, 1993. 3 fiemsettin SAMi, Kamus-ı Türkî, ÇaGrı Yay. istanbul, 1999, s.568; Lügat-i Naci, istanbul, 1318(1902) s.450, 4 Yusuf fievki YAVUZ, Havâtır, TDV islam Ansiklopedisi, C.16, s.523. 5 Emin ÖZDEMiR, Anı ve Anı Dilimiz Üzerine. Türk Dili, Anı Özel Sayısı, C.25, S. 246, s.398, Ankara 1972. 6 Özdemir, a.g.y. s.399. 7 Cassel’s Encylopedia of Litterature, S.H. Steingberg, Vol:1 s.63, Memories, 1953’ten naklen ibrahim OLGUN, Anı Türü ve Türk Edebiyatında Anı, Türk Dili, Anı Özel Sayısı, C.25, S. 246, s.401 Ankara 1972. 8 M. Orhan OKAY, Hatırât, TDV islam Ansiklopedisi, C.3, s.445. 9 Cemil ÖZTÜRK, Rahmi OTLUO⁄LU, Sosyal Bilgiler ÖGretiminde Edebi Ürünler ve Yazılı Materyaller, PegemA Yayıncılık, Ankara, 2002.s. 151. 10 Bakınız: Ali BiRiNCi, Tarih UGruna, Dergâh Yayınları, istanbul 2001; Türk Dili Anı Özel Sayısı içindeki Bütün Yazılar; ilber ORTAYLI, Albay Husrev Gerede’nin Anıları. Milliyet Pazar Eki. s.14, 29 Aralık 2002, Erol GÜNGÖR, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yay. istanbul 1993, Mehmet Kenan KAYA, Hayatımı Yazsalar Biyografi Olurdu. Milliyet Pazar eki, 5 ocak 2003. vd. 11 Türk Dili Anı Özel Sayısı’nda ibrahim OLGUN tarafından anı ve hatıralar hakkında yapılmıfl kısa bir bibliyografya bulunmaktadır. s.663-682. 12 ismail DO⁄AN, Osmanlı Ailesi -Sosyolojik Bir Yaklaflım-, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2001. s.11. 13 Ali BiRiNCi, Tarih UGruna, Dergâh Yay., istanbul, 2001, s.25. 14 Sosyolojik arafltırmalarda bilhassa aile ve Osmanlı Ailesi konusunda diGer bir çok belge ve dokümanın yanında anı ve hatıraların da ne kadar gerekli ve vazgeçilmez kaynaklar olduGu konusunda Bknz: DoGan: 2001. s.18. 15 Birinci, a.g.e., s.25. 16 ismail DO⁄AN. Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Pegem A Yayıcılık 5. Baskı, Ankara 2002. s.IX. 17 Kurtulufl KAYALI. Siyaset Kıskacından Biçimcilik Kıskacına Tarihsel ve Sosyolojik Damarını Kaybetme Tehlikesi Sınırlarında Gezinen Türk Edebiyatı. DoGu Batı, 2003, S.22, s. 78,79. 18 Nazım Hikmet POLAT,. Dr. fierafettin MaGmumi, Bir Jön Türk’ün Serüveni, Büke Yay., ist., 2002, s.69-70. 19 Birinci, aA.g.e., s.17. 20 Birinci, a.g.e., s.17. 21 DoGan, a.g.e.,1999. s.8.
|
|
[ yukarı ] |