MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı 157 |
Kış 2003 |
Okul Öncesi Fen Öğretiminde Bir Teknik: Analoji |
Güler KÜÇÜKTURAN* |
||||||||
Yaşamın ilk yılları çocuğun gelişimi ve eğitimi açısından çok önemlidir. Temel bilgi, beceri ve alışkanlıkların kazanıldığı bu kritik yıllarda, eğitim tesadüflere bırakılmamalıdır. Bu nedenle okul öncesi dönemindeki eğitim bilimsel ve sistematik bir şekilde yürütülmelidir. Çocuklar dünyaya geldiği andan itibaren büyük bir hızla öğrenmektedir. Okul öncesi yıllarda çocuklar, yakın çevrelerine karşı çok duyarlıdır ve hareketli, meraklı, araştırıcı bir kişilik özelliği sergilerler. Hayalleri çok güçlüdür. Günlük yaşamda karşılaştıkları olayların nedenleri ve sonuçları arasında ilişki kurmaya çalışırlar ve sürekli soru sorarlar. Okul öncesi yıllarda çocuğun bu özellikleri göz önündü bulundurularak, daha sonra başlayacağı programlı öğrenme dönemine hazırlamak için düzenli bir eğitim programı uygulanmalıdır. Bu programda öykü, oyun, müzik, sanat etkinliği gibi uğraşlar yanında çocuğun kendisini, yakın çevresini ve dış dünyayı tanımasına yardımcı olacak çeşitli bilgilerin, anlayabileceği bir düzey ve biçimde anlatılması yer almalıdır. Böylece çocuklar okul öncesi yaşamın gerektirdiği bilgi, beceri ve tavırları kazanabilir ve ilkokulda daha üstün başarı gösterebilirler (1, 2). Yaşayabilmek için öğrenmek, bilgi ve becerilerimizi sürekli geliştirmek zorundayız. Öğrenme kavramı çok önemli bir gerçeğe dayanır. Yaşamımızı sürdürebilmek içini gereksinim duyduğumuz bilgi, beceri, tutum ve davranışların büyük bölümünü “öğrenerek” kazanırız. Dolayısıyla öğrenme, bireyin çevreyle etkileşimi sonucunda davranışlarında oluşan kalıcı izli değişikliklerdir. Öğrenme, olgunlaşma ve hazırbulunuşluk düzeylerine bağlı olarak tekrarlarla gerçekleşir (3, 4). Yaparak ve yaşayarak öğrenme öğrencilerin bizzat kendileri tarafından, bütün duyu organlarını kullanarak edindikleri somut yaşantıları içermektedir. Piaget’in çocuğun zihinsel gelişim dönemleri olarak ortaya koyduğu, 0-2 yaş arasındaki duyusal devinim, 2-7 yaş arasındaki işlem öncesi ve 7-11 yaş arasındaki somut işlemler dönemlerinin özellikleri incelenirse; çocuğun doğumundan ilkokul sonuna kadar geçen süre içinde duyu organları ve sinir ve hareket sistemlerini, uyarıcıları alma, yorumlama ve onlara uygun davranışlarla tepki göstermek için kullanır. Bunun sonucunda çocuk çevredeki cisim, olgu ve olaylarla ilgili yaşantılar edinir. Çocuğun yaşantılarının artması cisim, sayı, ağırlık, uzunluk ve zaman kavramlarının oluşmasını sağlar. Birey, yaşamı boyunca, hiçbir dönemde 3-6 yaşlarında olduğu kadar aktif değildir. Bu dönemde büyük bir enerjiye sahiptir. En önemli işi öğrenmektir. Çevresindeki tüm canlı ve cansız objelerin, algıladığı bütün olayların ne olduğunu sorgular ve büyük bir hızla kendisine mal eder. Çocuğun yakın çevresindeki varlıklar boyut, şekil, renk, doku, koku, sıcaklık gibi fiziksel, kayma, yuvarlanma, batma, zıplama gibi tepkisel bilgileri içermektedir. Çocuklar ilk bilgilerini bu nesneleri koklayarak, tadarak, atarak, birbirine vurarak oluştururlar. Karşılaştıkları değişiklikleri gözlerle. Fiziksel bilgiler arttıkça nesneler arasındaki ilişkiler kurulur, kurulamayanlar merak edilir. Küçük çocukların bitmek bilmeyen sorularının nedeni hep bu merak duygusudur. Fen eğitimi de işte bu merak duygusunun eğitimidir. Fen bilgisi çocuğun yakın çevresinde vardır. Doğanın tüm renkleri, ışıkları, tatları çocuğu kendisine çeker, bu nedenle çocuk dünya ile yakından ilgilenir. Fen eğitimi de bu çekici ve şaşırtıcı zenginliğin eğitimidir, kokladığı havanın, bastığı toprağın, yediği tatların, okşadığı hayvanların bilgisidir. Çocuk, bu bilgileri öğrenmek ister (5). Fen bilgisi eğitimi çocuğun öğrenmeye ihtiyaç duyduğu soyut bilgilerin somut eğitimidir. Fen bilgisi eğitimi soyut kavramlardır ve çocuklar bu kavramları öğrenirken zorlanırlar. Öğrencilere fen’i anlaşılır hâle getirmek fen bilgisi öğretiminde hem çok önemlidir hem de zorunludur. Çünkü fen eğitiminde öğrencinin bilimsel bir olayı açıklaması, açıklayacak bilgi düzeyine sahip olması beklenemez. Bu nedenle analoji (benzetme), fen öğretiminde öğretmene ve öğrenciye büyük kolaylıklar sağlamaktadır (6, 7). Analoji (benzetme), insanların sonuç çıkarmak ve yeni kavramları öğrenmek için kullandığı etkili bilişsel mekanizmalardan biridir. Analojiler, bilişsel fikir ve kavramların öğrenilmesi ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynar. Çok güçlü öğrenme ve öğretme aracıdır (8, 9). Analoji, geçmiş yaşantılar ile mevcut bilinmeyen durumlar arasındaki benzerliğin yaratılmasıdır. Bilinenlere dayanılarak yeni durumun öğrenilmesi süresinde; Bilinen durum temel veya kaynak analog, bilinmeyen hedef analog hakkında sonuç çıkarmak için bir çeşit model sağlar. Ayrıca analoji iki özel durum arasında daha geniş bir şemanın öğrenilmesinde tohum oluşturur. Problem çözme, açıklama yapma ve tartışma ortamı yaratma gibi birçok amaç için araçtır (10). Daha basit bir ifadeyle söylemek gerekirse analoji, yabancılık çekilen bir olgunun bize tanıdık gelen bir olguya benzetilerek açıklanmasıdır. Bazı kavramların soyut olması, okul öncesi yıllarda işlem öncesi dönemde olan çocukların öğrenmelerini zorlaştırmaktadır. Öğrenmenin kalıcı olabilmesi için kavramların somutlaştırılması ve çocukların bildiği kavramlarla ilişkisinin kurulması gerekmektedir. Analojide (benzetme) bilinenlerle bilinmeyenler arasındaki ilişkiyi ve transfer mekanizmasını açıklayan üç teori vardır. Parçasal (componential) teori, dört elemanın karşılaştırılarak aralarındaki ilişkinin muhakeme edilmesi gerektiren analoji türüdür. Basit bir diller açıklamak gerekirse a:b=c:d ifadesinde belirtilen (kuş:tüy=köpek:?) ilişkinin kurulmasını gerektirir. Yapısal teoride benzerliğin kurulmasını ve bu benzerliğin anlaşılmasını sağlayan kesin kurallar ve sistem vardır. Bu kurallar temsil edilen bilginin anlaşılmasının sağlayan kesin kurallar temsil edilen bilginin sözdizimi kurallarına dayanır. İnsanlar genellikle soyutlanmış yüklemlerden çok, üst düzey ilişkilerin kullanılarak yapıldığı plânlamaları tercih ederler. Buna göre “güneş sistemi” ve “atom” arasında bir analoji yapılırken kaynak ve hedef olarak belirtilen ilişkisel benzerliklerde, “daha büyük” gibi düşük düzey ilişkiler veya “sıcak” gibi tek yönlü benzerlikler yerine “neden” gibi yüksek düzey ilişkiler kurularak, detaya inilir. Pragmatik teori ise analojiyi, amacı doğrultusunda ele alın. Pragmatik teoride bilgi, bir kaynaktan hedefe doğru plânlanırken hangi amaç için kullanıldığına bağlı olarak etkilenir. Farklı amaçlar aynı analojiler için bile farklı plânlamalar gerektirebilir. Bu nedenle kaynak analogtan Hedef analoga transfer edilen şeyin ne olduğu çeşitli faktörlerle belirlenir (11). Bunun içindir ki analoji ile yapılan anlamlı öğrenme için bilinenler ile bilinmeyenler arasında karşılaştırma yapılırken, benzerliklerin nasıl ve hangi amaçla oluşturulduğunun ortaya konması çok önemlidir.
Bu yöntemle öğretim 6 aşamada gerçekleşmektedir. • Hedef kavramını tanıtılması (deprem) • Benzer kavramın incelenmesi (ok ve yay) • Hedef ve benzer kavram ile ilgili açıklayıcı tanımlamanın yapılması (toprak ve ip) • Benzerliğin ayrıntısının çıkarılması (enerji) • Benzerliğin uymayan yönünün belirtilmesi. • Sonucun çıkarılması (toprakta oluşan
gerilim enerjisi) (12)
Yeni bilginin öğrenilmesi için kavramlar arasındaki yapının anlaşılması gerekmektedir. Bu yapıyı kavratabilmek için benzerlikler kullanılır, kavram haritaları hazırlanır, örnekler verilir, resimler gösterilir (14). Analojinin özellikle okul öncesi yıllarda kullanılabilmesi için, bu yaş çocuklarının ve bu dönemin özelliklerinin bilinmesi gerekir. Ayrıca analojilerde geçmiş deneyimler kullanılır ve bu yaş çocuklarında bu deneyimler oldukça kısıtlıdır. Bu nedenle; • Bilinmeyenlerin açıklanabilmesi için benzer olay hakkında az da olsa bilgi sahibi olunması, • Öğrenme sürecinde bireysel farklılıklar olduğunun bilinmesi, • Öğrencinin mevcut bilgileri ile konuya karşı geliştirdikleri tutumlarının, öğreneceği bilgileri etkileyeceğinin bilinmesi. • Benzetilen kavramın, benzeyen kavramdan daha basit yapıya sahip olması, • Benzetmenin başkası tarafından değil de öğrencinin kendisi tarafından yapılması, farklı benzetmelerin yapılması olanak sağlanması ve bu benzetmeler arasında bağın kurulması, • Benzetmenin bir başkası tarafından sunulması durumunda, benzetmenin sunulma şekli, kullanılan malzemenin kullanılma şeklinin, yeni kavramın öğrenilişini etkilediğinin bilinmesi gerekmektedir (15, 16). Günlük deneyimler, çocukların nesneleri özgürce kullanılmalarına olanak vererek, onların özelliklerini keşfetmelerine yardımcı olur. Bu süreç içinde çocuk birçok yeni kavramla karşılaşacak ve merakı artacaktır. Bu nedenle çocuğa kılavuzluk eden yetişkinin günlük fen yaşantılarının farkında olması ve çocukları fen deneyimleri için özendirmesi gerekmektedir. Fen kavramlarının öğretilmesi sürecinde; • Açıklanacak olan kavramın, öğretmen ve • Öğrenci tarafından saptanması ve açıklanacak olan özelliklerinin belirlenmesi. • Daha önceden öğrenilmiş kavramların anımsanması ve yeni kavramlarla ilişkisinin kurulması, • Öğrenciye yol göstererek davranışın gerçekleştirilmesi, • Kazanılan bilginin değerlendirilmesi gerekmektedir (17, 18). SONUÇ VE ÖNERİLER: Bu bilgilerin ışığında çocukların fen kavramlarını öğrenmeleri sürecinde, kendi analojilerini yaratmalarının etkin öğrenmede yararlı olduğu görülmektedir. Ayrıca, analojilerin çocuğa, fen öğretiminin dışında da yararları olmaktadır. • Öğrencinin kendi analojisinin kendisi tarafından yaratılması ile, değişik alanlarda problem üretmesine yardımcı olunmaktadır. • Benzetmenin mevcut bilgilerle yapılması nedeniyle, öğrencinin ilginç sorular yaratması sağlanmaktadır. • Öğrencinin sorduğu sorularla bireysel bilgi düzeyleri belirlenmektedir. • Eğitim grup hâlinde yapılması ile çocukların farklı düşünme sistemlerini görmeleri sağlanmaktadır. • Öğrencileri geçmişte kazandıkları mevcut bilgileri anımsamalarını kolaylaştırmaktadır. • Öğrenciyi öğrenmeye motive etmektedir. • Problem çözme becerisini geliştirmektedir. • Çocukların yaratıcılıklarını geliştirmektedir. • Kavramlar, olaylar ve nesneler arasında mantıksal ilişkiler kurulmasını sağlamaktadır. Fen öğretiminde analoji tekniğinin bütün bu yararları göz önünde bulundurulacak olursa, okul öncesi dönemde fen deneyimlerinin arttırılmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu yaş çocukları ile kısa doğa yürüyüşlerinin büyük yararları olacaktır. Dolayısıyla çocukların çevrelerinde gördükleri renklerin, duydukları seslerin ve hissettikleri dokunuşların, onların bilişsel gelişimlerine katkıda bulunarak, problem çözme, sebep sonuç ilişkisi kurma, muhakeme becerilerini arttıracaktır. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bu yaş çocuklarına, çevremizde bulunan nesnelerin özellikleri sallayarak, yuvarlayarak, birbirlerine vurarak gösterilmeli, dokunarak hissettirilmeli ve sesleri dinletilmelidir. Çocukların, meyve ve sebzeleri keserek, pişirerek basit mutfak deneyleri yapmalarına fırsat verilmelidir. Hava ve su ile ilgili basit deneyleri yapmaları için ortam hazırlanmalıdır. Çocukların, ısı, ışık, yansıma konularını günlük hayatta karşılaştıkları şekli ile algılamaları sağlanmalıdır. Okul öncesi dönemde analoji kullanarak yapılacak fen eğitiminin çocuklara zengin yaşantılar sağlayacağı düşünülmektedir.
* Yrd.Doç.Dr., Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi. (1) Erkan,S., 1993 Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Hizmet İçi Eğitim. “9. YAPA Okul Öncesi Eğitimi Yaygınlaştırma Semineri”. 17-19 Haziran (2) Yılmaz, S., 1990 Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Yaratıcı Etkinliklerin Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Ankara. (3) Türkeli. Y., 1997. “Çocuk Gelişimi ile Eğitim Öğretim Arasındaki İlişki”. Yaşadıkça Eğitim Dergisi. Sayı: 22. S. 42-45. (4) Yıldırım. R., 1999. Öğrenmeyi Öğrenmek. Sistem Yayıncılık. S.178. İstanbul. (5) Çimen, S., “Okul Öncesi Eğitiminde Analoji.”. Yayınlanmamış Seminer Raporu. 1999 Ankara (6) Dogher, R.D., “Analysis of Analogies Used by Science Teachers”. Journal of Research in Science Teaching. 1995. 32 (3): s. 259-270. (7) Çağlar, A., ½ahin, F.“Fen Öğretiminde Analojilerin Önemi”. Yaşadıkça Eğitim Dergisi. 1997. Sayı:51. S.224. (8) Stavy. R. And Tirosh, D. “When Analogy is Perceived as Such”. Journal of Research in Science Teaching. 1993. 30:1229-1239. (9) Zembat, R., ½ahin, F., Çağlar, S. Ve Polat, Ö.”Okulöncesi Eğitim Programlarında Analojilerin Yeri”. 4. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri 4. Cilt. Anadolu Üniversitesi Yayınları. Eskişehir. 1999.370-377 (10) Gentner, D., Holyoak, K. J. “Reasoning and Learning by Analogy”. American Psycholojist 1997. January Vol:52. No 1. 32-34. (11) Mason, L. “Cognitive and Metacognitive aspects in Conceptual Change by analogy” Instructional Science. 1994. 22:157-187. (12) Çimen, S.1999. a.g.e. s.17 (13) Küçükturan, G. Vd. “Okul Öncesi dönem 6 Yaş Grubu Çoçuklarına Depremin Oluşumu,Deprem-Fay ve Yer İlişkisinin Analoji Tekniği ile Öğretimi” Ulusal Fen Bilimleri Kongresi. 2000. (14) Schwarz, L. D. “The Construction and Analogical Transfer of Symbolic visualizations”. Journal of Research in Science Teaching. 1993. 30:1039-1325. (15) Çimen, S. 1999. a.g.e. s..18. (16) Duit, R. “An Evaluation of the Use of Analogy, Smile and Metaphor in Learning Science”. Science Education. 1991. 75: 649-672. (17) Egelioğlu, V. F. “Kavram Öğretme. Yaşadıkça”. Eğitim Dergisi. 1995. Sayı: 40:20-24. (18) Çimen, S.1999. a.g.e. s.19. |
|
||||||||
[ yukarı ] |