MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ |
Sayı 157 |
Kış 2003 |
Osmanlı Devleti Zamanında Diyarbakır'daki Ermeni Nüfusu Üzerine Bazı Bilgiler |
Kenan Ziya TAŞ* |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Dicle havalisinin en büyük şehri Diyarbakır’dır. Asur kaynaklarında adı “Amid veya Amida” olarak geçen Diyarbakır için diğer tarihî kayıtlar bölgeden bahsettiklerinde Diyarbekir ismini kullanırken, şehir merkezinden bahsettiklerinde ise Amid adını tercih etmişlerdir. Bu durum Osmanlı arşiv belgelerinde de devam eder. Mezopotamyayı bir yandan İran ve Kafkaslara öte yandan Karadeniz sahillerine bağlayan tarihî bir yol kavşağında bulunur. Bugün Türkiye hudutları içinde kalan kısmı itibarı ile Güney Doğu Anadolu olarak isimlendirilen bölgeye Arap kaynaklarında el-Cezire veya Beynennehreyn (iki nehir arası), Batı kaynaklarında Yukarı Mezopotamya deniliyordu ve Diyarbakır, adı geçen bölgenin merkezi durumundaydı. Aynı zamanda bir mıntıka adı olan Diyarbakır, Arap kabilelerinden Bekir bin Vail b. Kâsıt’a nisbetle bu adla anılmıştır ve geniş bir alanı kapsamaktadır. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı hâkimiyetine girişi ise Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı zamanına tesadüf eder. Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra Osmanlı idarî teşkilatı çerçevesinde Diyarbakır Beylerbeyliği oluşturulmuş ve Diyarbakır Şehri de beylerbeyliğin merkezi olmuştur. 1514-1515 yıllarında kesin olarak Anadolu Türk bütünlüğüne dahil edilen Diyarbakır ve çevresi tarihî seyir içinde kazandığı özelliklerini sürdürmüştür.1 Diyarbakır’ın hem idarî hem de beşerî bakımdan yapısını, 19. yüzyılın sonlarında Düyûn-ı Umumiye müfettişi olarak bölgedeki seyahatleri esnasınaki gözlemleri ifade etmektedir.2 Buna göre Hısn-ı Keyfa, Amid ve Meyyâfârikin (Silvan) onun sınırları içindedir. Diyarbekir, ahalisinin büyük çoğunluğu Müslüman birazı Ermeni ve Keldani’dir. Hepsi Türkçe, Kürtçe ve bazen Arapça konuşurlar. Diyarbakır’ın bu durumu, daha sonra meydana gelecek gelişmelerde olumsuz ve istenmeyen birtakım neticelerin ortaya çıkmasına fırsat verecektir. Daha açık bir ifadeyle dünyada 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan değişmeler Osmanlı ülkesi üzerinde geleceğe yönelik hesapların yapılmasına daha bir hız vermiştir. Osmanlı ülkesindeki Hıristiyanlar gibi, ülkedeki Müslümanları da ayırıp gerek birbirlerine gerekse Osmanlı gücüne karşı kullanabilmek Avrupa siyasetinin temeli olmuştu. Bu siyaset Türk devlet adamları tarafından bilinir ve gereken tedbirler alınırdı. Ancak 1826 sonrasında ve özellikle Tanzimat’tan sonra sanki Avrupa devletleri Türkiye’nin güçlü bir devlet olmasından başka bir şey düşünmezlermiş havasına girildi. Bunda devrin dış ve ona bağlı iç siyaset çevrelerinin büyük payı vardı. Osmanlı Devleti’nin karşı karşıya kaldığı ve ve daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne devrettiği problemlerin en belli başlılarından biri olan Ermeni Sorunu bu genel çerçeve içinde içinde ortaya çıkmıştır. Ermeni sorunun ortaya çıkışında ise değişik faktörler rol oynamıştır. Bunların teferruatına girmeden başlıklar hâlinde sıralayacak olursak; Fransız İhtilâli’nin, 1878 Berlin Konferansı’nın, Batılı devletlerin tahrik, teşvik ve finans desteğinin, aynı şekilde Ermeni Patrikhanesi ve diğer Ermeni kiliselerinin faaliyetlerinin, Osmanlı Devleti’nden ABD ve Avrupa’ya giderek ihtilalci fikirlerle yurda dönen Ermenilerin 1828, 1878, 1912, 1914 savaşları öncesi / sırası / sonrası olayların, bilinçlenme, propoganda ve göç hareketlerinin, gayrimüslim okullarının, hayır cemiyetlerinin Ermeni çetelerinin, misyoner faaliyetlerin, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Bulgaristan olaylarının her birisinin değişik derecede veya hepisinin toplu olarak etkisi vardır.3 Bu sorunun en önemli yönlerinden biri ise Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni nüfusunun miktarına ait tartışmalardır. Bu sebeple Osmanlı Devleti zamanında Diyarbakır’daki Ermeni varlığının sayılara dayalı olarak tespiti konunun bilimsel olarak ele alınıp incelenmesinde ve buna bağlı olarak gerçeklerin tespit edilmesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunun için Müslüman ve Müslüman olmayan nüfusun zaman içinde uğradığı değişiklikleri somut olarak takip edebilmek için rakamlara dayalı olarak, tablolar hâlinde vermek kelimelerden daha fazla önem kazandığı için ağırlık buna verilmiştir. Öncelikle değişik kaynaklara göre Devlet genelindeki Ermeni nüfusunu bildiren rakamlara bir göz atacak olursak, verilen rakamlar arasındaki farklar yer yer biribirinin üç katı kadar farklılıklar gösterir.4
Rakamlardaki bu tutarsızlıklar, asılsız soykırım iddialarını daha baştan çürütmektedir. Buna rağmen gerçekleri ortaya koymak bakımından, sorunun ortaya çıktığı 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin nüfus yapısını veya dinî-beşerî bir profilini göz önüne sermek bilimin bir gereğidir.
Çeşitli siyasî ve tarihî metinlerde tehcir, soykırım (jenosid) iddalarının dayandırılmak istendiği olayları cereyan tarihine tesadüf eden, yukarıda verilen 1914 tarihli resmî istatistiğe göre Diyarbakır vilâyetindeki toplam ermeni nüfusu 65.850’dir. Bu sayı ile Bütün Osmanlı ülkesinde kalabalıklık bakımından Diyarbakır yedinci sıradadır. Şimdi bu nüfusun tarihî seyir içinde Diyarbakır’da nasıl geliştiğini ve değiştiğini yine rakamlara dayalı olarak takip edelim. 16. yüzyılın başından 20. yüzyıl başına kadar geçen dört yüz yıllık süre içinde Diyarbakır şehrinin nüfus yapısı genel hatları ile şöyledir: Diyarbakır, üç semavî dine mensup insanların bulunduğu bir yerdir. Şehirde hem Müslüman hem Hıristiyan hem de Yahudiler bir arada yaşar. Ancak bunların şehirde yaşadıkları mekânlar yani mahalleler, genellikle birbirinden ayrıdır. Mahalle-i Gebran, Mahalle-i Eramine, Mahalle-i Şemsiyân, Mahalle-i Yahudiyân gibi adlarla anılan mahalleler bulunmasına rağmen yine diğer şehirlerdekinin aksine -muhtemelen şehrin kalın bir surla çevrili olmasından dolayı- diğer şehirlere göre daha içi içe bir hayat tarzı sürdürdükleri anlaşılıyor Konumuzu asıl ilgilendiren gayrimüslim (Müslüman olmayanlar) nüfusun durumudur. Burada Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilikle kıyaslanmayacak ölçüde farklılık gösterir. Zaten şehirde var olan yahudi zümre hiçbir zaman büyük bir oran / yekûn tutacak seviyeye ulaşmamıştır. Şehirde Diyarbakır şehrinin nüfusunu, dine bağlı zümreler itibarı ile ele aldığımızda karşımıza çıkan manzara Anadolu’nun diğer şehirlerinden biraz farklıdır. Diyarbakır’da diğerlerine nazaran daha bir çeşitlilik vardır. Bu çeşitliliğin en açık ifadesini geç bir tarih olmakla beraber 19. yüzyılda hazırlanmış bir rapordaki ifadelerde buluyoruz. 1879/1880 yılında hazırlanan vilâyet nizamını teftiş komisyonunun raporunda Diyarbakır’ın beşerî durumu şöyle tasvir edilmektedir: “Şehir on bin altı yüz elli kadar nüfusu barındırmakta olup, bunun beş on bin kadarı Müslüman, kalanı Keldani, Süryani, Yahudi, Ermeni ve Rum Protestan ve Ermeni Katoliği’dir. Bu vilâyette bunların dışında Yakubi, İbrahimi, Yezidi, Arap, Kürtzade vb. cinsleri dahi olup çeşitli mezheplerdendir.”9 Bu ifadelerde geçen bir kısım gurupların resmî bir statü taşımadıkları ve bu statüye göre muamele görmediklerini biliyoruz. Hatta Diyarbakır için orijinal olan bir husus da buradaki pek çok Hıristiyan veya diğer gayrimüslim zümrenin de Ermeni zümresine dahil edilmesidir. Onlar da Osmanlı Devletinde uygulanan millet sistemi çerçevesinde elde ettikleri hakkı ermeni cemaati vasıtasıyla kullandıklarıdır.10 Bugün çeşitli yerlerde yazılıp söylenen Ermenistan’ın ve tahayyül edilen bu ülkenin sınırlarını gösteren haritalara göz attığımızda, aşağıda genel bir demografik yapısını verdiğimiz bölgeyi ihtiva ettiğini görürürüz . Ancak yine buradaki rakamlara baktığımızda tasavvur edilenleri uygulamanın neden mümkün olmadığını daha açık görebiliriz ve iddiaların tarihî bir temele dayanmadığını bütün açıklığı ile görebiliyoruz. Veya başka bir ifade ile günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bütünlüğü aleyhine olarak ortaya konmaya çalışılan çeşitli kombinasyonların uygulamalarına merkez olarak seçilmek istenmesi ve isteğin gereği için tarihî mesned olma iddialarının da geçersizliğini daha rahat görebiliyoruz.
Diyarbakır’ın Osmanlı hâkimiyetine girişini müteakip yapılan 1518 tarihli ilk tahriri ile daha sonraki 1540 tarihli tahrire göre genel nüfusu şöyledir:
Şehir nüfusunda, değişik tarihlerde verilen rakamlara göre, görülen değişimin seyrini takip etmek mümkündür:12
Yukarıda verdiğimiz rakamlar incelendiğinde yabancı seyyahların bildirdiklerinin daha yüksek olduğu görülüyor. Salnamelerde görülen yüksek rakamlar ise Nefs-i Diyarbakır ve Nevâhisi (şehir merkezi ve nahiyeler)’nin birlikte verilmesinden kaynaklanıyor. Ayrıca salnamelerin bir kısmında sadece erkek nüfus verildiğinden düşük görülüyor. 1 Nolu Salnamede (1286/1869-1870)’de “Dahil-i Vilâyette bulunan Milel-i Hıristiyaniye Rüesa-yı Ruhaniyesi” başlığı altında verilen zümreler ve reislerinin veriliş sırası muhtemelen büyüklük sırasını da göstermektedir. Ermeni: Diyarbekir’de Piskopos Agop Efendi Ermeni Katoliği: Diyarbekir’de Agop Bahtiyarân Efendi Süryani: Diyarbekir’de Süryani Patriği Yakob Efendi Keldani: Diyarbekir’de Serpiskopos Bedros Efendi Rum Katoliği: Diyarbekir’de Papas Efendi30 Bu veriliş sırası şehirdeki gayrimüslim zümre içinde en kalabalık olanının Ermeniler olduğunu gösteriyor. Bunun böyle olduğunu 2 Nolu Salnamedeki (1282 / 1870-1871) kayıtlar açıkça göstermektedir: “Nefs-i Diyarbekir’de bulunan müslim ve gayrimüslim cümle ahalinin nüfus-ı mevcudesi cedveli:31
Bir Alman tıp doktoru olan Lamec Saad’ın verdiği rakamlara göre 1890 yılında Diyarbakır şehrinin dinî gurupları şöyledir:32
1891 yılında yine bir Alman olan jeoloji mühendisi ve seyyahı olan Naumann vilâyetin geneline ait nüfusun zümrelerini gösteren rakamları verirken iki ayrı kaynak kullanıyor; biri Konsolos Boyaciyan’ın verdiği rakamlar diğeri ise Cuinet’in verdiği rakamlardır:33
Yine toplu sonuçlara bir göz atarsak 1299 ((1881-1882)’de Diyarbakır vilâyetinin mevcudu dört yüz bin kişi olarak veriliyor.34 1306 (1888-1889)’da ise vilâyetin ahalisi toplam 142.932 kişidir. Bunun 99690’ı Müslüman geri kalanı gayrimüslim nüfusdur.35 Son sözü söylemeden önce 20. yüzyılın başında bütün vilâyet nüfusunu dinî zümreler göre aralarındaki bariz farkın müşahede edilebileceği sonuçları gösteren 1319 (1901-1902) tarihli 18 Nolu Salnamedeki kayıtları verelim. Vilâyet Nüfusu (Rakamlardaki küçük toplama hataları deftere aittir.) :
Sonuç olarak “Mızrak çuvala sığmaz” atasözümüzün de ifade ettiği gibi, ne kadar istenilse de rakamlar gerçeğin saklanmasına ve çarpıtılmasına imkân bırakmamaktadır. Diyarbakır, Türk hâkimiyetine girdiği 11.yüzyıldan itibaren giderek artan bir şekilde Müslüman bir Türk şehri hüviyetine bürünür ve bu hüviyetini yaşatmayı sürdürür. *Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi (1) M.H.Yinanç, “Diyarbekir”, İA, C.III, s.623; N.Göyünç, “Diyarbakır”, TDV İA, C.9, s.466; İ. Yılmazçelik, XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara, 1995, s.7-10; M.İlhan, Amid (Diyarbakır), Ankara, 2001,s.73-84. (2) Alî Bey Düyûn-ı Umumiye İdaresi müfettişi olarak Osmanlı devletinin tuzla bölgelerini teftiş etmekteydi. İstanbul’dan 1885 Ocak ayında yola çıkan Alî Bey, Midilli’ye Ayvalık’a uğradıktan sonra İzmir, Mersin üzerinden İskenderun’a varıyor. Halep’ten ayrılıp Kilis Ayntab, Birecik, Siverek üzerinden Diyarbekir’e geliyor. Dicle nehri üzerinden Bağdat’a kadar gidiyor. Bu seyahat esnasında gördüğü yerler hakkında verdiği bilgi çok kıymetlidir. Gerçi bu bilgiler 19. yüzyıla ait olmakla beraber, henüz yolun, motorlu araçların, elektriğin bulunmadığı bir zamana ait olmakla daha önceki devirlere de teşmil edilebilir. Zamanın getirdiği birtakım anlayış farklılıkları bugünkü tabirle modanın ortaya çıkardığı tolere edilebilir farklılıklar bir kenara bırakıldığında yüz yıl öncesi hayat tarzı ile yüz elli veya iki yüz elli yıl önceki hayat tarzı arasında çok büyük farklar olamayacağı gayet tabiidir. Dolayısıyla müdekkik ve müstehzî bir üslûp ile adetâ fotoğraf çeker gibi geçtiği yerleri tasvir ederek anlatan Alî Bey’in verdiğ bilgiler tarihî, ferdî ve sosyal-psikoloji açısından da çok kıymetlidir. Kenan Ziya Taş, Osmanlı Hâkimiyetinde Güney-Doğu, Dünü ve Bugünüyle Harput I, Elazığ, 1999, s.169. (3) Şenol Kantarcı, “Tarih Boyunca Ermeni Sorunu”, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara, 2002, s.1. (4) Hüsamettin Yıldırım, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara,2000, s.23; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1988, s.136 Şenol Kantarcı, Tarih Boyunca Ermeni Sorunu, s.26. (5) Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı, İstatistik Umum Müdürlüğü, Ankara, 1943, s.215. (6) M.A.Ubucini, Türkiye, 1850, C.1, s.48-49. (7) Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin 1313 Senesine Mahsus İstatistik-i Umumisi, İstatistik Umum İdaresi, s.16. (8) Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990, s.21-22 (9) Musa Çadırcı, “Genel Çizgileriyle 19.Yüzyılda Diyarbakır (Bazı Gözlemler), 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, Ankara, 2001, s148-149. (10) Bu konuda bakınız, K. Ziya Taş, ”Bir İnanç Merkezi Olarak Diyarbakır’da Dinî ve Kültürel Çeşitlilik, Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi’ne sunulan ve basılmakta olan bildiri. (11) Yusuf Halaçoğlu, Tahrir Defterlerine Göre XVI.Yüzyılda Batı Anadolu Şehirlerinde Demografik Yapı, Yakın Tarihte Van Uluslararası Sempozyumu, Ankara, 1990, s. 217-222. (12) Nüfusla ilgili rakamların farklılığı ve değişkenliği ile ilgili olarak yabancı bir seyyahın (C.Niebuhr) yaptığı şu tespit dikkat çekicidir: “Doğu şehirlerinde, şehirlilerden şehir üzerine güvenilir bilgi almak çok zordur. Çünkü ister Hıristiyan ister Müslüman olsun bir doğulu bu konuya kafa yormamaktadır. Bu nedenle bir Avrupalı kendisine şehirde kaç kişinin yaşadığını sorduğu zaman şaşırmakta ve böyle bir soruya şehrin dünya olduğu cevabını vermektedir. Soruyu biraz daha açtığınız zaman bir kaç yüz binden söz etmekte veya en çok yüz bin kişinin yaşadığı şehrin nüfusunu bir milyon olarak vermektedir.” İlhan Pınar, “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır”, Diyarbakır Müze Şehir, s.150. (13) N.Göyünç, “XVI.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, VII, s.78; M.İlhan, Amid, s.91. (14) N.Göyünç, XVI.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, s.79. (15) M.V.Brunissen, “Etnic Composition and Other Demograhhic Deta”, Evliya Çelebi in Diyarbekir, Leiden 1988, s.33’den aktaran, İ.Yılmazçelik, Diyarbakır, s.100. (16) Ö.L.Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Devleti”, Türkiyat Mecmuası (1951), s.2 (17) J.B.Tavernier, Les Six Voyages de Jean Babtiste Tavernier en Turqie, en Perse aux Indes, s.245-246’dan aktaran İ.Yılmazçelik, Diyarbakır, s.100. (18) C.Niebuhr, Reisebeschreibung nach Arabien und den Umliegenden Landern, s.402’den aktaran İ.Yılmazçelik, Diyarbakır, s.100. (19) H.Andreasyan, Polanyalı Simeon’un Seyahatnamesi 1608-1619, İstanbul,1964, s.100. (20) J.S.Buckingam, Travelis in Mesopotamia 1827, s.213’ten aktaran İ.Yılmazçelik, Diyarbakır, s.100. (21) A.Dupre, Voyage en Perse I, s.71’den aktaran İ.Yılmazçelik, Diyarbakır, s.100. (22) Diyarbakır Salnameleri I, İstanbul, 1999, s.135. (23) Diyarbakır Salnameleri II, s.81. (24) B.Darkot, “Diyarbakır”, İA, C.III, s.604. (25) M.Çadırcı, 19.Yüzyılda Diyarbakır, s.149. (26) İ.Pınar, “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır (Amand von Schweiger-Lerchefeld 1881)”, Diyarbakır Müze Şehir, s.151. (27) Diyarbakır Salnameleri II, s.170 (28) İ.Pınar, “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır (Dr.Lame Saad 1890)”, Diyarbakır Müze Şehir, s.151 (29) Diyarbakır Salnameleri IV, s.166. (30) Diyarbakır Salnameleri I, s.71. (31) Diyarbakır Salnameleri I, s.135. (32) İ.Pınar, “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır (Dr.Lame Saad 1890)”, Diyarbakır Müze Şehir, s.154. (33) İ.Pınar, “Gezginlerin Gözüyle Diyarbakır (Dr.Lame Saad 1890)”, Diyarbakır Müze Şehir, s.163. (34) Ahmet Rıfat, Lügat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, C.III, İstanbul, 1299, s.258. (35) Şemsettin Sami, Kamusü’l-Alâm, C.III, s.2207, Ankara, 1996 (Tıpkı Basım).
|
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[ yukarı ] |